MHP’nin "tezkere" tutumunu açıkladı
MHP Genel Bakanı Devlet Bahçeli, tezkereye ilişkin, "Partimiz, TBMM'nin gündemine gelecek tezkereye de her türlü eleştirisi saklı kalmak kaydıyla, bu hassasiyetle bakacak ve tercihini Türk milletinden yana kullanacaktır" dedi.
MHP Genel Bakanı Devlet Bahçeli, tezkereye ilişkin,
"Partimiz, TBMM'nin gündemine gelecek tezkereye de her
türlü eleştirisi saklı kalmak kaydıyla, bu hassasiyetle bakacak ve
tercihini Türk milletinden yana kullanacaktır" dedi.
MHP Genel Başkanı Bahçeli, TBMM'de görüşülecek tezkereyle ilgili
yaptığı yazılı açıklamada, "IŞİD terörünün körüklediği
bölgesel kaos ve kriz dalgası sınırlarımızı aşındırmakta, bekamızı
ve birliğimizi üst seviyede tehdit etmektedir. Türkiye, çok riskli,
çok sıkıntılı ve çok aktörlü vahim bir dönemin, çözülmesi zaman
alacak çok değişkenli bir denklemin ortasındadır. Sınır
güvenliğimizin denetim ve dengesi bıçak sırtındadır. Türk milleti
ve komşu halklar barbarların, barış ve insanlık katillerinin
hedefindedir. Bölgesel ayak oyunları anormal bir seviyededir.
Çevremizdeki ülke ve coğrafyalar ateşin, asayişsizliğin ve
anlaşmazlığın merkezindedir. Kiralık terör örgütleri,
projelendirilmiş paylaşım ve bölüşüm kavgalarına efendilerinin nam
ve hesabına aktif olarak katılmaktadır. Gelişmelerin yön ve
kulvarı, Türkiye'nin istikrarı ve komşu ülkelerin bütünlüğü adına
kaygı verici boyuttadır. Irak ve Suriye'de yabancı emel ve ellerce
tahkim ve tahrik edilen istikrarsızlık, gevşek ve pamuk ipliğine
bağlı bölgesel dengeyi alt üst etmektedir. Demokrasi, değişim,
özgürleşme olarak müjdelenen Arap Baharı kan, kayıp, kıyım ve
kitlesel göçlere dümen kırmıştır. Etnik ve mezhep kutuplaşması
Şam'dan Bağdat'a, Trablus'tan Sana'ya, Tunus'tan Kabil'e kadar etap
etap tüm bölgeyi kavramış, deyim yerindeyse karantinaya almıştır.
Arap Baharı'nın acıklı sonuçları Kuzey Afrika'dan Ortadoğu'ya kadar
her yeri baştan ayağa kabus gibi sarmış ve sarmalamıştır. BOP'un
yan imalatı, derin komplosu, stratejik tuzağı olan Arap Baharı
rejimleri, sistemleri, devletleri, toprakları, sınırları,
inançları, kültürleri, hepsinden de önemlisi kardeşlik duygularını
linç etmiştir. İslam âlemi kapkaranlık bir dehlize çırpına çırpına
düşmüştür" ifadelerini kullandı.
Tüm dünyanın gözünün bölgemize ve İslam toplumlarının üzerine
kilitlendiğini kaydeden Bahçeli, şunları kaydetti:
"Sözde diktatörlerden arınma, statükodan kurtulma ve
demokratikleşme macerası hüsrana uğramıştır. Geçtiğimiz yıl ‘yüz
yıllık parantezi' kapatma hezeyanıyla avunanlar ve ‘tarihin coğrafi
sınırlara isyan ettiğini' mırıldananlar acaba öngörüsüzlüklerinin
ağır faturasını nasıl telafi edeceklerdir? Sınırları propaganda
filmine benzeterek ‘Arap Baharı'yla birlikte bölgede yüzyılın
tasfiyesi ve değişimi yaşanıyor' diyenler şimdilerde bu sözlerini
nasıl tavzih ve tevil edeceklerdir? Arap Baharı'nı ‘bölgesel bir
uyanış' olarak ifade ve takdim edenler yanılmıştır. Tunus'tan
itibaren ödenen bedellere ve yaşanan bunalımlara ‘tarihin
normalleşmesi' diyenler yanlış yapmıştır. Aşama aşama genişleyen
toplumsal çöküşü, ‘Ortadoğu'da doğal havzaların birbiriyle
buluşması' yorumunu getirenler kaybetmiştir. Ortadoğu'daki
sınırları ‘yanlış örülmüş duvarlara' benzeterek ‘daha büyük
