Menfezde yakalanan paşanın ifadesi ortaya çıktı
Marmaris'te Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kaldığı otele saldırı düzenleyip kaçan karma timde olan İzmir Çiğli 2'nci Ana Jet Üssü'nün 'cemaat imamı', 'Paşa' lakaplı Zekeriya Kuzu'nun yeni bir ifadesi ortaya çıktı.
Kuzu, örgüt elebaşı Fethullah Gülen'in 1 dolarlık banknotu
kendisine gönderildiğini ifade etti. Kuzu, 2 polisin şehit olduğu o
gece özel kuvvetler personelinin villa içerisinde çıkarttıkları
kişilere "Buraya cehenneme çevireceğiz" diye bağırdığını
söyledi.
Türk Silahlı Kuvvetleri içerisindeki FETÖ/PDY üyesi askerlerin
darbe girişimi sırasında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın
Marmaris'te tatilini geçirip, ayrıldığı otele saldırı düzenlendi.
İzmir'in Çiğli İlçesi'ndeki 2'nci Ana Jet Üs Komutanlığı'ndan
Marmaris'e gelen karma tim, başarısız operasyon sonrasında, 2 şehit
veren polisin yoğun ateşi üzerine helikopter yere inemeyince
ormanlık alana kaçmak zorunda kaldı. Ormanlık alanda gizlenmeye
çalışan askerlerden aralarında 'Çiğli Ana Jet Üssü'nün imamı'
olduğu belirtilen 'Paşa' lakaplı astsubay Zekeriya Kuzu'nun da
bulunduğu 36 kişi çeşitli tarihlerde yakalanıp, tutuklandı. Firari
olarak aranan Yüzbaşı Burkay Karatepe'nin yakalanması için halen 81
ilde çalışmalar sürüyor. Şüpheli 1'i firari 37 darbeci asker
hakkındaki iddianamenin hazırlıkları sürüyor. Cumhurbaşkanı Recep
Tayyip Erdoğan da kendisine suikast düzenlemeye çalışanlardan
şikayetçi olduğuna ilişkin dilekçeyi, avukatı Hüseyin Aydın
aracılığıyla Muğla Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderdi. Muğla
Cumhuriyet Başsavcılığı'nın iddianameyi iki ay içinde
tamamlanmasının beklendiği öğrenildi. İddianamenin hazırlanması
ardından 37 darbeci askerlerin Muğla 2'nci Ağır Ceza Mahkemesi'nde
yargılanacakları bildirildi.
1 DOLARI GÜLEN GÖNDERMİŞ
'Paşa' lakaplı Zekeriya Kuzu'nun yakalandıktan sonra Muğla
Cumhuriyet Başsavcılığı'nda verdiği ifadeye DHA ulaştı. Kuzu'nun
FETÖ'yle bağını ortaya koyun ifadesi şöyle:
"Uzun bir süre önce (2008 veya 2010 yılı olabilir) bir sohbetimiz
sırasında soyadını bilmediğim Arif bana 1 dolarlık banknot verdi.
Bu parayı Amerika'da bulunan Fethullah Gülen'in gönderdiğini,
bereket olsun diye bu parayı cüzdanımda taşımam gerektiğini
söyledi. Ben de gırgır olsun diye 'hocanın başka işi yok mu, para
dağıtıyor' şeklinde cevap vermiştim. Bunun üzerinde ben de aldığım
parayı cüzdanımda saklamaya başladım. Bu para halen Çiğli 2 Ana Jet
Üssü'nde bulunan askeri araç içerisindeki cüzdanımda bulunur.
Aramızda daha sonra bu parayla ilgili bir sohbet geçmedi. Paranın
seri numarasıyla ilgili de herhangi bir bilgim
bulunmamaktadır."
MARMARİS SALDIRISININ DETAYLARINI ANLATTI
Yaklaşık 1.5 ay önce Hava Kuvvetleri Komutanlığı'ndan bir emir
aldıklarını söyleyen Kuzu, girişimin olduğu 15 Temmuz'dan 10 gün
önceye kadar öğretmen adayları dahil tüm Muharebe Arama Kurtarma
(MAK) personeline yoğun atış, kapı pencere açma, el bombası eğitimi
verdiklerini söyledi. O gece yaşananları da anlatan Kuzu, şöyle
dedi:
"15 Temmuz'da öğleden sonra saat 15.00'te Taner binbaşı beni
arayarak Gökhan paşanın geldiğini, harekat komutanı Ramazan
Elmas'ın odasında olduğunu söyledi. Yanına gittim. Odada Ramazan
Albay da vardı. Normal bir sohbetten sonra bana bir görev olduğunu,
36 kişilik malzeme ayarlayıp ayarlayamayacağımı sordu. Ben de bakıp
bilgi vereceğimi söyledim. Hasan Üsteğmen ve Ömer Faruk Göçmen ile
birlikte önce Kaklıç'a gittik. Daha sonra Çiğli'deki malzemeliğe
baktık. Çelik yelek ve bazı malzemelerdeki eksikliklerle birlikte
belirtilen sayıda malzeme çıkarabileceğimize karar verdik. Durumu
Gökhan paşaya bildirdik. Gökhan paşa aslında operasyona
misafirleriyle gideceğini ancak yeterli personel bulunmadığından
bizim de görev alacağımız söyleyerek kaç kişinin operasyon için
hazır olabileceğini sordu. Taner binbaşı ve ben dahil 13 kişinin
ismini verdim. O gün mesaide Murat Uçar da vardı. O da müsaitti.
