"Kudüs’ü Şerif üzerindeki haklarımızdan taviz vermemekte kararlıyız"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Kudüs'ü Şerif üzerindeki haklarımızdan taviz vermemekte kararlıyız. İlk kıblemizi on yıllardır kan, gözyaşı ve işgalden beslenen bir devletin insafına asla terk etmeyeceğiz" dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Kudüs'ü Şerif
üzerindeki haklarımızdan taviz vermemekte kararlıyız. İlk kıblemizi
on yıllardır kan, gözyaşı ve işgalden beslenen bir devletin
insafına asla terk etmeyeceğiz" dedi.
AK Parti Genel Merkezi'nde büyükelçilerle iftarda bir araya gelen
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye, İran ve İsrail'de yaşanan
gelişmelere değinerek, Amerikan yönetimini attığı yanlış adımlar
nedeniyle eleştirdi. Dünyanın çok zorlu ve sancılı bir süreçten
geçtiğini, karşı karşıya olunan sorunların sadece bir bölge için
değil küresel anlamda herkes için farklı düzeylerde de olsa
tehditler arz ettiğini kaydeden Erdoğan, "Terör, şiddet,
ırkçılık, ayrımcılık, açlık, yoksulluk, düzensiz göç, insani
krizler, doğal felaketler tüm insanlığı büyük sınamalarla karşı
karşıya bırakıyor. Dünyanın neresinde olursa olsun kimse kendini
tam anlamda güvende hissedemiyor. Geleceğe dönük umutlar bilhassa
gerilim, fakirlik ve kaosun hakim olduğu ülkelerde giderek yok
oluyor. Belirsizlik ve güvensizlik uluslararası sistemin adeta
belirleyici niteliği haline geldi. Dünyamız adeta kendi içinde
hastalıklarla kıvranan, ıstırap çeken dev bir organizmaya dönüştü.
Biz ise tüm insanlık olarak sosyal, siyasal ve beşeri hayatımızı
giderek daha fazla saran bu hastalıklara şifa bulmakta yeterli
başarıyı gösteremiyoruz" diye konuştu.
Küresel anlamda barış ve istikrarın anahtarının diplomasi olduğunu
kaydeden Erdoğan, "Dünyadaki mevcut krizleri çözmenin,
yenilerinin de önüne geçmenin yolu diplomasiden geçiyor. Fakat son
dönemde krizlere çözüm vasıtası olarak diplomasinin ciddi anlamda
erozyona uğratıldığını görüyoruz. Diplomasinin imkanlarına daha çok
başvurmamız gereken bir dönemde ne yazık ki bunlardan daha fazla
istifade edemiyoruz. Diplomasinin ikili ve çok taraflı sorunları
çözmeye, işbirliği ve diyaloğu geliştirmeye, dünyamızı herkes için
daha yaşanabilir bir yer kılmaya dönük araçlarını etkin şekilde
kullanamıyoruz. Yakın coğrafyamız başta olmak üzere bu
yetersizliğin pek çok acı örneği vardır. Mesela Rum tarafının
kaprisleri sebebiyle Kıbrıs sorununda bir türlü mesafe alınamıyor.
Filistin meselesi giderek daha çok masum insanın hayatını
kaybettiği bir trajediye dönüşüyor. 7 yıldır 13 milyon Suriyeliyi
evinden eden, 1 milyondan fazla insanın hayatına mal olan Suriye
krizinde çözüm yolları birileri tarafından hep tıkanıyor. Yemen'de
devam eden kaos, Libya'daki sıkıntılar, Ukrayna'daki malum durum
diğer örneklerdir. Bu krizlerde yeterli irade gösterilmediği,
diplomatik çabalar sabote edildiği için masum insanlar bedel
ödemeye devam ediyor. Diplomasiyi kullanmama özellikle bu sorundan
çok daha büyüğü, çok uzun uğraşlar sonucu elde edilen diplomatik
kazanımların dinamitlenmesi sorunudur. Özellikle popülist
kaygılarla hareket eden kimi politikacıların bu konuda züccaciye
dükkanına giren fil misali hareket ettiğini görüyoruz. Yerleşik
teamüller ve uluslararası hukuk ayaklar altına alınırken, bölgesel
barışın dinamosu olan çok taraflı anlaşmalar bir çırpıda rafa
kaldırılabiliyor. Irkçı, göçmen karşıtı, İslam düşmanı, çatışmacı
ve aşırı sağcı akımların siyaset üzerindeki baskıları ve talepleri
ise bu ateşe adeta benzin döküyor. Popülizm eksenli iç ve dış
politika, Batılı devletler başta olmak üzere dünyanın pek çok
ülkesini giderek daha fazla esir alıyor" şeklinde
konuştu.
