'Golan Tepeleri'nin işgalinin meşrulaştırılmasına izin verilemez'
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 'Amerika Başkanı'nın Golan tepeleriyle ilgili talihsiz açıklaması bölgeyi yeni bir krizin eşiğine getirdi. İşgalin meşrulaştırılmasına asla izin verilemez." dedi.
İSTANBUL (AA) - Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Yeni Zelanda'da İki Camiye Yönelik Terörist Saldırı ve Müslümanlara Karşı Nefret ve Tahammülsüzlükle Mücadele Konusunda İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Dışişleri Bakanları Düzeyinde Açık Katılımlı Acil İcra Komitesi Toplantısı'nın açılışında konuştu.
Erdoğan, gelecek hafta pazar günü Türkiye'de yerel seçim
yapılacağını, bu yerel seçim arifesinde yoğun çalışmaların devam
ettiğini fakat Yeni Zelanda'daki arzu edilmeyen olay sebebiyle
İİT'yi bir araya getirmek istediklerini söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, toplantıya katılan konuk bakanlara "Bugün
sizlerin bu acil davete icabetiniz sebebiyle şahsım ve milletim
adına ülkemize, ikinci eviniz Türkiye'ye bir kez daha hoş geldiniz.
565 yıldır ezanların gökyüzünü süslediği, Peygamber Efendimizin
övgüsüne mazhar güzel İstanbul'umuzda ağırlamaktan büyük bir
bahtiyarlık duyuyorum. Buradan yüreği bizimle birlikte atan
dünyanın dört bir köşesindeki Müslüman kardeşlerimizi sevgiyle
selamlıyorum. İçinde bulunduğumuz, Efendimizin 'Allah'ın ayı'
diyerek tarif ettiği mübarek Receb-i Şerif'inizi tebrik ediyorum."
diye seslendi.
Terör saldırısı sonrasında yaralarını saran Yeni Zelandalı
vatandaşların acılarını paylaştıklarını dile getiren Erdoğan,
Afganistan'tan, Pakistan'a, Irak'tan Somali'ye kadar terörle
mücadele edenlere, dayanışma mesajlarını gönderdiğini belirtti.
Yeni Zelanda'daki eylemde hayatını kaybedenler başta olmak üzere
terörün vahşi yüzüne kurban verilen aziz şehitleri rahmetle yad
eden Erdoğan, yaralılara da acil şifalar diledi.
Yeni Zelanda halkına bu menfur eylem nedeniyle taziyelerini ileten
Erdoğan, "Saldırının hemen ardından Cumhurbaşkanı Yardımcımı ve
Dışişleri Bakanımı Yeni Zelanda'ya gönderdim. Yeni Zelanda Başbakan
Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Sayın Peters'a, Etnik Topluluklar
Bakanı Sayın Salesa'ya, Avustralya'nın İİT Özel Temsilcisi
Büyükelçi Sayın Cevdet'e toplantıya teşrifleri için ayrıca teşekkür
etmek istiyorum." dedi.
Yeni Zelanda bakanlarının bu toplantıya katılmasının kendileri,
maktullerin aileleri ve tüm Müslümanlar için son derece anlamlı ve
önemli olduğunu vurgulayan Erdoğan, "Zirve dönem başkanı olarak
yaptığımız davete çok kısa sürede icabet ettiğiniz için her
birinize şükranlarımı sunuyorum. Toplantımızın ve yapacağımız
istişarelerin hayırlara vesile olmasını Allah'tan niyaz ediyorum."
diye konuştu.
"Türkiye ve İİT'nin sessiz kalması düşünülemez"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, öncelikle bir hakikatin altını çizmekte
fayda gördüğünü dile getirerek, sözlerine şöyle devam etti:
"İİT, üye sayısı bakımından BM'den sonra en büyük beynelmilel
kuruluştur. Bu teşkilatın gayesi ise Kudüs davası başta olmak
üzere, İslam dünyasının en önemli meselelerine sahip çıkmaktır.
