"Müftülükler resmi nikah kıyacak"
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, "Bakanlık, yetkilendirdiği zaman il ve ilçe müftülükleri resmi nikah kıyacaktır. Buradaki kıyılan nikah, resmi nikahtır. Resmi nikah kıyacaktır" dedi.
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, "Bakanlık,
yetkilendirdiği zaman il ve ilçe müftülükleri resmi nikah
kıyacaktır. Buradaki kıyılan nikah, resmi nikahtır. Resmi nikah
kıyacaktır" dedi.
Başbakan Yardımcısı Bozdağ, medya kuruluşlarının Ankara
temsilcileriyle bir araya gelerek, sorularını yanıtladı. Bir
gazetecinin Adalet Bakanlığı tarafından açıklanan tutuklu
gazetecilerin rakamlarını Kılıçdaroğlu'na sorduğunda
"Bunlar beni ilgilendirmiyor, bunlarla ilgili iddialarda
bulunan bir takım dernekler var. Ben o dernekleri
dinlerim" dediğini aktarması üzerine Başbakan Yardımcısı
Bozdağ, "Bizim hep söylediğimiz şey, hükümete karşı da
Türkiye'ye karşı da uluslararası çevrelerin adil ve objektif
olmasıdır. Türkiye içinde siyaset yapan herkesin de
değerlendirmelerinde de objektifliğe özen göstermesi lazım. Sayın
Kılıçdaroğlu'nun da gerçek olan konular üzerinde değerlendirme
yapmasını ben hep tavsiye ediyorum. Türkiye cezaevlerinde mesleği
gazeteci olan kişiler, değişik suç isnatları nedeniyle tutuklu
oldukları gibi, bazıları da suçu sabit olduğu için mahkeme
kararıyla cezalandırılmışlar, hükümlüler. Bir kısmının suçu sabit,
şu anda infaz ediliyor. Bir kısmı isnatlar nedeniyle, kuvvetli suç
şüphesi nedeniyle tutuklu yargılaması devam ediyor. Türkiye
cezaevlerinde salt gazetecilik yaptığı gerekçesiyle tutuklu ve
hükümlü hiç kimse yoktur. Bunu biz defalarca ifade ettik. Defalarca
bunu dile getirdik. Örneğin zaman zaman şöyle haberler
görüyorsunuz; "Bir tweet attı, adam tutuklandı."
Tweet yüzünden tutuklandı, çok büyük bir algı operasyonu.
Türkiye'de tweet attı diye tutuklanan bir Allah'ın kulu var mı,
yok. Ama şunu söylemesi lazım, tweetinde ne dedi. Orada bir şey
söylüyor. Suç olan bir şeyi icra ediyor. Onun için insanlar adli
takibata muhattap kalıyor. Oradan devam ediyor" dedi.
"SAYIN KILIÇDAROĞLU'NA BENİM TAVSİYEM…"
Türkiye'ye dönük gazetecilerle veya başka insan haklarıyla ilgili
konularda değerlendirme yapan kuruluşların olduğunu kaydeden
Bozdağ, şöyle konuştu:
"Hem Uluslararası Af Örgütü hem başka insan haklarına
ilişkin kuruluşlar, gazetecilerle ilgili dernekler var. Adalet
Bakanı olduğum dönemde bunlardan bir tanesi geldi bana, elinde bir
liste var. Sayın Kılıçdaroğlu'nun dediği derneklerden birinin
listesi var. Ben onlara dedim ki; "Elinizdeki listeyi tek
tek konuşalım". İsim veriyorlar, biz de elimizdeki
bilgileri kendileriyle paylaştık. Yüzlerinin rengi değişti. Onlara
hatta şunu da söyledim; "Sizin güvendiğiniz avukatlar
gelsin bu dosyaları incelesinler. Size getirilen dosyaların içi
nedir ne değildir. Belli ki size bu bilgiler tam doğru
aktarılmıyor. Dosyalar burada gelin bakın içerisine ne var ne
yok." Hala gelecekler, göndermediler. Neden çünkü
dosyaların içerisinde bunlara anlatılan bilgilerin yalan olduğunu
ortaya koyacak veriler var. O yüzden de gelmediler. Sayın
Kılıçdaroğlu'na benim tavsiyem, Türkiye'nin resmi makamlarının
verdiği bilgilere adli makamların aldığı kararlara itibar
etmesidir. Bunlara ilişkin, beğenmediği olabilir, eleştirebilir.
Onu eleştirecektir. Beğendikleri olur, takdir edebilir. Onu takdir
edecektir. Ama bu kararların objektif değerlendirilmesi son derece
önemlidir. Bu örgütlerin takip ettiği gazeteciler de genelde terör
örgütü üyeliği propagandası veya terörle irtibatlı eylemlerle
alakalı soruşturulan kovuşturulandır. Ben daha bir tane terör
örgütü üyesi olmayan, terör örgütü propagandasından suçlanmayan
veya terör örgütü üyeliğiyle suçlanmayan, terör örgütü üyeliği,
propagandası ve benzeri nedenlerle hüküm giymemiş gazeteciler var
cezaevlerinde, başka nedenlerle suçlanmış ve ceza almış gazeteciler
var, ben onların hiçbirisinin hatırını sorduklarını hatırlamıyorum.