"AÇIK SÖYLÜYORUM, AMERİKA'NIN ELİNE FİLİSTİNLİ ÇOCUKLARIN
KANI BULAŞMIŞTIR"
Küresel barışa zarar veren yıkıcı dış politika anlayışının
tezahürlerinden birisinin de İran nükleer anlaşması ve Kudüs
meselesinde atılan adımlar olduğunun altını çizen Erdoğan,
"Sizler Türkiye'nin nükleer enerji ve silahlar konusundaki
tavrını yakından izliyorsunuz. Enerji açığı olan bir ülke olarak
biz nükleer enerjiden barışçıl amaçlarla faydalanılmasını
savunuyoruz. Her ülkenin buna hakkı olduğunu düşünüyoruz. Enerji
ihtiyacını bu yoldan karşılamak isteyen ülkelerin hakkına da
herkesin saygı göstermesi gerektiğine inanıyoruz. Rusya Federasyonu
ile geçen ay inşasına başladığımız Akkuyu Nükleer Güç Santrali,
Türkiye'nin artan enerji ihtiyacının önemli bir kısmını
karşılayacaktır. Nasıl dünyanın 31 ülkesindeki 450 nükleer santral
bizim için tehdit değilse, çok sıkı denetlendiği sürece
başkalarınınki de tehdit oluşturmayacaktır. Ülkemiz ve bölgemiz
için asıl tehdit nükleer silahlardır. Ortadoğu önce bu silahlardan
temizlenmelidir. Daha ileriye gidiyorum, tüm dünya nükleer
silahlardan temizlenmelidir. Kendi ellerinde 15 bini aşkın nükleer
başlıklı silah bulunduranlar şuanda dünyayı tehdit etmektedirler.
Onlar rahatlıkla bunu kullanırken, farklı ülkelerde nükleer
başlıklı silah olanlar onlar için niye tehdit oluşturuyor. Adil
yaklaşım göstereceksek o zaman nükleer silaha sahip olduğu bilinen
ülkelerin nükleer güç santrallerini tehdit olarak göstermesinin
dünya kamuoyunda inandırıcılığı yoktur. Biz Türkiye olarak İran
nükleer meselesi dahil, hal yoluna konmuş krizlerin yeniden
köpürtülmesini kabul etmiyoruz. Amerikan yönetiminin kararı
karşısında diğer imzacı ülkelerin anlaşmaya bağlılıklarını ifade
etmelerini de son derece olumlu buluyoruz. Kudüs'te yaşananlar ise
popülist aymazlığın ne tür vahim sonuçları olabileceğinin en acı
ispatıdır. Amerikan yönetiminin uluslararası hukuku, teamülleri,
İİT ve BM Genel Kurulunun aldığı kararları çiğneyerek 14 Mayıs'ta
attığı adım 62 Filistinli kardeşimizin şehit olmasına, 2 bin 700
Filistinlinin yaralanmasına neden olmuştur. İşgale karşı demokratik
haklarını kullanırken İsrail'in devlet terörüne kurban verdiğimiz
Filistinli şehitlere rahmet diliyorum. İsrail yönetiminin terörist
diye yaftaladığı Filistinli şehitler arasında 8 aylık bebekler,
kadınlar, gençler, tekerlekli sandalyedeki engelliler de bulunuyor.
