Yaz sıcakları ’gül hastalığı’nı arttırıyor
Vücutta artan kızarıklık, kaşıntı ve damarlanmalara sebep olan gül hastalığının havaların ısınması ile görülme sıklığının giderek artacağını belirten Dermatoloji Uzmanı Dr. Selin Tecimer, özellikle 30 yaş grubundaki kadınlarda cildin dengesinin korunmasının gerektiğini söyledi.
Vücutta artan kızarıklık, kaşıntı ve damarlanmalara sebep olan
gül hastalığının havaların ısınması ile görülme sıklığının giderek
artacağını belirten Dermatoloji Uzmanı Dr. Selin Tecimer, özellikle
30 yaş grubundaki kadınlarda cildin dengesinin korunmasının
gerektiğini söyledi.
Mevsim geçişleri, stres, düzensiz gıda tüketimi, ağır makyaj
uygulaması gibi birçok durumun sebep olması ile ortaya çıkan
"Rozasea" olarak da bilinen 'gül hastalığı'ndan
birçok hasta şikayet ediyor. Vücudun kepeklenmesi, kızarması,
sivilcelenmesi ile kendini gösteren gül hastalığı, mevsim geçişleri
ile etkisini daha da arttırıyor. Gül hastalığının en çok 30 yaş
üstü kadınlarda görüldüğünü söyleyen Dermatoloji Uzmanı Dr. Selin
Tecimer, yaz aylarında artan sıcaklarda korunmasız hale gelen
ciltlerde gül hastalığının görülme olasılığının arttığını
vurguladı. Cilde uygulanan ağır makyaj malzemelerinin de gül
hastalığını arttırdığını ve hastaların burunda büyüme gözde
kızarıklık gibi birçok olumsuzlukla karşı karşıya kalabileceklerini
kaydeden Tecimer, gül hastalığının deri dengesinin bozulduğu
herkeste görülebileceğini belirterek hastaları uyardı.
"BU HASTALIK, DERİ DENGESİNİN BOZULDUĞU HERKESTE
OLABİLİR"
Gül hastalığının deri dengesinin bozulduğu herkeste ortaya
çıkabileceğini söyleyen Uzm. Dr. Selin Tecimer, "Gül
hastalığı, aslında bizim 'Rozasea' dediğimiz bir hastalıktır.
Tepkisel bir hastalıktır. Bu derimizin soğuk bir ayaza verebileceği
gibi, sıcak ve güneşli bir günde de çıkabilecek bir hastalık
türüdür. Derimizin bir florası, mikroorganizmalar, kendi
salgıladığı serum gibi yapılar vardır. Genellikle mevsim
geçişlerinde etkisini gösteriyor. Kullanılan ilaçlar ya da bu
dönemde hastaların bu stresli dönemde salgıladığı hormonlar
hastalığı etkinleştirebiliyor. Onun haricinde gıda tüketimimiz,
özellikle asitik gıda tüketimi Rozaseaya neden olan ve florayı
etkileyen salgılar salgılatıyor. Bu mikroorganizmalar iyi huylu,
derimizde yaşaması gereken mikroorganizmalardır. Ama bazen sayıca
artabiliyorlar. Sayıyla da arttıkça da rozaseayı tetikliyorlar. Bu
hastalık, deri dengesinin bozulduğu herkeste olabilir"
dedi.
"DERİNİN DENGESİNİ BOZACAK BİR UYGULAMA YAPILIRSA HASTALIK
ALEVLENEBİLİR"
Yaşanan mevsim geçişlerinin ve artan sıcaklıkların gül hastalığını
tetiklediğini vurgulayan Selin Tecimer, "Bu hastalık biraz
genetik bir hastalıktır. Şeker gibi, tansiyon gibi tetikleyici bir
şey olduğunda bir anda ortaya çıkabiliyor. Tedavide hastalığı
sakinleştiriyoruz ama düzelmenin tekrarlanmasını sağlayamıyoruz.
Nasıl, şeker tüketiminde şeker seviyesi yükselirse rozaseada da
derinin dengesini bozacak bir uygulama yapılırsa hastalık
alevlenebilir. Şimdi tam olarak mevsim geçişinin yaşandığı ve
güneşin etkisinin artığı bir dönemdeyiz. Özellikle bu dönemde
güneşten korunmak, rozaseayı güneşten koruyacak güneş kremi
kullanmak hastalarıma önerdiğim bir uygulamadır" diye
konuştu.
"GENELLİKLE 30 YAŞINDAKİ KADINLARDA GÖRDÜĞÜMÜZ BİR
HASTALIK"
Gül hastalığının çeşitlerinin olduğunu belirten Tecimer, hastalığın
uzun bir aradan sonra tekrardan etkisini hissettirebileceğini
söyleyerek, "Gül hastalığının türleri vardır. Bazen
sivilcelenme yapabilir, bazen ise uzun süre sonra tekrardan
kaşıntıyla birlikte ortaya çıkabilir. Bazen buruna vurabilir, gözde
kızarıklığa neden olabilir. Bununla ilgili tiplendirip, neyin
tetiklediğini bularak cildi bütün olarak korumak gerekiyor. Krem
seçiminde de hastalarımızı desteklemek gerekiyor. Hastalık
kendisini hissettirdiğinde yüzde kaşıntı ve özellikle geçmeyen bir
kızarıklık olmaya başlıyor. 30 yaşında bile hastanın ergenlikten
çıkmış olmasına rağmen sivilcelenme olabiliyor ya da daha önceden
hiç olmamış olmasa da sivilcelenme olabiliyor. Genellikle 30
yaşındaki kadınlarda gördüğümüz bir hastalık ama bu yaş giderek 24
yaşlara kadar bu hastalığın düştüğünü görebiliyoruz. Erkeklerde de
görebiliyoruz. Sanayi sitesi dediğimiz bu hava kirliliği ile gelen
partiküller yüzümüze vurarak özellikle yüzümüz gibi savunmasız
bölgelerde etkisini gösteriyor" şeklinde konuştu.
"CİLDİN DİNLENDİRİLMESİNİ ÖN PLANA ÇIKARTMAYA
ÇALIŞIYORUZ"
Gül hastalığının tedavi süreci hakkında da bilgiler aktaran
Dermatoloji Uzmanı Dr. Selin Tecimer, "Hastalar, genellikle
kaşıntı, sivilcelenme, damarlanma, burunda büyüme ve bazen
yanaktaki kızarıklıkların gözlere vurması ile bize gelebiliyorlar.
Hastalık atak döneminde ise atağı sakinleştirmek gerekiyor. Biz
kuvvetli bir tedavi yolu ile hastayı sakinleştiriyoruz. Daha sonra
da koruma dönemine geçmesi gerekiyor. Hangi yöntemle bir bariyer
oluşturacağımızı, tedaviden uzak ilaç kullanmadan bu hastalıktan
korunmasının yöntemini arıyoruz. Hastalar sağlıklı beslenebilmesini
bulabilirsek ya da çok yoğun kurutucu ürünlerle yüzünü yıkamasını
ya da cildin nefes almasını engelleyecek ürünler kullanmasını
engellemek gerekiyor. Burada yüzün dinlendirilmesini ön plana
çıkartmaya çalışıyoruz. Hastanın hayatını kendi çabası ile
yürütebileceği bir seviyeye getiriyoruz. Yine de ataklar
olabiliyor. Biz hastalarımız için dermatoloji uzmanları olarak
buradayız" ifadelerini kullandı.
(Murat Kanber-Cihan Atik/İHA)