Fransa’da çözüm süreci vurgusu !
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Türkiye'nin önünde çözüm dışında bir seçenek yok, biz inatla çözüm sürecini devam ettireceğiz" dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Türkiye'nin önünde
çözüm dışında bir seçenek yok, biz inatla çözüm sürecini devam
ettireceğiz" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Fransız Uluslararası İlişkiler Enstitüsü'nde
konuştu. "Bugün Fransa'ya günübirlik bir çalışma ziyareti
için geldik ve sayın Hollande ile ilgili bakanlarla birlikte gerek
dar kapsamlı gerekse heyetler arası bir görüşmeyi
gerçekleştirdik" diyen Erdoğan, "Ülkelerimiz
arasındaki konuşmaları özellikle de bölgesel meseleleri etraflıca
değerlendirdik. Burada konuşmamın hemen başında şu hususu özellikle
vurgulamak istiyorum. Türkiye'yle Fransa asırlardır devam eden
tarihi, kültürel, siyasi ve ekonomik ilişkilere sahiptir. Gerek
Akdeniz ülkeleri olarak, gerek bölgenin 2 güçlü ülkesi olarak
Türkiye ile Fransa'nın yolları yakın tarihte defalarca kesişmiştir.
İlişkilerde zaman zaman iniş çıkışlar olsa da tarihe baktığımızda
genel olarak ortaklıkların, işbirliklerinin, dayanışmanın öne
çıktığını görürüz. 2013 yılında Türkiye ile Fransa arasındaki
ticaret hacmi 14,5 milyar dolar oldu. 2014 yılının Ağustos ayı
itibariyle ticaret hacmimiz 10 milyar dolara yaklaştı. Sayın
Hollande'ın Ocak ayında Türkiye'ye yaptığı ziyarette aramızda bir
irade koyarak en kısa zaman zarfında 20 milyar Euro'ya çıkarmak
olarak hedefimizi belirledik. Bu hedef doğrultusunda kararlılıkla
yürüyoruz" dedi.
"İLİŞKİLERİMİZİN MEVCUDUN ÇOK ÇOK ÖTESİNDE OLMASI GEREKTİĞİ
AÇIKÇA ORTAYA ÇIKIYOR"
Karşılıklı yatırımlar konusunda da konuşan Erdoğan,
"Karşılıklı yatırımlar noktasında yine iyi bir seviyedeyiz.
Fransa'nın Türkiye'deki yatırımları 6,5 milyar dolara ulaştı. Şu
anda Türkiye'de bin 150 civarında Fransız şirketi faaliyet
gösteriyor. İlişkilerimizdeki bir başka önemli boyutta Fransa'da
yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları ve Türkiye kökenli
vatandaşlarımızdır ki sayısı 610 bin civarında. Çifte vatandaşlığa
sahip vatandaşlarımızın sayısı da 300 bine ulaşmış durumda. Bu
rakamlarla Türkler Fransa'da 4. Büyük göçmen grubunu
oluşturuyorlar. Siyasette, bilimde, sanatta, ekonomik hayatta
vatandaşlarımız Fransa adına gerçekten önemli başarılara imza
atıyorlar. Türkiye'yle Fransa arasındaki çok boyutlu ilişkilere
bakıldığında ilişkilerimizin mevcudun çok çok ötesinde olması
gerektiği açıkça ortaya çıkıyor. Bizim dayanışmamız, bizim
işbirliğimiz Avrupa'daki, Akdeniz'deki Ortadoğu Kuzey Afrika ve
Balkanlar'daki birçok meselenin çözümüne eşsiz katkılar
sağlayacaktır. Türkiye'yle Fransa asırlara sari ilişkilerini, iç
politikadaki yarışlara ve ön yargılara feda etmeyecek kadar büyük
devlet vizyonuna sahip ülkelerdir. Biz Türkiye olarak Fransa'yla
ilişkilerimizde büyük devlet vizyonunu her zaman muhafaza ettik ve
ediyoruz" dedi.