Siz hatırlıyorsanız, bir örnek verirseniz ben de öğrenmiş olurum.
Nerede bakıyorsunuz, sordukları kişiler bunlar, diğerlerini
zannedersem gazeteci kabul etmiyorlar. Gazeteci olmanız için farklı
bir takım ölçüleri var anlaşılan. Cezaevlerini ziyarete geliyor.
Ziyaretçiler de öyle. Tamamına yakını terör örgütü nedeniyle ceza
almış kişilere gidiyorlar. Halbuki Türkiye cezaevlerinde terör
örgütleriyle alakalı suçları işleyenler dışında pek çok tutuklu ve
hükümlü var. Onlara ilişkin bir değerlendirmeleri yok. Görünen şey,
Türkiye'nin, Türk milletinin aleyhine çalıştığınızda uluslararası
örgütler, sizin bir numaralı avukatlığınızı yapıyorlar. Sayın
Kılıçdaroğlu'nun bir de olayı bu gözden değerlendirmesini tavsiye
ederim."
"MUHTEMELEN ÖNÜMÜZDE ÇIKACAK KHK'LARDAN BİRİNE O DÜZENLEME
KONULABİLİR"
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu'nun, tek tip
kıyafet düzenlemesine ilişkin, "Çok gerekli de değil,
yasada düzenlemeler var kılık kıyafete ilişkin" açıklaması
hatırlatılarak, yasada neler olduğunun sorulması üzerine Bozdağ,
"Adalet Bakanımız bir açıklama yaptı, yasal düzenleme
ihtiyacı olduğunu ifade etti. Bu konuda Adalet Bakanlığının bir
hazırlığı var. Sayın Barolar Birliği Başkanının söylediği. Orada bu
konuda bir düzenleme var. Doğru ama genel bir düzenleme. Herkesle
ilgili aynı düzenleme yaptığınızda o düzenlemeye göre hareket
etmeniz gerekir. Suçlara göre ayrım yaptığınızda veya başka genelin
dışında ayrım yaptığınızda, terör suçlarına ayrı, darbe suçlarına
ayrı, çıkar amaçlı suç örgütlerine, diğer suçlara ayrı bir şey
yaptığınızda o eşitlik ilkesi ile bağdaşmayacağı için orada bir
sorun olduğu değerlendiriliyor. Kimlere uygulanacağı konusunda
genel dışında bir takım farklılıklar olacaksa onun bir yasal zemine
ihtiyacı olduğunu ifade etti Sayın Bakanımız. Onlar da
çalışıyorlar. Şu anda renkle ilgili Cumhurbaşkanımızın açıklaması
oldu. Rengi konusunda bir belirsizlik yok ama kapsamıyla ilgili
konuda bir yasal düzenleme ihtiyacı olduğunu ben de düşünüyorum.
Bakanlık üzerinde çalışıyor, o çalışmayı hükümetimizle paylaşacak.
Ondan sonra son şekli verilecek. Muhtemelen önümüzde çıkacak
KHK'lardan birine o düzenleme konulabilir" şeklinde
konuştu.
"AK PARTİ VE HÜKÜMETİMİZ KENDİNİ YENİLEYEREK 2019 SÜRECİNE
DOĞRU YOL ALMAKTADIR"
"2019'da Türkiye ve partiniz açısından kritik seçimler.
Cumhurbaşkanı Erdoğan "metal yorgunluğundan"
şikayetçi nasıl bir süreç görüyorsunuz. 2019 partiniz ve Türkiye
açısından ne vadediyor?" sorusuna Bozdağ, "Şimdi
tabii 2109 CHP açısından bir umudu gösteriyor. Almanlara
söylediğine göre, ‘2019'da devireceğiz' diyor. Öyle bir taahhütte
bulunuyor. Oyları Türk vatandaşları verecek, onlar kimi iktidar
edeceğini, etmeyeceğini en iyi bilenlerdir. Bugüne kadar aziz
milletimiz bunun gereğini yaptı. AK Parti ve hükümetimiz yenilik ve
değişimi büyük önem veriyor. 16 Nisan halk oylamasından sonra
Türkiye'de yeni bir süreç, dönem başlamıştır. Hükümet sistemi
değişmiştir. Şimdi hükümet sisteminin değişimi Türkiye için çok
büyük kapılar açacaktır. Türkiye'nin siyasi istikrarı artık kalıcı
hale gelmiştir. Türkiye'de siyaset üzerinden istikrarsızlık
senaryosu çizenler bunu başaramayacaktır. Sandık sürekli istikrarı
ve ortak aklı iktidar yapacaktır. Bu açıdan Türkiye'mizin 2019'dan
sonrası bugünkünden daha iyi olacaktır. AK Parti'de 16 Nisan'dan
sonra genel başkanımız değişti, genel başkan vekilliği getirildi,
partinin yetkili kurullarında bazı değişiklik oldu, kabinede
revizyon oldu. Teşkilatlarda değişim yaşanıyor. Belde kongrelerimiz
bitmek üzere, 19 Ağustos'tan sonra da ilçe kongreleri başlıyor,
2018'in içinde il kongrelerinin tamamı bitmiş olacak. Böylece
yenilenme sağlanmış olacaktır. AK Parti ve hükümetimiz kendini
yenileyerek 2019 sürecine doğru yol almaktadır. Bu değişimlerin çok
büyük faydalar sağlayacağına ben inanıyorum. Arkasından belediye
seçimleri gelecek. Bu belediye seçimlerinde çok önemli sonuçlar
ortaya çıkacak. Belediye seçimleri 2019 Cumhurbaşkanlığı seçiminin
de bir işaret fişeği, göstergesi olacaktır. Resmi bir anket gibi
sonuçlar ortaya çıkacaktır. Belediye seçimi ile cumhurbaşkanlığı
seçimini yüzde 100 aynı kefeye koymak doğru değildir ama sağlıklı
değerlendirme yapmamıza imkan verecek bir veri ortaya koyacaktır.
