Listenin başında o isim vardı
Genelkurmay eski başkanı İlker Başbuğ, görevdeyken cemaat yapılanmasıyla ilgili Başbakan Erdoğan'a bir liste verdiğini ve bu listenin başında, şimdi gözaltında olan İstihbarattan Sorumlu Emniyet Müdür Yardımcısı Ali Fuat Yılmazer'in olduğunu söyledi.
Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, gazeteci Nazlı Çelik'in
sorularını yanıtladı. Başbuğ, Emniyeti sarsan 'paralel yapı'
operasyonu ile ilgili, "Bu gözaltılar sadece 17 ve 25 Aralık
süreciyle mi ilişkili kalacak?" diye sordu. Başbuğ, Yılmazer'in,
"Başbuğ'un tutuklanması talimatını Başbakan verdi" sözlerini ise
"İnanmıyorum' diyerek değerlendirdi.
"Paralel yapı'ya yönelik operasyonları izlerken neler hissettiniz?"
sorusuna, "Karmaşık duygular içindeyim" yanıtını veren Başbuğ'un,
çok konuşulacak röportajının ilk bölümü şöyle.
"Adil yargılansınlar"
Nazlı Çelik: Türkiye ‘gözaltı dalgası' deyimiyle
Egenekon'da tanışmıştı. ‘Paralel yapı'ya yönelik operasyondaki
gözaltıları gördüğünüzde ne hissettiniz?
İlker Başbuğ: Samimi olarak söylemek gerekirse,
karmaşık ve tuhaf duygular içindeyim. Neden derseniz, bir tarafta
Ergenekon, Balyoz, Oda tv, Poyrazköy gibi davalarda önemli rol
oynadıkları ifade edilen o günün polis şefleri gözaltında. Diğer
tarafta, özellikle gözaltına alınma süreçlerinde yaşananlara
bakarsanız, insanı tedirgin eden bir durum. İnsanı çok mutlu eden
görüntüler değil. Tabi şunu da ifade etmek lazım, ‘efendim bu
görüntüler daha önce de yaşandı'. Evet ama, daha önce yaşanan
yanlışlıklar bugünün yanlışlıklarına mazeret olmamalı.
Dolayısıyla ben gerçekten karmaşık düşünceler içindeyim.
Hatırlarsınız, 7 Mart 2014 günü cezaevinden çıkarken, ‘Bizlere
gerçekten büyük haksızlık, büyük zulüm yapıldı. Ama, bütün bunlara
rağmen biz hiçbir zaman intikam ve kin duyguları içinde değiliz'
demiştim. Ama bir isteğimiz var. TSK'ya karşı yapılan, yaşatılan bu
komploların mutlaka planlayıcılarının, icracılarının ve
destekleyicilerinin bulunup adalet karşısına çıkarılarak adil
yargılanmasını istiyoruz. Bizim isteğimiz bu.
NÇ: Başbakan operasyonun genişleyebileceğini
söyledi, bundan sonraki süreçle ilgili ne düşünüyorsunuz?
İB: Süreci takip ediyoruz. Aslında ilk sorunuzun
devamı olarak bir noktaya değinmek isterim. Ben 6 Ocak 2012 günü
tutuklanmıştım. Tutuklanmamdan önce benim hakkımda 4 Ocak 2012
tarihli bir tespit raporu hazırlanıyor. Bu raporu hazırlayan, şu
anda gözaltına alınanlardan biri. Rapora bakıyoruz 41 sayfa. Sonra,
savcının benimle ilgili hazırladığı iddianameye bakıyoruz, 39
sayfa. Bu da işin bir garip yönü. Yani hep söylendi ya, ‘polisler
raporları hazırladılar' diye. Tespit tutanaklarını hazırladılar ve
bunlar adeta iddianameye dönüştü. Bu da bir noktada insanı
gerçekten düşündürüyor.
Sorunuzla devam edersek, salı günü gerçekten büyük boyutta emniyet
güçlerine yönelik gözaltı olayları yaşadık ve devam da ediyor.
Şimdi burada önemli olan soru bence şu: Salı günkü gözaltıların
amacı ne? Acaba bu gözaltılar sadece 17 - 25 Aralık süreciyle mi
ilişkili olacak ya da daha açık bir deyimiyle bu gözaltılar 17 - 25
Aralık süreciyle mi sınırlı kalacak. Bu tabiki doğru ve uygun
yaklaşım olmaz. Ben böyle düşünüyorum.
Bizim düşüncemiz, arzumuz ve isteğimiz, başta da ifade ettiğimiz
gibi, bu gözaltına alınan emniyet mensuplarının büyük bölümünün
silahlı kuvvetlere karşı yürütülen komplo davalarında rol aldığını
görüyoruz...
"17-25 Aralık'la sınırlı kalmamalı"
NÇ: Siz bu mücadelenin neresindesiniz?
