Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, valiler toplantısında açıklamalarda bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan açıkladı: Açığa almada FETÖ süreci PKK ile devam edecek
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Fırat Kalkanı harekatı için Suriye
rejiminden izin alınmadığı eleştirilerine, "600 bin insanı
öldüren bir katilden mi izin alacağız" dedi.
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde 81 ilin valisini kabul eden ve
valilerle birlikte yaptığı toplantının ardından konuşma yapan
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin Suriye topraklarında gözü
olmadığının altını çizerek, "Biz 20 milyon kilometrekareden
780 bin kilometrekareye kadar küçülmüş olan bir devletiz, bir
milletiz. Biz tokluğu gördük. Şuanda kimsenin topraklarında gözümüz
yok" diyerek herkesin haddini bilmesi gerektiğini
söyledi.
Gerek FETÖ, gerekse PKK terör örgütü ile mücadelenin önemli bir
boyutunu da kamu kurumları içindeki uzantılarının tasfiyesinin
oluşturduğunu kaydeden Erdoğan, "FETÖ konusunda ilan
ettiğimiz OHAL çerçevesinde süratli bir takım adımlar attık,
atıyoruz. Aynı süreci PKK terör örgütünün kamu kurumlarındaki
destekçileri ile ilgili de yürütmeye başladık"
açıklamasında bulundu.
"PKK, DAEŞ, DHKP-C VE FETÖ İTTİFAK HALİNDELER"
Terörle mücadele ve Suriye ve Irak krizlerinin bir parçası olarak
ortaya çıkan sınır güvenliğinin sağlanması hususlarının altını
çizen Erdoğan, bunların birbirleri ile iç içe girmiş sorunlar
olduğunu söyledi. Erdoğan, "Bilindiği gibi Türkiye 1984
yılından beri bölücü terör örgütü PKK ile mücadele ediyor. Aynı
şekilde 1980 öncesi dönemin kötü bir mirası olarak günümüzde de
etkinliğini sürdüren DHKP-C gibi çeşitli örgütler ciddi bir tehdit
olarak varlıklarını sürdürüyor. Suriye krizi ile birlikte dinimizi
istismar ederek kendini alan açmaya çalışan DAEŞ belasıyla karşı
karşıya kaldık. Son olarak da 15 Temmuz'da eskiden beri ülkemize ve
milletimize karşı tehdit oluşturduğunu bildiğimiz Fetullahçı Terör
Örgütü'nün kanlı yüzüyle muhatap olduk. Bu terör örgütlerinin
tamamı da arka planda Türkiye'ye karşı düşmanlık yapma konusunda
ittifak halindedir. Bakıyorsunuz bir hücre evinde PKK'lılarla
birlikte FETO'cular yakalanıyor. Gaziantep'teki son canlı bomba
saldırısı başta olmak üzere pek çok eylemde DAEŞ ile PKK'nın ortak
çabasını gerisinde de FETO'cuların örtülü desteğini görüyoruz.
Diğer örgütler konusunda da benzer durumlar söz konusudur. Bu durum
devlet olarak bizim tüm terör örgütleriyle aynı dikkatle ve
hassasiyetle mücadele etmemizi zorunlu kılıyor. Hani diğer
devletleri ‘iyi terörist, kötü terörist yoktur' diye ikaz ediyoruz
ya, işte ülkemizde de aynı anlayışla hareket etmemiz gerekiyor. PKK
ile FETO'nun, DAEŞ ile DHKP-C'nin bizim nezdimizde bir farkı
yoktur. Hepsi de ülkemizin düşmanıdır, milletimizin düşmanıdır,
bayrağımızın düşmanıdır, vatanımızın düşmanıdır, devletimizin
düşmanıdır. İşte bunları 15 Temmuz'dan sonra çok daha açık ve net
gördük yaşadık, öyleyse hepsinin de kökünü kazıyana kadar azimle,
kararlılıkla yolumuza devam edeceğiz. Baştan beri söylüyorum, tek
fert kalıncaya kadar şahsım için söylüyorum bu mücadeleyi
sürdüreceğim. Bu can bu tende olduğu sürece bu mücadeleyi
sürdüreceğim Çünkü belediye başkanlığından bu yana tanıdığım bu
örgüt ne yazık ki bizlere ihanet etmiştir, vatana ihanet etmiştir.
İşte 1999, ondan sonrada kaçıp gitmiştir. Bölücü terör örgütünün
başı buraya teslim edilirken o da buradan malum yere gitmiştir,
Pensilvanya'ya" dedi.