2019, Türkiye'nin yeni hükümet sistemi ile yeni döneme başladığı
yıl olacaktır, bir milat olacaktır. Sayın Kılıçdaroğlu ve ekibi çok
uğraşıyor, aynı uğraşı biz 10 Ağustos 2014'te gördük. AK Parti
karşıtlarının tamamını bir araya getiren bir projeyi hayata
geçirdiler aldıkları oy ortada. 16 Nisan halk oylamasında da benzer
bir süreci yaşadık. Esasında 2014'te Selahattin Demirtaş'ın
bağımsız adaylığını o cephenin içine koyduğunuzda ortaya çıkan oyla
2017 halk oylamasında ortaya çıkan evet ve hayır oylarına
baktığınızda, cumhurbaşkanlığı seçiminde ortaya çıkan sonuca
baktığınızda milletimizin cumhurbaşkanımıza verdiği desteğin,
yaptığı duanın azalmadığını çok net bir şekilde görüyoruz. Bu
denenmiş bir şey. 2014, 1 Kasım ve 16 Nisan sonuçları ortada.
Bunlar, halkta cumhurbaşkanımızın karşılığını ölçen resmi
verilerdir. "Hayır" oyları Sayın Kılıçdaroğlu'nun
halktaki karşılığını çok net bir şekilde ortadadır. Onu da ifade
etmek lazım. Şimdi bu yüzde 49'u hep kendisine yazıyor ya, nasıl
yazıyor? Yüzde 48 küsür. Nasıl yazıyor? Bunun içinde CHP'nin oyu
kaç, yüzde 25-26 diyelim. HDP'nin oyu da belli. İkisini
topladığınızda diyelim ki 37-38. Cumhurbaşkanı seçilmek için 50+1
lazım. Kimden alacak bu oyu? AK Partililerden veya MHP'lilerden
alacak. Kaldı ki HDP'den aldığı oyun aynısına cumhurbaşkanı
seçiminden alacağının garantisi de yok. CHP'den de az da olsa
farklı tercihler yapan seçmenler olabilir. Şimdi bu matematik
üzerinden gittiğinde, yarın cumhurbaşkanı seçimi söz konusu
olduğunda AK Parti içinde sistem değişikliğine karşı olduğu için
‘hayır' diyen seçmenler veya MHP içinde sistem karşıtlığı nedeniyle
veya başka saiklerle hayır diyen seçmenler, Cumhurbaşkanımız
Erdoğan ile Kılıçdaroğlu'nun yarıştığı bir seçimde Erdoğan mı
diyecek, Kılıçdaroğlu mu diyecek? Herkes yazıyor bunu. Sayın
Kılıçdaroğlu'da bu yüzde 49'u çantada keklik görüyor. Her şartta
bizim yanımızda olur gibi görüyor" değerlendirmesinde
bulundu.
"BENİM KANAATİM KILIÇDAROĞLU KENDİ ADAY
OLACAK"
CHP'den Kılıçdaroğlu'nun değil de İlhan Kesici'nin aday olacağıyla
ilgili soruya Bozdağ, "Benim kanaatim Kılıçdaroğlu kendi
aday olacak. Adalet Yürüyüşüne bakarsanız, psikolojiyi siz benden
iyi biliyorsunuz. Konuşmalarına baktığımız zaman ‘Ben planladım,
ben yaptım, ben yürüdüm' diyor. Sürekli ‘ben, ben' konuşuyor.