"AB ÜYELİK SÜRECİMİZDE BİZİM EN BÜYÜK DESTEĞİ, KATKIYI
BEKLEDİĞİMİZ ÜLKELERİN BAŞINDA FRANSA GELİYOR"
Erdoğan konuşmasında, "Fransa'nın da özellikle son dönemde
ilişkilerimize bu vizyonla yaklaştığını görüyor ve bundan da
umutlanıyoruz. Şunu da tüm samimiyetimle söylüyorum AB üyelik
sürecimizde bizim en büyük desteği beklediğimiz, en büyük katkıyı
beklediğimiz ülkelerin başında Fransa geliyor. Burada bir gerçeği
özellikle vurgulamam lazım, biz bu desteği sayın Chirac'ın görevi
bıraktığı ana kadar hep gördük ve bu destek o süreçler içerisinde
hep oldu. Nedense sayın Chirac ayrıldı, ayrıldıktan sonra bir
farklı hava esmeye başladı. Buda bizi üzdü tabi. Temenni ederim ki
şimdi yeni bir sürecin içerisine girmiş bulunuyoruz. Çünkü
Türkiye'nin özellikle resmi olarak 1963 yılından bu yana AB
kapısında bekletiliyor olması izahı mümkün olmayan bir süreçtir.
Hiçbir ülkeye böyle bir uygulama maalesef yapılmamıştır.
İlişkilerimizin tarihi boyutuna baktığımızda ekonomik
ilişkilerimize, yatırımlarımıza Türk toplumuna baktığımızda
Türkiye'nin AB içerisindeki en büyük dostunun Fransa olması
gerektiğine inanıyor ve bunun da tezahürünü somut olarak görmek
istiyoruz. AB müzakere süreci maalesef fasıllar üzerine konan
blokajlar nedeniyle ciddi bir duraklama dönemi yaşıyor. AB
tarafından Türkiye'ye verilen sözlerin tutulmasını bekliyoruz. Bu
da bizim en tabi, en doğal hakkımızdır. Fransa tarafından da bize
bu konuda verilen sözlerin tutulacağını ümit ediyoruz"
dedi.
"300 BİN İNSANIN ÖLÜMÜ MAALESEF GÖSTERE GÖSTERE
GELMİŞTİR"
Türkiye'nin AB üyelik süreciyle alakalı konuşan Erdoğan,
"Bakınız Türkiye'nin AB'ye üyeliğinin önemi ve değeri şu
anda bölgede yaşanan birçok meselede çok net olarak görülmüştür.
Kuzey Afrika'daki, Doğu Avrupa'daki tüm İslam coğrafyasındaki ve
özellikle de Ortadoğu'daki krizleri daha ortaya çıkmadan gören,
uyarılarını yapan, yaklaşmakta olan sorunlara dikkat çeken ülke
Türkiye'dir. Irak'ta bu manzaranın oluşabileceğini, Irak'ın bölünme
noktasına gelebileceğini yıllar öncesinden ifade ettim. Maliki
yönetiminde Irak'ın etnik ve mezhebi bir ayrımcılığa maruz
kaldığını bununda son derece tehlikeli sonuç doğuracağına defalarca
vurgu yaptım. Eğer Türkiye'nin bu konudaki uyarıları dikkate
alınmış olsaydı, buna yönelik tedbirler alınmış olsaydı inanın şu
anda Irak'ta yaşananlar yaşanmayacak, barışçıl, demokratik çözümler
üretilmiş olacaktı. Aynısı Suriye için de geçerli, Suriye ile
ilgili uyarılarımızı hem bizzat o dönem Suriye Devlet Başkanı
Esed'a yaptık hem de uluslararası platformlarda kaygılarımızı dile
getirdik. Suriye'de yaklaşan tehlike görülmediği için işte bugünkü
trajik manzaraya ne yazık ki baş başa kalmış, düşmüş bulunmaktayız.
