Erdoğan: Vahşice katledilenler çocuk değil mi?
Yeni güvenlik tedbirlerini eleştirenlere yanıt veren Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin 90’lı yıllara dönmeyeceğini söyledi. Erdoğan, “Ne bu şımarıklığa, ne bu şiddete kim ne derse desin boyun eğmeyiz” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ombudusmanlık Sempozyumu'nda
konuştu.
Erdoğan'ın konuşmasından satır başları şöyle;
11 bin 580 adet başvuru oldu Kamu Denetçiliği kurumumuza. Bu
başvuruların incelenmiş ve neticelenmiş olmasından memnuniyet
duyduğumu ifade etmek isterim. 2002 sonundan itibaren
demokratikleşme adına tarihi adımlar atıldı. Kamu Denetçiliği
Kurumu'nun kurulması bu adımlar arasında önemli yer tutuyor. AYM'ye
bireysel başvuru hakkı da devrim niteliğinde bir anlam taşıyor.
Türk devletlerine baktığınızda Divanı Mezalim gibi kurumların
olduğunu görürsünüz. Kimi zaman sultanlar camilere gidip namazın
ardından vatandaşın dertlerini dinliyorlardı. Osmanlı'da kadılık,
şeyhülislamlık gibi makamlar halkın sorunlarını dinliyorlardı.
Devlet öncelikli yapı asla yok, insan öncelikli bir yapı söz
konusu. O dönemde İstanbul Afrika'nın içlerine kadar hükmediyor,
oradaki halkın huzur içinde yaşamasını bu anlayışla temin
ediyordu.
Devlet ile birey arasındaki mesafe açıldıkça birey de devlet de
zayıfladı. Devlet halkını vatandaşını, vatandaşının taleplerini
tehdit olarak görüyorsa kendisini vatandaşının taleplerine
korunaklı hale getiriyorsa o devlet zalim bir devlet dönüşür ve
zayıflamaktan başka seçeneği kalmaz
"12 YILDA TÜM İDDİALARIN TERSİ GERÇEKLEŞTİ"
TC hem adil ve güçlü bir devlet hem de uzun soluklu bir devlet
olacaksa tarihindeki bu zengin tecrübeleri kullanarak bunu
sağlayabilir. Kıyafet, dil, kültür, etnik köken dayatması yoktur.
Saraybosna'dan Kırım'a kadar geniş bir coğrafya içinde mezhepler,
dinler özgürlük içinde varlıklarını idame ettirmişlerdir. Başörtüsü
üzerindeki baskı ve yasaklamaları kaldırdığımızda bundan ülkenin
zarar göreceği iddia ediliyordu.12 yıl içinde tüm iddiaların tam
tersi gerçekleşti. Bireyin hak ve özgürlükleri genişledikçe devlet
güçlendi. Kaldırılan her bir yasak hem bireyi hem de iddia edilenin
tersine devleti, milleti, ülkeyi güçlendirdi. Hiçbir devletin
yasaklarla, korkularla varabileceği bir hedef yoktur. Bireyi
kendisi için tehdit olarak gören devletin adil olabilme imkanı
yoktur.
"MÜKEMMEL SEVİYEDE OLDUĞUMUZU İDDİA ETMEDİK"
Tüm anlamsız aysak ve kısıtlamalardan kurtulmayı sarsılmaz bir
hedef olarak muhafaza edecektir Türkiye. Birey için özgürlük ne
kadar haksa güvenlik de o kadar haktır. Özgürlüğün olmadığı yerde
güvenlik olmaz.Güvenliğin olmadığı yerde de özgürlük olmaz.
Güvenlik öne çıkarsa özgürlük kısıtlanır. Özgürlük başkasının
özgürlük alanını ihlal edecek şekilde sınırlanırsa o zaman da
güvenlik sarsılır. En mükemmel seviyede olduğumuzu iddia etmedik.
Böyle bir iddia içinde olursa bu bizi ciddi yanılgıya sevk eder.
Türkiye bu kararlı reformlarını zor bir coğrafyada, yoğun terör
saldırılarına ve içerideki değişime karşı yoğun bir dirence karşı
yapan bir ülkedir. Özgürlüklerin genişlemesinden zarar gören terör
örgütü ve onun uzantısı olan siyasi partiye karşı mücadele
verdik.
