"Yargı içinde bir çetenin..."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Yargı içinde bir çetenin, bir karanlık şebekenin güç kazanmasına, önce yargıyı, ardından da tüm toplumu dizayn etmeye kalkışmasına asla göz yumulmayacaktır" dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Yargı içinde bir
çetenin, bir karanlık şebekenin güç kazanmasına, önce yargıyı,
ardından da tüm toplumu dizayn etmeye kalkışmasına asla göz
yumulmayacaktır" dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Meclis'in 24. dönem 5. yasama
yılı açılışında yaptığı konuşmada, "İsrail'in son Gazze
saldırısında 16 gazeteci hayatını kaybetmiş, uluslararası medyanın
çalışanlarına aleni mahalle baskısı uygulanmış, hatta bazı medya
mensupları cezalandırılmıştır. 16 gazetecinin öldürülmesi,
gazetecilere baskı yapılması dünyadan yeterli tepki almazken,
Türkiye'nin içerden ve dışardan sürekli olarak bu konuda haksız
eleştirilere maruz kalması üzerinde mutlaka düşünülmesi gereken bir
konudur. Başkalarının özgürlük alanlarını daraltmadığı, şiddetin
aracı olmadığı ve ulusal güvenliğimize tehdit teşkil etmediği
sürece kim ne derse desin her türlü özgürlük en geniş manada
milletimizle buluşturulmalıdır ve buluşturulacaktır. Çözüm
sürecinin Türkiye'nin istikbali, kardeşliği ve demokrasisi
açısından hayati derecede önem taşıdığını burada tekrar vurgulamak
isterim. Mimarı olduğum, her türlü siyasi riskine rağmen
kararlılıkla bugünlere taşıdığım çözüm sürecinin yine kararlılıkla,
cesaretle, sabırla geleceğe taşınması en büyük arzumdur. Aziz
milletimiz de çözüm sürecinin arkasındadır. Hiç kimse, hiçbir anne,
hiçbir baba çocuklarının genç yaşta hayattan kopmasını istemez.
Rabbim hiç kimseye yaşatmasın; hiçbir anne, hiçbir baba, evlat
acısı yaşamak istemez, başkasının da bunu yaşamasına razı olmaz. 30
yıldır devam eden şiddet ortamı, bazı istisnai sabotaj
girişimlerine rağmen son 2 yılda farklı bir mecraya
girmiştir" dedi.
Erdoğan, "Evladı asker ve polis olan anne babaların rahat
bir nefes aldıkları; evladı dağa kaçırılan anne babaların artık
yürekli şekilde itirazlarını ortaya koydukları bir süreci
yaşıyoruz. Hiç kuşkusuz bu güzel süreçten rahatsız olanlar da var.
Türkiye'de barışı, huzuru, kardeşliği tesis edecek, ekonomiyi
prangalarından kurtarıp adeta uçuşa geçirecek bu süreci
hazmedemeyenler ve kesintiye uğratmak isteyenler de var. Bu kan ve
rant lobilerine karşı her zaman duyarlı olduk, bundan sonra da
duyarlı olmaya hep birlikte devam edeceğiz. Son günlerde sergilenen
çözüm sürecini sabote etmeye yönelik tahrik girişimleri, sadece ve
sadece bu girişimlerin sahiplerine zarar verecektir. Özellikle 2
yıldır devam eden huzur ortamını teneffüs eden vatandaşlarımız,
inanıyorum ki bu tahrik girişimlerine prim vermeyecek, bu
sabotajların dimdik karşısında duracaklardır. Türkiye'nin çözüm
yolundaki bu kararlı ilerleyişinin karşısında durmak, akıntıya
kürek çekmektir. Tarih, çözüme doğru son derece kararlı şekilde
akarken, Meclis içindeki ve dışındaki tüm siyasi partilerin sürece
destek olmaları da tarihi bir sorumluluktur. Her türlü kaygı,
endişe, tereddüt, bu çatı altında özgürce ama nezaket, hoşgörü ve
empati içinde mutlaka tartışılmalı, müzakere edilmelidir. Çözüm
sürecinde nihai hedef, şiddetin her türlüsünün dışlanması,
siyasetin çözüm aracı olarak devreye alınmasıdır. Siyasi
partilerimiz, şiddetle aralarına mesafe koymalı, peşin hükümlü ve
önyargılı olmaktan kurtulmalı, kararsızlığı bir kenara bırakarak,
çözümün tarafında, çözüme katkı sunmanın mücadelesi içinde
olmalıdır. Unutulmamalıdır ki, akan kan bizim gençlerimizin
kanıdır; bunu durdurmak da bu yüce Meclis başta olmak üzere her
kesimin ve herkesin sorumluluğudur" ifadelerini
kullandı.