Ancak Taner binbaşı ile sorunu olduğundan onu listeye dahil
etmedik."
HAREKAT ÖNCESİ BAŞKA YERİN FOTOĞRAFI
GÖSTERİLMİŞ
Görevin ne olduğunu sorduklarında kendilerine hava fotoğrafı
çıkarttığını belirten Zekeriya Kuzu, şöyle devam etti:
"Bu fotoğraf, o günün sonunda bizim gittiğimiz otel ve çevresine
ait değildi. Bu fotoğrafın bulunduğu yerde üst düzey bir PKK'lı
yönetici olduğunu, bu yöneticiyi alacağımızı söyledi. Ben de ekibin
genç olduğunu, toplama bir ekip olduğunu, bu işin nasıl olacağını
sordum. Ben zaten bununla ilgili uzun zamandır hazırlanan özel bir
ekibin olduğunu, bizim sadece artçı olarak görev yapacağımızı
söyledi. Bu sayede arkadaşların tecrübe kazanacağını belitti. O an
için bu durum hoşuma gitti. Sonra göreve 'hayır' diyen personel
olup olmayacağını sordu. Biz de personeli motive edeceğimizi
söyledik ve yanından ayrıldık."
ÖNCE İPTAL EDİLİP SONRA HAREKETE GEÇİLMİŞ
Taner Binbaşı'nın saat 19.00'da Gökhan Sönmezateş'in kendisini
çağırdığını söylemesi üzerine odasına gittiğini belirten Kuzu,
şunları söyledi:
"Yanına gittiğimizde tedirgin ve morali bozuktu. Görevin iptal
olduğunu, herkesin evine gidebileceğini söyledi. Bunun üzerine
üzerimi değiştirmek için Hasan üsteğmen ile birlikte Kaklıç'a
gitti. O da telefonunu orada düşürdüğünden bahsetmişti. Kendisiyle
Kaklıç'ta çay içerken, Taner binbaşı beni aradı. Derhal gelmemizi
istedi. Dönüp Gökhan generalin yanına çıktık. Kendisi misafirlerin
geleceğini, göreve bugün çıkabileceğimizi ancak gelecek olan
misafirlerin ilk başta beklenilen sayıda olmadığını, bizim ekip
dahil 27 kişilik malzeme hazırlamamız gerektiğini söyledi.
Kursiyerlerin önünde curcuna içerisinde hazırlık yaptık. Gizli-
saklı bir hazırlık olmadı. Ömer Faruk ile beraber gelecek
misafirleri almak üzere uçuş alanına gittik. O arada birden fazla
helikopter sesi duydum. Uçuş alanında 5 tane Couger marka
helikopterin indiğini bunların motor susturduklarını gördüm.
Yanlarından geçerken pilotlardan bir tanesi 'Paket mi getirdiniz?'
diye sordu. Ancak. ne olduğunu anlamadık. Kendisi de ne olduğunu
açıklamadı. Ona özel kuvvetler personelini geleceğini onları
beklediğimiz söyledik. Bu pilot 10 dakikaya kadar Sikorsky'nin
ineceğini söyledi. Gerçekten de bir süre sonra Sikorksy inerek 14
civarındaki özel kuvvet personelini indirdi. Onları arabamıza
alarak malzemeliğe götürdük. Liderleri daha önceden tanımadığını
daha sonrasında Şükrü binbaşı olduğunu öğrendiğim kişi idi.
Malzemeliğe gidince herkes telaşla malzemeleri almaya başladılar.
