Abdurrahman Dilipak: Yakışıklı bir eş arayışında bireylerden oluşan gençlik!

Akit gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak, günümüz Türkiye'sini değerlendirdiği yazısında gençliği "diplomalı cahiller olmaya aday" şeklinde niteleyerek "Her yere açılan üniversiteler, o ilin geleneksel kimliğini bozdu" diye yazdı. "O ildeki öğrenciler de ailelerinden ayrı farklı bir dünyanın peşinde savruldular" diyen Dilipak "Yakışıklı bir eş arayışında bireylerden oluşan bir gençlik! Ne sağcı, ne solcu, futbolcu! İdeolojisiz, renksiz, kimliksiz, kişiliksiz bireyler!" yorumunda bulundu.

Akit gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak, üniversitelerin açıldığı illerin geleneksel kimliğini bozduğunu iddia etti.

Dilipak, bugünkü köşe yazısında şu görüşlerini dile getirdi:

Her yere açılan üniversiteler, hangi aklın ürünü ise, o ilin geleneksel kimliğini de bozdu, o ildeki öğrenciler de ailelerinden ayrı farklı bir dünyanın peşinde savruldular. Din, ahlak, gelenekten bağımsız, hayatı bir eğlence ve oyun olarak algılayan, hayatı bir kumar olarak gören, çilesiz, hedonist / zevkçi; diplomalı cahiller olmaya aday, ezberci, “gemisini kurtaran kaptan” anlayışına sahip, başarı için torpil arayan, keyif verici, heyecanlı bir iş ve çalışan, yakışıklı bir eş arayışında bireylerden oluşan bir gençlik! Ne sağcı, ne solcu, futbolcu! İdeolojisiz, renksiz, kimliksiz, kişiliksiz bireyler!

"Cemaatler ihale için bir sıçrama tahtası oldu"

“Bu beklenmiyordu kuşkusuz, ama bunun böyle olacağı belliydi” diyen Akit yazarı, şöyle devam etti:

Her şey siyasete endekslendi. Media sahibinin sesi oldu, STK’lar ve Cemaat siyasetin arka bahçesinde, siyasete sıçramak için ya da iş-güç, ihale için bir sıçrama tahtası oldu. Sermaye sahipleri de bu düzenin müteahhidlerine dönüştü. Yani bu sonuç aslında herkesin ortak eseri. Akademi bu düzenin ürünü idi ve bu düzen kendi akademisyenlerini üretti. Bu politika kurullarındaki, bu Bill’in kurullarındaki birtakım “Personel”ler bu bataklıkta hayat buldu. Bugünkü gençlerle, bırakın yaşlıları, orta yaştakilerin bile ne korkuları ne de hayalleri, umutları birbirine benziyor. Birbirlerini anlamıyorlar da. Her şey çok hızlı değişti. Bu din, ahlak ve gelenekten bağımsız “Birey”lerin hiçbir sabiteleri yok. Tarihin kırılma noktalarından birinde yaşıyoruz. Dünün kavram ve kurumları bugünü anlamaya, açıklamaya yetmiyor. Bugünkü  toplumun geneline hakim olan din, gelenek ve tarihle, bu dille ne bugünü ne de geleceği anlamamız mümkün değil. 1946’dan sonra CHP’lilerin çocukları DP’li oldu. 1960 gelirken o DP’lilerin çocukları bu kez solculaştı. Bugün de yine benzer bir durum yaşıyoruz. Bırakın dedeleri ve torunlarını, babalar ve oğulların rotası giderek farklılaşıyor. Hele şu CoVID yalanı bu işin tuzu biberi oldu. Dağılan aile ve Z kuşağı tartışmaları, vakıf, dernek, cami-cemaatin bu süreçte devre dışı kalması ile olan oldu.


Geleceğe dair görüşlerini de paylaşan Dilipak, şöyle yazdı:

Göreceksiniz intihar patlayacak. Boşanmalar daha da artacak, evlilik başvuruları durma noktasına gelecek. Doğum azalacak. Bu “Milli Felaket”in aslında bir “Milli Güvenlik” sorunu olarak ele alınması gerekir. Bu durum, 12 Eylül’den, 28 Şubat’tan ve 15 Temmuz’dan daha vahim bir durum. Ekonomi, siyaset, toplum ve güvenliğimiz uluslararası sistemin tehditi altında!. Bu tehdide karşı birlik olmamız gerek. Birbirimize karşı kazanacak bir zaferimiz yok, bu dünyayı birbirimize cehennem etmek zor değil, bir tek kurtuluş var ve ona ancak tüm namuslu, erdemli, akıllı ve cesur insanlar birlikte ulaşabiliriz. Bunun için ilk adım da önce kendimizi gözden geçirmek olmalıdır. Çok geç olmadan, aklımızı başımıza alalım.