Vatandaşlarımıza hitap ederken de ‘beni' öne çıkarıyor. CHP'den
ayrı bir Kılıçdaroğlu figürü ortaya çıkarılıyor. CHP ayrı, CHP'ye
antipatisi olan vatandaşlar oraya oy vermeyebilir ama
Kılıçdaroğlu'nu oradan soyutladığınızda ayrı. Arkadaki rakamları
büyük göstererek orada bir algı oluşturulmaya çalışılıyor. Kurultay
falan da yapacaklar, başka şeylerle beraber. Benim kanaatim kendisi
2019'de adaylık için zemin hazırlıyor. Bu mitingi de adaylığının
ilk ilan şeyidir. Orada muhafazakar kesime, başka kesimlere mesaj
veriyor. ‘Ben sizin hepinizin hamisi olacağım' diyor. Adalet
Mitingi değil kesinlikle adaylık mitingiydi. O adaylık mitingi, çok
açık yani. Şimdi diyelim seçime gidiyoruz 2019'da. Siz iktidara
talip olmazsanız, milleti size niye oy versin. Partinin genel
başkanı aday olmazsa ben iktidar istemiyorum demektir. O zaman sen
iktidar olmak istemiyorsan ben sana niye oy vereceğim, niye senin
peşinden gideceğim. İktidara talip olmayan bir parti genel başkanı
siyaset siyaset yapabilir mi? Siz partinin liderisiniz, sıradan
biri değilsiniz. ‘Ya biz kazanamayız, kaybederiz, ortak bir aday
bulalım'. Ortak aday buldunuz, sonuç ortada. Biraz farklı düşünen
çevreler olabilir ama iktidara talip olmayan bir partinin
parlamentoda temsili de bugünkü gibi olmaz. Vatandaş, 'sen iktidar
istemiyorsun kardeşim, sen kendin iktidar istemiyorsun, Türkiye'nin
yönetimine talip değilsin, ben senin peşinden niye geleyim?' der.
Onun için de benim kanaatim Kılıçdaroğlu, adalet mitingi değil, bir
adaylık mitingi yaptı. Adalet yürüyüşü değil, adaylık devşirme
yürüyüşü yaptı. Bundan sonra bunun altını tahkim edecektir. Bakın
Sayın Baykal çok açık açıklama yaptı dedi ki, 'Aday olacaksan
açıkla' dedi. 'Senin aday olman lazım' dedi. Niye? Benim baktığım
yerden zannedersem bakıyor. Bir partinin genel başkanı iktidara
talip olmazsa, o partinin siyaset yapma konusundaki çıtası aşağı
düşer. Halktaki karşılığı da aşağı düşer. O zaman ne olur? Farklı
bir pozisyon ortaya çıkar. Onun için de orada Sayın Kılıçdaroğlu,
benim kanaatim açıklamada, 'Ben aday olmayacağım' demedi. 'Aday
değilim' diye bir açıklaması başka yerde oldu mu
Kılıçdaroğlu'nun?" ifadelerini kullandı.
'Parti genel başkanı aday olmamalı' diye ilkesel bir şey
söylediğinin sorulması üzerine Bozdağ, " O ilkesel bir şey.
Artık sistem değişti. Burada ilkesel bir şeyle alakası yok. O
şimdi, partili cumhurbaşkanı şu, bu. Artık orayı Türkiye geçti. O
iş bitti artık. Şimdi burada artık önümüzde somut bir şey var.
Millet şimdi partili olmayan birisinin iktidar olmasına izin verse,
o zaman bir bürokratı getirirsin, koyarsın, alır seçimi götürür.
Öyle bir şey yok. Siyaset iktidara talip olacak. Benim yorumum
biraz öyledir" dedi.
Kılıçdaroğlu'nun partiler üstü aday istediğinin sorulması üzerine
Bozdağ, "Bakın bu siyasete güvenmemektir, inanmamaktır,
millete güvenmemek, inanmamaktır. Siyaset kötü yapar mantığının
kötü bir örneğidir. Siyaset niye kötü yapsın? Hangi şeyi kötü
yapmış siyaset? Şimdi millete güvenmediği için bunu söylüyor.
Siyasetçi milletin verdiği enerjiyle yol yürüyen kişidir. Milletten
istikamet, güç alan kişidir. Siyaset kötü yapar mantığı kadar saçma
bir mantık olamaz. Ama maalesef Sayın Kılıçdaroğlu, böyle bir
yaklaşımı ortaya koyuyor. Tabii bunu kabul etmek mümkün değil.
Türkiye'de cumhurbaşkanları hiçbir zaman siyaset dışı olmadı. Özal
da olmadı, Demirel de olmadı, diğerleri de olmadı. Anayasa
Mahkemesinin başkanlığından cumhurbaşkanlığına seçtiğimiz Sayın
Sezer de olmadı. Sayın Sezer diğer cumhurbaşkanlarından daha fazla
ideolojik ve daha fazla siyasiydi. Atanacak bürokratların evine
kadar adam gönderiyordu, hanımı nasıl giyiniyor diye" diye
konuştu.