"17-25 ARALIK'TA GÖRDÜK AMA ANLAŞILAN O Kİ KİMSEYE
MERAMIMIZI ANLATAMADIK"
15 Temmuz darbesinin Türkiye için 1960 ve 1980 darbesinden çok daha
büyük bir dönüm noktası olduğunu kaydeden Erdoğan, "Çünkü
bu darbe diğerlerinden farklı olarak milletimizin inanç, eğitim,
hayırseverlik gibi değerlerini istismar eden, kullanan ve çarpıtan
anlayışa sahip bir çetenin ürünüdür. Diğer darbelerde milletimiz
karşısındaki gücün kim olduğunu, neyi amaçladığını bildikleri için
gardını alma, savunma mekanizmalarını harekete geçirme imkanına
sahipti. Fetullahçı Terör Örgütü ise 40 yıl boyunca yavaş yavaş
milletin kanına girerek, milletin kanını emerek büyümüş ve onun
inancını istismar ederek sinsice her tarafa yayılmıştır. Bilindiği
gibi ülkemizde inanç değerlerimiz etrafında toplanmış insanların
yürüttüğü pek çok faaliyet var. Bu grupların gerçekleştirdikleri
eğitim, hayır, kültür dayanışma, irşad faaliyetleri milletimizin
ilgisine mazhar olduğu gibi esasen bazı dönemler hariç devletimizi
de rahatsız etmemiştir. Şimdi bunlar sebebiyle o insanlar da
rahatsız olmaya, rahatsızlığın ötesinde onlarda adeta lekelenmeye,
kirletilmeye başlanmıştır ve başlatılmıştır. Bu yapılar genel
olarak hesabi değil hasbi çalışmalarına rağmen şimdi böyle bir kara
dalga, kara bir bulut bunların üzerine gelmiştir. Allah'ın
rızasını, milletin gönlünü kazanmayı hedef alan çalışmalar
içerisinde olanlarla bizim bunları bir arada tutmamız mümkün değil.
Burada da hassas davranmamız gerekiyor. Sadece FETO en başından
itibaren tüm gücünü imkanını ve zamanını devleti ele geçirme
stratejisi üzerine kurmuştur. 15 Temmuz darbe girişimine karışan
subayların kıdemlerine, rütbelerine baktığımızda 1980'li 1990'lı
yıllarda Türk Silahlı Kuvvetlerine sızdıklarını görüyoruz. 30 yıl
boyunca çift kişilik çok kişilikli bir hayat süren, sürekli takıyye
yapan, sürekli karşısındakileri aldatacak şekilde münafıkça
davranan bu insanların halet-i ruhaniyelerinin sağlıklı olabilmesi
zaten mümkün değildir. İşte bu hastalıklı yapının 17-25 Aralık'ta
polis ve yargı içindeki mensupları, 15 Temmuz'da da Türk Silahlı
Kuvvetlerimizin içindeki malum değişik bir yapıyla asker
kılığındaki teröristlerle harekete geçti ve o geceyi bu millete
yaşattı. 17-25 Aralık'ta biz bu yapının karanlık yüzünü tamamen
gördük ama anlaşılan o ki kimseye meramımızı anlatamadık. Şahsen
konuşmalarımda bunlar terör örgütüdür dedikçe karşımdakiler ne
diyordu biliyor musunuz, ‘terör örgütü dediğiniz silahlı olur, kan
döker, can alır' diyorlardı. Köşe yazılarında bunları yazıyorlardı,
milletimiz bizim mesajımızı aldığını gösterdi aslında. Ama pek çok
kişiye bu gerçeği anlatamadığımızı biliyorum. 15 Temmuz'da bu
ihanet şebekesi kan döktü, can aldı. Bunlar sıradan bir projenin
ürünü değildi. Bunlar bu milletin vergileri ile beslediği,
silahlandırdığı adeta bir terör örgütü olarak temayüz etti. Bizim
yıllardır söylediğimiz bir gerçeği o gece kendi elleri ile tescil
ettiler. FETÖ'nün gerçek niyetini zaten keşfetmiş olan milletimiz
15 Temmuz gecesi devletten çok daha hızlı, kararlı, etkili bir
şekilde bu kanlı ihanet şebekesinin karşısına dikildi"
diye konuştu.
