“Seccade ve su istedim, ‘teyemmüm et’ dediler”
Darbe girişimi sırasında askerler tarafından derdest edilen Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Fahri Kasırga'nın ifadesinde, abdest almak için su istediğini belirterek, "Kabul etmediler. Biri ‘teyemmüm et' dedi ve çıktı" dedi.
Darbe girişimi sırasında askerler tarafından derdest edilen
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Fahri Kasırga'nın ifadesinde,
abdest almak için su istediğini belirterek, "Kabul
etmediler. Biri ‘teyemmüm et' dedi ve çıktı" dedi.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca, FETÖ'nün 15 Temmuz hain darbe
girişimi sırasında Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Fahri
Kasırga'nın kaçırılmasına ilişkin 27 asker hakkında hazırlanan
iddianame, Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesine gönderildi. 138
sayfalık iddianamede sanıklar "anayasal düzeni ortadan
kaldırmaya teşebbüs", "TBMM'yi ortadan kaldırmaya
teşebbüs", "Türkiye Cumhuriyeti'ni ortadan
kaldırmaya teşebbüs", "silahlı terör örgütüne
üyesi olma" ve "kişiyi hürriyetinden yoksun
kılma" suçlarında yargılanması istendi.
İddianamede Kasırga'nın ifadesine de yer verildi. Darbe gecesi
Ankara dışında bir yerde arkadaşlarıyla birlikte yemekte olduğunu
belirten Kasırga, "Tam hatırlamamakla birlikte saat 22.00
sıralarında Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Engin
Dinç beni cep telefonumdan aradı. Bana ‘50-60 kadar silahlı asker
İstanbul'da köprüyü kesti, çok vahim şeyler olduğunu duyuyoruz,
Genelkurmay'ın etrafı silahlı askerler tarafından sarılmış, Emniyet
Müdürlüğü binasından silah sesleri geliyor, önlem almamız gerekir'
dedi. Sesi çok telaşlıydı. Tabi hemen neler olduğunu anlamak için
önce Ankara Valisini telefonla aradım. Gerekli bilgileri aldım.
Vali Bey'de İstihbarat Daire Başkanının verdiği bilgileri teyit
etti" ifadelerini kullandı.
"KUTSİ BARIŞ'I İKİ YA DA ÜÇ KEZ KENDİ CEP TELEFONUMDAN
ARADIM, ULAŞAMADIM"
Daha sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yanında bulunan
Koruma Müdürü Muhsin Köse'yi aradığını anlatan Kasırga,
"Kendisine teyakkuz halinde olmalarını, bulundukları
yerdeki mahalli birimlerden destek almalarını, Cumhurbaşkanımızın
etrafındaki güvenlik önlemini üç çember haline getirmelerini
söyleyerek gerekli talimatları verdim. Ardından Cumhurbaşkanlığı
Koruma Müdürü Ramazan Bal ile telefon görüşmesi yaptım. Aynı
şeyleri onunla da paylaştım. Kendisi Külliye'de görevinin
başındaydı. Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı Komutanı Albay Kutsi
Barış'ı iki ya da üç kez kendi cep telefonumdan aradım, ulaşamadım.
Cep telefonu çalıyordu ancak cevap vermiyordu, dolayısıyla
ulaşamadım. Sonra bu toparladığım bilgileri telefonla arayarak
Sayın Cumhurbaşkanımıza arz ettim. Durumun vahametini anlatmaya
çalıştım. Sayın Cumhurbaşkanımıza yemek için bir araya geldiğimiz
ofiste yanımda Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kenan İpek'in
bulunduğunu, burayı karargah gibi kullanarak Ankara Valisi, Emniyet
İstihbarat Daire Başkanı, Emniyet Genel Müdürü ve gerektiğinde
diğer ilgili arkadaşları çağırıp burada çalışmayı düşündüğümüzü
bildirdim. Kendileri bana doğru düşündüğümü ancak belirttiğim
kişilerle birlikte Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ne gelerek
faaliyetleri oradan yürütmem şeklinde talimat verdi"
dedi.
Kasırga, o sırada savaş uçaklarının Ankara semalarında alçak uçuş
yaptığını belirterek, eşinin kendisini aradığını ve konutun
bulunduğu yerde askeri hareketliğin olduğunu söylediğini kaydetti.
