Vaktinden önce gelen emeklilik
Virüs nedeniyle ilan edilen emeklilik günlerinin 13’üncüsünü 14’üncüye bağlayan geceydi, hatırı sayılır bir rüzgâr ve mart ayından mütevellit kedi çığlıkları vardı dışarıda... Bütün ev halkı yatmış, sessizlik hâkimdi haneye. Peki, gündüz neler yaşıyordum?
Gelişmelerden anında haberdar olmak için Google News'te F5Haber'e abone olun
F5Haber'e Google News'te abone olun
Abone OlSabah, 6.30’da çöp arabasının sesiyle başlıyordu gün. “Neden bu kadar erken emekliyiz kardeşim!” deyip uyanıyordum. Günde üç ayrı zamanda gelen çöp arabası ve istisnasız aynı zamanlarda iki defa gelen simitçi, araya da ezan saatlerini koyunca saat kullanmadan yaşayabilirdim artık. Bunlar yetiyordu günün hangi saatinde olduğumu anlayabilmek için. Evdeki sesler yavaşlayınca neler oluyor diye mutfağa girdim. “Kolay gelsin” dedim soğan doğrayan eşime. “Kolaysa başına gelsin” dedi salya sümük bir şekilde. “Ne var ki? Soğan işte!” dedim. “Bir dene istersen” dediler; hiç tereddüt etmedim ve soğanlara giriştim... Tabii bir süre sonra bende de durum aynı. Derken doğranacak ne varsa geldi önüme. İnsanın başına ne geliyorsa meraktan geliyor demek ki!
Hazırlanan bulgur, bir sürü baharat ve doğradığım malzemelerden bir kısır meydana geldi. Bir kabul gününe doğru gidiyordu ortam, bir-iki ufak atıştırmalık daha eklendi. Hemen olaya el koyup bilgisayarımdan 38 bölümlük bir radyo tiyatrosu bulup başlattım. Bir cinayet romanı uyarlaması, bayağı da heyecanlı gidiyor. Alışkanlık oldu,
her gün üç bölüm izliyoruz.