Gökhan General Şükrü binbaşıyı çağırarak "bu işin erbabı sizsiniz,
bundan sonra biz size tabiiyiz" dedi. Herkes dağınık ve düzensiz
bir biçimde malzemelerini temine etmeye çalışıyordu. Şükrü Binbaşı
Gökhan generale brifing yapılması gerektiğini, öncelikle makineli
tüfekçilerin belirlenmesi gerektiğini, onların görevlerinin çok
önemli olduğunu söyledi. Ben de malzememi tamamlamak için
malzemeliğe girdim. Bir süre sonra döndüğümde brifingin başladığını
gördüm. Biraz geç kalmıştım. Gittiğimde Şükrü binbaşı yere koyduğu
hava fotoğrafı üzerinden makineli tüfekçilere görevlerini
anlatıyordu. Onların gideceği alanı önceden yumuşatmaları
gerektiğini söylüyordu. Sonrasında acele ile helikopter başına
gitmemizi istedi. Yine dağınık bir şekilde gruplar arasında
kopukluk olacak biçemde helikopter başına gittik. Biz kalkışta iken
Taner binbaşının ekibi toparlayarak kursiyerlerin de önünde bir
terör örgütü liderini almaya yönelik operasyon yapılacağını
söylediğini öğrendim. Bu nedenle helikopter başına giderken,
kursiyerler yanımıza gelip 'Biz de gelelim' şeklinde coşkunu bir
şekilde talepte bulunuyorlardı."
"HIRSIZIN ÇOCUKLARI İNİNİZE GİRDİK"
Gökhan Sönmezateş'in o anlarda uçuş ekibine bağırdığını duyduğunu
söyleyen Kuzu, şunları anlattı:
"Yüksek sesle emirleri Genelkurmay adına Hulusi Akar'dan aldığını,
derhal kalkmaları gerektiğini söylüyordu. Pilotların ona cevap
vermediğini duymadım. Biz iptidai ve plansız bir şekilde 3 ayrı
helikoptere bindirildik. Bu esnada kim olduğunu hatırlamıyorum
ancak bizim ekipten bana birisi 'cumhurbaşkanını almaya
gidiyormuşuz' dedi. Durumu içerisinde bulunduğum helikopterin
teknisyenine sordum. Kendisi bana başparmağını kaldırarak 'Tamam'
işareti yaptı. Ancak, söylediğimi anlayıp anlamadığımdan tam emin
değilim. Orada helikopter çalışıyordu ancak uçuşa geçmemiştik. Bir
ara Ankara'ya gidileceği söylendi ve havalandık. Gidiş güzergahında
Ankara'ya gitmediğimizi anladım. Saati hatırlamıyorum, telefonum
ise açıktı. Bölgeye geldik ancak, bu bölge bana gösterilen
fotoğraftaki yer değildi. Fotoğraftaki yer bir koy içerisinde
ormanlık alanın ortasında bulunan birkaç binadan ibaretti. Burası
ise, oteller bölgesiydi. Daha doğrusu yerleşim yeri olduğunu
hatırlıyorum. Helikopterden indik. Özel Kuvvetler önden sivilleri
uzaklaştırdı. Hatta havaya ateş ettiler. En öndeki grup ile aramız
da 50 metrelik mesafe açıldı. Önden bir silah sesi geldi ve çatışma
başladı. Villadan birisini çıkartıp bize doğru getirdiklerini
gördüm. Şükrü binbaşı orada bulunan villanın içerisindekilere
'Teslim olun yoksa roket atacağız' diye bağırıyordu. Ancak,
yanımızda roket yoktu. Bu şekilde bağırdıktan bir süre sonra el
bombasına ait olduğunu düşündüğüm patlama sesi duydum. Sonrasında
özel kuvvetler personelinin villa içerisinde çıkarttıkları kişilere
'Burayı cehenneme çevireceğiz, hırsızın çocukları ininize girdik'
diye bağırarak sözler söylediklerini duyduk. Ben 'Hani inimize
girecektiniz, biz sizin ininize girdik' şeklindeki gibi sözler
kullanmadım. Özel kuvvetler binadan çıkardıklarını tekmeliyorlardı.
Ancak, ben kimseye vurmadım. İçlerinden bir- iki tanesi gelip bize
kızarak 'Ne duruyorsunuz, içeriden malzeme alın, sağa-sola ateş
edin' dedi. Bu sözler üzerine binaya girdik. Yine özel kuvvetçiler
bizim personele içerinden çıkan polislerin üzerlerini aramalarını,
cüzdanlarını almalarını söyledi. Ben kimsenin üzerini aramadığım
gibi cüzdanını da almadım."