Elbette, İsrail yönetiminin aralıksız tacizlerine, saldırılarına
maruz kalan ilk kıblemiz Kudüs'ün hakkını korumak, teşkilatın
birinci vazifesidir. Filistin davasına sahip çıkmak, İsrail zulmü
karşısında Filistin'in hak ve hukukunu savunmak, bizler için
vazgeçilmezdir.
Son olarak dün ABD Başkanı Trump'ın, Golan Tepeleri ile ilgili
talihsiz açıklaması, bölgeyi yeni bir krizin, yeni bir gerilimin
eşiğine getirmiştir. Golan Tepeleri, 1967'den bu yana İsrail'in
işgali altında bulunmaktadır. 1967 senesindeki İsrail işgali,
sadece bölgedeki Arapları değil, Türkmenleri de kendi
topraklarından göçe zorlamıştır. Türkiye'nin ve İİT'nin böyle
hassas bir meselede sessiz kalması, emrivakilere boyun eğmesi
düşünülemez. Golan Tepeleri'nin işgalinin meşrulaştırılmasına asla
izin vermeyiz, veremeyiz. Bununla beraber Müslümanların huzurunu,
bekasını, hayat hakkını hedef alan her kritik hadise, her saldırı
biz ve teşkilat için önemlidir."
"Teşkilatın daha çok inisiyatif alması gereken bir dönemden
geçiyoruz"
İİT'nin, İslam dünyası ile tüm insanlığın geleceğini tehdit eden
olaylar karşısında bigane, kayıtsız kalmasının düşünülemeyeceğini
vurgulayan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bilhassa bu hassas süreçte doğrudan bizi ilgilendiren hususlarda
daha aktif, daha girişken olmamız ve mesuliyet üstlenmemiz
gerekiyor. Teşkilatın her zamankinden daha çok inisiyatif alması
gereken bir dönemden geçiyoruz. 15 Mart'ta Yeni Zelanda'da
gerçekleşen kanlı terör saldırısı işte böyle bir eylemdir. Cuma
namazı için toplanan 51 kardeşimizin şehadeti, 47 kardeşimizin
yaralanmasıyla sonuçlanan bu kalleş saldırı, asla sıradan bir
hadise olarak görülemez. Bu olay, kökleri derinlere inen bir kinin,
saplantının, nefretin inkarı mümkün olmayan bir dışa vurumudur.
Manifestodan, dehşet verici görüntülere, saldırganın silahının
üzerindeki tarih, isim ve yerlere kadar pek çok husus bu gerçeği
ispat etmektedir. Bu saldırı buz dağının görünen yüzüdür. "
Yeni Zelanda saldırısının, Müslümanları ve masum insanları toplu
olarak hedef alan ne ilk ne de son saldırı olduğunu belirten
Erdoğan, bundan önce de dünyanın farklı noktalarında Müslümanların
şiddete, zorbalığa ve katliamlara maruz kaldığını hatırlattı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasında bu saldırılara ilişkin şu
örnekleri aktardı:
"1993 yılında Solingen'de Neo-Naziler evlerini ateşe vererek 5
vatandaşımızı kalleşçe şehit ettiler. 1994 yılında El-Halil'de
İsrailli bir sivil işgalci, Halil İbrahim Camisi'nde sabah namazı
kılan 29 Müslüman'ı şehit etti, 125 Müslüman'ı da yaraladı. 2011
yılında Oslo yakınlarındaki Utoya Adası'nda 77 can, beyaz ırkın
üstünlüğüne inanan bir cani tarafından öldürüldü. 2015 senesinde
Chapel Hill kentinde 3 gencimiz yine bir ırkçı tarafından evlerinde
vurularak katledildi. 2017 yılında Kanada'daki cami saldırısında 6
Müslüman hayatını kaybetti. Batı Avrupa'da 2013-2017 yılları
arasında Neo-Nazi gruplarınca gerçekleştirilen 113 terör
saldırısında 66 masumun canına kasttedildi.
