"8-0’lık İngiltere maçı içimde kanayan yara"
Fenerbahçe'nin ve Türk futbolunun efsane kalecilerinden Yaşar Duran, 8-0'lık İngiltere maçının içinde kanayan bir yara olduğunu söyledi.
Fenerbahçe'nin ve Türk futbolunun efsane kalecilerinden Yaşar
Duran, 8-0'lık İngiltere maçının içinde kanayan bir yara olduğunu
söyledi.
Fenerbahçe, Malatyaspor ve Sarıyer formalarını giyen, 1980 ve
1990'ların ilk dönemine damga vuran kaleci Yaşar Duran TFF'nin Tam
Saha dergisine konuştu. 8-0 kaybedilen İngiltere maçıyla anılmaktan
dolayı kırgınlık yaşayan Yaşar Duran, futbol hayatını ve
antrenörlük günlerini anlattı. Futbola Ankara Altındağspor'da
başlayan ve ardından Gaziantepspor'a transfer olan Duran,
"Gaziantepspor'u 1. Lig'e biz çıkardık, şampiyon olduk. 17
yaşında gittim Gaziantepspor'a ve oynamaya başladım. İki sezon
oynadım orada. 1981-1982 sezonunun başında da Fenerbahçe'ye geldim.
2. Lig'deyken A Milli Takım'a seçildim. Bu Türkiye'deki
ilklerdendir. Pek bilmiyorum bunu başaran var mıdır? O zaman
Galatasaray, Beşiktaş, Trabzonspor, Fenerbahçe ağırlıklı bir takım
vardı. 2. Lig'den Milli Takım'a seçilmek parmakla gösterilecek bir
olaydı. İlk gittiğimde Fatih Hoca, Mustafa Denizli Hoca, Şenol Hoca
as oyunculardı. 1979 yılında rahmetli Sabri Kiraz Hocamız beni aldı
Milli Takım'a. Türkiye'de en fazla Milli Takım'a giden oyunculardan
biriyim. Yıl olarak 12. Ama sayısal olarak en az milli olan
kalecilerden birisiyim. O dönem çok maç yoktu. Yabancı ülkelerden
özel maç teklifi bile gelmiyordu bize. Avrupa Şampiyonası olsun,
Dünya Kupası olsun kolayca elenen bir takım hüviyetindeydik.
Anadolu kulüplerinden Millî Takım'a seçilen oyuncuları, yönetimleri
ya da başkanlar ödüllendirirlerdi. Para verirlerdi. Tabii bir
ayrıcalık görüyorsun kendinde. O şehrin temsilcisi olarak Milli
Takım'a seçilmek gurur verici. Ay-yıldızlı armayı taşımak herkese
nasip olmuyor. Bugün İngiltere'de Wembley'de oynayamayan bir sürü
oyuncu var. Çünkü Milli Takım oyuncuları oynuyor Wembley'de. Bunun
gibi bir şeydi. Herkesin bir rüyası, hayaliydi." diyerek
Milli Takıma nasıl seçildiğini anlattı.
FENERBAHÇE MACERASI NASIL BAŞLADI
Milli Takım'a seçilmesinin ardından transferin de gözdesi olan
Yaşar Duran, birçok teklif aldığını ifade ederek, "O dönem
dört büyüklerin haricinde Bursaspor ve Zonguldakspor da beni
istiyordu. Ekonomik durumları çok iyiydi. Hepsi beni istiyordu.
Tercihimi Fenerbahçe'den yana kullandım. Transfer hikayem de
enteresandır. Fenerbahçe beni istiyor, diğer kulüpler de istiyor.
Gazeteler de yazıyor. Bizim, Fenerbahçe ile maçımız vardı
İstanbul'da. O maçta Fenerbahçe bize 4-0 yenilseydi küme düşüyordu.
1-0 galiptik. O zaman Gaziantepspor'da penaltıları ben atıyordum.
1-0 galipken penaltı oldu. Hocama, "Ben atmayayım. Adım
Fenerbahçe ile geçiyor. Dedikodu olmasın" dedim.
"Hayır, sen atacaksın" dedi. Atamadım ben
penaltıyı. Kaleci Adem kurtardı. Fenerbahçe'nin o zamanki hocası
Friedel Raush'du. Adem ile hocası saha içinde tartışma yaşadı. O
dönemki Başkan Ali Şen beni ofisine çağırdı transferim için.