HELİKOPTER İNEMEYİNCE KAÇMIŞLAR
Zekeriya Kuzu, kendi aralarında tartıştıklarına da değinirken,
korumaların odasına girerek bir tüfek ile tabanca aldığını, bu
sırada özel kuvvetçilerin arasında bulunan Serdar isimli kişi ile
tartıştıklarını söyledi. Kuzu, şöyle dedi:
"Ona kızıp elimdeki tüfeği yere attım. Ancak, tabancayı Serdar'ın
çantasına koydum. Koruma personelini elleri bağlı bir vaziyette
yerlere yatırmışlardı. Şükrü binbaşı ise devamlı telefonla
konuşuyordu. Sonra bağırarak yanımıza gelip buradan derhal
kaçmalıyız helikopter gelmiyor' dedi. Bu sözler üzerine kaçmaya
başladık. Ateş altında kalınca bir otelin içerisine girdik. Burada
Taner binbaşı mevzi aldı. Ona ateş etmemesini öğütledim. Nitekim
ateş etmedi. Bir ara özel kuvvet personeli gelip bize kızdı ve
onları takip etmemizi istedi. Onların arkasından otelden çıkıp
kumsala indik orada bir evin içerisine indik. Burada da ateş
altında kaldım. Yukarıda bir helikopter olduğunu ve aşağıya doğru
ateş ettiğini gördüm. Kumsal boyunca yürürken yine ateş altında
kaldık. Yerde sürünürken silahımın takılı bulunduğu kemer orada
bulunan bir çıkıntıya takıldı. Bende silahımı bıraktım. Kumsalın
bitiminde bir özel güvenlik görevlisi gördük. Özel kuvvetçiler ona
ormana nasıl gideceğimizi sordu. Gösterdiği yoldan ormana ulaştık.
Aramızda sadece MAK'çı Yakup Özcan yaralıydı. Oda kurşun kaynaklı
değil, bir camın yüzünü kesmesi nedeniyle yaralanmıştı."
POLİSİ O ŞEHİT ETMİŞ
Kaçarken yaklaşık birkaç saat yürüdükten sonra yorulunca mola
verdiklerini söyleyen Zekeriya Kuzu'nun ifadesi şöyle:
"Şükrü binbaşı bize Gökhan general ve ekibinin muhtemelen
öldürüldüğünü, helikopterlere yakıt alamadıklarını söyleyerek
bundan sonrası için hayati idame yapacağımızı söyledi. Kaçtığımız
dönemde bizi yanına alan, yiyecek-içecek veren, konaklama imkanı
sunan kimse olmadı. Kendi başımıza hayatımızı sürdürdük. Kaçtığımız
esnada bir dinlenme sırasında İsmail yüzbaşı isimli özel kuvvetçi
bize dönerek 'burada hizmet harekatından olmayan var mı' diye
sordu. Kimseden cevap gelmedi. Bu konuşma olduğu sırada biz 18
kişiydik. Daha önce aramızdan ayrılan Serkan Elçi, Yakup Özcan,
Ekrem Benli sonradan ismini öğrendiğimiz Ali isimli SAD'çı ve Şükrü
binbaşı ile yaptığımız konuşmalarda bana ve ekibine polisi
kendisinin öldürdüğünü, kendisi ateş etmese polisin ona ateş edip
onu öldüreceğini söyledi. Bunu net olarak duydum. Süreç içerisinde
birkaç kez teslim olmayı teklif ettim. Şükrü binbaşı yakalandığımız
takdirde polisin bizi öldüreceğini söyledi ve teklifi kabul etmedi.
Ancak yakalanmadan önce son iki gün zaten hasta olan Taner
binbaşının rahatsızlığı artınca özel kuvvetçilerle görüşüp ayrılma
karar verdik. MAK'çıların içerisinde sadece Muhammet Burak İpek
özel kuvvetçilerle birlikte kaldı. Tahmin ediyorum öldürülmekten
korktu. Geri kalan bizler 7 kişi olarak Taner binbaşıyı hastaneye
götürmek isterken yakalandık."
AĞZI GEVŞEKMİŞ
Örgüt içinde 'İmamlık' gibi bir makamda olup olmadığını bilmediğini
söyleyen Kuzu, şunları ekledi::
"Birlik içerisindeki bu yapıya mensup bu kadar kişiyi bilme
sebebim, normalde bu yapı tedbir kavramıyla adlandırılan, kimsenin
kimseyi tanımadığı daha doğrusu hiçbir hizmet erbabının, bağlığı
kavramı ile adlandırılan, kimsenin kimseyi tanımadığı bir güvenlik
tedbirini alır. Ancak, astsubaylar olarak bizim en büyük zaafımız
ağzımızın gevşekliğidir. Tedbir kavramına çok dikkat etmeyiz.
'Hizmet hareketi' içerisinde olduğu düşürdüğümüz bir astsubay var
ise gider onunla konuşur ve kendi kendimizi de ifşa ederiz. Ben üst
astsubayı olduğum için çok sayıda astsubay gelip kendisinin de bu
gruptan olduğunu bana anlatmıştır. Öte yandan Taner binbaşının bana
hocam diye hitap ettiği doğrudur. Ancak bu hitap tarzı bu yapı ile
ilgili değildir. Havacılıkta mesleğinde temayüz eden kişilere bu
şekilde hitapta bulunulabilir. Ayrıca bizim kursiyerlerimiz
bulunduğundan da hocam diye edildiği görülmektedir."