Gün geçmiyor ki bir ibadethaneye, sinagoga, mescide, iş yerine,
derneğe yapılan saldırı haberini almayalım. Gün geçmiyor ki
Müslümanların demokratik haklarını kısıtlamayı amaçlayan bir
uygulamayla karşılaşmayalım. Gün geçmiyor ki göçmenleri, etnik,
dini, kültürel kimliği farklı olanları hedef alan bir sorunla
muhatap olmayalım. Yükselen kültürel ırkçılıktan yalnızca
Müslümanlar değil aynı zamanda Museviler, Afrikalılar, Asya
kökenliler, Romanlar da mağdur oluyor. Çoğu zaman bu nefret
suçlarının failleri ya bulunmuyor, bulunduğu zaman ise 'psikolojik
rahatsızlık...'. Yani hemen bir psikolojik rahatsızlığa bunu
atfediyorlar. Münferit, adil suçlu denilerek olay ört bas ediliyor.
Saydığım saldırıların faillerinden hiçbiri İslam düşmanı, yabancı
karşıtı ve terör suçlamasıyla hakim karşısına ne yazık ki
çıkarılmadı. Nasyonel Sosyalist yeraltı örgütünün işlediği ırkçı
cinayetlerin medya ile Alman resmi makamları tarafından 'dönerci
cinayetleri' yaftasıyla küçümsendiğini, önemsiz hale getirildiğini
özellikle burada hatırlatmak isterim."
"Problemlerden kaçarak kurtulamayız"
Sorunların halının altına süpürülerek çözülemeyeceğine dikkat çeken
Erdoğan, "Sosyal hastalıkları yok sayarak tedavi edemeyiz.
Problemlerden kaçarak, saklanarak, gizleyerek kurtulamayız. Bizi ve
tüm insanlığı tehdit eden meseleleri sükutla geçiştiremeyiz.
Bilakis biz görmezden geldikçe sorunlar katlanacaktır,
büyüyecektir. Biz tepkimizi çok güçlü bir şekilde göstermedikçe
Neonazi virüsü bünyeyi daha fazla saracaktır." diye konuştu.
Seslerini yükseltmedikçe, Batılı hükümetlerin konforlarını
bozmayacağını vurgulayan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Biz birilerini rahatsız etme pahasına tavrımızı ortaya koymadıkça
saldırılar daha da pervasızlaşacak, ırkçı fanatikler daha da
azgınlaşacak. Sonuçta Allah korusun, 1940'larda Avrupa'da olduğu
gibi telafisi mümkün olmayan felaketler yaşanacaktır. Biz acı da
olsa hakikatleri dillendirmedikçe Batılı medya kuruluşları, İslam
düşmanlığını körüklemeye, ateşe benzin dökmeye devam edeceklerdir.
İşte bunun için gördüğümüz sıkıntıları cesaretle ifade etmeli, hep
birlikte üzerine gitmeli, yüzleşmeli, çözüm yollarını da yine
beraberce aramalıyız. Sadece kendimiz için değil, evlatlarımızın
istikbali için de bu sorumluluğu üstlenmeliyiz.
Bunu, gülücükleriyle camilerimizi şenlendiren 3 yaşındaki
şehitlerimizin hatıraları için yapmalıyız. Bunu, katiline bile
kapıyı 'Merhaba kardeşim' diyerek açan mümin yürekler için
yapmalıyız. Bunu, hayat arkadaşını toprağa verdikten sonra
'Saldırganı affettim' diyen müşfik gönüller için yapmalıyız. Bunu,
coğrafyamızdan yükselen feryatlara yenilerini eklememek için, kör
şiddetin kararttığı ufukları sulh şafağıyla kucaklaştırmak için
yapmalıyız. Bunu, umudunu bize bağlamış, gözünü ve gönlünü bizim
burada alacağımız kararlara dikmiş mahzun kalpler için
gerçekleştirebilmeliyiz. Bir daha benzer acılar yaşanmasın,
camilerimiz kan gölüne dönmesin, fitne tohumları boy vermesin diye
tavrımızı net bir şekilde ortaya koymalıyız."
"Uzun süredir bu meseleyi gündeme taşıyoruz"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, teşkilatın zirve dönem başkanı sıfatıyla
sorumluluklarının hakkını vermek için uzun süredir muhatapları
nezdinde bu meseleyi gündeme taşıdıklarına işaret ederek, "Hemen
her fırsatta onların dikkatini nefret suçlarına çekmeye
çalışıyoruz. 6,5 milyon vatandaşı dünyanın 195 ayrı devletinde
yaşayan bir ülke olarak, yabancı karşıtlığını ve İslam düşmanlığını
kendi meselemiz addediyoruz." dedi.
