Oya Baydar: Edebiyat önemini koruyacak

Oya Baydar, geçen yıl mart- ekim ayları arasında kaleme aldığı ‘80 Yaş Zor Zamanlar Günlükleri’nde geçmişin değil bugünün muhasebesini yapıyor. Baydar ile salgın çağı ürünü olan kitabını konuştuk. //Ece Çavuşoğlu YARAR

POSTA POSTA
Oya Baydar: Edebiyat önemini koruyacak

Bu kitaptan önceki son romanınız “Köpekli Çocuklar Gecesi”nde de bir virüs salgını vardır. Küresel bir pandemiyi bekliyor muydunuz?

“Sadece Köpekli Çocuklar Gecesi”nde değil ilk baskısı 2009’da çıkan “Çöplüğün Generali”nde de virüs salgını vardır. Bilici kadın değilim. Ama küresel iklim krizini ciddiye alıp ilgilenirseniz virüs salgınlarının da kaçınılmaz olduğunu görebiliyorsunuz. Covid-19 pandemisine şaşırmadım. Ayrıca, bu tür salgınların sona ereceğini de pek düşünmüyorum.

“80 Yaş Zor Zamanlar Günlükleri”ni yazmayı ekim ayında bitirdiniz. Aradan geçen ayları nasıl değerlendiriyorsunz?

22 Mart’ta başladım,  Ekim sonunda da yazmaya son verdim. Aslında, 80 yaş günlükleri yazmaya niyetliydim.  Pandemi yeni sorunlar ve sorular getirdi. 80 yaş günlükleri korona günlüğüne de dönüştü. Pandeminin ilk dönemlerinde; insanlığın ders alacağı, dayanışmacı toplum düzenine geçileceği, yeryüzündeki muazzam eşitsizliğin, adaletsizliğin bir ölçüde törpüleneceği gibi iyimser öngörüler vardı. Aradan geçen zamanda tam aksi oldu, koşullar büsbütün ağırlaştı; hem dünyada hem de ülkemizde…

Pandemi sırasında siz de çaresizlik duygusundan kaçmak için edebiyata sığındığınızı belirtiyorsunuz. Edebiyat bizi kurtarmaya devam edecek mi?

Edebiyatın ve sanatın kurtarıcı olduğunu düşünürüm. En azından benim için öyle. Dünyayı kurtarabilir mi bilmiyorum ama insanlara sığınacak bir liman sağlar. Yakın, hatta orta vadede edebiyat önemini koruyacak. Günümüzde görsel ve sesli olan öne geçti ama yazı hâlâ büyüsünü koruyor. Uzak gelecekte bugün bildiğimiz edebiyat müzelerde kalacak büyük olasılıkla ama yapay zekâ çağının insanları da farklı olacaklar. “80 Yaş Günlükleri”nde bütün bu konuları da tartışıyorum. Geçmişle, günümüzle, gelecekle hesaplaşmaya çalışıyorum.

Kitapta asla bir araya gelemeyecekleri düşünülen insanların barış̧, demokrasi, adalet talebini dile getiren bir metin etrafında birleşip Ak Saçlılar çağrısı yayımladıklarından söz ediyorsunuz. Türkiye’de sivil toplum örgütlerinin hâlâ etkili olduklarını söyleyebilir miyiz?

“101 Ak Saçlı” çağrısı gerçekten de imzacıların bileşimi açısından bir ilkti. Ortak yaşam iradesine, toplumsal uzlaşmaya, barışa, huzura davetti. Bakın, bizler bu kadar farklı siyasî geçmişlerden, farklı ideolojilerden, kültürlerden geliyoruz ama ortaklaşabiliyoruz mesajı vermek istemiştik. Sivil topluma gelince, bütün zorluklara rağmen hâlâ barış ve demokrasi için mücadele eden sivil toplum kuruluşları var. Farklı farklı konularda: kadın haklarından çevrenin korunmasına, mahalle dayanışmalarından kooperatiflere, hayvan haklarından, doğal yaşamın korunmasına kadar pek çok konuda dağınık hareketler, girişimler var. Bunların sesleri, talepleri, itirazları ortaklaştırılabilse büyük bir sivil toplum hareketi doğar.  

Kitapta “90 yaş günlüklerim daha iyimser ve umutlu olacak” diyorsunuz. Günlüklerin devamı gelecek mi?

Bu biraz ironik bir ifadeydi tükenmeyen umudu hatırlatmak için. 90 yaşıma kadar yaşamak bir yana, aklımın başımda kalacağından bile emin değilim.

Önemli Not: Bu haber içerik ortaklığı kapsamında POSTA internet sitesinden, F5Haber.com editörlerinin hiçbir editoryal müdahalesi olmadan otomatik olarak geldiği şekliyle alınmıştır. Bu haberlerin hukuki muhatabı haber kaynaklarıdır. Haberlerle ilgili her tür şikayetinizi sikayet@f5haber.com adresimize gönderebilirsiniz.
SONRAKİ HABER