"23 Nisan 1920 ruhunu, milletin bu kürsüsü dahil her
platformda müteaddit defalar dile getirdim" diyen Erdoğan,
"Esasen yeni Türkiye, 23 Nisan 1920'nin özünü ve ruhunu
yeniden kavramış, o ilk Meclis'te oluşan özgürlüğü, renkliliği ve
çeşitliliği yeniden hayata geçirmiş bir Türkiye'dir.Yeni Türkiye,
sürekliliği içinde barındıran, geçmiş, bugün ve gelecek arasında
sağlam köprüler kurmamıza imkân veren, inşacı, yön gösterici bir
kavramdır. Yeni Türkiye, medeniyet köklerimize bağlılık ve tarihsel
coğrafyamızla barışma anlamında bir sürekliliğe işaret ederken
topluma ve siyasete bakış anlamında bir kopuşa tekabül etmektedir.
Yıllardır bu toplumda ‘öteki'leştirilenler demokratik siyasi
süreçlere dahil olmakta, kendi taleplerini siyasete
iletebilmektedirler. Bugün bazılarının kutuplaşma olarak gördüğü
şey, aslında kimliklerin çoğulcu ifadesinden başka bir şey
değildir. Bundan sonra Türkiye, ancak çoğulculukta uzlaşabilir;
belli toplumsal talepleri gayrı meşru ilan ederek, meşruluk zemini
dışına iterek bir uzlaşma gerçekleştirilemez. Yeni Türkiye, çoğulcu
bir Türkiye'dir ve siyaset bu çoğulcu toplumsal yapının temsiliyle
mükelleftir. Daha önce de ifade ettim, yeni Türkiye'de makbul ve
makbul olmayan vatandaş ayrımı yoktur; bütün vatandaşlar eşittir.
Tabiatıyla yeni Türkiye'ye bir direnç de söz konusudur. Türkiye'nin
yeni sosyolojisi karşısında bu direncin bir başarı şansı olmadığı
açıktır; ancak siyasetin burada kararlı bir duruş göstermesi
gerekiyor. Yeni Türkiye'ye direnç, eski Türkiye'den tevarüs edilen,
eski Türkiye'ye dayanak teşkil eden kronik meseleler üzerinden
yürütülüyor. Vesayet, eski Türkiye'nin bir hususiyetidir ancak yeni
bir formda yeni Türkiye'ye kastetmek arzusundadır"
şeklinde konuştu.
PARALEL DEVLET YAPILANMASI
Paralel devlet yapılanmasının siyasi temsil yetkisine ve siyasi
meşruiyete sahip olmadan kamu gücünü kullanarak, meşru-demokratik
siyaseti tahrip etmek istediğini anlatan Erdoğan, "Paralel
yapı, devlet aygıtını kullanarak siyaseti şekillendirmek
arzusundadır ve bu anlamda tipik bir bürokratik vesayet
girişimidir. Siyaset, bu vesayet girişimine taviz veremez, verdiği
anda kendi varlığını inkâr eder. Devlet içindeki paralel yapı
siyaseten mahkum olmuştur. Türkiye'nin yaşadığı son iki seçim, bir
anlamda paralel yapının ve destekçilerinin siyaseten tasfiyesidir.
Son iki seçimde ortaya çıkan neticeye rağmen ortalığa saçılan bütün
delil, belge, hukuk ve ahlak dışı teşebbüslere rağmen paralel
yapıya oksijen sağlayacak tavırların içine girilmesi, siyasetimiz
adına olduğu kadar ulusal güvenliğimiz adına da kaygı duyulacak bir
durumdur. Herkes bilmelidir ki, ilkesi, kuralı, sınırı, ahlakı
olmayan bir yapı hiç kimseye fayda sağlamaz. Siyasetin önündeki
mesele, bu yapıyı hukuken de tasfiye etmektir. Güvenlik
kurumlarının ve yargının demokratik meşruiyet temelinde yeniden
yapılandırılması, bu bakımdan özel bir önem taşımaktadır. Yeni
Türkiye, devlet içinde otonom yapılara, çetelere, mafyatik
örgütlenmelere asla pirim vermeyecektir. Özellikle yargı içinde bir
çetenin, bir karanlık şebekenin güç kazanmasına, önce yargıyı,
ardından da tüm toplumu dizayn etmeye kalkışmasına asla göz
yumulmayacaktır. İnanıyorum ki, öncelikle yargı mensupları,
onurlarına, meslek ilkelerine ve ülke çıkarlarına sımsıkı sahip
çıkarak, yargıyı teslim alma girişimlerine dur diyeceklerdir.