"'FETÖ'CÜLERİ KIYAFETLERİNDEN TANIRIZ' DİYORSANIZ ÇOK
YANILIYORSUNUZ"
"FETÖ onun zamanında yok muydu?" diye soran
Bozdağ, "'FETÖ'cüleri kıyafetlerinden tanırız' diyorsanız
çok yanılıyorsunuz. Onlar göründüğü gibi olmayan, olduğu gibi
görünmeyen, takiyeyi esas alan, bütün terör örgütlerinden farklı
suigeneris bir terör örgütüdür. Şimdi nerede bulunuyor, orada amir
kim? Diyelim laik, ondan daha laik. Diyelim muhafazakar, ondan daha
muhafazakar. Diyelim liberal, ondan daha liberal. Yani bulunduğu
ortamda kimlerle beraberse onlardan gözüküyor. Kendi kimliğini,
karakterini, kişiliğini ortaya çıkarmıyor. O yüzden şak diye onu
tanımak o kadar kolay değil. Şimdi herkes eleştiriyor buradan da
alnında yazmıyor. Adama bakıyorsun, bambaşka bir profil çiziyor,
sonra bir bakıyorsun FETÖ'nün göbeğinden çıkıyor. Şunu çok net
söyleyeyim; FETÖ terör örgütü Türkiye'de kaç yıldır, kuruluş
tarihine giderseniz, 66. Kaç yıl? 40 yıldır. Hepiniz Türkiye'nin
saygın basın mensuplarısınız, FETÖ terör örgütüyle bugüne kadar AK
Parti hükümeti dışında mücadele etmiş bir tane cumhuriyet hükümet
gösterin bana. 'Şu hükümet mücadele etti, ama siz geldiniz
mücadeleyi kaldırdınız'. Yok öyle bir şey. 28 Şubat'a bakın, 28
Şubat'ta, bugün FETÖ karşıtı kesilenlere baktığınızda,
televizyonlarda söyleşi yapan kişi FETÖ, kanal kanal geziyor,
gazetelerde manşetler, 28 Şubatçıların bir ortağı. Çok net
gözüküyor o zaman baktığınızda. Fotoğraflarda da çok net bir
şekilde ortaya konuyor. Zaman zaman şeyler söyleniyor, 'Efendim
askeriyede temizlik yapıldı da hükümet geldiği zaman temizlik
durdu'. Şunu çok net söylüyorum, kesin bilgidir bu; bugüne kadar
Yüksek Askeri Şura'nın gündemine gelip de ihraç istenip de ihraç
edilmemiş tek bir kişi yoktur. Kim geldiyse ihraç
edilmiştir" açıklamasında bulundu.
Bozdağ, konuşmasının devamında şunları kaydetti:
"Sadece muhalefet şerhi var. Onlar da hepsi ihraç
edilmiştir. Fakat irtica ve benzeri nedenlerle geliyor. Bugünkü
gibi terör örgütü, ulusal güvenlik vs gibi bir bakış açısıyla
gelmiyor. Yani o kaynaklarda 'Fethullah Gülen grubu' diye geçiyor
onların şeyinde. Veya başka şey geçiyor. Fethullah Gülen örgütü
falan Gülen diye geçmiyor. Çünkü 'FETÖ'cü' diye atıyorsun ama adam
kendi kimliği ile ortaya koymuyor ki. FETÖ'cüler eşinin başını
örtmüyor, namaz kılmıyor, oruç tutmuyor. Oradakiler ne gözüküyorsa
ondan gözüküyor. Dolayısıyla terfi için ne lazım? Diyelim A, B, C
şartları lazım. Şunlar lazım. O zaman O FETÖ'cüleri o terfi
kriterine göre herkesten daha iyi yerine getirdiğini şey
yapıyorsunuz. Ondan sonra FETÖ'cü diye bir şey çıktığı zaman ortaya
herkes 'yok o FETÖ'cü değil' diye şey yapıyor. İşte TÜRK SOLU ili
ilgili neydi o adamın adı? Derginin başı kimdi? Adam şimdi diye
başka. İşte YARSAV'ın eski başkanı ile ilgili. Murat neydi ya? O
mesela. Şimdi ortaya çıkınca herkes ne yapıyor. O yüzden FETÖ terör
örgütünü tespit etmek, bu örgütün gerçek üyelerini tespit etmek o
kadar kolay bir iş değil. Yani bunu bir defa herkesin anlaması
lazım. Ama FETÖ terör örgütü ne yaptı? 2011'den sonra ağır ağır,
daha doğrusu 2012'den sonra 2013 gibi ağır ağır şeyini ortaya
çıkardı. Hükümet zaten onlara karşı tavrını ortaya koydu. Bakın AK
Parti 2011 listelerini yaparken bütün bunlara azami dikkat
etmiştir. Ben o zaman komisyon üyesiydim 2011 listelerinde. Ondan
önce zaten 'yok' denecek kadar azdı. Orada da dikkat ettik. iki
kişi hariç. Onun dışında hiç bu vasfı bilinerek kimse listeye
konmamıştır. Eğer öyle bir şey olsaydı FETÖ terör örgütü 17 Aralığa
gerek kalmadan partiyi bölerdi. Ne yaptık tedbir aldık. Arkasına
bakın 17 Aralık'tan sonra biz 30 Martta belediye seçimleri oldu.