"Niye atmadın penaltıyı?" dedi bana Ben de,
"Atmak istedim ama atamadım sayın başkanım" dedim.
O zaman geldi sarıldı, öptü beni. Ben gerçeği söylemiştim. Öyle
gerçekleşti transferim. O zaman, şimdiki gibi Bosman kanunları yok.
Bonservislerimiz kulüplere bağlıydı. İstedikleri gibi rakam talep
edebiliyorlardı. O şekilde gerçekleşti transferim" diyerek
Fenerbahçe macerasının nasıl başladığını anlattı.
7 yıllık Fenerbahçe kariyerinde birçok kupa kazandıklarını da ifade
eden Yaşar Duran, "Fenerbahçe'ye gittiğinizde Anadolu
kulüplerindeki gibi rahat bir ortam göremiyorsunuz. Çok
odaklanmanız lâzım. Fenerbahçe camiası ikinciliği bile kabul
etmiyor, sadece şampiyonluk istiyor. Biz de her iki senede bir
şampiyon olduk. Bir dönem 5 kupayı birden aldık. Branko Stankovic
döneminde 5 kupa aldık. Spor Yazarları, Donanma Kupası, Türkiye
Kupası, Türkiye Şampiyonluğu, Cumhurbaşkanlığı Kupası Tabii çok
güzel duygulardı. İleride gurur duyabileceğiniz başarılar bunlar. O
zaman sizinle yaşayan arkadaşlarınız, aileniz, komşular; basında
çıkan gurur verici yazılar yüreğinizi kabartıyor. İtibar
görüyorsunuz. Bir ayrıcalık görüyorsunuz. Her ne kadar o
ayrıcalıklı kişiliğiniz yoksa bile; o ayrıcalığı görmek
istememenize rağmen böyle davranış şekilleriyle karşılaşıyorsunuz.
Hoş şeyler bunlar. Dünyanın her yerinde böyledir. Sporcular,
sanatçılar bu tip hareketlere layık kişiler. O zaman da üç kulvarda
yarışıyorduk. Şampiyon olduğumuz sene Bordeaux'yu elemiştik. UEFA
Kupası'nda yarışa devam ediyorduk. Türkiye Ligi var, bir de Türkiye
Kupası var. Bunlardan kopmuyorduk. İyi de bir takımımız vardı. İyi
arkadaşlığımız vardı. Arkadaşlık çok önemlidir. 5-6 kişi birden
gezerdik. Belki hepsiyle samimi olmuyorduk ama hep birlikteydik. 29
sene Türkiye Kupası'nın alınmamasına tesadüf diyebilirim. Çünkü
belki lige ağırlık verdi takım belki Avrupa'ya ağırlık verdi.
Gruplara katılmayı garantilemek için yedek kadro çıktı. Bu yüzden
29 sene geçti" dedi.
"EN ÇOK PENALTI ATAN, EN ÇOK KURTARAN
KALECİYİM"
Fenerbahçe'nin ardından Malatyaspor'a giden ve sonrasında da
Sarıyer'e transfer olan Yaşar Duran, kendisinin en çok penaltı golü
atan kaleci olduğunu söyleyerek, "O dönem Malatyaspor'un
yönetimi çok güçlüydü. Türkiye'nin önemli oyuncularını transfer
ettiler. Ünal Karaman vardı, Metin Yıldız vardı Galatasaray'dan
Feyzullah, Oktay, Levent, Eren iyi futbolculardı. İlk sezonda ligi
beşinci sırada bitirdik. İkinci sezonda üçüncü olduk ve Balkan
Kupası'na katıldık. Ertesi sezon Malatyaspor'dan ayrıldıp Sarıyer'e
geldim. Malatya'da iki yıl kaldım. Çok mutlu günlerim geçti. Hala
efsane kadro diye anılıyor o kadro Ama ertesi sezon Brezilya'dan üç
oyuncu geldi. Kaleci Carlos ve Eder, Brezilya Milli Takımı'nın
banko oyuncularıydı. Ama küme düştüler. Sadece şöhretli futbolcu
aldılar. İyi futbolcu demeyeyim; şöhret aldılar; küme düştüler.
