Son Milli Güvenlik Kurulu'nun şifreleri
13 yıllık tek parti döneminin ardından MGK’nın sivil kanadında, Ak Partili, bağımsız, MHP’li isimlerden oluşan bir görüntü vardı. MGK bildirisindeen geniş yer ise PKK’ya yönelik operasyonlara ayrılmıştı
Milliyet gazetesinden Serpil Çevikcan, önceki gün yapılan Milli
Güvenlik Kurulu toplantısıyla ilgili medyaya yansımayan ayrıntıları
köşesine taşıdı. Çevikcan'a göre bu MGK, oluşumu ve aldığı kararlar
nedeniyle diğerlerinden çok farklı öneme sahipti.
İşte Çevikcan'ın köşesine taşıdığı o
ayrıntılar;
Milli Güvenlik Kurulu'nun önceki gün yaptığı toplantı birden fazla
nedenle önemliydi.
Öncelikle, Cumhuriyet döneminin ilk seçim hükümetinde yer alan
ilgili bakanların ilk MGK'sı olma özelliği taşıyordu.
Orgeneral Hulusi Akar da Genelkurmay Başkanı sıfatıyla ilk kez
masada yer alıyordu.
Seçim hükümetinin Başbakan Yardımcısı Tuğrul Türkeş, 13 yılın
ardından MGK'ya katılan ilk MHP'li oldu.
13 yıllık tek parti döneminin ardından MGK'nın sivil kanadında, Ak
Partili, bağımsız, MHP'li isimlerden oluşan bir görüntü vardı.
MGK'nın gündemi de en az taşıdığı nitelik kadar önemliydi.
Bir yanda ABD ve IŞİD karşıtı koalisyon güçleriyle yapılan
mutabakat gereği başlayan hava operasyonları, diğer yanda yurt içi
ve yurt dışında PKK'ya karşı yürütülen operasyonlar.
Bir yanda paralel yapılara yönelik alınacak önlemler, diğer yanda 1
Kasım seçimine yönelik atılacak adımlar.
MGK'nın önceki gün akşam saatlerinde biten toplantısının ardından
kaleme alınan bildiride tüm bu konulara yönelik önemli başlıklar
vardı.
Ve elbette bu başlıkların içerdiği önemli kararlar.
Uçak sayısı 30'a yükselecek
Bildiride, ABD ve koalisyon güçleriyle yürütülen ortak operasyonlar
için, "Irak ve Suriye'de konumlanan DEAŞ ve diğer terör
örgütleriyle mücadelenin aynı kararlılıkla yürütüleceği
vurgulanmış, Suriye sınırları içerisinde hayata geçirilecek ‘terör
örgütlerinden arındırılmış bölge' uygulamasının Suriye halkının
hayat hakkının muhafazasında önemli bir rol oynayacağı ifade
edilmiştir" ifadesi kullanılmıştı.
Dün, bu konuda atılacak yeni adımların ne olduğu, nasıl
gelişmelerin yaşanabileceği konusunda ilgili kaynaklarla görüşme
imkânım oldu.
MGK'dan bir süre önce ABD ve Türkiye'nin IŞİD'e karşı ortak hava
operasyonu yaptıkları kamuoyuna yansımıştı.
Neden operasyonların daha sık yapılmadığı sorusu da
tartışılıyordu.
Bunun birden fazla nedeni var.
Öncelikle ABD'nin şu an İncirlik'te sadece 6 adet F-16'sı
bulunuyor. Yakın zamanda ABD'nin İncirlik'te konuşlandıracağı
uçakların sayısı 30'a yükselecek. Bunlardan 3-4'ünün havada ikmal
uçağı, 2-3'ünün havada ihbar-kontrol uçağı, kalanlarının da silahlı
keşif uçağı olacağı öğrenildi. İncirlik Üssü'ndeki ABD personeli
sayısı da 1500'ü geçecek.
Temiz bölge
Hem IŞİD, hem PYD'nin hakimiyet kurmak istediği, Özgür Suriye
Ordusu'nun denetiminde bulunan Cerablus - Azez hattı, dar bir
koridor.
Bu nedenle hava operasyonlarının koordinasyonu, uçuşların güvenliği
açısından önem taşıyor.
Buna rağmen, kaynakların aktardığına göre, bu alanda, bugünden
itibaren daha yoğun hava operasyonları yapıldığını göreceğiz.
Katar'ın da çok kısa bir süre sonra bu operasyonlara katılacağı
kaydediliyor.
Amaç IŞİD'in lider kadrosu ve lojistik tesislerinin imha edilerek
belinin kırılması, fiilen bir temiz bölge oluşturulması.
IŞİD, köy ve kasabalara saldıramaz hale gelene kadar bu
operasyonların sürmesi amaçlanıyor.
Eş zamanlı olarak bölgedeki 25'e yakın Türkmen tugayının da alanı
savunması.
Süreç içerisinde 5-6 bin kişilik Türkmen gücünün sayısının da 10
bine yükseltilmesi tasarlanıyor.
Böylece fiilen Cerablus - Azez hattının ‘temiz bölge' haline
gelmesi, bölgeyi de Türkmenler başta olmak üzere Özgür Suriye
Ordusu unsurlarının kontrol etmesi planlanıyor. Böylece Türkiye'nin
‘güvenli bölge' tezinin farklı bir biçimde de olsa yaşama geçmesi
sağlanacak.
Bu arada Türkmen güçlerinin, söz konusu bölgede kara unsurlarının
da olması konusunda talepte bulunduğunu biliyoruz. Ancak ne ABD ne
Türkiye o bölgeye kara unsurlarını sokmak istemiyor.