7 milyon kişinin evlerini terk ettiği insanlık dramı, maalesef
göstere göstere gelmiştir. 300 bin insanın ölümü maalesef göstere
göstere gelmiştir. Burada bir gerçeği vurgulamam lazım, o da şudur:
öyle bir yaklaşım tarzı var ki anlamak mümkün değil. Siz değerli
aydınlarla burada bu görüşmeyi yaparken, bunun altını özellikle
çiziyorum, "nedir bu derseniz?" bir defa dünya
siyasetine dünya özellikle savunma sistemleri içerisine yerleşmiş
olan iki kavram beni çok rahatsız ediyor. Bunların bir tanesi
konvansiyonel silahlar meselesidir, bir diğeri de kimyasal silahlar
meselesidir" dedi.
"TÜRKİYE'NİN DEAŞ GİBİ BİR TERÖR ÖRGÜTÜNE DESTEK VERMEK
GİBİ BİR YANLIŞI OLMAMIŞTIR"
Erdoğan açıklamasında, "Bunun uygulaması bizim karşımıza
özellikle Suriye'de çıktı. Kimyasal silahların uluslararası hukuk
açısından çok farklı bir konumu olabilir fakat Suriye'de kimyasal
silahlarla ölenlerin sayısı binlerle ifade edildi. Bin, iki bin, üç
bin. Ama konvansiyonel silahlarla ölenlerin sayısı ise üzülerek
ifade ediyorum 300 bine yakındır. Şimdi konuşulan hep kimyasal
silahtır, konvansiyonel silahı niye konuşmuyorsunuz? Kimyasal
silahla öldürülürse suç değil, konvansiyonel silahla öldürülürse
suç mantık bu mu? Neticesi ölüm olan ve bu vesileyle kullanılmış ne
olursa olsun bunun yasaklanması gerekir. Havadan uçaklarla
bombaları yağdıracaksın, varil bombalarını atacaksın ve bunun
neticesinde ortaya çıkan ölüm suç tahtasına yazılmayacak, kimyasal
silahlarla öldürüldüğü zaman bu çok büyük tehlike buna karşı
tedbirler alalım diyeceksin. Neticesi ölüm olan, bir cinayet var
katliam var burada. Bu katliama karşı dünyanın bir defa
konvansiyonel, kimyasal silah ayrımını çok dikkatli yapması lazım.
Bunun toplanmasını sağlayabilirsiniz, teşvik edebilirsiniz ayrı
mesele. Ama konvansiyonel silahını da kullanıyorsa oradaki devlet
terörü estiren kişi ki bana göre bir teröristtir. Ortada bir devlet
terörü vardır. Bu kişiye karşı ulusların birleşip bir defa adalet
divanına mı gider, nereye giderse bunun oraya götürülmesi lazım.
Hala buna kalkıp da dünyadaki devletlerin olumlu bir nazarla
bakması izahı mümkün değildir" dedi.
IŞİD ile ilgili olarak da Erdoğan, "DEAŞ terör örgütü hem
Suriye'de hem de Irak'ta yılların birikmesi olarak göstere göstere
ortaya çıkmıştır. Mısır'da Ukrayna'da Libya'da bugün olan manzarayı
yıllar öncesinden kestirebilmek hiç zor değil. Bakın şu anda tüm
bölgeyi ilgilendiren, küresel ölçekte etkileri olan bu sorunlar
karşısında BM'nin AB'nin yeterince inisiyatif almadıklarını,
ağırlıklarını yeterince koymadıklarını görüyoruz. Sadece bir
kıyaslama yapacağım. Türkiye'nin Suriye'den kabul ettiği mülteci
sayısı 1 milyon 600 rakamını geçmiştir. Ama AB yaklaşık 200 bin
insanı kabul etti. Bakın Türkiye sadece 1 milyon 600 insanı AB'nin
tamamı 200 bin insan kabul etti. Biz sadece Ayn El Arab'tan yani
Kobani diye ifade edilen yerden sadece oradan bir hafta içinde 200
bin insan kabul ettik. Şu an onlara biz bakıyoruz. Biraz sonra
bunun izahına geleceğim. Bizim Türkiye'de barınan mülteciler için
sarf ettiğimiz miktar 4 buçuk milyar dolara ulaşmıştır. Peki
Türkiye'ye dışarıdan herhangi bir destek gelmiş midir? onu da
söyleyeyim. 200 milyon dolar. 200 milyon dolar bize dışarıdan
destek gelmiş ama bizim yaptığımız harcama 4 buçuk milyon doları
aşmıştır. Mülteciler için Türkiye dışından gelen bu yardımlar
noktasında gelse de gelmese de biz desteğimizi verecek miyiz?