Türkiye ile beraber teşkilat üyesi ülkelerin hepsinin yurt dışında,
kendine hayat kuran, okuyan, çalışan, rızkının peşinde koşan
vatandaşları olduğunu belirten Erdoğan, "Bugün İngiltere nüfusunun
yüzde 7'si Müslümanlardan oluşuyor. Müslümanların Avrupa'da 44
milyonu, Amerika'da 5 milyonu yaşıyor. Dünya genelinde 400 milyon
civarında Müslüman, diaspora ve azınlık bulunuyor. Bu insanların
kahir ekseriyeti 5-10 yıldır değil, birkaç nesildir, birkaç asırdır
bu ülkelerde hayatlarını devam ettiriyor, geleceklerini de yine
burada görüyor." diye konuştu.
Erdoğan, Neonazi örgütler, ırkçı çeteler, fanatik sağ partiler,
İslam düşmanlığı üzerinden iktidar hevesi kuran muhteris
siyasetçilerin, işte bu insanları, sayıları 100 milyonlarla ifade
edilen böyle bir kitleyi hedef aldığını belirtti.
"Açıkça bir İslam düşmanlığı, Müslüman nefreti var"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, gelinen nokta itibarıyla herkesin bir
gerçeği görmesi gerektiğini dile getirerek, konuşmasına şöyle devam
etti:
"İslamofobi, Zenofobi veya aşırı sağ diye tarif ettiğimiz bu
yapılar, artık politik akımlar olmaktan çıkmıştır. Aslında bu
kavramlar artık karşımızdaki gerçeği anlatmaya yetersiz
kalmaktadır. Şu anda karşımızda açıkça bir İslam düşmanlığı vardır,
Müslüman nefreti vardır. Bu mesele sadece siyasetin, sivil
toplumun, sadece akademik çalışmaların, araştırma kuruluşlarının
konusu olmaktan çıkmıştır. Bu tehdit artık güvenlik birimlerinin,
devlet adamlarının, sokaktaki vatandaşın da meselesidir. Tıpkı DEAŞ
gibi, Eş-Şebab, PKK gibi Neonazi örgütleri de terör yapılanması
olarak ele alınmalı, bu şekilde değerlendirilmelidir. İnsanlık,
Holokost felaketi sonrasında nasıl antisemitizmle mücadele etmişse,
yükselen İslam düşmanlığıyla da aynı kararlılıkla mücadele
etmelidir."
Bugün uluslararası toplumun DEAŞ eylemleri sonrasında nasıl tepki
veriyorsa, aynı güçlü tepkiyi Neonazi saldırıları karşısında da
göstermesi gerektiğine işaret eden Erdoğan, çünkü bunların hepsinin
aynı madalyonun farklı yüzleri olduğunu belirtti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bunların hepsi, masumların kanıyla beslenen parazitlerdir.
Özellikle Batılı basın yayın organları, kendilerini çok ciddi bir
öz eleştiriye tabi tutmak zorundadır. Müslümanları ötekileştirerek,
mültecileri düşmanlaştırarak kendilerine iktidar yolu açan
politikacılar, söylemlerine çeki düzen vermelidir. Hep bizden bunu
beklememeli. Biz sadece ortada bir zulüm varsa, bu zulmün
karşısında dik durmaya çalışıyoruz. Hukuki düzenlemelerden
cezaların artırılmasına, okul müfredatından terör tanımının
genişletilmesine kadar bir dizi önlemin acilen hayata geçirilmesi
gerekiyor. Londra'da, Paris'te, Brüksel'de, Amsterdam'da yaşanan
araba kazalarında bile hemen terör ihtimali aranırken, organize ve
örgütlü saldırıların adi suç kapsamında değerlendirilmesini doğru
bulmuyoruz. Nefret suçlarını önemsizleştirmenin hiç kimseye bir
faydası yoktur."