Sarıyer'e geldim. Sarıyer'de de aynı şekilde iyi bir kadromuz
vardı. Rahmetli Selçuk Yula, Beşiktaşlı Fikret Demirel, Cem
Pamiroğlu, Erdal Keser, Mustafa Yücedağ, Sercan Görgülü, Cengiz
Güzeltepe, Osman Yıldırım Kadromuz müthişti. Erdi ile daha sonra
Fenerbahçe'de buluşmuştuk. Sarıyer'de bir beşinci, bir üçüncü
bitirdik ligi. Yine aynı başarıyı tekrarlamış oldum. Bir sezonda 12
penaltının, 8'ini kurtardım. Arşivlerde vardır bu Ben Türkiye'ni en
çok penaltı golü atan ve en çok penaltı kurtaran kalecisiyim Şu
anda Bursaspor'un kalecisi Harun 5 penaltı üst üste kurtardı ama
rekorum daha geçilemedi. Bir sezonda diyorum düşünün 12 penaltının
8'ini kurtardım. 8-10 tane penaltıdan golüm vardır. Penaltı atmak,
kurtarmaktan daha zordur. Çünkü neden? Atamayınca
"Kaçırdı" deniyor. Ama kaleci kurtarınca,
"Kurtardı" oluyor. Atmak bence daha zor. Penaltı
atmayı iyi bilirdim. Küçükken oyuncu olarak başlamıştım futbola.
Oradan ayak becerisine, topa vurma becerisine sahiptim. Bir de
penaltı kurtarmanın sadece bir değil, 10-15 etkeni olduğunu
sayabilirim size. Daha önce hangi köşeye atmış? Sağ ayakla mı
atmış, sol ayakla mı atmış? Kaleciler onları yanıltmak için sağa
gider gibi yapar sola gider; sola gider gibi yapar sola gider yine
Bazıları bakarak atar. Bazıları bakmadan vurur. Bazıları ayağının
içini gösterir, son anda bileğini kıvırır. Bunların hepsi analiz
ediliyor; edilmeli de bir kaleci tarafından Atanın da bu şekilde
kaleciyi analiz etmesi lazım. Tamamen atanın ve kalecinin
hissiyatları ön plana çıkmalıdır" diye konuştu.
"KALECİ YAŞAR'DIM, KOVA YAŞAR OLDUM"
8-0 kaybedilen İngiltere maçının kendisi için kanayan bir yara
olduğunu ifade eden Yaşar Duran, "Çok üzgünüm bu konuda TV
kanallarında, gazetelerde, röportajlarda benimle ilgili,
"Ne kadar kendisiyle barışık" ifadelerini
kullanıyorlar. Sağ olsunlar. Zaten öyle birisiyim. 23 yıllık futbol
kariyerimde 5 şampiyonluğum var. Cumhurbaşkanlığı Kupaları var,
Türkiye Kupaları var, en az gol yiyen kaleci unvanım var. En çok
penaltı atmış, en çok penaltı kurtarmış, ilk Dünya Karması'na
çağrılmış oyuncuyum Askerdim gidemedim. İsa gitmişti 2. Lig'den
Milli Takım'a seçilmişim. Bunlar benim kariyerim. Bunların hepsi
evimde kupalarım ve albümlerimde sabit. Ama duvarda. İnsanların
zihniyetinde kalan tek şey İngiltere maçı Ben o İngiltere maçında
çok kişiyi kurtardım. Başta federasyonu Başta antrenörü Başta
futbolcu arkadaşlarımı Hepsini ben kurtardım. Fatura olduğu gibi
bana çıkartıldı. Her şey bana yıkıldı. Tabii sağ olsun gazeteci
arkadaşlar da bana hemen "kova" damgasını
vurdular. Esasında kova bana değil, kalecilere ait genel bir
tabirdir. Beklere de "Koridor oldu" derler. Benim
lakabım kaleci Herkes telefonuna "Kaleci Yaşar"
diye yazar. Şimdi Ahmet, Mehmet deniyor kalecilere Volkan, Muslera
olarak geçiyor. Ama ben Kaleci Yaşar'dım Ama bu kova damgasını
yiyeli 32 sene geçti. 1984 yılıydı. Şimdi adam 30 yaşında, 7-8
yaşındaki oğluna diyor ki; "Bu amcanı tanıdın mı?