ölçeklerde bir araya gelme' önerisinde bulunanlar saygınlıklarından
olmuştur. Bugünün merceğinden geriye dönüp baktığımızda, AK
Parti'nin komşu coğrafyaları anlama, algılama ve anlamlandırma
konusundaki perişanlığı daha net görülebilecektir. Şimdiye kadar
hükümetin hiçbir tahmini tutmamıştır. Hükümetin hiçbir politikası
yerini bulmamış, hiçbir taahhüdü, hiçbir tasavvuru amacına
ulaşamamıştır. AK Parti'nin dış politikadaki vizyonsuzluğu, uzun
vadeli stratejik planlama yapmadaki yeteneksizliği Türkiye'nin
sorunlarına sorun eklemiştir. Hükümet selin önünde sürüklenen kütük
misali iç ve dış meselelerin pasif ve edilgen bir öğesi haline
gelerek devamlı savrulmuş, devamlı sürüklenmiştir. Yalnızlaşan,
kabuğuna çekilen, içine kıvrılan, demokrasi rezervi tükenen, adalet
ve ahlak temeli çürüyen bir Türkiye resmi hepimizi kara kara
düşündürmektedir. Başkent Ankara'nın mirasını, tarihin ve
coğrafyanın yüklediği milli sorumluluğu idrak edemeyen AK Parti,
Türkiye'nin 12 yılını çalmış, 12 yılını harcamıştır."
"TERÖR KARŞISINDA TARAFSIZ BÖLGE YOKTUR"
Irak ve Suriye'nin kandan geçinenlerin açık pazarı haline geldiğini
belirten Bahçeli, "Silahı kuşanan, bombayı beline saran ve
öldürmeye programlanan katillere celp çıkaran terör örgütleri,
küresel planlara müzahir olacak şekilde kanlı-kefenli rekabete
girişmiştir. Bir ara Esad karşıtlığının sağladığı motivasyonla aynı
kareye giren, aynı hizaya gelen terör şebekeleri, çıkar çatışmaları
ve farklı yönlendirmelerle epeydir birbirlerini yemekle meşguldür.
Suruç ilçemizin karşı tarafında yer alan ve Arap Pınar olarak
bildiğimiz Halep'e bağlı Ayn el-Arap ilçesinde 15 Eylül'den bu yana
yaşananlar başka türlü izah edilemeyecektir. Bölücülerin burayı
Kobani olarak isimlendirmesi, sözde Batı Kürdistan'a Rojava
demeleri ise tarihi gerçekleri saptırmaya yetmeyecektir. Merak
ediyoruz, Başbakan Davutoğlu, 2012 yılının Temmuz ayında ‘Halep ve
etrafta kamu düzeni sağlanamazsa Türkiye kendini güvende
hissedemez' açıklamasını acaba hatırlıyor mudur? Yine o tarihlerde
dile getirdiği, ‘İster PKK, ister El Kaide veya başkası; herhangi
bir terör unsurunun sınır boylarımızda olmasına izin vermeyiz.
Meşru müdafaa sebebi sayılır' sözlerinin hala arkasında mıdır? On
yıllardır terör örgütlerinin eğitilip küresel cinayet projelerinin
emrine sokulması, su yolları ve enerji havzaları üzerinden yürüyen
egemenlik mücadeleleri felaketlerin kilidini açmıştır. IŞİD veya
nevzuhur terör örgütlerinin tarihten silinmesi, en azından
etkisizleştirilmesi için küresel ve bölgesel unsurlar durum
muhasebesinin yanında özeleştiri yapacak samimiyeti
gösterebilmelidir. Dünya ahlak ve vicdan sınavından geçmektedir.
Terör karşısında tarafsız bölge yoktur. İyi veya kötü terörist
tasnifi ise insanlığın ihlalidir. Karşımızda insan kafası kesen,
toplu infazlara imza atan, kadınları esir alıp cariye olarak satan,
beşeriyeti titreten kanlı ve katil bir örgüt vardır. Bu örgüt ki,
yüce dinimiz İslam'ı eşkıyalığına alet ederek cihat ve şehadeti
açıkça ve alçakça sömürmektedir. İslam'ın mesaj ve tebliğiyle
uzaktan yakından ilgisi olmayan bu örgütün şeytani planlara
tetikçilik, BOP'a nöbetçilik yaptığı şüphesizdir. Bu örgüt, klasik
savaş taktiklerinin yanında terör yöntemleriyle de Suriye ve Irak'ı
yaşanmaz hale getirmektedir" dedi.