Belediye başkan adaylarımızı biz değiştirdik. Ve 'FETÖ'cü olmamak'
en önemli kriterlerden bir tanesi idi. Belediye Meclisi, il Genel
Meclisi hakeza. Arkasından 7 Haziran seçimleri ve 1 Kasım seçimleri
oldu. Bu seçimlerin hepsinde de AK Parti'nin kriterlerinden bir
tanesi 'FETÖ'cü olmamaktır'. Dolaysıyla AK Parti kendi içerisinde
bu anlamda o ayıklamayı yaptı. FETÖ terör örgütüne karşı Cumhuriyet
tarihinde çok net ve kararlı bir tavır koyan tek Cumhuriyet
hükümetidir. 17 Aralıkta FETÖ'ye karşı mücadele, ondan önce
dershane hadisesi var. Dershane hadisesinde gündeme getirilme
nedenlerinden bir tanesi FETÖ terör örgütü ile mücadeledir.
Dershane konusunu Anayasa Mahkemesi'ne kim götürdü? CHP götürdü.
Dershane meselesinde FETÖ ile beraber. 17 Aralık oldu, 25 Aralık
oldu. Kumpas kasetleri getirdi CHP Genel Başkanı parti grubunda
dinletti. Suç olmasın diye. Gazeteler, televizyonlar rahat
kullansın diye. Orada dinledi. FETÖ ne yapıyor? Bir yargı içindeki
teröristleri ve emniyet içindeki teröristleri vasıtası ile hükümeti
devirmeye teşebbüs ediyor. Bakıyorsunuz bunun bütün kamuoyu
aktarımlarına baktığımızda genel başkan düzeyinde bir avukatlığını
görüyoruz. arkasından bakın. MİT tırları hadisesi var. Orada da
baktığımızda hala MİT tırları konusunda CHP'nin sayın yönetimi
FETÖ'nün bakışı ile uyumlu bir bakışı sergiliyor ve başka bir
noktada duruyor. DEAŞ terör örgütüne yardım etme konusu ki AK Parti
ve Türkiye'ye karşı kurulmuş büyük bir tuzaktır ve büyük bir
operasyondur. DAEŞ ile mücadele eden samimi mücadele eden Türkiye
dünyada tek ülke iken başka bir şey. Orda da bakıyorsunuz başka bir
noktada fotoğraf görüyorsunuz. Şimdi orada da CHP'yi başka
görüyoruz. 30 Martta bakıyorsunuz CHP'yi bütün FETÖ'cüler
destekliyor. Kapı kapı AK Parti'nin aleyhine çalışırken öyle. 10
Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçiminde çatı adayı FETÖ'üler
desteklediler."
"Nitekim belediye seçimlerini Birgül Ayman Güler,
hatırlarsanız çıktı kadın itiraz etti. "Bu olmaz"
dedi ve kadına partiyi dar ettiler" ifadesini kullanan
Bozdağ, "Şimdi nerede bilmiyorum. İzmir milletvekilimizdi,
kulakları çınlasın. Arkasından 7 Haziran seçimleri oldu. 7
Haziran'da kim neredeydi? Kim kimi destekliyordu? 30 Mart'ta bir
tane FETÖ'cünün oyu AK Parti'nin oyu içerisinde yoktur, 10
Ağustos'ta yoktur, 7 Haziran'da yoktur. 7 Haziran'da "AK
Parti iktidardan gitsin, CHP iktidar olsun" diye kimlerin
nasıl uğraştığını biliyoruz. FETÖ'cülerin nasıl bir gayret
içerisinde olduğunu biliyoruz. Arkasından 1 Kasım oldu, 1 Kasım'da
da aynı şey ve darbe teşebbüsünü hep beraber yaşadık. O gece hep
beraber birlik olduk, ama daha sonra "kontrollü
darbe" iftirasını FETÖ gündeme getirdi ve Türkiye'de altını
dolduramadığı halde "kontrollü darbe" iftirasını
bugün dillendiren Sayın Kılıçdaroğlu. Şimdi FETÖ'nün terör örgütü
kimliği ortaya çıktıktan sonra FETÖ'nün de eylemsel birliği
içerisinde olduğunu çok net görüyoruz. Konuşuyor,
"Geçmişte işte falan yere gitti, toplantıya, böyle
oldu". O zaman FETÖ terör örgütü diye Türkiye'de bir
değerlendirme yok. Ama 17 Aralık'tan sonra ve artık 15 Temmuz'dan
