Son Senfoni: Robert Seethaler

“Müzik, her insanı aşmıştı ve özünde ne müzisyenlere ne de dinleyicilere ihtiyaç duyardı. Müziğin hiçbir şeye ve hiç kimseye ihtiyacı yoktu, o vardı, o kadar.”

POSTA POSTA
Son Senfoni: Robert Seethaler

Çeviri: Regaip Minareci

Timaş Yayınları

128 sayfa

Son Senfoni: Robert Seethaler - Resim : 1

Sonsuzlukta bir sessizlik 

‘Son Senfoni’, geçmişle yüzleşen yorgun bir sanatçının, kristal berraklığındaki dokunaklı portresi. Tarihin en büyük müzisyenlerinden Gustav Mahler’e bir saygı duruşu

Öyküm DENİZ 

Bunca duygu içerisinde bizi iyi hissettiren her birine bağlılık duyarken bizi yerden yere vuranlardan köşe bucak kaçarız. Yüksek sesle söyleyemesek bile kabul etmemiz gereken bir gerçek vardır: Kaçtıklarımız bizi büyütenlerin ta kendisidir. Bu zamanlar bizlere kıymet bilmeyi, önümüzdekileri görebilmeyi, ardımızdaki zerrelerin içinde öksürmeden yaşayabilmeyi, üretebilmeyi öğretir. İnsan olduğumuzu hatırlattığı kadar ölümün de bir nefes kadar yakınımızda olduğunu hatırlatır. Ölüm, yaşamın yan odasıdır. 

Robert Seethaler’ın yeni romanı olan “Son Senfoni”, önceki kitaplarında işlediği ölüm temasını yeniden yakınımızda hissettirmeyi başarıyor. Alman basınında “Son Senfoni, Seethaler’in son iki kitabını, Bütün Bir Ömür ve Toprak’ı ölüm üzerine yazılmış bir edebiyat zaferi üçlemesi mertebesine yükseltiyor. Bestseller listelerinde yerini alacağı tartışılmaz. Üstelik edebî değeriyle gurur duyulacak bir bestseller olarak” diye övülmesi boşuna değil.  

Gerçek hayatın kurgusu

Ana karakter olan Gustav Mahler, Yahudi kökenli bir bestecidir. Evinde bulunduğu zamanların çoğunda piyanonun karşısına oturarak müziklerini doğururken orkestra şefliği de yapmaktadır. Hayatının bir bölümünde Viyana Kraliyet Operası’nda müdürlük de yapan Gustav Mahler zamanının en çok ses getiren ve disiplinli insanıdır. “Son Senfoni”, özünde bir biyografi kitabı olsa da insanın doğumundan ölümüne kadar her adımına şahitlik ettirecek şekilde kaleme alınmış. Robert Seethaler, gerçek bir hayatı ellerindeki kâğıtlara dikerek adeta kurgusunu kendi oluşturmuş sanılabilecek bir kitap ortaya çıkarmıştır. 

Gustav Mahler, Yahudi hastalığı olarak anılan Huntington hastalığına yakalanmış ve son zamanlarını yüksek ateşle, zayıf kalmış iki çubuk gibi bacaklarının üzerinde dengede kalarak yaşamaya çalışmıştır. Ölüm, Gustav Mahler’in etrafında oyunlar oynarken Mahler karısına olan sevgisinin işinin karşısında nasıl ezilmiş olduğunu görür. İki kızından birini difteri hastalığından kaybettikten sonra yüzünü dahi unutacak duruma geldiğini de fark eder. Seethaler, karakterin okura bir nevi içini dökmesini sağlıyor ve bunu yaparken geçmişi hakkında bilgiler sunuyor.

Başladığı yerde…

Yaşarken yürüdüğümüzü sandığımız hayatımızda koşa koşa bir ömrü bitirdiğimizi fark edemiyoruz. Herkesin ağzına almaktan korktuğu ölüm kelimesi Seethaler için çalan bir şarkının götürdüğü rüyalar kadar huzurlu belki de. Deniz yolcuğu sırasında düşüncelere dalan Mahler ile başlayan hikâye, yine aynı deniz yolculuğunda son bulur. Bu defa orada Mahler yoktur.

Zaman düz bir yolda ilerlerken yaşam yokuş aşağı gitmektedir. Ölüm, yan odamız kadar yakındadır. İyi okumalar.

Önemli Not: Bu haber içerik ortaklığı kapsamında POSTA internet sitesinden, F5Haber.com editörlerinin hiçbir editoryal müdahalesi olmadan otomatik olarak geldiği şekliyle alınmıştır. Bu haberlerin hukuki muhatabı haber kaynaklarıdır. Haberlerle ilgili her tür şikayetinizi sikayet@f5haber.com adresimize gönderebilirsiniz.
SONRAKİ HABER