Cumhuriyet'e giden yolda neler yaşandı?
Haber3 yazarı Haluk Özdalga, Taha Akyol’un Gazi Mustafa Kemal’in planladıklarını ve müttefikleriyle olan ilişkilerini anlattığı “Neden 29 Ekim: Cumhuriyete Giden Yol” kitabını değerlendirdi. Kitabı "Mütevazı" olarak tanımlayan ve bunun nedeninin de 336 sayfa olmasından kaynaklı olduğunu belirten Özdalga "Türkiye’nin siyasi sorunlarını tartışanların kaçırmaması gereken bir eser. " yorumunu yaptı.
Ünlü gazeteci Taha Akyol, Cumhuriyet’in doğum sürecini ve bilinmeyen detayları, ‘Neden 29 Ekim?’ kitabında anlattı. Kitaba ilişkin değerlendirmelerde bulunan Haber3 yazarı Haluk Özdalga şunları söyledi;
Taha Akyol, Osmanlı’nın son yıllarını ve Cumhuriyet’in kuruluş dönemini yakından bilen bir araştırmacı. Daha önce o dönemlerle ilgili ufuk açıcı kitaplar kaleme aldı (Balkan Savaşları; 1915 Ermeni Tehciri; Mondros, Sevr, Kuva-yı Milliye, Lozan; Atatürk’ün inkılap hukuku, vs).
Akyol Cumhuriyet’in 100. yılında okuyuculara, içeriğine kıyasla mütevazı başlık taşıyan bir kitap sunuyor: “Neden 29 Ekim? Cumhuriyet’in ilanına giden yol”.
Mütevazı çünkü 336 sayfalık çalışma, Kurtuluş Savaşı kazanıldıktan sonra Gazi Mustafa Kemal önderliğinde kurulan yeni rejim döneminin hayati konularını mercek altına alıyor. Cumhuriyet’in başlangıç rejimi nasıl oluştu? İlk muhalefet kimlerdi ve ne istiyorlardı?
Kısa ama yoğun bir zaman dilimi içinde alınan kararlarla tercih edilen başlangıç rejimi, genç Cumhuriyet’in niteliğini belirleyen esas unsur oldu. Bugün dahil izleyen on yıllar boyunca sahip olduğumuz siyasi yönetim tarzlarını ve uygulamaları derinden etkiledi.
Mustafa Kemal Mayıs 1919’da Samsun’a çıkarak direnişi başlattı. Savaş meydanında işgalci Yunan ordusuna karşı işler önce iyi gitmiyordu ama 1921 yaz sonunda Sakarya Meydan Muharebesi’nin kazanılmasıyla Kuva-yı Milliye’nin önü açıldı. Ağustos 1922’de başlayan Büyük Taarruz zaferle sonuçlandı ve ordular iki haftada İzmir’e girdi.
Savaş kazanılmıştı. Kasım 1922’de Lozan’da başlayan müzakereler, Temmuz 1923’de Lozan Anlaşması’nın imzalanmasıyla son buldu. Yeni Türk devleti ve sınırları uluslararası tanıma kazandı.
İstanbul’daki Osmanlı hükümeti, Lozan barış müzakerelerine Ankara hükümetiyle beraber katılmak istiyordu. Tabii bu kabul edilebilecek bir talep değildi; 600 yılı aşkın süregelen Osmanoğulları hanedanının egemenliğini sonlandırma süreci hızlandı. Kasım 1922’de Meclis’te bir oy hariç oybirliğiyle kabul edilen yasayla saltanat kaldırıldı, fiilen tükenmiş İmparatorluk resmen tarihe karıştı.
Aslında saltanatın son verilmesine değişik gerekçelerle karşı çıkanlar vardı. Gazi Mustafa Kemal ünlü ültimatomunu, tasarı komisyonda görüşülürken önündeki sıranın üstüne çıkarak verdi:
“Meclis ve herkes meseleyi tabii görürse, fikrimce uygun olur. Aksi takdirde, yine hakikat usulü dairesinde ifade olunacaktır. Fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir…” (Akyol’un kitabı, s. 54).
Kurtuluş Savaşı’nın siyasi meşruiyeti, halkın temsilcileriyle Nisan 1920’de Ankara’da toplanan Büyük Millet Meclisi’nden kaynaklanıyordu (ertesi yıl TBMM adını aldı). Sakarya Muharebesi’nden sonra Gazi unvanı verilen Mustafa Kemal Paşa ilk toplantıda Meclis Başkanı seçildi (1934’de Atatürk soyadını aldı).
Meclis Hükümeti sistemi vardı, başbakan ve bakanlar tek tek Meclis’te oylanarak seçiliyor, “heyet-i vekile” oluşuyordu. Ama bu parlamenter sistemdeki Bakanlar Kurulu değildi. Yürütmenin başı Meclis Başkanı idi. Yürütme, yasama ve yargı gücü tek elde toplanıyordu ve ‘kuvvetler birliği’ (vahdet-i kuva) vardı.