Fenerbahçe'de oynadı, Milli Takım'da oynadı ama 8 gol
yedi." Böyle bir tanıştırma şekli Bu telefonda da böyle.
Telefonun diğer ucunda insanlar benimle konuşurken, "Kova
Yaşar" diyor Bunlar üzücü şeyler Bunlar bende yara 23 sene
top oynamışım. Hayatım topla geçti. 23 sene oyunculuk Antrenörlüğü
de koyarsanız 50 yıldır bu işin içindeyim. Bu işten emekli oldum.
Hala sürdürüyorum bu işi Seviyorum Hayatımız futbol Futbolun içinde
bir hayat oldu. Ben bundan itibar gördüm. Ben bundan evlendim. Ben
bundan paralar kazandım, çocuklarımı okuttum. Bir meslek; güzel bir
meslek Günde 2.5 saatini ayıracaksın. Ama şimdi mesailer 8-10 saat
Eskiden meslek değildi. Kız vermezlerdi bize Şimdi meslek. Herkes
ya topçu, ya popçu olmak istiyor. Sağlıklı bir yaşam içindesin.
Para kazanıyorsun. Kendine ayıracağın çok zaman var. 1969-1970
sezonunda amatör olarak Ankara'da bana lisans çıktı. Dışkapı'da, 19
Mayıs Stadı'nın altında küçük odalar vardı. Kulüp takımları orada
soyunur ve sahaya çıkardı. Elimde annemin verdiği filenin içindeki
eşofmanlarla yürüye yürüye giderdim. En az 5 kilometre yürürdüm.
İdman biterdi; küçük olduğumuz için soyunma odasını biz yıkardık.
Saçımız ıslak eve giderdik. Üç sene böyle geçti Ankara'da
Gaziantep'e geldiğimde üçüncü kaleciyim. 17-18 yaşındayım. Takımın
en küçüğüydüm. İdmanda canı sıkılan, yorulana kadar bana şut
atardı. İdman sahası toprak. Vücudumuzun her tarafı yara-bere
içinde oluyordu. Yorulana kadar çalıştırırlardı bizi. "Çay
söyle bana Ceketimi getir Kramponumu al" Bu tip istekleri
de vardı. Ayakçılık yapardık. Para yok. Annem rahmetli Ankara'da
oturuyor. Ona bakmam lazım. Okulu lisede bırakmışım.
"Başaracağım" dedim. Evden 1 lira harçlık alırken
Gaziantep'e gittiğimde 15 bin lira para koydum cebime. Nasıl
seviniyorum. Hemen ağabeyimle teyp aldık bin liraya Bir kulaklık
onda, biri bende 12 saat teyp dinleyerek Ankara'ya geldik. Şartlar
bu Malzeme sıkıntısı var kulüplerde. O zaman lojmanımız
Gaziantep'in dışındaydı. Kulüpte yemek çıkmazdı. Otobüslerle
giderdik deplasmanlara. Otobüsün arasında yatarak giderdik maçlara
Çok zor şartlardı. Benim bir resmim var. Çamurdan bir tek gözlerim
gözüküyor. Böyle sahalarda çalıştık" diye konuştu.
"BENİ GALATASARAYLISI, BEŞİKTAŞLISI VE TRABZONSPORLUSU HEP
SEVDİ"
Eskiden statların şimdiye oranla çok daha kötü olduğunu dile
getiren Yaşar Duran, "Adana'ya Spor Yazarları Kupası'na
gittiğimiz zaman ışıklandırmalı sahada oynuyoruz diye sevinirdik.
3-4 takım TSYD Kupası'nda oynuyorduk. O ışığın altında oynamak bizi
acayip motive ediyordu. Acayip havaya giriyorduk. İyi oynamak için
elimizden geleni yapıyorduk. Büyük sahalara gittiğimizde en iyi
oyunumuzu oynardık. Çünkü futbolcular bunlara layık. İyi sahalarda
oynamalılar. Futbolcunun bir defa meslek sevgisinin olması lazım.