"ERDOĞAN, SINIR DIŞINA ASKER GÖNDERME YETKİSİNİN SADECE VE
SADECE TBMM'YE AİT OLDUĞUNU BİLMEYECEK KADAR CAHİL
OLAMAYACAKTIR"
Baas kalıntılarının, bazı Sünni aşiretlerin ve küresel mihrakların
IŞİD'in ana damarı, ana iskeleti olduğunu kaydeden Bahçeli,
"Saddam döneminden kalma paramiliter gruplar, dünyanın
değişik ülkelerinden farklı saiklerle gelen militanlar IŞİD'in
cinayet kadrosuna çoktan yazılmıştır. Çok iyi bilinmelidir ki,
Türkiye için IŞİD ne kadar gayri meşru ise PYD-PKK da o kadar gayri
meşru, yasa dışı ve uluslararası hukuka aykırı insanlık
düşmanlarıdır. AK Parti hükümetinin terör örgütleri arasında seçim
yapma, ehveni şer görme hak ve salahiyeti yoktur, olamayacaktır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın geçtiğimiz Pazar günü Dünya Ekonomik
Forumu'nda ‘Ey dünya, IŞİD'e karşı ayaklanıyorsun da PKK'ya karşı
neden ayaklanmıyorsun' sözleri son yılların en tutarsız, en ucuz,
en sorunlu açıklamasıdır. Erdoğan bu ifadelerini BM Genel
Kurulu'nda söylemekten çekinmiş veya aklı başına yeni gelmiştir.
PKK'yı şımartan, pazarlıklarla dirilten, terörist devşirmesine
kolaylık sağlayan, hain taleplerine çözüm ve açılım süreçleriyle
kucak açan Erdoğan'ın şikayet ve sızlanmaya hiç hakkı yoktur. Ve
hiç kimse saf değildir. Erdoğan'ın dünyaya çağrı yapacağına kendi
vicdanına ve geçmiş siciline bakması ahlaken tutarlılık olacaktır.
Şayet Türkiye, ABD'nin çağrısına uyarak koalisyon gücüne katılması
halinde zımnen PKK-PYD terörünü arkalayacak, bölücülüğün kuyruğuna
takılacaktır. Yok uymazsa bu defa da IŞİD'e onay vermiş
sayılacaktır. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ABD'de IŞİD'e yönelik
sürdürülen operasyonla ilgili ‘Üzerimize düşen görev neyse
yapacağız' demesi, ek olarak askeri ve siyasi destekten bahsetmesi
tercihin çoktan yapıldığına işarettir. Erdoğan, sınır dışına asker
gönderme yetkisinin sadece ve sadece TBMM'ye ait olduğunu
bilmeyecek kadar cahil olamayacaktır. ABD'nin Türkiye'yi cepheye
sürükleme kurnazlığına Başbakan ‘kararı biz veririz' fason
diklenmesiyle karşı çıkarken, Erdoğan ‘her desteği veririz'
sözleriyle açık çek yazmaktadır. Ayrıca Erdoğan'ın ABD dönüşü
esnasında IŞİD'le ilgili dört ayaklı bir plana vurgu yaparak; ‘Kara
esastır, böyle bir örgütü havadan bitiremezsiniz, Türkiye üzerine
düşen görevi yerine getirecektir' demesi ve farklı yol haritasından
bahsederek Suriye'yi hedef alacak koalisyonun dışında Türkiye'nin
kalamayacağından bahisle askeri hareketi diline dolaması
sorumsuzluk örneğidir. Erdoğan'ın aklında esasen IŞİD değil Esad
yönetimi vardır ve ‘Şam yönetimi bedelini öder' beyanı buna açık
kanıttır. Cumhurbaşkanı Türkiye adına bağlayıcı kararları tek
başına nasıl alabilmekte, ABD'ye askeri müdahaleye katılma
güvencesini hangi yetkiyle verebilmektedir? Hükümet nerededir,
Samsun'da balık avlamakla meşgul olan, rüyalarında Hegel ve
Gazali'yle tartışan Başbakan ne yapmaktadır? Elbette IŞİD büyük bir
tehdittir ve mutlaka tepelenmeli, çok acil başı ezilmelidir. Ancak
PKK-PYD-YPG-YPJ da aynı derecede, belki de daha fazla ölçüde
Türkiye'nin başına ve çevresine çöreklenmiş bir musibetin farklı
farklı isimleridir" ifadelerini kullandı.