Hükümetin ve yargı mensuplarının olduğu kadar Türkiye Büyük Millet
Meclisi'nin, bu yapının mağduru olan siyasi partilerin ve
milletvekillerinin, ulusal güvenliğimizi tehdit eden çeteye karşı
kararlı, ilkeli duruş sergilemesi milletin de arzusu ve talebidir.
Bu Meclis ve bu yüce Meclis'in çatısı altındaki hiçbir milletvekili
tehdide, şantaja, tuzaklara inanıyorum ki asla boyun eğmeyecektir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, inanıyorum ki gelecek nesillerin de
örnek alacağı cesur bir duruş sergileyecek, bu paralel yapının
tehdit ve şantajlarını boşa çıkaracaktır. Yeni Türkiye'yi daha
güçlü kılacak, esasında yeni Türkiye'yi sağlam bir temele
kavuşturacak olan takdir edersiniz ki yeni Türkiye'ye denk düşecek
yeni bir Anayasa'dır" ifadelerine yer verdi.
"YENİ ANAYASA DAHA FAZLA GECİKTİRİLMEMELİDİR"
"Bu Meclis, topraklarımızın işgal edildiği en zor zamanda
açılmıştır" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan,
"Polatlı'dan top sesleri duyulurken, bu Meclis, korkmadan,
çekinmeden, cesaretle Kurtuluş Savaşı'nı idare etmiş, zafer
kazanmış, gazi bir Meclis olmuştur. 94 yıl boyunca da bu Meclis,
her türlü sıkıntıya, krize, tehdide karşı ayakta durmuş, milli
iradenin tecelligahı olmuştur. Bu Meclis, yeni bir Anayasa yapacak
güce, birikime, iradeye ziyadesiyle sahiptir. 77 milyonun ortak
talebi olan yeni Anayasa, artık bir an bile geciktirilmeden
yapılmalı, Türkiye, eski dönemin, darbe dönemlerinin prangalarından
bir an önce kurtarılmalıdır. 24'üncü dönemde Meclis'te iktidar
partisinin Grup Başkanı ve Başbakan olarak yeni bir anayasanın
yapılabilmesi için yoğun gayret sarf ettim. Ne yazık ki, yeni bir
anayasa yapabilmek bu dönemde mümkün olmadı. 2015 seçimlerinin
hemen ardından Meclis'teki tüm partiler önyargılardan uzak şekilde
bir araya gelmeli, uzlaşma içinde yeni bir anayasayı
yazabilmelidir. Milletimizin en büyük arzusu, ülkemizin de yegane
kalkınma vasıtası olacak yeni Anayasa, daha fazla
geciktirilmemelidir" şeklinde konuştu.
İçinde bulunulan coğrafyada büyük çalkantıların ve dönüşümlerin
yaşandığı bir dönemden geçildiğini belirten Erdoğan,
"Burada en başında belirtmeliyim ki, Türkiye'nin, komşumuz
olan ya da bölgemizdeki hiçbir ülkenin iç işlerine müdahale arzusu
yoktur, topraklarında da gözü yoktur. Türkiye, komşularına ve bölge
ülkelerine tek taraflı çıkar elde etme zaviyesinden de asla
bakmıyor. Öncelikle bölgenin huzur, istikrar ve güveni, doğrudan
doğruya Türkiye'nin huzur, istikrar ve güvenliğini
ilgilendirmektedir. İkinci olarak da bölgemizde yaşanan insanlık
dramlarına sessiz kalmak, tarihe, ecdadımıza ve tevarüs ettiğimiz
mesuliyete haksızlık olacaktır. Bölgedeki gelişmeler karşısında
herkes susabilir, ama Türkiye'nin böyle bir seçeneği yoktur.
Bölgemizde ve dünyada yaşanan insanlık dramlarına herkes gözünü
kapatabilir ama Türkiye'nin böyle bir seçeneği asla yoktur.
Libya'da, Filistin'de, Mısır'da, Somali'de, Myanmar'da,
Afganistan'da, Ukrayna, Yemen, Irak, Suriye'de gelişen olaylara
karşı sessiz ve tepkisiz kalmak, hem tarihin, hem ecdat mirasının
inkarıdır; hem de kendi varlığımızın inkarıdır. Büyük devlet,
sınırlarını dünyaya kapatan, krizlerden ve risklerden kaçan devlet
değil; sınırlarının ötesine gönlünü açabilen, krizlerde inisiyatif
alabilen, risklerle baş edebilen devlettir. Türkiye, mevcutla
yetinen, seyirci bir devlet olamaz. Türkiye, oyun kurucu,
inisiyatif alan, mesuliyetinin bilinciyle barış ve dayanışma için
mücadele eden bir devlet konumuna yükselmiştir; bunu daha da
ileriye taşımak zorundadır" diye konuştu.