"BİZİM BİLGİMİZ DIŞINDA NEREDE TÜRK, TÜRKİYE UNVANI VARSA
BUNLARIN HEPSİNİ YASAKLAMAMIZ LAZIM"
Türkiye'nin bilgisi dışında Türk ya da Türkiye unvanı kullanımının
yasaklanması gerektiğini belirten Erdoğan, "Teşkilat şeması
önümüze geldiğinde bu kişi sadece Türkiye'yi ele geçirme hesabı
içinde olan bir meczup değil, bir terörist başı değil. Bakıyorsun
ki en tepe noktaya geliyor, orada kainatın imamı olarak geçiyor.
Mısır gazetesine yaptığı röportajında ‘Şuanda 170 ülkede eğitim
çalışmalarını yapıyoruz' diyor, kılıf bu. Bu ne demektir, ‘biz 170
ülkede o ülkeyi geçirmenin gayreti içindeyiz' demektir. O
okullarında ülkelerinden devlet başkanından hükümet başkanına en
ileri gelen kişilerin çocuklarını yetiştiriyorlar. O çocuklar yarın
o ülkede en üst düzeyde yönetici olacak, politikaya girecek. Birçok
yerde onlar bu tür görevler üstlenmeye başladılar. Türk
cumhuriyetlerinde bu tür aktif görevleri var. Gittiğim her yerde
devlet ve hükümet başkanlarına belgelerle bunları anlatıyorum.
Onlar hala beni anlamakta zorlanıyorlar. Haklı olarak ta ‘ama biz
bunları buraya sokmak istemediğimiz zaman sizler bize şöyle, böyle
dediniz' diyorlar. Bu yönde haklılar. Bizde bir şey anlamıyorduk,
Türk okulu, başında o yazıyor ya. Dün Bakanlar Kurulu toplantısında
söyledim, bir düzenleme yapalım, Bakanlar Kurulu Kararı ile
oluyorsa öyle yapacağız ya da KHK içine sokup dünyada bizim
bilgimiz dışında nerede Türk, Türkiye unvanı varsa bunların hepsini
yasaklamamız lazım. Hemen Dışişleri Bakanlıklarına bunları
bildirelim, o ülkenin yönetimlerine bunu bildirmek suretiyle bu
unvanların yasaklanmasını isteyelim. Bunun üzerinden prim yapmaya
çalışıyorlar, hala bu mevcut. Kainat imamı böyle, kıtaların
imamları var, ülkelerin imamları var, o ülkelerde her meslek
grubunun imamları var. Silahlı Kuvvetlerin imamı var, polisin imamı
var, yargının imamı var. Bunların hepsini görüyoruz. Bakıyorsunuz
sanayide, ticarette birçok konuda buna göre örgütlenmeye gitmenin
adımlarını atmışlar. Bütün bunlara rağmen ben milletimin ferasetine
inanıyorum ve o feraset 15 Temmuz gecesi kendini ortaya çok açık,
net koydu. Vatandaşımızın şehadete yürüyüşü bütün hesapları altüst
etti. Bu millet büyük bir millet. Bu milletten Allah razı olsun,
Rabim mekanlarını cennet etsin. Ki onlar biliyorum, peygamberlere
yakın ve Peygamberimizin en yakın komşuları. O makamda taltif
edilecekler, biz böyle öğrendik, böyle inandık. O tankların üzerine
gidişleri, F-16'lardan kaçmayışları, Külliyenin etrafından 29
şehidimiz var, 36 yaralımız var. Burada fidanlar gitti, aslan gibi
delikanlılarımız gitti. Bunun yanında yaşlı amcalarımız, hanım
kardeşlerimiz de gitti. Ama onlar Allah'a, şehadete yürüdüler.
Bunları bu mekanın etrafında yaşadık. İstanbul'da 15 Temmuz
Şehitler Köprüsü'nün üzerinde 39 şehit verdik. Burada Özel
Harekat'ta 56 aslanımız şehit oldu. Parlamento binamız F-16'larla
bombalandı. Bu kadar alçakça, haince bunu yaptılar. Ama bütün
bunların karşısında 29 gün sabahlara kadar bu millet meydanlardan
çekilmedi. Üzerine düşeni yapmaya devam etti. Onlar nöbete devam
ettiler. Artık sıra devlet olarak, hükümet olarak, devletin
şehirlerimizdeki temsilcileri olarak sizlerdedir,
bizlerdedir" şeklinde konuştu.
