’’Şu anda böyle bir geçiş başlamadı’’
Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Bazı unsurların Kobani'ye geçişi konusunda da insani ve lojistik amaçlı söylüyorum görüşmeler sürüyor. Şu anda böyle bir geçiş başlamış değildir" dedi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Bazı unsurların Kobani'ye
geçişi konusunda da insani ve lojistik amaçlı söylüyorum görüşmeler
sürüyor. Şu anda böyle bir geçiş başlamış değildir"
dedi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nda
düzenlenen bilgilendirme toplantısına katıldı. Yaklaşık 3 saat
süren bilgilendirme toplantısının ardından Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ile birlikte ortak basın açıklaması
yapan Başbakan Davutoğlu, Türkiye'de madencilik sektörünün en
önemli firmaları ile bir araya geldiklerini kaydederek,
"Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'na gittiğimizde
sektör temsilcileri, işveren ve işçi sendikaları ile buluşmuştum.
Sağlık Bakanlığı'nda uyuşturucu ile mücadeledeki kurumlarla bir
araya gelmiştim. Burada da son dönemde özellikle Soma acısından
sonra madencilik sektörü çok ciddi bir şekilde dikkatleri üzerine
çekti. Türkiye için stratejik bir sektör. Ancak iş güvenliği
açısından da risk oluşturan bir yapıya sahiptir. Onların
kanaatlerini ve tecrübelerini aldım. Atılması gereken adımları ele
aldık. Enerji alanı ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nın
ilgilendiği bütün konuların insani ve stratejik boyutu var.
Stratejik boyutun esası Türkiye gibi kalkınan ülkelerde hele hele
bizim ülkemizin gerek coğrafyası gerek doğal kaynakları özellikleri
dolayısıyla belki de en stratejik alan enerji alanıdır. Çok hızla
kalkınıyorsunuz, kalkınmayla birlikte refah yükseliyor, enerji
talebi artıyor. Enerji arzının bu talebi karşılayacak şekilde
sürekli yönetilmesi ve enerji arz güvenliğinin sağlanması sadece
Türkiye için değil bütün dünya için en temel meselelerden
birisidir. Türkiye enerji zengini bir ülke değildir. Yenilenebilir
enerji alanında yeni açılımlarda bulunmamız gerekir ama şu an
itibariyle bizim yılda net 55 milyar dolar civarında enerji
ithalatına ihtiyaç hissediyoruz. Bu cari açığımızla neredeyse denk
düşüyor. Bunun sonucunda da sürekli artan enerji ihtiyacını
karşılama zaruriyeti var. Bu enerjiyi bizim için stratejik kilit
sektör alanı haline getiriyor. İnsani boyutu ise hepimizin günlük
hayatını etkiliyor. Şu anda burada enerji kısıtlaması olsa bu basın
toplantısını yapamazdık. Kışın doğalgaz ısınma sistemi dolayısıyla
etkiliyor yazın ise klimalar dolayısıyla hepimizin hissettiği ekmek
su gibi hayatımızın parçası haline gelmiş bir alandan bahsediyoruz.
Hem ülkemizin stratejik geleceği açısından hem de insanımızın
refahı ve huzuru bakımından büyük önem taşıyor. İktidarımız
döneminde enerji alanında olağanüstü gelişmeler yaşandı.
Cumhuriyetin ilk 50 yılında toplam 3 bin 200 megawatt yatırım
yapılmış. 2009 yılından bu yana her sene bundan daha fazla yatırım
yapılıyor. Biz iktidara geldiğimizde 2002 yılında 35 bin megawatt
civarında olan şeyin üstüne bir o kadar daha koyduğumuz halde hala
bir enerji açığımız var. Çünkü ekonomimiz büyüyor. Enerji
ihtiyacımızın artması ekonomimizin ve refahımızın artmasının
işaretidir. Biz iktidara geldiğimizde 8 milyon araç vardı şimdi 18
milyon araç var. Refah arttığı için araç sayısı artıyor, araç
sayısı artınca onun enerji ihtiyacı artıyor. Dünyada da bugün her
ülkenin en temel meselesi enerji arz güvenliğidir. Doğalgaz
tüketimi 2002 yılında 17 milyar metreküpken şu anda 2013 yılında 46
milyar metreküptür" ifadelerini kullandı.