Eşiyle konuşmasının ardından konuta bir araç gönderip eşini
almaları için talimat verdiğini ifade eden Kasırga şunları
kaydetti:
"Bu arada tabi zaman geçiyordu, bu geçen zaman içerisinde
sürekli resmi ya da özel telefon görüşmeleri yapıyordum. Herkes
birbirine ulaşıp ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Bulunduğumuz
yerden Kenan Bey'le birlikte Külliye'ye gitmek üzere dışarı çıktık,
onun resmi aracıyla Külliyeye doğru seyir halindeydik, eşim beni
tekrar cep telefonumdan aradı. Telefonda ağlamaklı sesle
‘gönderdiğin aracı nizamiyeden içeri almamışlar, nizamiyedeki
üsteğmeni aradım, bana Köşk'e giriş çıkışlar yasaklandı, ben burada
yalnızım korkuyorum' dedi. Araçta Kenan Bey, ben, şoför ve koruma
vardı. Arkamızda da bir başka koruma aracı bizi takip ediyordu.
Kenan Bey'e zaten yolumuzun üzeri konuta uğrayalım, eşimi alalım,
hep beraber Külliyeye geçelim dedim. Bu şekilde Köşke doğru devam
ettik. Lojmanlara giriş nizamiyesine araçla geldiğimizde, orada
bulunan yaya geçiş kısmı ile araçların geçtiği raylı demir kapının
bulunduğu kısmın önünde, dış tarafta 4 tane silahlı asker vardı ve
kapılar kapalıydı. Normal şartlarda ben aracımla bahsettiğim
nizamiyeye geldiğimde kapı açık olur, hiç duraksamadan doğrudan
geçeriz. Sonra biz geçince o kapı kapanır. Bu defa belirttiğim
nizamiyeye geldiğimizde kapılar kapalı ve önünde silahlı askerler
vardı. Bu durumu görünce ister istemez hiddetlendim, araçtan
aşağıya indim. Askerlere kızarak derhal kapıyı açın, kendi evime mi
beni koymuyorsunuz diye bağırdım. Orada bulunan üsteğmen ‘Efendim
emir var, giriş çıkışlar yasak' dedi. Ben bu cevap karşısında
‘başlarım sizin emrinize, beni evime mi bırakmayacaksınız, kim
verdi bu emri' diye yine bağırdım. Bunun üzerine biraz evvel
bahsettiğim yaya geçiş kapısını açtılar."
"HAYDAR İSİMLİ BİNBAŞI ‘BİZ İHTİLAL YAPTIK, ARTIK BUNDAN
SONRA BİZİM EMİRLERİMİZ GEÇERLİ, YETER SİZİN YAPTIKLARINIZ'
DEDİ"
Kasırga, bir minibüsün hızlı bir şekilde geldiğini ve 12 civarında
teçhizatlı askerlerin aşağıya indiğini anlatarak,
"Ellerindeki silahlarla lojmana dönerek dizildiler, yolu
kapattılar. İçlerinden ismini sonradan öğrendiğim Haydar adlı
Binbaşı sol elinde telsiz, ya da cep telefonu olduğu halde yanında
tam teçhizatlı ağır silahlar taşıyan iki iri yarı, muhtemel rütbeli
şahısla birlikte, biri sağında birisi solunda bize doğru yaklaştı.
Bunu gören korumalardan birisi ‘siz ne yapıyorsunuz, genel
sekreterimi tanımadınız mı" gibi bir şeyler söyleyerek
hamle yapmaya çalıştı. Şahıs bunu görünce bağırarak, kendi göğsüne
yumruğuyla vurarak, ‘ben tek başıma buraya gelmişim, anlamıyor
musun, görmüyor musun?' gibi laflar söyledi. Haydar isimli şahıs
koruma polisini iterek bize döndü, bağırarak ‘yat yat yere yat'
dedi. Bu manzara karşısında ben çok sinirlenmiştim. Bunun üzerine
Haydar isimli Binbaşı ‘biz ihtilal yaptık, artık bundan sonra bizim
emirlerimiz geçerli, yeter sizin yaptıklarınız' dedi. Ben de ‘vurun
o zaman beni' dedim. Hemen ardından herkesin kısa bir an
sessizliğinden sonra Haydar Binbaşı'nın yanındaki iri yarı iki
asker bana doğru yaklaşıp kollarımdan tuttular ve minibüse doğru
beni zorla götürdüler. O sırada yanıma gelmiş olan eşimi de zorla
benden ayırdılar Ayrıca o arada flaster bant benzeri bir malzemeyle
ağzımı bantlayıp kapatmaya çatışıyorlardı ancak ben yine direnerek
ağzımı kapatmalarına izin vermedim, yapıştırmaya çalıştıkları bantı
da her defasında söküp çıkardım" ifadesini kullandı.