"IRAK VE SURİYE'NİN TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜNÜN VAZGEÇİLMEZLİĞİ VE
TÜM TERÖR GRUPLARININ BÖLGEDEN TEMİZLENMESİ YEGANE ÖNCELİK
OLMALIDIR"
"IŞİD'le mücadele ederken, PKK-PYD'ye yol verilmesi ve alan
açılması büyük Kürdistan'ın batı kısmını ikmal edecektir"
ifadesini kullanan Bahçeli, şunları kaydetti:
"Irak ve Suriye'nin toprak bütünlüğünün vazgeçilmezliği ve
tüm terör gruplarının bölgeden temizlenmesi yegane öncelik
olmalıdır. Hükümet oldubittilerle, uçuşa yasak bölge
yaklaşımlarıyla yeni bir peşmerge yönetiminin kapağını
aralamamalıdır. Herkes bilsin ki IŞİD, Büyük Kürdistan projesinin
maşasıdır ve görevi bununla sınırlıdır. Bu terör örgütünün nasıl ve
kimler vasıtasıyla piyasa çıkarıldığı, hangi amaçlarla
silahlandırıldığı ve bu sırada AK Parti hükümetinin ne yaptığı
cevaplandırılması gereken sorulardır. Biz bugünleri çok önceden
görmüş ve 6 Ağustos 2012 tarihinde yaptığımız basın toplantısında
şu teklifimizi açık yüreklilikle milletimizle paylaşmıştık;
‘Ülkemize yönelen tehditleri en aza indirmek amacıyla batı ucu
Afrin'i ve doğu ucu da Kandil'i içine alacak biçimde tesis edilecek
hilal şeklindeki güvenlik kuşağı bir an önce sağlanmalı ve icra
edilmelidir.' Hükümet bu önerimizi dikkate alıp gerekli atılganlığı
gösterebilmiş olsaydı, bugünkü tablonun lehimize olacağı
tartışmasızdır. Hükümetin birinci önceliği Türkiye'nin güvenliğini
sağlam esaslara bağlamaktır. Bu maksatla ne gerekiyorsa
yapılmalıdır. Erdoğan ve Davutoğlu tarih önünde büyük bir vebal
altındadır. Irak ve Suriye başta olmak üzere bölge ülkeleri küresel
vesayeti reddetmeli, insan varlıklarını ve coğrafi bütünlüklerini
müdafaa edecek basiret, cesaret ve dirayeti gösterebilmelidir.
Ortadoğu'nun haritasını yeniden çizmek için kolları sıvayan, yeni
devletler kurmak için fırsat kollayan çevrelere, lobilere, silah ve
terör baronlarına karşı herkes uyanık olmalıdır. Türk devleti,
Misak-ı Milli'nin sınır boyunca sahnelenen fitne kampanyasına karşı
tüm milli güç unsurlarıyla göğüs germelidir. Milli güvenliğimize
yönelen ağır tehditlerle başa çıkabilmek için Suriye'nin kuzeyini
derinlemesine içine alacak ve hiçbir terör örgütünün lehine
olmayacak şekilde bir ‘güvenlik kuşağı' hayata geçirilmelidir.
Kaybedecek zaman yoktur. IŞİD, buzdağının sadece görünen kısmıdır.
Bu örgütün kimlerin elinde palazlandığı, militanlarının sevkiyat ve
kaynağını nasıl sağladığı, kimler eliyle silahlandırıldığı tam
açıklığa kavuşmadan hava veya kara operasyonu yeni sorunlara
davetiye çıkaracaktır. Tehdit direkt ve doğrudan Türk milletine
yöneliktir. Amaç ise dört parçalı Büyük Kürdistan'ın duvarlarını
örmek, çatısını kurmaktır."
"MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ TÜRKİYE'Yİ NAMUSU GİBİ
GÖRMEKTEDİR"
IŞİD-PYD-PKK'nın süpürülmeden iç ve dış tehditlerin azalmayacağını
belirten Bahçeli, şunları kaydetti:
"Milliyetçi Hareket Partisi Türkiye'yi namusu gibi
görmektedir. Partimiz, TBMM'nin gündemine gelecek tezkereye de her
türlü eleştirisi saklı kalmak kaydıyla bu hassasiyetle bakacak ve
tercihini Türk milletinden yana kullanacaktır. Bahse konu olan
Türkiye'nin güvenliği, tarihi hak ve çıkarlarıdır. Milliyetçi
Hareket Partisi, Türk milletini, Türk vatanını, Türk bayrağını ve
bin yıllık kardeşlik hukukunu kutsal bir emanet gibi savunulmasını
şart görmektedir. Hiçbir şey bitmiş olmayıp, tarih henüz hükmünü de
vermemiştir. Zaman her şeyin ilacı, millet iradesi her şeyin
devası, yüce Allah'ın himmet ve himayesi her şeyin
üstüdür."
(İHA)