Komşuya ziyaret!

Her yılbaşında yaptığım gibi 2013'e girerken de, yılın tatil olabilecek tüm milli, dini bayramlarını takvim üzerinde işaretlemiştim. Geçen ay bir baktım, 30 Ağustos'un Cuma'ya denk gelmesiyle kısa da olsa bir tatil fırsatım var. Hemen o tarih için bulabildiğim en ucuz uçak biletini aldım: İstikamet Atina!

F5HABER F5HABER
Komşuya ziyaret!

Suriye, Mısır derken, bir süredir dış politika gündemimizden düşen kavgalı komşumuz Yunanistan'a gitme fikri, Atina'ya adım atana kadar beni biraz germişti doğrusu. Günler öncesinden, sırf Schengen vizem Almanya'dan alınmış olduğu için beni ülkeye sokmama ihtimali olan pasaport polisi ile ilgili kabuslar görmeye başladım. Pasaport kontrolünde yaşayabileceğim muhtemel diyalog için hazırlık yapmayı da ihmal etmedim. En şirin halimle eurolarla doldurduğum kalın cüzdanımı polisin masasına koyup, "Aman şekerim dert ettiğin şeye bak, vizeyi Almanya'dan almışsam n'olmuş ki, benim için her yer Avrupa." diye söze başlayacaktım. "Hem siz de ekonomik krizdesiniz, ben gezip eğleneyim, siz de benim harcayacağım eurolarla kalkınırsınız. Bir çeşit kazan-kazan yaklaşımı..." diyerek de biterecektim. Neyse ki gerek kalmadı.

Pasaporttan sorunsuz geçtim geçmesine ancak gerginliğim henüz bitmemişti. Sonuçta bir Türk olarak senelerce tarih derslerinde Yunanlıları nasıl denize döktüğümüzü falan okumuştuk. Ülkelerine kendi isteğiyle gelmiş bir Türk'ten tüm bunların acısını çıkarabilirlerdi. İyi ki babam bir Tarihçiydi de ondan öğrendiklerimle kendimi bu konuda hayli donanımlı hissediyordum, verilecek cevabım çoktu.

Otele bu hislerle adım atmıştım ki resepsiyon görevlisi İlias'ın (İlyas) büyük kuzenim ile aynı ismi taşıdığını farkedip biraz rahatladım. Otel'den çıkıp yemek yemek için Plaka'nın yolunu tuttum. Oturduğum restorandaki garson Türk olduğumu öğrenince Gezi olaylarını sorup, geçen yıl Syntagma Meydanı'nda yaşanan protestoları hatırlattı.

O'na göre tüm bu eylemler Amerika'nın petrollerimizi ele geçirmek için planladığı oyunlardı. Muhabbeti fazla uzatmadan menüdeki musakka, dolma, kebap, iskender, cacık ve içli köfte gibi tanıdık yemeklerin arasından seçtiklerimi afiyetle yiyip, üstüne bir Yunan kahvesi istemeyi de ihmal etmedim. Yunan kahvesi dediysem, bildiğiniz bizim Türk kahvesi. Başına Yunan kelimesi getirilmiş olan sadece kahve de değil üstelik.

Çarşı pazarda bizim baklava, lokum, kadayıf orada hep Yunan. Dil bilmeseniz de aç kalmazsınız anlayacağınız.

Ortak kelimeler sadece isim ve yemeklerle sınırlı değil tabii ki, Osmanlı egemenliğinde geçen yılların etkisiyle daha pek çok kelime ya aynı ya da çok benzer. Bunun yanında bir de son yıllarda yurtdışına pazarlanan Türk dizileri konusu var. Türk olduğumu öğrenenler başlıyorlar Aşk-ı Memnu'yu, Fatmagül'ü, Ezel'i, Muhteşem Süleyman'ı sormaya. Kenan İmirzalıoğlu'nun soyadını telaffuz etmeye çalışırken nasıl da komik oluyorlar görmelisiniz. Türk dizilerine bayılıyorlar, akşamları bu diziler dışında başka program izlenmediğini söylüyorlar.

Hükümetimizin yıllardır uyguladığı komşularla sıfır sorun politikasından mıdır, Türk dizilerinin başarısından mıdır bilinmez, Atina'daki 3 günlük tatil harika geçiyor. Hemen herkes kavgaların geçmişte kaldığından, ortak geçmişimizden ve aslında hepimizin aynı oluşundan bahsediyor. Belli ki birlikte geçirilmiş yılların izlerini hiçbir politika, hiçbir kavga silemiyor. Kavga demişken, ben bu satırları yazarken eski dost yeni düşman Suriye konusunda savaş çığlıkları atılıyor. Suriye'de kimyasal silah nedeniyle yüzlerce bebek, çocuk can verirken, onları kurtarma bahanesiyle daha binlercesini öldürmeyi göze alan devletler dalaşıyor. Devletlerin güç savaşında birer piyon olan bizler ise bu sefer de bu konuda taraf oluyor, bölünüyoruz. Bana ise, bir gün hep beraber söylenecek barış şarkılarının savaş çığlıklarını bastıracağı günleri beklemek kalıyor.

elif@soylesigunlugu.com

SONRAKİ HABER