"BİZİM SURİYE'NİN TOPRAKLARINDA ZERRE KADAR GÖZÜMÜZ
YOK"
Türkiye'nin 15 darbe girişimini geride bıraktığında içeride ve
dışarıda pek çok kimsenin "Bu ülkenin böylesine bir
badirenin etkilerinden kurtulması yıllar sürer" şeklinde
düşündüklerinin altını çizen Erdoğan, "Herkes böyle
düşünüyordu, böyle bekliyordu. Ama biz darbenin üzerinden 40 gün
geçmeden Suriye'de uzun süredir planladığımız Cerablus operasyonunu
başlattık. Bununla kalmadık, PKK terör örgütüne sınır içinde ve
dışında tarihinin en büyük operasyonlarını yürüttük, yürütüyoruz.
Bazı arkadaşlar, bazı dostlar ‘niye cepheyi genişletiyoruz'
diyenler oldu. Bu işleri çok iyi bilenler televizyon ekranlarından
‘bu kadar cephe genişletilmez, bu kadar cephede bu yapılmaz'
dediler. Bir defa şuna inanmamız lazım, cephelerin genişlemesi veya
daralması bütün bunların hepsi bir iman meselesidir. Bu ülkede biz
askeri ile polisi ile 1 milyon insan besliyoruz. Bütün bunların
yanında evvel Allah bu milletin kendisi ‘ben varım' dedi 15
Temmuz'da. Bu millet ‘ben varım' dediğine göre bu cephelerin hepsi
çok küçüktür. Biz mücadelemizi orada da sürdüreceğiz, sabır sabır
sabrettik, Gaziantep'te 56 tane insanın, bunların içinde 5-6
yaşında ve sadece genç olarak 29 kişinin şehit olduğu Gaziantep'te
bu olayları yaşadıktan sonra hala birilerinden müsaade mi
alacaktık, hala birilerini mi bekleyecektik? Bekleyemezdik. Bütün
imkanlarımızı seferber ettik, önce Cerablus operasyonu başlayacak
dedik. Önce sınırımızda, burası bu kadar rahatsız edilemez. Kilis
sürekli havan topları ile topçu atışları ile rahatsız edildi. Bir
yere kadar. Şuanda Cerablus'ta artık DEAŞ diye bir şey kalmadı.
Onlar kaçacak biz kovalayacağız. Rai'de aynı şekilde. Orada da
adımlarımızı attık, yürüyoruz. Devam edeceğiz. Nereye kadar, onu da
açıklamaya gerek yok, bizim de kendimize göre planımız var. Bu plan
Türkiye'nin sınırlarını güvence altına alma planıdır. Biz bir terör
koridorunun oluşturulma gayretlerine ‘evet' diyemeyiz. Hem
diplomatik görüşmelerimizi yaptık, yapıyoruz hem de sınırları terör
koridoru olmaktan çıkartıp, barış koridoru haline getirileceğiz.
Bizim Suriye'nin topraklarında zerre kadar gözümüz yok. Biz 20
milyon kilometrekareden, 780 bin kilometrekareye kadar küçülmüş
olan bir devletiz, bir milletiz. Biz tokluğu gördük. Şuanda
kimsenin topraklarında gözümüz yok. Herkes de haddini bilmeli. Bu
adımları atarken bu kararlılık içinde atıyoruz. Orada bizim
kardeşlerimiz var. Cerablus'ta Türkmen'i ile Arap'ı ile bir zulüm
yaşanıyor. Onlara yapılan bu zulmü defetmek bizim görevimizdir.
Bizim topraklarımız 780 bin kilometrekare ama bizim gönül
topraklarımız çok geniş. Biz o çok geniş olan gönül toprakları
üzerinde oynamalıyız. Oralarda ‘gelin' diyen insanları biz yalnız
bırakamayız. Neymiş, ‘uluslararası hukukta o ülkenin hükümeti sizi
çağırmazsa oraya giremezsiniz.' Kusura bakmasınlar biz asıl o
ülkenin sahipleri olan halkın davetine icabet ediyoruz"
dedi.