Türkiye'nin kendi üreteceği enerji arzında belli kısıtların var
olduğunu belirten Davutoğlu, konuşmasına şöyle devam etti:
"Doğalgaz, petrol gibi en çok kullanılan enerji kalemleri
kömür dışında bizde çok mevcut değil. Bizde coğrafya mevcuttur.
Türkiye transit ve tüketici bir ülkedir. Coğrafyamızı en etkin
kullanarak bu transit ülke konumumuzdan bir enerji arzı üretmemiz
lazımdır. Çevremizdeki en önemli enerji kaynağı üreten ülkelerde
krizler yaşıyoruz. Irak'ta yaşanan krizler gibi, İran'a uygulanan
ambargonun yan etkileri gibi. Bütün bunlar çevremizde enerji
zengini çok geniş bir coğrafya olmasına rağmen bizim enerji
planlamamızı yapmamızda sıkıntı doğurabiliyor. İç arzı dış
etkilerden bağımsız olarak mümkün olan en üst düzeye çıkarmak. Bunu
nasıl yaparız. Nükleer enerji. Nükleer enerji, çevre şartlarını da
göz önüne alarak en kısa sürede en etkin şekilde iç arzı arttırma
alanıdır. Şu ana kadar Türkiye'nin nükleer santral konusunda bu
kadar geri kalması aslında bugünkü kırılganlığımızın en önemli
sebeplerinden biridir. Fransa'da 58-60 santral varken Japonya'da
120-130'u aşmışken Türkiye'de iki nükleer santralin yapılması için
2000'lerin başına kadar beklememiz gerekti. Bunlar 2023'lerde
devreye girecek. İnşallah 3'üncü santrali 2018-2019 yılından
itibaren yüzde yüz milli bir şekilde yapma konusunda gerekli
çalışmaları başlatma talimatları verdim. Nükleer santraller dışında
yenilenebilir enerji alanında hala kullanabileceğimiz genç bir
kapasite var. Sadece Konya Karapınar ilçesindeki güneş enerjisi 3
bin megawatt. Bu şekilde güneş ve rüzgar gibi yenilenebilir
enerjinin içeride üretilen yenilenebilir enerjinin oranlarını
arttırmamız gerekiyor. Bunları yapsak da nükleer santraller devreye
girene kadar Türkiye'nin her türlü senaryoya açık olması lazımdır.
Yenilenebilir enerjinin gelebileceği sınırların bir üst limiti var.
2016 yılının Mayıs ayında Türkiye'de doğalgazın ulaşmadığı il
kalmayacak. Bu açıdan olabilecek bütün senaryoları göz önüne alarak
kırılganlığımızı en alt düzeye indirmek, iç arzı en üst düzeye
çıkartmak, çevre, siyasi şartlardan ve istikrarsızlıktan
kaynaklanan risklere hazır olabilmek için geniş kapsamlı bir eylem
planını da arkadaşlarımızın hazırlamış olmasından dolayı mutlu
oldum."
Madencilik sektöründeki temsilciler ile yapılan görüşmede iş
güvenliği ve madencilik sektörünün karşı karşıya kaldığı sorunlar
hakkında bilgi aldığını aktaran Davutoğlu, "Son yasal
düzenlemelerin bazı yan etkileri oldu. İşçilerimizin haklarını
korurken işletmelerin varlıklarını devam ettirmeleri de önemli. Bu
açıdan bu tecrübeleri de göz önüne alarak atılacak adımları,
alınabilecek tedbirleri de gözden geçirdik. Hem Soma'daki
kardeşlerimizin vefatı gibi trajedileri engellemek hem de sektörün
gelecekteki güvenliği ve itibarı için madencilik sektörünün eğitimi
konusunda bir çalışma yürütülmesi talebinde bulundum. Şu anda
madencilerin eğitimi ve ara eleman olarak madencilerin
yetiştirilmesi konusunda kurumsallaşmış yapılarımız yok.
