Yeni başlayanlar için Amerika rehberi! - 1
Birkaç ay sonra 30. yaşımı kutlayacağım ve dünya için önemsiz ancak benim için hayli mühim olan o gün gelmeden önce "Yapmam gereken 100 şey" listem maalesef hala çok eksik.
Mesela ne evlenip çoluk çocuğa karışabildim ne de hep hayal
ettiğim dünya turunu yapabildim. Evlilikmiş, çocukmuş bunlar
kadersel mevzular ancak dünyayı gezmek tamamen kişinin sahip olduğu
imkanlara bağlı.
Bendeniz de kendi çapımda sahip olduğum imkanlar çerçevesinde bu
yaşıma kadar 3-5 Avrupa ülkesini gezebilmiş durumdayım. Size bu
satırları ise birkaç gün önce, hayallerime bir adım daha
yaklaşabilmek adına adım attığım macera dolu Amerika'daki otelimden
yazıyorum. Hemen kıskanıp "Bu kız da amma görgüsüzmüş, ne yapsa
nereye gitse yazıyor..." demeyin çok rica ederim. Amacım, benim
gibi yeni başlayanlar için minik bir Amerika rehberi yazmak.
-Amerika yolcusuysanız, İstanbul'da havalimanında ekstra
kontrollere girip, sorulan onlarca kişisel ve gereksiz soruya
sabırla cevap vermeye hazır olun. Gözen adında bir güvenlik şirketi
tarafından yapılan sorgulamaların sadece sebebini sorduğum için
pasaport ve valizlerime tehlikelidir anlamında kırmızı bir pul
yapıştırıldı. Siz siz olun meraktan bile olsa soru sormayın yoksa
benim gibi potansiyel terörist muamelesi görmeniz işten bile değil.
Pulu yapıştıran işgüzar ve nezaketsiz güvenlik şefi, pulun
anlamının Amerika girişinde ekstra bagaj kontrolü olduğunu söylese
de neyse ki New York'taki pasaport kontrolünde kırmızı pul
nedeniyle herhangi bir sorun yaşamadım.
-Diğer hava yolu şirketlerini bilemem ama buraya mutlaka Türk Hava
Yolları ile uçun. 10 saatlik yol boyunca sıcak havlu, battaniye,
yastık, terlik, uyku gözlüğü, çorap, diş fırçası ve dudak balmı
müessesenin ikramı. Koltuk arkası ekranlardan izleyebileceğiniz
onlarca film seçeneği mevcut. Uçuş boyunca verilen atıştırmalıklar
ve enfes yemekler de cabası. Böylesi bir hizmet ve özeni değme otel
ve restoranlarda bile bulamazsınız, sayelerinde uzun uçuş gayet
rahat ve keyifli geçti.
-Amerika'ya adım atar atmaz farkedeceğiniz ilk şey, her şeyin çok
büyük, hatta devasa oluşu. Parklar, binalar, caddeler, arabalar ve
hatta insanlar fazla büyük. Alan bol olduğu için kocaman parklar
yapmışlar, devasa gökdelenler ve binalar dikmişler New York'a.
Gökdelenlerin yoğun olduğu noktalarda sokaklara güneş ışığı
giremiyor neredeyse. Parklar da olmasa insanın psikolojisi
bozulacak.
-Benzinin ucuz olmasından dolayı büyük motorlu, devasa cipler
sokaklarda cirit atıyor. Birçok otoban var, çoğu köprü ve tünel de
otoban gibi ücretli. Türkiye'ye de getirilmeye çalışılan bu model
sayesinde yolculuk sırasında bir sürü gişede bir sürü geçiş ücreti
ödemeniz gerekiyor. Kimi 50 cent kimi 15 dolar... 7-8 şeritli
otobanlar olmasına rağmen, trafik o kadar yoğun ki otobanlar bile
tıkanıyor.