Attığı son provokatif adım ile Amerikan yönetimi İsrail'in
katliamlarına ortak olmuştur. Açık söylüyorum, Amerika'nın eline
Filistinli çocukların kanı bulaşmıştır. Analarının kucağında
katledilen bebeklerin utancı, o bebeklere kurşun sıkma alçaklığı
gösterenlerle beraber bu katillere suç işleme cesareti verenlerin
de yüzüne yapışmıştır. Amerikan yönetiminin bundan sonra demokrasi,
insan hakları, özgürlükler ve barış konusunda söyleyeceği sözlerin
kıymeti olmayacaktır. Bebek katillerinin sırtını sıvazlayan bir
anlayışın demokrasiden bahsetmesi tam bir oksimoronluk örneğidir.
Kendi kendine çelişki örneğidir. Uluslararası hukuku çiğneyen bir
zihniyetin başkalarına hukuk telkin etmesi de pişkinliktir,
yüzsüzlüktür" ifadelerini kullandı.
"FİLİSTİN'DE YAŞANAN SON GELİŞMELERİ YİNE BM GENEL KURULUNA
GÖTÜRECEĞİZ"
Kudüs'te yapılan vahşetin ardından Türkiye'nin attığı adımları
anlatan Erdoğan, "Kudüs'ü Şerif üzerindeki haklarımızdan
taviz vermemekte kararlıyız. İlk kıblemizi on yıllardır kan,
gözyaşı ve işgalden beslenen bir devletin insafına asla terk
etmeyeceğiz. Zira biz özellikle o Harem-i Şerif'i çok farklı
tanımış, anlamış olan bir ümmetiz, milletiz. Orada o kapı sadece
belli bir dinin mensuplarının girip çıktığı kapı değil, İbrahim
milletinin mensuplarının rahatlıkla gireceği bir kapı olarak
inanmış ve böyle açılmıştır. Şimdi ise ne yazık ki siyonistler bu
kapıyı kendi kapıları olarak telakki ediyor, Müslümanların
ibadetlerine engel olmaya kalkıyorlar. Filistin'de yaşanan son
gelişmeleri yine BM Genel Kuruluna götüreceğiz. Eminim ki, tüm
İslam ülkelerinin ve vicdan sahiplerinin desteğini alacağız. Kudüs
üç semavi dinin mensupları için barış, huzur ve eman yurdu olana
kadar mücadelemizi sürdüreceğiz. Devletlerinin temsilcisi olarak
ülkemizde bulunan siz değerli büyükelçilerin Türkiye'nin bu kutlu
mücadelesine destek vereceğine inanıyorum" açıklamasında
bulundu.
"YENİ NESİL HİBRİT BİR TERÖR ÖRGÜTÜ OLAN FETÖ İLE
KARARLILIKLA BİR MÜCADELE YÜRÜTÜYORUZ"
"PKK ve onun Suriye kolu PYD-YPG, DEAŞ, El Kaide, en
önemlisi yeni nesil hibrit bir terör örgütü olan FETÖ ile
kararlılıkla bir mücadele yürütüyoruz" diyen Erdoğan,
uluslararası alanda terör konusunda çifte standardın devam ettiğini
kaydetti. Erdoğan, "DEAŞ'a gelince yükselen sesler, PKK ve
türevleri ile FETÖ söz konusu olduğunda birden suspus kesiliyor.