Madencilerimizin yer altına inmeden olabilecek risklere karşı en
başından en iyi şekilde eğitilmeleri ve bu eğitimi aldıktan sonra
da sektörde en fazla katkıda bulunabilmeleri için birlikte bir
model üzerinde çalışacağız. Türkiye bazı alanlarda ciddi maden
imkanlarına, yer altı kaynaklarına sahiptir. Çeşitliliği bağlamında
da dünyanın en zengin ülkelerinden biridir. Borda olduğu gibi
dünyanın çok büyük rezervine sahibiz ama piyasada bor rezervinin
üretiminin piyasaya arz edileceği şartlar oluşmuş
değildir" diye konuştu.
Her kış şartlarında enerji talebinde bir artış olabileceğini
kaydeden Davutoğlu, açıklamasına şöyle devam etti:
"Kışın çevresel faktörlerden kaynaklanan enerji
fiyatlarında bir artış veya kriz olduğu zaman tedbir alınması
iktiza eder. Biz bu tür krizler karşısında dayanıklı bir yapıya
sahip olmak için elimizden geleni yapıyoruz ve gerekli tedbirleri
alıyoruz. Orta ve uzun vadede Türkiye'nin enerji stratejisi
bağlamında atılacak adımlar, bundan 4 sene önce bu soruyu sormuş
olsaydınız istikrarlı bir Irak ve istikrarlı bir Suriye ile
hükümetler arası toplantılar yaptığımız bir dönemde riskleri daha
az görür ve orta vadede önümüzü daha rahat gördüğümüzü söylerdim.
Ancak her iki ülkede yaşanan etnik çatışmalar, istikrarsızlıklar o
ülkeler kadar bizi de etkiliyor. Bu etkiyi aşmak için Kuzey Irak'ta
yaptığımız enerji anlaşmasının ne kadar değerli olduğunu herkes
takdir ediyordur."
Barbaros gemisinin yaptığı sismik çalışmalara ilişkin olarak ise
Davutoğlu şunları söyledi:
"Kıbrıs diye bir devlet 1960 yılında kurulan ortaklık
devleti ki onu Türkiye Cumhuriyeti veya Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti yok etmedi. Onu 1974 yılında bir Yunan cuntasının
adadaki temsilcileri yok ettiler. Şimdi bu devletin eğer
varlığından bahsediliyorsa Kıbrıs adasının bütün kıta sahanlığında
Rumların olduğu kadar Türklerin de hakkı vardır. Uluslararası hukuk
realitesini ve bu gerçeği herkesin kabul etmesi
gerekir."
"Amerika ve Irak yönetiminden peşmergeler ile ilgili
açıklamalar yapılıyor. Peşmergelerin geçişi başladı mı? PKK ve
Peşmerge nasıl ayırt edilecek?" sorusuna ise Davutoğlu şu
cevabı verdi:
"Yanı başımızda büyük bir savaş yaşanıyor. Türkiye bu
savaştaki insani acıları dindirebilmek için her şeyi yaptı ve
yapmaya devam ediyor. Kobani'den 200 bin kardeşimizi de aldık.
Türkiye'nin güvenliğine, uluslararası çıkarlarına herhangi bir
tehdit oluşması halinde de teskereleri çıkardık, yeniledik. Bu
konjonktürde Kobani'deki çatışmalar devam ederken Türkiye'nin
Kobani'deki sivil halka, kesinlikle PYD veya PKK değil, Kobani'deki
duruma lojistik ve insani destek sağlaması doğaldır. Her türlü
yardımı yaptık ve yapmaya devam ediyoruz. Kobani'deki durumu
dengeleyebilmek veya Kobani'deki durumu en azından zararlarını
minimize edebilmek için bazı unsurların Kobani'ye geçişi konusunda
da insani ve lojistik amaçlı söylüyorum görüşmeler sürüyor. Bu
görüşmeler çerçevesinde gerekli adımlar atılır. Şu anda böyle bir
geçiş başlamış değildir. Bu tür konular belli bir güvenlik unsuru
söz konusu olduğu için güzergah, miktar gibi konuları kamuoyunu
konuşmamız doğru değil. Türkiye'yi son dönemde dahi kana bulamak,
şehirlerimizi yakmak, yıkmak gibi eylemler içinde olan PKK veya
buna müzahir unsurların Türkiye sınırlarından oraya geçmesi mümkün
değildir. Peşmerge ise Irak Anayasası'nın bir kurumsal bir
parçasıdır. Bu konuları da lojistik ve insani destek amaçlı
işbirliği yapılabilir."
(İHA)