-İnsanlar da fast food alışkanlığı ve restoranlardaki devasa
porsiyonlar nedeniyle hem enine hem boyuna maşallah. Olur da
buralara gelirseniz sakın ola büyük boy pizza sipariş etmeyin, o
boyda pizzayla değil siz tüm aileniz bile rahatça doyar. Yemek
konusunda fast food dışında çok bir seçenek beklememek gerek zaten.
Ben 4 gün dayanabildim, dün kendimi New Jersey'deki Türkler'in
yoğun yaşadığı Paterson'a zor attım. Hummus Cafe'de şahane Türk
yemekleri ile karnımı tıka basa doyurdum. Hatta Queens'te Güllüoğlu
bile buldum, ne demişler arayan bulurmuş.
-New York'ta şehir planı müthiş, adamlar resmen cetvelle çizerek
şehir planı yapmışlar, tüm cadde ve sokaklar birbirine paralel ve
sıra halinde numaralı. Adres bulmak çok kolay.
-Yine New York'ta inanılmaz büyük bir metro ağı mevcut. Şehrin
hemen her köşesine metro ile ulaşmak mümkün. Yalnız metro altyapısı
öylesine eski ki, içerisi hem basık, hem havasız hem de evsizlere
ev sahipliği yaptığı için çok pis. İçerideyken nefes almak
istemiyor insan zira solunan hava hem sıcak ve nemli hem de pis
kokuyor.
-Pislik demişken, New York'un merkezi sayılan Times Square ve
civarı da şehrin kalabalığı nedeniyle inanılmaz pis ve kötü
kokuyor. Aynı durum bizde Taksim civarında olur zaman zaman ama
burayı gördükten sonra Taksim'e kötü kokuyor demek haksızlık
olur.
-New York'ta herşey bir cazibe merkezi haline getirilmeye
çalışılmış. Turist olarak canınızın sıkılmasına imkan yok ancak
gezeceğiniz her müze ya da mekan için yüksek miktarda giriş ücreti
ödeyeceksiniz, yanınızda bolca nakit getirmeyi unutmayın.
-Burada gezerken farkedeceksiniz ki insanlar müthiş güleryüzlü ve
birbirleri ile konuşmaktan, iletişime geçmekten çekinmiyorlar. Bu
konuda ülke olarak övündüğümüz sıcakkanlılık bence sınıfta kalıyor.
Biz artık kapı komşusuna bile selam vermeyen bir ülke olarak
yabancılardan resmen korkuyoruz. Burada ise birine selam verirsem
yanlış mı anlar diye düşünmeden karşınıza gelen herkese
gülümseyerek selam verebiliyorsunuz. Gezerken, alışveriş yaparken
bu durum sizi rahatlatıyor.
-Yaz boyunca özgürlüklere ve yaşam tarzına müdahale ülkedeki en
popüler konuydu malum. Özgürlüğün ne demek olduğunu burada anlıyor
insan. Dilediği kıyafetle, dilediği şekilde dolaşan insanların
ülkesi burası. Mesela insanlar cinsel tercihlerini saklamak zorunda
kalmıyor. Elele dolaşan gay çiftlere rastlamak an meselesi.
-Avrupa civarından gelenler için kötü bir haber ise prizlerin ve
voltajın farklı oluşu. Cihazlarınızı ek bir aparat olmadan
kullanmak mümkün değil, kullansanız da voltaj farkı nedeniyle
cihazınız zarar görebilir. Bu nedenle beklenmedik masraflara
hazırlıklı olun, bozulan saç kurutma makinesinin yerine yenisini
almak gibi...
-Almak demişken, şehir dışındaki outlet alışveriş merkezlerinde,
Türkiye'de binlerce lira verdiğiniz markalı ürünleri dörtte bir
fiyatına bulunca, her yıl bir defa Amerika'ya gelmek için planlar
yapabilirsiniz. Liste böyle uzar gider... Ben birkaç hafta daha
buralardayım, gözlemlerimi paylaşmaya devam edeceğim. Şimdi bana
müsaade, Niagara Şelaleleri beni bekler, yolum uzun...