"DARBECİ ASKERLER BENİ KAÇIRIRKEN CUMHURBAŞKANIYLA
TELEFONLA GÖRÜŞÜYORDUM"
Minibüsle askerler gelmeden önce durumu izah etmek için
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı aradığını kaydeden Kasırga şöyle devam
etti:
"Ona bir taraftan telefonda ‘daha önce verdiğim bilgiler
doğru, durum çok vahim' dedim. Telefon elimde ve açıkken askerler
bana doğru hamle yaptılar. Ben kimle konuştuğumu anlamasınlar diye
telefonu aşağıya doğru indirdim, saklayıp hemen aşağıda bakmadan
parmağımla kapatmaya çalıştım. Fakat kapatamamışım ki olaylar
bittikten sonra Sayın Cumhurbaşkanı ile görüşmemizde açık kalan
telefondan olanları kısmen dinlediğini, askerlerin beni yere
yatırmak için söyledikleri sözleri duyduğunu, hatta konuşmaların
bir kısmını da Bakan Berat Bey'in telefonu alarak dinlediğini, onun
da duyduğunu da söylemişti. O anda telefonu elimden askerler
aldılar."
Etrafı göremediği için darbeci askerlerin kendisini götürdüğü yeri
anlayamadığını ifade eden Kasırga yaşadıklarını şu şekilde
anlattı:
"Zamanın ilerlediğini görünce yatsı namazını kılmak için
abdest almak üzere odadaki suyu kontrol ettim, musluklardan su
akmıyordu. Bunun üzerine kapıya vurarak birilerini çağırdım. Gelen
kişiye abdest alacağım bana seccade ve su verin, elimi açın dedim.
Kabul etmediler. Aradan bir 15-20 dk geçtikten sonra tekrar kapıya
vurarak çağırdım. Yine aynı şeyleri istedim, bana gelen kişilerden
biri ‘teyemmüm et' dedi ve çıktı."
"DÜŞMAN ASKERİNİN ELİNDE ESİR KALSAM ACABA BANA BÖYLE
DAVRANIRLAR MIYDI DİYE DÜŞÜNDÜM"
Kasırga, bulunduğu yerde sürekli jetler havalanıp iniş yaptığını
anlattı. Bu ortamda uyumanın mümkün olmadığını ifade eden Kasırga,
"Bu ortamda uyumak mümkün değildi. Yatakta uzanırken bir
ara kapı açıldı, üç tane silahlı asker bir hışımla içeri girdiler,
birisinin elinde büyükçe bir tabanca vardı. Diğerlerinin elinde
uzun namlulu silahlar bulunuyordu. Seri bir şekilde ellerimi,
gözlerimi bağladılar, bu defa ayaklarıma da plastik kelepçe
taktılar. Ben 16.07.2016 cumartesi günü saat 16.30'a kadar
götürüldüğüm yerde kaldım. Bu arada söylemek gerekir, oradan
ayrılınca götürüldüğüm yerin Akıncılar Üssü olduğunu öğrendim.
Öğleye doğru saat 13.30 sıralarında yemek vermelerini istedim,
olumsuz cevap alınca kendi paramızla alalım dedim. Orada öyle bir
imkanda bulunmadığını bana bildirdiler. Hemen sonra ellerim bağlı
vaziyette bir gazoz ve yavan vaziyette bir çeyrek ekmek getirdiler.
Bu muamele karşısında o gün düşman askerinin elinde esir kalsam
acaba bana böyle davranırlar mıydı diye düşündüm. Bir kez daha bu
örgüt mensuplarının en kadim düşmanlarımızdan daha tehlikeli, daha
ahlaksız, daha seviyesiz, ilkesiz ve acımasız olduklarını anladım.
Saat 16.00 gibi seslerden bulunduğumuz yerdeki pistin
bombalandığını anladım. Çünkü yerde yataklar dahi sallanıyordu.
Aradan yarım saat geçtikten sonra dışarıdan ‘bu odada kim var' gibi
sesler geliyordu. Tam teçhizatlı, silahlı, muhtemelen biri albay,
diğeri yarbay iki rütbeli subay içeriye girdi ‘Fahri bey siz
misiniz?' diye sordu. Ben evet deyince ellerim ve ayaklarımdaki
plastik kelepçeleri kesip çıkardılar, gözlerimi açtılar. ‘Artık
bizi, gidiyoruz' gibi şeyler söylediler" dedi.
(Abdullah Sarıca / İHA)