Öte yandan, ABD'li makamların verdiği bilgilere göre, Suriye
rejiminin hava güçlerinin bu alanda faaliyette bulunma imkânı
neredeyse yok.
Bu da aynı zamanda bölgeyi fiilen ‘uçuşa yasak' bölge haline
getiriyor. Planlamalara göre, Türkiye'nin bu tezi de farklı bir
biçimde de olsa kırmızı çizgi ilan ettiği Cerablus-Azez hattında
uygulanabilecek.
Asıl hedef KCK
MGK bildirisinde en geniş yer PKK'ya yönelik operasyonlara
ayrılmıştı.
Bildiride, sözde özerklik ilanlarına atıfla, "Kanun dışı hiçbir
yapılanma ve eyleme müsaade verilmeyeceği, bu tür eylemler son
buluncaya kadar mücadeleye devam edileceği ve bu mücadelenin hukuk
çerçevesinde yürütüleceği ifade edilmiştir" ifadesine yer
verildi.
Toplantıda, güvenlik bürokrasisinin, PKK'ya yönelik operasyonlara
dikkat çekerken asıl olarak örgütün sivil alandaki yapılanması
KCK'nın faaliyetlerinin engellenmesi zorunluluğunu işaret ettikleri
belirtiliyor.
Güvenlik kaynakları, örgütün, Suriye sınırında hakim olan PYD'nin
de etkisiyle, militanlarını bazı bölgelerden Türkiye'ye soktuğunu,
daha fazla sayıda sokmaya çalıştığını tespit etmiş durumda.
Uzmanlara göre, bunun engellemenin yolu, Türkiye'ye giriş yapan
militanları himaye eden KCK yapılanmasının dağıtılması. KCK'nın
yerleşim birimlerinde çökertilmesinin, il ve ilçe merkezlerinde
yaşanan çatışmaları da sonlandıracağı değerlendiriliyor.
Kent merkezlerine uzanan çatışmaların doğrudan tarafı olan Emniyet
birimleri de benzer düşünceler taşıyor. Emniyet Genel Müdürlüğü,
Kobani bahane edilerek 6-8 Ekim 2014'te yaşanan çatışmalarla ilgili
bir envanter çalışması yaptı.
Bu çalışma kapsamında sokakta kimlerin olduğundan, kimlerin
eylemleri organize ettiğine, kimlerin bu kişileri saklayıp kimlerin
yeni eylemleri planlandığına yönelik önemli istihbarat çalışmaları
yapıldı.
Kaynaklar, bu dönemde 8 bine yakın gözaltı gerçekleştirildiğini,
bunlardan 2 bine yakın kişinin tutuklandığını belirtiyor. O dönemde
yaşananların, yapılan işlemlerin bugün için bir kılavuz oluşturduğu
görüşünü taşıyorlar.
Suruç saldırısından sonra Emniyet 3 bine yakın gözaltı
gerçekleştirdi, bunların yaklaşık 750'si tutuklu.
Gelinen noktada, örgütün 6-8 Ekim olaylarının benzerini
başlatabilmek için yoğun çaba harcadığı tespiti var.
Yapılan çalışmalar sonucunda batıda şehirlerde büyük çaplı ve
günlük hayatı olumsuz etkileyecek olayların önüne geçildi, hem de
doğudaki kentlerde daha büyük olaylar yaşanması engellendi.
Kent merkezlerinde süresi çok kısa eylemlerin yapıldığı, bunların
tamamının kayda alındığı, polisin en ufak olumsuz davranışının
görüntülenerek halkın harekete geçirilmeye çalışıldığı da
saptandı.
Polisin her müdahalesinde, eylemleri yapanların kadın ve çocukları
öne sürerek polisin halka müdahale ettiği görüntüsünü vermek
istedikleri de değerlendiriliyor. Emniyet Genel Müdürlüğü, bu
nedenle, bölgede görevli personeline iki önemli uyarıda
bulunmuş.
Birincisi, sivil halkın burnunun bile kanamaması, halka yönelik
hiçbir eylemin yapılmaması.
İkincisi ise yaşananların seçim odaklı olduğuna yönelik personelin
moralini bozacak söylemlere kulak tıkanması.
Devlet, terörle topyekun mücadele konseptine geçti. Bu noktada
taviz verilmeyecek.
Bu 3 koldan yapılacak bir mücadele.
Bir ayağında şehir yapılanmasına karşı polisin merkezinde yer
aldığı operasyonlar, diğer ayağında kırsal ve sınır geçişlerinde
askerin ağırlıklı olarak yer aldığı operasyonlar var. Üçüncü
ayağında ise özerklik ilanı gibi siyasi çıkışları bertaraf
edebilecek cezai önlemler bulunuyor.
Seçim uyarısı
MGK bildirisindeki önemli başlıklardan biri de ‘halkın iradesinin
baskıdan uzak şekilde sandığa yansıması için alınacak tedbirler
konusunda kurula bilgi sunulduğu' şeklindeydi.
Bu ifadeden, tedbirlerin belirlendiği ve yaşama geçirilmeye
başlandığı anlaşılıyor. Terör odaklı tespit ve çalışmaların bir
bölümü 1 Kasım'la yakından ilgili. MGK'nın gündemini oluşturan ve
bildirisine de yansıyan yurt içi ve yurt dışına yönelik yaşananlar,
Türkiye'nin içinden geçtiği ateş çemberini de gösterir
nitelikte.