Bazı siyasi partiler taraftarlarını Kobani'ye karşı sokağa
çağırdılar. Basın açıklaması yapmak, protesto yapmak elbette
demokratik haktır ama ne oldu birkaç gün içinde 42 insan
gösterilerde hayatını kaybetti. Binlerce işyeri yakıldı, yıkıldı.
Kamu ve sivile ait bina ve araçlar yakıldı. Bingöl'de 2 polisimiz
şehit edildi. Şimdi biz bunlara demokratik hak mı diyeceğiz. Bu
vandallığa gösteri hakkı mı diyeceğiz. Dünyanın neresinde böyle bir
hak var? Ben Batı'yı iyi bilen birisiyim. Bizi kıyasıya eleştiren o
uluslararası medyaya soruyorum: Kendi ülkelerinde böyle bir
vandallığa özgürlük diyebilirler mi?
Eylül'de BM Genel Kurulu'ndaydım. Özel bir toplantı yapıldı.
Toplantıda IŞİD denilen bu terör örgütünün attığı adımların
değerlendirmesi yapılırken interneti, Twitter'ı çok iyi kullandığı
dile getirildi ve buna karşı bazı tedbirlerin alınması gerektiği
gündeme geldi. Sosyal medyada bunu değerlendirirken bunu tek
taraflı görmek yanlış. Bir katilin elinde bıçak var. Bir de
doktorun elinde neşter var. Doktorun elindeki neşter hayat
kurtarır, katilin elindeki bıçak öldürür. Bunu ayırmamız lazım.
Neşter mi yoksa bıçaktan yana mıyız.
Twitter'da tehdit mesajı yayınlayanların, bomba ihbarı yapanların
başka ülkelerde nasıl sınır dışı edildiğini görmemiz lazım. Ama
Türkiye'de şu bakanın ev adresi şu, gidelim basalım deyince bu
örgütlü bir karalama kampanyasına dönüşebiliyor
Türkiye'de bazı siyasiler, dışarda medya Türkiye'de basın özgürlüğü
yok denilerek acımasızca eleştiriyorlar. Ama Gazze saldırıları
karşısında işinden atılan gazeteciler hiç konu olmuyor.
Geçen yıl Gezi olayları sırasında hayatını kaybeden bir çocuğun ölü
bedeni üzerinden her türlü aşağılık saldırıya maruz kaldık. Taaa
okyanus ötesinden ölen çocuğun mezhebine de vurgu yaparak timsah
gözyaşlarıyla taziyeler yayınladılar. Ancak bu gösteriler sırasında
silahla öldürülen Burak kimsenin dikkatini çekmedi. İstanbul'da
talihsiz ölen çocuk sahte ifadelerle ‘ekmek almaya gidiyor',
halbuki hiç alakası yok, maşa olmuştu. Böyle ifadeler tasarladılar.
O reklamcılar nerede.
O çocuğu siyasi istismar aracı yapanlar nerede, Suriye'de 300 bin
kişinin öldürülmesine susacaksın, sonra Kobani için konuşacaksın.
Halbuki Kobani'de kimse yok. Kobani'den 200 bin Kürt bizim
ülkemizde. ABD'nin hava operasyonu IŞİD'in oradaki kuşatmasıyla
ilgili bir konu. Kobani stratejikse bizim için, ABD için değil.
Benim için neticesi ölüm olan her şey suçtur. Şu anda Meclis yeni
güvenlik tedbirlerini yasalaştırmak için çalışıyor. O malum koro
yine işbaşında bakıyorsunuz. Yüzüne maske takıp, sivillere saldıran
bir anlayış dünyanın hiçbir yerinde demokratik hak kavramının
arkasına saklanamaz.
Devlet sokaktaki, evdeki vatandaşının can güvenliğini temine
demiyorsa, kamu mülkünü koruyamıyorsa o ülkede özgürlük olmaz.
Türkiye'nin 90'lı yıllara dönmesine asla müsaade etmeyiz.
Polisimize, askerimize bireyin hakkını ihlal edecek yetki vermeyiz,
verilen yetkiyi aşmasına da asla göz yummayız. Zaten kamu
denetçiliği kurumu, AYM'ye bireysel başvuru hakkı bu yüzden var.
Sosyal medyada hakları ihlal edilen mağdurların özgürlüğü de
savunulmazsa oradan özgürlük değil hak ihlali doğar.