18 yaşında Milli Takım'a gelen arkadaşlar var. Bir 18 daha oynasan
34-35 Kalecinin 38 Akıllı olacak. Şu anki şartlar sülalesini
kurtarır. İyi bir yatırımla kurtarır. İyi bir yaşam koçu seçmeli Bu
abisi olur, babası olur, güvendiği bir büyüğü olur Parasını da iyi
değerlendirirse ömür boyu rahat eder. Bizim dönemimizde inanın
eğitim eksikliği de çoktu. Ben futbolu bıraktım; kaleci antrenörüm
hiç olmadı. Şimdi bu kadar güzel ortam; her şehrimizde artık
statlar muazzam. Şehirlerdeki sosyal yaşam güzel. Ha İstanbul, ha
Hakkari Bir antrenör ve futbolcu olarak yaşam aynı olmalı. Ev,
idman sahası O kadar Başka ne yapacak? İstanbul'da oturan en fazla
biraz denizi görür. Şimdi artık oyuncuları 09.00'da çağırıyoruz;
akşam yemeğine kadar orada tutuyoruz. Tesisler olsun, malzeme olsun
her şey müthiş gelişme içinde. Hasan Doğan Milli Takımlar Kamp ve
Eğitim Tesisleri muazzam. Buranın eski halini biliyorum. Şimdi 6
tane saha var. Teknik direktörlük kursuna burada katılıyorum. Yani
futbolcu sadece işine odaklanacak. Ailesiyle düzgün bir yaşantısı
olacak ve 35 yaşına kadar böyle yaşayacak. Buna katlanmayacak,
zevkle yapacak. Çünkü günde 2 saat ayırıyor. Sadece 2 saat. Çift
idman olsa, ki haftada iki gündür; 4 saat 20 saat kendisine
kalıyor. Günü 3'e bölmeli 8'er saatten İşi, uykusu, sosyal hayatı.
Şimdi her şeyin bir zorluğu var. Ne diyorlar? Bütün futbolcular o
dönem fakir aile çocuklarıydı. Şimdi değişti. Zengin aile çocukları
da futbol oynuyor. Ama o zaman çocukların başka kurtuluşu yoktu.
Mahallede top oynuyordu. Abisi, büyüğü elinden tutup takıma
yazdırıyordu. Anneler-babalar futbola karşıydı. Biz de kaçak
oynardık. Ayakkabımız yırtılırdı, babamız kızardı. Annemiz
çamaşırdan sebep kızardı. Sosyal aktivite yoktu. Şimdi telefonlar
çıktı en başta Oyunlar çıktı Tamamen teknolojiye dayandı her şey
Nasihat vermek ve söylemek çok önemli. 17-18 yaşındaki çocuk
algılamıyor. O zamanki parayla şimdiki para arasında çok büyük fark
var. Bu çevreyle de ilgili. Eğer benim çevremde akıllı, beni
yönlendiren arkadaşlar edinmezsem olmaz. Bakar, onun yatırımı var;
oraya meyillenir. Ama arkadaşları kötüyse parasını tutamaz Herkesin
bir yaşam koçu olmalı. Şimdi tabii menajerlerle yaşam koçunu ayrı
tutalım. Yaşam koçu babası, abisi, öğretmeni olur. Bizler
çocuklarımıza kötü bir şey öğretemeyiz ki Baba sigara içiyordur;
"Sigara içme oğlum" der. Para kaybetmiştir,
"Paranı tut oğlum" der. Benim yöneticilerle
ilişkilerim de farklıydı. Bir kişi haricinde hayatımda kimsenin
ofisine gitmedim. Sadece rahmetli Hüsnü Çil'in yazıhanesine gittim.
Grundig'in Genel Müdürü'ydü. O da yalnız gitmedim, 2-3 arkadaş
gittik. O huyum yoktur. İdarecilerin ofislerine gideyim, sohbet
edeyim. Yapan arkadaşlar vardır. Olabilir. Benim hiçbir gazeteciyle
hiçbir şekilde bir alışverişim olmadı. Kimseyle ne kavgam oldu ne
başka bir şey. 23 senelik futbol hayatımda 2 sarı, 1 kırmızı kartım
var. Kırmızı kartta da yanlış atıldım. Sarı olması gerekirken
kırmızı oldu. Federasyon bu yanlışı düzeltti sonra. Yani top
oynadım, kazanınca sevindim; kaybedince üzüldüm. Futbolu bıraktım.