"600 BİN İNSANI ÖLDÜREN BİR KATİLDEN Mİ İZİN
ALACAĞIZ"
Suriye'de zalim bir yönetim olduğunu kaydeden Erdoğan,
"Zaten o ülkenin yönetimi zalim, 600 bin insanı öldüren bir
katilden mi izin alacağız. İş bu noktaya gelmeseydi Suriye çok daha
farklı bir konumda olacak. O güzelim Suriye'yi bu hale getiren bu
yönetim. Bunun arkasında nasıl durulur. Cerablus operasyonunun
başarısı Suriye'deki tüm dengeleri altüst etti, başarı beraberinde
yeni imkanları ve fırsatları da getiriyor. Türkiye'nin Suriye
operasyonlarının hiç hesap edilmeyen bir şekilde başarılı yürümesi
dünya kamuoyunun bölgeye bakışını da değiştirdi. Bundan sonra
bölgede Türkiye'nin içinde olmadığı, Türkiye'nin rızasının
alınmadığı hiçbir senaryonun devreye sokulması mümkün
değildir" diye konuştu.
"AYNI SÜRECİ PKK TERÖR ÖRGÜTÜNÜN KAMU KURUMLARINDAKİ
DESTEKÇİLERİ İLE İLGİLİ DE YÜRÜTMEYE BAŞLADIK"
PKK'nın PYD'nin YPG'nin yoğunlaşan eylemlerinin bugün Suriye'de
kaybettiği, yarın Irak'ta kaybedeceği kazanımlarının sancısı
olduğunun açık olduğunun altını çizen Erdoğan, "Çünkü aynı
sıkıntı şuanda Irak'ta da var. Bölge halkı da örgütü yalnız
bıraktı. PKK gerek eleman temini noktasında gerek eylemlerine yerel
destek bulma konusunda ciddi sıkıntı içindedir. Bölge halkı da
artık örgütün kimlerin taşeronluğunu yaptığını, kendi evlatlarını
kimler için ölüme gönderdiğini görüyor. Geçtiğimiz yılın Temmuz
ayında çeşitli ilçelerimizde yaşanan hadiseler zaten bölge halkının
örgüt ile arasına mesafe koymasına yol açmıştı. Şimdi de PKK'nın 15
Temmuz'da FETÖ'nun başaramadığı kan dökme işini devraldığını tüm
milletimizle birlikte bölge halkı da yakından takip ediyor. Darbe
girişimi gecesi bölgedeki pek çok şehrimizde vatandaşlarımızın Türk
bayrakları ile sokaklara dökülmesi, demokrasi nöbetlerine yoğun ve
samimi katılım sağlaması bu durumu gösteriyor. Ben şuanda dünyaya
bir daha sesleniyorum, benim milletim F-16'larla bomba
yağdırılırken, helikopterlerle taranırken, tanklar üzerine gelirken
onlar elinde silahla yürümediler. Onların elinde tek silah vardı, o
da bayrağıydı. Bir diğer silahı da imanıydı. Bu neticeye böyle
ulaştık. İnşallah PKK ve intisaklı kuruluşlarının devirlerinin
kapanmaya doğru gittiği bir dönemdeyiz. Terörle mücadelede
verdiğimiz her şehidimiz yüreğimizde açılan bir yaradır. Şunu da
biliyoruz ki, bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, toprak eğer
uğrunda ölen varsa vatandır. Eğer uğrunda ölen yoksa kuru bir
tarladır. Vatan olması için uğrunda ölenlerin olması lazım. Şehit
kanları ile yoğrulması lazım. Gerek FETÖ, gerekse PKK terör örgütü
ile mücadelenin önemli bir boyutunu da bunların kamu görevlileri
içindeki uzantılarının tasfiyesi oluşturuyor. FETÖ konusunda ilan
ettiğimiz OHAL çerçevesinde süratli bir takım adımlar attık,
atıyoruz. Aynı süreci PKK terör örgütünün kamu kurumlarındaki
destekçileri ile ilgili de yürütmeye başladık. Sizlerden ricam
bulunduğunuz illerde bu konuda kararlı ve dikkatli çalışmalar
yapmanızdır. Benim tavsiyem, sizlerden memurları açığa alma
noktasında bir yarışa girmenizi istemiyorum, sadece adil
davranmanızı istiyorum. Çünkü bizim değerlerimizde zulüm yoktur,
adil davranalım, zulmedenleri yerinden alalım. Çünkü onları
yerinden almaktır zaten adil davranmak. Almazsak zulme devam olur.