sonra bunlar bambaşka bir noktaya geldi. Şimdi bakıyorsunuz, MGK'da
önce "legal görünümlü illegal örgüt" 30 Mart 2014,
sonra Kırmızı Kitaba girmesi, sonra da 2016'da Fethullahçı Terör
Örgütü diye nitelendirmesi yapılıyor. Bütün bunlar AK Parti
iktidarı döneminde yapılıyor, Hükümetimiz zamanında yapılıyor. O
yüzden FETÖ ile en etkili, en kararlı, en samimi mücadeleyi yapan
Hükümet AK Parti Hükümeti'dir. Bundan önceki hükümetler döneminde
bir mücadele falan yok. İrtica adı altında yapılan şeyler var. Ama
Fethullahçı Terör Örgütüyle Türkiye'de yapılan mücadele AK Parti
Hükümetleri döneminde başlamıştır ve bundan sonra da devam
edecektir bu mücadele. O için bu mücadeleyi siyasal rekabetin artık
dışına çıkarmamız lazım. PKK ile mücadele gibi FETÖ ile mücadeleyi
artık siyaset üstü bir konuya getirmemiz, muhalefet partileriyle bu
konuda yekvücut olmamız lazım. Ben buradan CHP'ye, diğer partilere
de çağrıda bulunuyorum. Zaten MHP bu konuda mücadeleye en büyük
desteği veriyor. CHP destek veriyormuş gibi gözüküyor ama öte
yandan da FETÖ'nün bütün argümanlarını şu anda da dile getirdiği
argümanlarının karşısında duruyor. İşte Bugün'e, Zaman'a,
Samanyolu'na kayyım atandığında kapılarına gidiyorsunuz, orada
CHP'li milletvekilleri var. Şöyle bir geriye dönüp baktığınızda 20
sene önceki şeyleri alıp bugüne getiriyor. Terör örgütü vasfı
ortaya çıktıktan sonra yaptıkları ortada. Onun için de bizim artık
bu konuda birlikte bir duruşa ihtiyacımız var. Bunu çok net
söylüyorum, inanarak söylüyorum. Onun için de FETÖ'yle hep beraber
birlikte hepimiz mücadele etmemiz lazım. "Ya AK Parti
bunlar varken zarar görür, şu olur, bu olur" gibi hesaplara
girmememiz lazım. Çünkü bu terör örgütünün hedefi AK Parti değil,
Türkiye'dir. Türkiye'nin her alanına hakim olmak ve Türkiye'de her
şeye sahip olmak isteyen ve bunu da kendisini besleyenlerin
hizmetine sunmak isteyen bir ihanet şebekesi. Onu için de bu konuda
hepimizin bir olmasında fayda olduğunu bir kez daha ifade etmek
isterim. Yoksa "Efendim şöyle oldu, böyle oldu"
yarışıyla biz sadece kendi kendimizi oyalarız" şeklinde
konuştu.
"BUNUN LAİKLİĞE AYKIRI BİR YÖNÜ KESİNLİKLE SÖZ KONUSU
DEĞİLDİ"
"Diyanet içinde bir yapılanma olacak mı? Nüfus birimi
kurulacak mı?" sorusuna Bozdağ, "Bizim Nüfus
Hizmetleri Kanunumuz diyor ki "Resmi nikah, belediyesi
olan yerlerde belediye başkanı veya bu işler için başkanın
görevlendirdiği memur, köylerde muhtar tarafından kılınır. Nikah
memuru tanımı bu. Belediye başkanı, belediye başkanının
görevlendirdiği memur ve köyde muhtar" dedi.
Yurt dışında da konsolosların olduğunun hatırlatılması üzerine
Bozdağ, şöyle konuştu:
"Yok onlar nikah memuru değil. Onlar, Bakanlığın
evlendirme yetkisi ve görevi verdiği kişiler. Bir de diyor
"Bakanlık, İl Vatandaşlık ve Nüfus Hizmetleri Müdürü, nüfus
müdürlükleri, ilçe nüfus müdürlükleri ve dış temsilciliklere de
evlendirme yetki ve görevi verebilir." Şimdi burada
yapılan düzenleme bu ikinci fıkraya "İl ve ilçe
müftülüklerinin" eklenmesi. Yani bakanlık, yetkilendirdiği
zaman il ve ilçe müftülükleri resmi nikah kıyacaktır. Bu bir.