Fenerbahçeli Yaşar olarak hala itibar görüyorum. Hoşuma da gidiyor.
Kulübüm hakkında kötü konuşan birisini konuşturmadım. Kendim de
konuşmadım. Şöhretten çok sevilmek önemli. Beni Galatasaraylısı,
Beşiktaşlısı ve Trabzonsporlusu hep sevdi. Her zaman hissettirdiler
bunu. Benim için sevilmek önemli. Hangi şehre gittiysem bunu
gördüm. Bu benim çok hoşuma gitti." dedi.
"ESKİDEN BOSMAN KANUNLARI YOKTU"
Fenerbahçe'ye yüksek bir bonservisle geldiğinin altını çizen Yaşar
Duran, "Ben Fenerbahçe'ye geldiğimde Türkiye rekoru ile
geldim. Ama o zaman Bosman kanunları yoktu. Rakam olarak
Gaziantepspor benden 27 milyon lira bonservis bedeli kazandı; bir
de İstanbul'da yapılan özel maçın hasılatını aldı. Ben de bir ev
aldım Kurbağalıdere'de Bir de araba aldım. Biraz akrabalarıma
dağıttım; para bitti. Biz o zaman araba konuşurduk. Şimdikiler
çiftlik konuşuyor. 100 dönüm, 200 dönüm Yat konuşuyorlar, kat
konuşuyorlar. 3 milyon Euro'dan aşağı imza atan kaleci yok
neredeyse Aynı şey değil. Ben de o dönem Fenerbahçe ve Milli Takım
kalecisiydim. Şimdi oynayanlar da çok yetenekli. Arz-talep
meselesi. Onlar istiyor, öbürleri de veriyor. 1990'dan sonra bu
rakamlar arttı. Hatta İstanbulspor'u ve Adanaspor'u alan Cem Uzan
başlattı diyebilirim bu rakamları. Baya büyük bir sektör oldu dünya
çapında Kıyaslama açısından sorduğunuzda rakamlar çok farklı. O
dönem bize de imrenen vardı. Beni gazeteler yazdı. 27 milyon liraya
ne alınır dediler. Ama ben almadım ki Kulüpler aldı. Ben bir ev
aldım, bir araba aldım, para bitti diyorum. Şimdi öyle değil. 3
milyon Euro'ya neler alınır? İstediğin kadar harca. Eskiden medya
da çok farklıydı. Ben hiçbir zaman soğuk bir insan olmadım. Ama
şöyle düşündüm. Ben iyiysem iyi yazacak, kötüysem kötü yazacak
dedim. Kimsenin ofisine gitmedim. Bu yüzden bana kızanlar da oldu.
Ama o zaman gazetecilikte antrenmana çocukları gönderiyorlardı.
Fotoğraf çekiyordu o çocuk. Editör de altını dolduruyordu. Bakış
açısı farklıydı. Acımasızca eleştiriler vardı. Şimdi öyle değil.
Neden? Şimdiki gazeteciler de kendilerini geliştirdi. Onlar da
Hollanda'daki, Almanya'daki gazeteciler neler yazıyorlar diye
bakıyor. Asparagas haber fazla yok. Ama ben tahmin ediyorum ki
gazetecilik okullarında "Futbol nasıl yazılır?"
diye bir ders yok. Herkes kafasına göre yazıyor"
ifadelerini kullandı.
MİLLİ TAKIMIN GÜNÜMÜZDEKİ DURUMU
Milli Takım'ın şu anki durumuyla ilgili olarak da konuşan Yaşar
Duran, "Benim zamanımda Milli Takım'la maça giderken,
"2-0'a razıyız" diyen arkadaşları görüyordum.
Uçaktasın, takım arkadaşın, "3 olur; 4 olmasın"
diyor. Üzülüyordum. Böyle bir zihniyette maça çıkan futbolcunun
başarısı ne olur? Tamamen tesadüfe kalır. Şerefli mağlubiyetler
olur. Ama sonradan cesur antrenörler çıktı ülkemizde Başta Fatih
Hoca Kazanmanın, yenmenin ne olduğunu anlattı. Futbolculara
ağabeylik yaptı. Bunlara Şenol Hoca, Mustafa Hoca da dahil. Onların
çok katkısı var. Fatih Hoca, kampa Amerikalıları getirdi.