Hatta PYD-YPG konusunda tavırlar örgütün adeta daha fazla zulüm ve
baskı yapması için destek beyanına dönüşüyor. PKK paçavraları
yıllardır batı ülkelerinde serbestçe kullanılabiliyor. Örgüt baskı
ve tehditle para topluyor. Mensupları başkentlerin en merkezi
meydanlarında terör propagandalarını rahatça yapabiliyor. Benzeri
bir durum FETÖ için de geçerlidir. Bir gecede 251 insanımızı şehit
eden, anayasal düzenimizi tehdit eden bu FETÖ ihanet şebekesinin
başı Amerika'daki malikanesinde güvenle terör imparatorluğunu
yönetebiliyor. Meclisimizi bombalayan, demokrasimizi yok etmek için
kan döken caniler bugün dünyanın pek çok ülkesinde ellerini
kollarını sallayarak gezebiliyor. Avrupa'da daha önce PKK'lı,
DHKP-C'li teröristlere tanınan siyasi sığınma hakkı maalesef bugün
FETÖ'cü alçaklar için seferber edilmiş durumda. Avrupa'nın birçok
ülkesi eli masum kanına bulaşmış katiller için adaletten
kaçabilecekleri güvenli limanlara dönüştü. Terör örgütleri
karşısında böyle ikircikli bir tutum sergiledikçe kimse terörle
mücadelede bir arpa boyu yol alınması mümkün değildir. Öncelikle
teröriste terörist demeyi bilmek, sonra da onlara karşı elbirliği
ile mücadele etmek şarttır. Bu vahim tablo karşısında Türkiye
bekasına yönelik tehditleri kaynağında bertaraf etmek için kendi
önlemlerini almaktadır" dedi.
"ZULMÜN FOTOĞRAFI GAYET AÇIK VE NETTİR"
Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan önce büyükelçilere hitap eden Başbakan
Yıldırım ise, dünyanın nefret, terör, güç çatışmaları ile çok
yorulduğunu, yıllardır yapılan yanlışlıkların devam ettiğini,
insanlığın geleceğinin tehdit altında olduğunu söyledi. Başbakan
Yıldırım, "Teröre karşı bütün ülkelerin aynı cephede, aynı
düşüncede olması ne yazık ki bir türlü gerçekleşmiyor. Çünkü çoğu
kez terör örgütleri arasında farklı muamele, çifte standart
yapılıyor. Bütün bu akıl almaz kötülükler basit hesapların bir
sonucu olarak ortaya çıkıyor. Gelişmiş dünya bu vahşi tablonun
yaşanmasına çoğu kez seyirci kalıyor. Hatta bazen sorumsuz
yönetimler bu kabul edilemez yanlışların sebebi oluyor. Bu
gidişatın dünyada iyi bir yere götürmeyeceği aşikardır. Bu gerçeği
bütün ülkeler, bütün yönetimler bir an önce görmeliyiz, buna göre
hareket etmeliyiz. Terör gibi, nefret gibi, adaletsizlik,
ayrımcılık gibi, göç, açlık, yoksulluk gibi küresel sorunlara karşı
ortak hareket etme zamanıdır. Türkiye uzun süredir bu ortak aklın,
bu zeminin oluşması fikrini savunuyor" dedi.
"Bugün İsrail'de, Gazze'de akıl almaz bir zulüm var. Artık
bu zulüm bir devlet politikası haline gelmiştir"
açıklamasında bulunan Yıldırım, Kudüs'te yaşanan vahşet
manzaralarının uygar dünyanın gözü önünde olduğunu belirtti.
Yıldırım, "İsrail yönetiminin yıllardır devam eden insanlık
dışı zulmü maalesef Ramazan'ın arifesinde bütün insanlığın gözü
önünde cereyan etti. İnsanların çocuk, kadın, yaşlı demeden
katledilmesi tam bir zulümdür, vahşettir, şiddetle kınıyoruz.
Amerikan yönetiminin kararı da büyük bir yanlıştır, bu olayların
tırmanmasında çok büyük payı olmuştur. Büyükelçilik taşıma kararı
hem BM hem uluslararası hukuk hem de bölge barışı için büyük bir
felaketin başlamasına sebep olmuştur. Bütün ülkelerin, bütün
yönetimlerin cesaretle kısa vadeli menfaat hesaplarını bir kenara
bırakarak bu gidişata karşı güçlü bir tavır ortaya koyma zamanı
gelmiştir. Zulmün fotoğrafı gayet açık ve nettir. Türkiye olarak
bütün ülkelerden zulme karşı barışın, adaletin, hukukun yanında yer
almaya davet ediyoruz. Bizim millet olarak safımız zulme, zalimliğe
karşı mazlum ve mağdur olanın yanında yer almaktır" diye
konuştu.
(Derya Yetim /İHA)