Vermeye devam edeceğiz. Niye? bu insanlar bize sığınmıştır. Ve
Türkiye kendi geleneklerinden, değerlerinden aldığı inançla bu
desteğini sürdürüyor. Çıkıyor şimdi birileri, Avrupa'da Batı'nın
değişik yerlerinde Türkiye'nin burası bizi ciddi manada rahatsız
ediyor, DEAŞ'a yardım ettiğimizi söylüyor. Bakın Türkiye'nin DEAŞ
gibi bir terör örgütüne destek vermek gibi bugüne kadar bir yanlışı
olmamıştır. Çünkü biz 32-33 yıldır terörle mücadele eden bir
ülkeyiz. Terörün ne olduğunu gayet iyi biliriz, terörizmin ne
olduğunu gayet iyi biliriz" dedi.
"BİZİM MÜCADELEMİZ DEAŞ'LA AYNI ŞEKİLDE DEVAM
EDECEKTİR"
Erdoğan konuşmasında, "Bu mücadeleyi sürdüren bir ülke
olarak bizim mücadelemiz DEAŞ'la da aynı şekilde devam edecektir.
Şunu da söyleyeyim bazıları DEAŞ'ı İslam veya İslami bir örgüt gibi
göstermenin de gayreti içerisine giriyorlar. Kusura bakmasınlar.
Bir defa anlamı barış olan sin kelimesinden türemiştir ve anlamı
barış olan bir din asla teröre müsaade etmez ve böyle bir yaklaşımı
mensupları olarak bizler kabul edemeyiz. DEAŞ bir terör örgütüdür,
dikkat edin IŞİD şeyini de ısrarla kullanmıyorum. DEAŞ diyorum.
Çünkü bunlar bir terör örgütüdür. Şu anda küresel gündeme
baktığınızda gündemde sadece DEAŞ'ın ve sadece Ayn el Arap yani
Kobani kasabasının olduğunu görüyorsunuz. Burada sizlerle bir şeyi
net paylaşmak zorundayım. Bölgedeki mesele sadece Kobani meselesi
değil, şu anda çok az sivilin yaşadığı, 200 bin sivilin ülkemize
sığındığı Kobani, bölgede yaşanan acının, trajedinin ortak sonucun
çok cüzi bir kısmıdır bunun da istismarı yapılmaktadır. Kobani niye
böyle bir stratejik konuma getirilmiştir. Bunun üzerinde düşünmemiz
gerekmektedir" diye konuştu.
"NEDEN ACABA KOBANİ? BUNUN ÜZERİNDE BİR DURMAK
GEREKİR"
Kobani konusundaki ısrar hakkında da konuşan Erdoğan, "Ne
var burada acaba? Petrol mü var? Altın mı var? Elmaslar mı var?