İB: Biz şunu istiyoruz. Silahlı kuvvetlere karşı
işlenen komploların müsebbibleri de ortaya çıkartılsın ve
yargılansın. Bu konuda atılacak adımların yanında oluruz. Gayet
tabi buna karşı pozisyon almamız söz konusu değil. Yanında olmamız
ve desteklememiz lazım, bunda hiç tereddüt yok.
Bu soruşturmalar, 17 - 25 Aralık olaylarıyla sınırlı kalmamalı. Bu
fevkalade yanlış olur. Bu arada yeri gelmişken şunu söylemekte
yarar var. Biz Türkiye'de her olayda olduğu gibi bu olayda da
toplama bakıyoruz. Siyah - beyaz gözlüğüyle bakılıyor. Artık siyah
- beyaz gözlüğüyle bakmaktan vazgeçmeliyiz. Ne demek mi istiyorum.
Diyorum ki; önümüzdeki süreçte TSK'ya karşı yapılanların
planlayıcıları, icracıları, destekleyicileri adalet karşına
çıkarılsın. Bunun yanında, iddia edildiği gibi 17 -25 Aralık
sürecinde de komplolar yapılmış ise, bu komplonun müsebbibleri de
ortaya çıkarılsın, yargı karşısına çakırılsın.
Ama bunun yanında, 17-25 Aralık sürecinde ileri sürelen ididalar da
incelensin, bunlar da açıklığa kavuşturulsun. Dolayısıyla olaya bir
bütün olarak bakmak lazım. Sadece kendi açınızdan baktığınız
takdirde, siyah ya da beyaz görüyorsunuz. Anlatmak istediğim
bu.
"Raporlarda yer alıyordu"
NÇ: TSK'ya yönelik yapılan tüm operasyonlarda
‘paralel yapı' ya da cemaat hep dillendirildi. Siz ‘paralel yapı'yı
ne zaman tehdit olarak gördünüz?
İB: MİT'in, Emniyet Genel Müdürlüğü'nün istihbarat
raporlarına baktığınız zaman, cemaatle ilgili bilgiler son yıllara
kadar yer alıyordu. Biz bunları görüyorduk. Bu raporlarda yer
aldığına göre risk ve tehdit olarak görülüyordu. Dolayısıyla bu
durum yeni bir şey değil. Yıllarca görülen ve yaşanan bir
durum.
Ben hep şunun altını çizmek istiyorum, milli ordu. TSK milli
ordudur ve milli ordu niteliğine zarar verecek her türlü risk ve
tehditle mücadele etmek komutanların görevidir. Milli ordu
dediğimiz zaman da, hep söylediğim gibi; ne etnik farklılıklar ne
mezhep farklılıkları olmamalıdır.
Demek ki devlet cemaati risk olarak görmüş. Son yıllar hariç, MİT
ve EGM raporlarına bakarsınız maddelerden biri cemaatle ilgilidir.
Benim Genelkurmay Başkanlığı dönemimde üzerinde durduğum konu,
milli ordudur. Milli orduda ne etnik ne de mezhepsel ayrımcılık
vardır. Dışarıdan gelecek her türlü tehditlere karşı mücadale etmek
komutanların görevidir. Bu nedenle, özellikle Genelkurmay Başkanı
olarak 14 Nisan 2009'daki yıllık değerlendirme toplantısında cemaat
konusuna açıkca değinmiştim.
"Başbakan'a liste verdik"
NÇ: Genelkurmay Başkanılığı döneminde Başbakan ile
yakın çalıştınız. ‘Paralel yapı'yla ilgili Başbakan ile
paylaşımınız oldu mu?
İB: TSK'ya karşı yargı ve polis yoluyla yürütülen
operasyonları yaşamaya başlayınca, bu operasyonun arkasında
kimlerin olduğunu imkanlarımız dahilinde araştırmaya çalıştık.
Çeşitli yerlerden aldığımız bilgiler, özellikle bu kompla
operasyonunun arkasında emniyetteki bazı polis şeflerinin olduğunu
gösteriyordu. Çeşitli kanallardan aldığımız bilgiler dahilinde,
emniyetle ilgili bir liste hazırladık. Tabi düşünce ve
endişelerimizi birkaç defa sayın Başbakan'la paylaştım. Ve bu
polislerle ilgili kendisine bir liste verdik. Hatırladığım
kadarıyla, bu listenin başında da, Ali Fuat Yılmazer var. Kendisi
aldı, ilgileneceğini söyledi. Sonuç alamadık, gelişme olmadı.
NÇ: ‘Daha fazlası yapılabilirdi' diyor
musunuz?
İB: Evet yapılabilirdi. Bu polis şeflerinden
bazıları Ahmet Şık ve Nedim Şener olayından sonra görevden alındı.
Bunlar daha önce görevden alınabilirdi.
NÇ: Cezaevinden çıktıktan sonra Başbakan ile
yüzyüze görüştünüz mü?
İB: Cezaevinden çıktığım akşam Sayın Başbakan beni
aradı, telefonla görüşmemiz oldu. Bu görüşme esnasında, bir zaman
diliminde benimle görüşmeyi azru ettiklerini söylediler. Ama bu
görüşmenin gerçekleşmesi açısından karşı tataftan bir talep
olmadı.