Tek bir terör örgütü mensubunun devlet içinde kalmasına, tek bir
mazlumun zarar görmesine izin vermeyecek bir hassasiyetle
çalışmalarınızı yürütmek mecburiyetindesiniz. Devlet içinde
bıraktığınız her bir terör örgütü mensubundan dolayı özensizlikten
dolayı zarar gören her bir mazlumdan dolayı da çok büyük bir vebal
altında kalacağınızı bilmelisiniz. Devletin devlet gibi
davranmadığı yerde meydan terör örgütü mensuplarına kalır. Meydanı
boş bırakmayacağız. ‘Şu milletvekilleri şu bakanlar şöyle diyor',
katiyen, eğer bu tür sıkıştırmalar varsa İçişleri Bakanımız burada,
görüşün, Başbakanımız, ben 24 saat telefonlarım açıktır,
görüşürsünüz veya atlar gelirsiniz. Benim telefonumun saati yoktur,
24 saat telefonum açıktır. Bunu bilmenizi istiyorum. Aynı şeyi de
sizden istiyorum. Ben bir valiyi aradığım zaman, gece 01.00, 02.00,
03.00'de ararım, belki aranızda aradığım vali vardır. ‘bu saatte
aranır mı?' bunu hiçbir valimiz diyemez, Valinin görevi sabah 09.00
akşam 18.00 değil, 24 saat. Bu anlayışla çalıştığımız zaman bu
devlet devlet olur. Aksi taktirde biz bir kabile olarak yaşamaya
devam ederiz. ‘Biz bir kabile devletinden buralara geldik' diyenler
var ama ben onu katılmıyorum, biz devlet doğduk, devlet olarak
büyüdük, bugünlere öyle geldik. Sizler devletin devlet gibi
işlemesinden sorumlusunuz. Birilerinin aklına devlet deyince hala o
eski alışkanlıklar, eski görüntüler geliyor olabilir. Halbuki
Türkiye ceberrut devlet anlayışından ‘insanı yaşat ki devlet
yaşasın' anlayışına geçeli çok oldu. En başta valilerimiz olmak
üzere devleti temsil eden tüm görevlilerin bu anlayışla çalıştığına
inanıyorum. Terör örgütleri ile mücadelemizi kararlı, tavizsiz,
kesintisiz ve aynı zamanda hakka, hukuka ve adalete riayet ederek
sürdürmek durumundayız. Eğer en başta siz bu hassasiyeti
göstermezseniz aşağıya doğru hiçbir kamu görevlisinden bunu
bekleyemezsiniz" şeklinde konuştu.
"VATANDAŞLARIMDAN BAZI ŞİKAYETLER ALIYORUM"
Erdoğan, valilerden yeni Türkiye'nin inşasına daha çok katkı
sağlamalarını beklediğini ve sadece terör örgütleri ile daha iyi
mücadele ederek değil, bununla birlikte vatandaşlara daha çok
hizmet ederek, yatırım yaparak, gönül kazanarak kutlu mücadeledeki
yerlerini almalarını istedi. Erdoğan, "Zaman zaman
vatandaşlarımdan bazı şikayetler alıyorum. Diyorlar ki ‘valimiz
bize çok yukarıdan bakıyor, alçak gönüllü değil, ulaşmakta çok
zorlanıyoruz.' Bu şikayetlere yakışan valimizin olduğunu
zannetmiyorum ama demek ki bir sıkıntı var veya olmuş. Bundan
dolayı bu şikayet ta bana kadar gittiğim illerde bana gelebiliyor.
Tevazuda toprak gibi olmalıyız, hepiniz adeta bu konuda birer
Mevlevi gibi davranın, toprak gibi olun, mütevazi olun. Asla bu
konuda taviz vermeyin. Biz bu millete efendi olmaya gelmedik, Gazi
öyle diyor ya ‘efendi olmaya değil, hizmetkar olmaya geldik.' Biz
hizmetkar olmanın tadına ulaşalım. Bu millet emri hak vaki olduğu
zaman ‘bizim öyle bir valimiz vardı ki tam bir görül ehliydi, onda
gurur, kibir yoktu. Tevazu ehliydi, zamanı gelir bakarsın kamyonun
şoför mahalline oturmuş fakir fukaraya kömür dağıtır, zaman gelir
sosyal devletle ilgili bütün çuvalları doldurmuş yanına gelmiş
fakir fukaraya erzak dağıtır.' Bunu çok fazlasıyla duymamız lazım,
buna ihtiyacımız var, buna muhtacız. Biz vatandaşımızdan ‘çok
gururlu, kibirli' denilmesini istemiyoruz. Çünkü bizim
medeniyetimiz bunu gerektiriyor. Buna çok ihtiyacımız var"
açıklamasında bulundu.