Neden acaba Kobani? Bunun üzerinde bir durmak gerekir. Kaldı ki
bugün Kobani'yi bombalayanlar, koalisyon güçleri. Dost acı söyler
ama acı söyler. Bu gerçeği söylemek zorundayım. Bakınız Hama
vurulmuştur sesleri çıkmamıştır. Humus vurulmuştur insanlar
öldürülmüştür, sesleri çıkmamıştır. Deyrizor vurulmuştur sesleri
çıkmamıştır. Bütün onlar vurulurken sesleri çıkmayanlar acaba
Türkiye'nin sınırındaki Kobani'yle ilgili niye bu kadar aceleci,
bunu dünyanın her yerinde stratejik bir konuma taşıdılar. Onlar
için bunun stratejik önemi nedir. Dünyanın 10 bin km ötesinde
Kobani stratejik önemi ne? Benim sınırımda burası. Eğer stratejik
konumu olacaksa benim için olmalı. Onlar için olmaması lazım. 200
bin insan oradan çıkmış vaziyette. Şu anda boş bir Kobani var.
Dediler ki biz PYD'ye silah yardımı yapmamız lazım. Ben de
kendilerine yanlış yaparsınız dedim. Çünkü PYD bir terör örgütüdür.
Şu anda Kobani'de zaten sivil halk bize geçti. Orada bin iki bin
tane savaşçı var. Attığınız silahlar DEAŞ'ın eline geçerse bunu
neyle izah edeceksiniz? Dediler hassasız bu konuda. Ve ne oldu
orada atılan silahların bir bölümü DEAŞ'ın eline geçti. Bir diğer
bölümü de PYD'nin eline geçti. PYD derken yani oradaki bin iki bin
kişinin eline geçti. Neye benziyor bu. Aynen DEAŞ Suriye'den Irak'a
girdiği zaman ilk neresiydi, Musul. Ve Irak'a girdiği zaman Irak'ın
merkezi hükümetin ordusu ne yaptı? Musul'u terk etti, kaçtı. Ama
silahları bırakarak kaçtı. Kimindi bu silahlar ya da kimler
vermişti bu silahları baktık ki ABD'nin Irak ordusuna verdiği
silahlar tamamiyle DEAŞ'ın eline geçti" dedi.
"IRKÇILIĞIN VE İSLAMAFOBİNİN YÜKSELDİĞİ AVRUPA, TÜRKİYE'Yİ
ÜYE KABUL EDEREK IRKÇILIĞA, İSLAMİFOBİYE, MEDENİYETLER ÇATIŞMASI
TEZİNE ANLAMLI CEVABI VERECEKTİR"
"Bunu anlamakta zorlanıyorum. Şu anda o silahlarla Irak'ın
yüzde 40'ı işgal edilmiş durumda" diyen Erdoğan,
"Aynı şekilde Suriye'de de belli bir bölüm işgal edilmiş
durumda. Bütün olaylara bakarken Irak şehirlerinde on yıllardır
insanlar ölürken uluslararası toplum sustu, şu anda da susuyor.
Batının Ortadoğu'ya karşı sergilediği çifte standart tutumu
Ortadoğu'da vicdanları çok derinden etkiliyor ve etkisi yıllarca
silinmeyecek tahribatlara zemin hazırlayabiliyor. Bu çifte
standartlı tutum son bulmadıkça küresel adalet tesis edilmediği
sürece Ortadoğu'da tahribat artacaktır. Batı da bu tahribattan uzak
kalmayacaktır. Yaklaşan tehlikeyi hepimizin görmesi gerekiyor.
Avrupa'nın bu tehlikeyi özellikle görmesi gerekiyor. Bakın bu yıl
1. Dünya Savaşı'nın 100. Yılını idrak ediyoruz. 100 yıl önce
savaşın ardından Ortadoğu'da çizilen sınırlar, oluşturulan
senaryolar şu anda adeta dikişlerini patlatarak küresel sorunlara
dönüşüyor. 1. Dünya Savaşı'na bakıp orada sadece 1915 olaylarını
görmek onun gölgesinde tartışmak diğer derin meseleleri görmemek
vicdanları kanatıyor. Bölgedeki her meselenin birbiriyle irtibatı
var. Her mesele geniş bir bakış açısıyla değerlendirilerek çözüme
kavuşturulabilir. Yoksa bugün özellikle DEAŞ'ı ortadan
kaldırırsınız yarın bir başkası çıkar. Bugün Kobani'yi
kurtarırsınız yarın başka Kobani'ler çıkar" şeklinde
konuştu.