"Başbakan net bir tavır almadı"
NÇ: Geriye dönüp baktığınızda, bir kırgınlık,
kızgınlık var mı?
İB: Kimseye karşı kırgın olduğumu ifade edemem.
Ancak, TSK komutanlığı yapmış biriyim. Dolayısıyla, TSK boyutuyla
baktımda bizi rencide eden çok önemli konular var. Bunlardan bir
tanesi, Genelkurmay Başkanı'na terör örgütü yeneticisi denmesi.
Benim gibi yaptıkları çok ortada olan, sözleri ve davranışları
herkes tarafından bilenen bir kişiye, darbeci denilmesi beni çok
rahatsız ve rencide etti.
İki sene Kara Kuvvetleri Komutanlığı, iki sene Genelkurmay
Başkanlığı yaptım. Özellikle Genelkurmay Başkanlığı döneminde
neredeyse her hafta Sayın Başbakan'la bir araya geldik. Bana
‘siyasiler arasında sizi en yakıyan tanıyan kimdir?' diye sorulsa,
Sayın Başbakan'ın tanımış olmam gerekir derim. Ben 26 ay tutuklu
kaldım, az bir süre değil.
NÇ: Sayın Başbakan, sizin tutuksuz yargılanmanız
konusunda defalarca açıklama yaptı...
İB: Tutukluluk durumuma karşı net tavır aldı,
bunda hiçbir tereddüttüm yok ancak bu tutukluluk 26 ay sürdü ve
Sayın Başbakan bu süreçte, özellikle benim ve karargahımın darbeci
olarak nitelenmesine karşı net bir tavır almadı. Burada da net bir
tavır almasını beklerdim.
Tutukluluk konusunu sordunuz, o konuya da açıklık getirmek lazım.
Tutukluluğum polemik konusu yapıldı. Buna da bir açıklık getirelim.
Ali Fuat Yılmazer'in açıklamaları oldu yakın bir zamanda. Ben 6
Ocak 10212 günü tutuklandım, cuma günü. Ben tutuklanacağımın
haberini bir hafta önce aldım. Bir kaynak tarafından bilgi geldi,
genellikle sağlıklı bilgilerdir ve doğru da çıktı. Bazı çevreler
tutuklanmama bir hafta önce karar vermiş.
Ali Fuat Yılmazer'in benim tutuklanmamla ilgili açıklamaları var,
bunların üzerinde durulması gerektiğini düşünüyorum. Ali Fuat
Yılmazer, ‘Başbuğ ile ilgili Başbakan talimat verdi' dedi. Yani
tutuklama talimatını Başbakan'ın verdiğini söyledi...
‘Başsavcıvekili telaşlanarak bana geldi, böyle birşey var; benim ne
yapmam lazım diye bana sordu. Dosya gereği neyse onu yapın dedim'
dedi. Bu konuşmalardaki ifadeler gerçekten çok vahip. Bir gerçeği
ortaya çıkarıyor. Yani savcı, tutuklama kararı verip vermeden önce
gidip emniyet mensubuna soruyor. Siz şimdi bunu nereye
oturtacaksınız. Gerçekten çok vahim. Polis müdürüne sorması üzerine
daha fazla söylenecek birşey olacağını düşünemiyorum. Hukuk yerle
bir edilmiş, daha ne konuşacağız, ne söyleyeceğiz...
Başbakan Ali Fuat Yılmazer'in açıklamalarını hemen yalanladı.
‘A'dan z'ye kadar yalan' dedi. Daha sonra bana getirenen bilgiler
işığında Başbakan'ın benim tutuklanmama yönelik böyle talimat
verdiğine de inanmıyorum.
"Tarihler yalan söylemez"
NÇ: Bugün TSK'ya karşı komplaları daha iyi
anladığınızı söyleyebilir misiniz?
İB: Kesinlikle. Komplodaki bazı köşe taşlarını
dikkate sunmakta yarar var. Şöyle ifade etmeye çalışacağım.
Tarihler yalan söylemez. tarihleri karşınıza koyun, olayları daha
iyi anlıyorsunuz. Olayların içindeyken fark edemiyorsunuz.
9 Kasım 2002'de Şemdinli olayı var, Ergenekon'un ön prototipi. 2006
yılına geliyoruz, Cumhuriyet Gazetesi'ne el bombası. 3 sefer
peşpeşe. Niye bu önlenemedi? 17 Mayıs'a geliyoruz, Danıştay
cinayeti. Danıştay'ın hemen akabinde Atabeyler. Suikast kime,
Başbakan'a. 2007 önemli yıl; Hrant Dink olayı. Ben aynı kanaati
taşıyorum, cinayetteki parde arkasının açıklığa kavuşturulması
gerek. Sabri Uzun, dönemin Emniyet İstihbarat Daire Başkanı.
‘Bilgi, rapor bana iletilmedi' diyerek Ali Fuat Yılmazer'i
suçluyor...