Buradaki kıyılan nikah resmi nikahtır. Resmi nikah kıyacaktır. O da
yönetmelik var. Bu yönetmeliğe göre, bugün nasıl resmi araştırmalar
yapılıyor, evlenme şartları tam, evlenme engelleri yok tespitinden
sonra nikah kıyılıyorsa, imzalar atılıyor, tanıklar, şahitliği
alınıyor ve nikah cüzdanı veriliyor, bunlar nüfusa tescil
ediliyorsa aynı işlem yapılacaktır. Bu da bir resmi nikah
kıyılacaktır. Üçüncüsü medeni kanunda evlilik yaşında ve evlenme
engellerinde bir değişiklik yok. Hani bazen, şunu söyleyenler oldu
'küçük yaşta evliliklerin önünü açar.' Resmi nikah kıyıyor, evlilik
yaşını değiştirmiyor, evlenme engellerini değiştirmiyor, medeni
kanunda da bir değişikliğe gidilmiyor dolayısıyla böyle bir şeyin
önünün açılması da söz konusu kesinlikle değil. İşte, 'Toplumda
ayrılmaya yol açar.' Şu anda muhtar kıyıyor, belediye başkanı
kıyıyor, nüfus müdürlükleri kıyıyor, dış temsilcilikler kıyıyor,
köyde muhtar kıyıyor bir ayrımcılık yok da yani müftülüklere bu
yetkinin verilmesi halinde bir ayrımcılık olabilir mi? Toplum şu
anda belediye başkanı nikah kıydı, nikah kıymadı evli çiftler diye
ayrılmış durumda mı? Değil. Bu da yanlış bir değerlendirme, biraz
karşıtlığını izahta güçlük çekenlerin kullandığı bir argüman gibi
duruyor. Laiklikle ilgili bir değerlendirme yapılıyor. Bunun
laikliğe aykırı bir yönü kesinlikle söz konusu değildir. Çünkü,
laik, demokratik bir hukuk devleti olan Türkiye'de devlet herkese
karşı eşit bir mesafededir. Kimseyi inancından dolayı kınanması
suçlanması söz konusu değildir. Yasalarımız zaten buna engeldir. Bu
resmi nikah da insanları müftülüklerde resmi nikah kıymaya
zorlamamaktadır, yani bir alternatif ilave etmektedir.
Vatandaşlarının tercihine bırakmaktadır isteyen nikahını istediği
yerde kıydırabilecektir. Burada da herhangi bir şey söz konusu
değildir isteyen istediği yerde resmi nikah
kıydıracaktır."
"MABETLERDE NİKAH KIYILAMAYACAĞINA DAİR ÇOK AÇIK KURAL,
HÜKÜM VAR"
"Yasadaki hüküm çok açık 'il ve ilçe müftülüklerine bu
verilir' diyor" ifadesini kullanan Bozdağ,
"Verilecek yer il ve ilçe müftülükleridir. Aynı hüküm
şeyde de var nüfus müdürlüklerine verilir diyor. orada da nüfus
müdürlüklerine verilecek. Onun yönetmelikle ileride bir değişiklik
yapılabilme şeyi var mı? Onu sormak lazım. Onu ben şu anda. Şu anda
yasada, şey var, açık hüküm var il ve ilçe müftülüklerine
verilecek. Mesela Evlendirme yönetmeliği. Bazıları şöyle diyor,
'Camilerde nikah kıyılacak' falan diyor. Mesela bizde evlendirme
yönetmeliği var. Orada mabetlerde nikah kıyılamayacağına dair çok
açık kural, hüküm var. Bazıları da öyle bir değerlendirme
yapılıyor. Yani bu işler şeffaf olacak, kurallı olacak, açık
olacak. Yani müftülüklerin nikah kıyması Türk toplumu tarafından
yadırganacak bir şey değildir. Aslında kadınların evlilikteki,
hukukunu korumak bakımdan son derece önemli bir adım olduğunu
düşünüyoruz bunun. Bir de bir şey daha var. Yani şu anda bunun
usulü belli. O konuda mutlaka müftülüklerde bir bilgilendirme bir
eğitim olacaktır. Yani ayrıca bir birim oluşturulur mu, ona ihtiyaç
var mı ona şu anda bir şey ifade etmek mümkün değil"
açıklamasında bulundu.
Kimin kiminle evlenemeyeceğine dair sıkıntıların olabileceğinin
hatırlatılması üzerine Bozdağ, "Onlarla ilgili yönetmelik
var ya. Şimdi bu yönetmeliğin aynısı onlar uygulayacak. Şimdi
diyelim ki belediyede kim bakıyor, evlendirme memuru var, o
bakıyor. ilgili yazışmalar yapacak. Diyelim müftülüğe verildi.
Müftülük de ne yapacak? Evlenme şartları var mı diye nüfusa
yazacak, evlenme engelleri var mı yok mu gene o bilgileri alacak,
onları değerlendirecek, sağlık raporu alınması gerekiyor, o
raporları aldıracak. Bütün bunları değerlendirecek, bakacak diyecek
ki 'evlenme şartları tam, evlenme engeli yok. Dolayısıyla nikah
kıyılabilir. diyecek. Yani şu anda belediye başkanı veya evlendirme
memuru veya diğer evlendirmeye yetkili ve görevli kişiler hangi
usule uyarak bu nikahı kıyıyorlarsa hangi şartları arıyorlarsa aynı
usule uyarak, aynı şartları arayarak müftülükler de kıyacaktır.
Kaldı ki müftüler devlet memurudur, müftülükler devlet memurudur ve
tabi bunlar il müftüleri üçlü kararname ile atanıyor. Yani
dolayısıyla bunlar yetkin kişilerdir. Bu konuda hem birikimleri
itibarıyla hem toplum içindeki saygınlıkları itibarıyla bu işi
yapmaya ehil kişilerdir. Topluma sorun hiç kimse bunu ideolojik
bakanlar hariç, bunu yadırgamayacaktır" ifadelerini
kullandı.
(İHA)