Erdoğan, "Şunu, ülkem ve aziz milletim adına büyük bir
gururla ifade etmek isterim. Türkiye, 2013 yılında acil ve insani
yardımlarda, tüm ülkeler arasında milli gelire oran olarak dünya
birincisi; miktar olarak da Amerika Birleşik Devletleri ve
İngiltere'nin ardından dünya 3'üncüsü olmuştur. Alan el Türkiye,
artık veren el olmuş, bu alanda da zirveleri yakalamıştır.
Ülkemizin ve milletimizin yeniden elde ettiği özgüven sayesinde
Türkiye, kendi tankını, kendi milli savaş gemilerini, ATAK
helikopterlerini, insansız hava araçlarını, haberleşme uydularını,
milli piyade tüfeklerini, roketatarlarını ve daha birçok savunma
teçhizatını üretir konuma gelmiştir. Aynı Türkiye, Moğolistan'daki
Türk anıtlarından Bosna'daki köprülere, Myanmar'daki şehitliğinden
Makedonya'daki camilere kadar ulaşmış, tarihi eserlerimizi tek tek
bularak restore ettirmiştir. Filistin'de Cenin Osmanlı Kışlası,
Kırım'da Zincirli Medrese, Makedonya'da Mustafa Paşa Camii,
Kosova'da Murat Hüdavendigar Külliyesi, Sinan Paşa Camii, Fatih
Camii, Bosna Hersek'te Drina Köprüsü, Konyiç Köprüsü ve sayısız
Osmanlı eseri Türkiye tarafından onarılmıştır. Kosova'daki Mehmet
Akif'in köyüne, Makedonya'daki Gazi Mustafa Kemal'in babasının
köyüne ulaşılmış, oradaki hatıralar yeniden canlandırılmıştır.
Türkiye, kriz bölgelerinden vatandaşlarını başarıyla tahliye eden,
hatta başka ülkelerin yardım taleplerini karşılayarak, o ülkelerin
de vatandaşlarını tahliye eden, başka ülkelerin vatandaşlarını,
gazetecilerini bulan ve ülkelerine sağ salim ulaştıran bir
ülkedir" dedi.
49 BAŞKONSOLOSLUK ÇALIŞANININ IŞİD'İN ELİNDEN KURTARILMASI
"Musul'un işgal edilmesinin ardından IŞİD elinde alıkonulan
49 Başkonsolosluk çalışanımız da burunları dahi kanamadan alınmış,
bunların vatandaşımız olan 46'sı ülkelerine, sevdiklerine
kavuşturulmuştur" diyen Erdoğan, "Bu vesileyle bir
kez daha hükümetimize, Milli İstihbarat Teşkilatımıza, Türk Silahlı
Kuvvetlerimize, buradaki ve sahadaki tüm görevlilerimize teşekkür
ediyorum" ifadelerine yer verdi.
Avrupa'nın tamamının Suriye'den kabul ettiği mülteci sayısının 130
bin olduğunu açıklayan Erdoğan, "Türkiye'nin kapılarını
açarak bağrına bastığı Suriyeli mülteci sayısı ise 1,5 milyon
rakamına ulaşmıştır. Şu ana kadar topraklarımızdaki misafirlerimiz
için 4 milyar dolar harcama gerçekleştirdik; sınır ötesi
yardımlarla bu rakam 4,5 milyar dolara ulaşıyor. Bununla gurur
duyuyoruz ve bu harcamaların istikbale yönelik eşsiz bir dostluk ve
kardeşlik iklimi olacağına inanıyoruz. Altını çizerek ifade
ediyorum, Irak ve Suriye'den gelenlerin etnik kökenlerini,
inançlarını, mezheplerini sorgulayan değil, muhtaçların tamamına
kapılarını açan, onları doyuran, giydiren, barındıran bir Türkiye
var. Arap, Kürt, Türkmen, Ezidi, Şii, Sünni, Nusayri, Hristiyan,
Musevi demeden, hiçbir ayrım yapmadan, insana sadece insan olarak,
sadece can olarak bakan, herkese elini uzatan bir Türkiye
var" dedi.
(İHA)