PKK'ya yeşil ışık yakılmasını samimiyetsizlik olarak yorumlayan
Erdoğan, "PKK terör örgütüne yeşil ışık yakılırken bu terör
örgütüne kırmızı ışık yakılması terörle mücadele konusundaki
samimiyetin sorgulanmasını da beraberinde getirir. Suriye'de 300
bin insanın ölümüne ses çıkarılmayıp, Kobani için ayağa kalkılması
adaleti sorgulanır hale getirmiştir. İşte onun için bölgenin
meseleleri karşısında adil, kapsayıcı, bütünlükçü bir yaklaşımın
sergilenmesi kapsayıcıdır. AB bunu Türkiye'yle başarabilir, AB
Türkiye'nin tarihi birikiminden istifade edebildiği ölçüde
güçlenebilecek özellikle de evrensel insani değerlere sahip çıkması
gerektiğini daha ideal şekilde yerine getirebilecektir. Irkçılığın
ve İslamafobinin yükseldiği Avrupa Türkiye'yi üye kabul ederek
ırkçılığa ve İslamifobiye, medeniyetler çatışması tezine anlamlı
cevabı verecektir. Fransa Türkiye'nin bu potansiyelini en başta
görebilecek ve en iyi şekilde değerlendirebilecek ülkedir.
Özellikle önümüzdeki dönemde Fransa'nın AB müzakerelerinde
kolaylaştırıcı bir tavır sergileyeceğine AB değerlerine sahip
çıkacağına yürekten inanıyorum. Türkiye bölgesel meselelerde tarihi
birikimini seferber ederken bölgesel ve küresel sorunlara katkı
sağlarken içerde de tarihi nitelikte reformlar yapıyor ve bu reform
kararlılığının çok güçlü şekilde muhafaza edildiğini burada sizlere
söyleyebilirim. Ekonomide, iç siyasette sosyal yaşamda,
demokratikleşme alanında yaptığımız reformlar Türkiye'nin her
anlamada güçlenmesini sağladı" dedi.
"TÜRKİYE'NİN ÖNÜNDE ÇÖZÜM DIŞINDA BİR SEÇENEK YOK, BİZ
İNATLA ÇÖZÜM SÜRECİNİ DEVAM ETTİRECEĞİZ"
Çözüm sürecine değinen Erdoğan şunları kaydetti:
"Çözüm süreci adını verdiğimiz terörü sona erdirme,
toplumsal barışı tesis etme süreci yapılmış olan tüm tahrik ve
provokasyonlara rağmen devam ediyor. Hatırlayacaksınız bu süreç
başladığı anlarda Fransa'da Paris'te yapılan bir saldırı sürece
yönelik büyük bir sabotaj olmuştur. Bu sabotajın süreci
yaralamasını engelledik. Yaklaşık iki yıllık süreçte benzeri bir
çok saldırıyı kararlılıkla bertaraf ettik. Çözüm sürecine yönelik
en büyük saldırı maalesef Kobani bahanesiyle geçtiğimiz haftalarda
sergilendi. 40 vatandaşımız Kobani bahanesiyle yapılan saldırılarda
hayatını kaybetti. Ve bunların hemen tamamı terör örgütü PKK'nın
katlettiği Kürt kökenli vatandaşlarımızdı. Öldüren Kürt, öldürülen
de Kürt kökenli vatandaşımız. Can kayıplarının yanında bir çok bina
yakılıp yıkıldı, alış veriş yerleri yakıldı yıkıldı. Belediye
otobüsleri aynı şekilde yakıldı yıkıldı. Yüz civarında okul
yakıldı. Sağlık merkezleri aynı şekilde yakıldı yıkıldı.