Turnuvalar oynattı. Özgüven verdi. Gençlere önem verdi. Bugün
yöneticiler de kendilerini yeniledi federasyonda Bugün bütün
takımlara bakın, şehirlere bakın, yönetimlere, tesislere bakın
Muazzam statlar, muazzam tesisler. Artı yayıncı kuruluş rakamları
çok yükseldi. İlerlemek için imalat lazım. Üretkenlik olması lazım.
Bu üretkenliği Fatih Hoca iş başındayken çok ilerlettik. Ben 1994
mezunuyum. İlk kaleci antrenörlerinden biriyim. Kaleciler yalnız
adamlar. Diğer oyuncular kaçırabilir, yanlış pas atabilir. Kaleci
skor adamıdır. Yediği zaman tabela değişiyor. Onun için her zaman
iyi bir psikoloğa ihtiyacı var. İyi psikolog kimdir? Başta
çocuğudur Aile yaşantısıdır. Karısıdır, babasıdır, annesidir,
kardeşidir Sonra hocasıdır. Yani kaleci antrenörü; "Hadi
aslanım Olabilir. Yiyebilirsin sen bu golü. Sen çok kurtardın bizi.
Devam et. Biz sana güveniyoruz" demelidir. Programlı
antrenmanları da yaptırırlarsa kaleci yenecek golü yer; yenmeyecek
olanı yemez. Kendine özgüveni oluşmuştur. Arkadaşları da
"Yaşar bunu yemez, çaprazdan yemez" diye düşünür.
Her zaman başarılı olurlar. Bizim zamanımızda yoktu ama bizden
sonra da olmayacak diye bir şey yok. Ben de bunların öncülerinden
biriyim. İşimi de seviyorum. Bildiğin işi yapacaksın. Bu ticarette
de böyle. Bardak satarken deri işine girersen iflas edersin. İdolüm
olan kaleciler var. Brezilya Milli Takımı'nın kalecisi Felix Çok az
seyrettim. Sepp Maier, Dino Zoff Hatta Lev Yaşin'le tokalaşma
şansına da eriştim. Ama seyretmedim Son zamanlarda Juventus'un
kalecisi Buffon'u beğeniyorum. Türkiye'de şu anda milli kaleciler
çok formda. Volkan Babacan, Volkan Demirel, Onur Kıvrak çok formda.
Beşiktaşlı Tolga Zengin çok iyi kaleci Yabancı olarak Muslera Geçen
sezon Serkan Kırıntılı çok formdaydı. Konumuz kalecilik. Yabancı
kalecilik var evet ama hepsi de iyi kaleci değil. Birkaç ismi
kenara koyarsak iyi değil. İtalya'da bir ara yabancı kaleci yasağı
vardı. Bu yasak Türkiye'de de uygulanabilir." diye
konuştu. Galatasaraylı Tarık Hodziç'in kendisine çok şansı
tuttuğunu da ifade eden Duran, "Gol kralı olmuştu.
Sonrasında Sarıyer'e gitmişti. Sarıyer'e karşı oynadığımız bir
maçta, "Hocam beni oynat, Yaşar'a şansım tutuyor"
demiş Hocası da oynatmış. Seremonide yan yana giderken
"Kardeş bugün sana iki tane" dedi Ben de,
"Eskidendi o" dedim. Attı o gün iki tane Vardı
şansı tutan oyuncular. Benim de şansımın tuttuğu oyuncular vardı.
Onlar da bana atamazlardı. Ben kimlerle oynadım Hiç korkmadım.
Sokrates'lere karşı oynadım. Bir tek Platini yoktu; Bordeaux
maçında oynadım. Tigana'lar vardı. Korkum yoktu. Güzel gol atmışsa,
"Helal olsun" demişimdir. Çünkü ben bir maçı 270
dakika yaşarım. Maçtan önce rakibimi göz önüne getirirdim. 90
dakika maç oynardım. Maç sonu da, "Ne yaptım" diye
düşünürdüm. Korkum yoktu ama beğendiğim çok oyuncu vardı."
diyerek sözlerini noktaladı
(İHA)