Kendilerinden olmayan mağazaları yaktılar. Elbette bu saldırılara
boyun eğecek, bu saldırılar nedeniyle istikametimizi değiştirecek
değiliz. Türkiye'nin önünde çözüm dışında bir seçenek yok ve biz
inatla, sabırla bu çözüm sürecini, bu kardeşlik sürecini devam
ettireceğiz. Bakın biz bu süreci başlatırken bir şey söyledik.
Türkiye Cumhuriyeti'nde farklı etnik kökenlere, farklı inançlara,
kültürlere karşı ret, inkar ve asimilasyon politikalarını
ayaklarımızın altına alacağız dedik ve aldık. Bunu sadece
söylemekle kalmadık, bunun gereği neyse onu da yaptık, adım adım
yapıyoruz. Şu anda Doğu ve Güneydoğu illerimizde özellikle Kürt
kökenli vatandaşlarımız nezdinde çok ciddi bir umut iklimi oluştu
ve bu iklim güçleniyor. Ülkenin diğer bölgeleri de çözümü en güçlü
şekilde destekliyor. Bu desteğini de zaten son 12 yılda yapılan 9
seçimle gösterdi. Tabi çözüm milleti rahatlatırken terör örgütünü
çok ciddi şekilde rahatsız ediyor. Yani milli geliri kişi başına
1'e 3 artan Türkiye var artık. Enflasyon yüzde 30'lardayken şu anda
tek haneli rakamlarda. İhracatına bakıyorsunuz 36 milyar dolardan,
160 milyar dolara çıkmış bir Türkiye var. Altyapısıyla, üst
yapısıyla süratle değişen bir Türkiye var. Bu onları rahatsız
ediyor. Düşünebiliyor musunuz onların yaşadığı bölgede havaalanı
yapıyoruz oranın inşaatını sabote ediyorlar. Yani şu anda
Hakkari'de havaalanı yapıyoruz durmadan müteahhitler değişiyor.
Niye? İş makineleri yakılıyor, tehdit ediliyor e bırakıp gidiyor.
Yahu bunu kim için yapıyoruz, orada yaşayan Kürt kökenli
vatandaşlarımız için yapıyoruz. Uçağa binsin seyahat etsin diye
yapıyoruz. Bunu tehdit etmenin insanlıkla bir alakası olabilir mi?
Tabi oradaki vatandaş korkarak oyunu yine olara veriyor. Tehdit
var."
"MAALESEF 1915 OLAYLARI İDEOLOJİK YAKLAŞIMLARDAN,
DEZENFORMASYONLARDAN UZAK TUTULARAK ELE ALINMAMIŞTIR"
Terör örgütü gibi terör örgütünün uzantısı olan siyasi partinin de
kendi ideolojisi, kendi fikirleri, kendi yaşam tarzı dışında hiçbir
oluşuma tahammül etmediğini belirten Erdoğan, "Kimi zaman
şiddetle kimi zaman baskıyla farklılıkları ortadan kaldırma gayreti
içine giriyor. Ve zor bir süreçteyiz, hassas bir süreçteyiz. Ama
tekrar belirtmek isterim ki barıştan başka bir seçeneğimiz yok. Ama
bunu mutlaka tesis edeceğiz. Güvenlik ve özgürlük derecesini en
hassas şekilde muhafaza edeceğiz. Ne güvenlik ne de hukuk ve
demokrasiden tan taviz vermeden yolumuza devam edeceğiz. Güvenlikle
ilgili tüm uygulamalarımız AB ülkelerinde, diğer gelişmiş
demokrasilerde ne varsa bizim ülkemizde de bizim ülkemizde de
uygulamaktayız. Gösteri hakkının kullanılması, şiddete karşı
tedbirlerin alınması, basın özgürlüğü gibi konularda yapılan
karalama kampanyaların tam tersine AB standartlarındayız,
üzerindeyiz. Ne yazık ki Türkiye Batı da ön yargılı kesimlerin
özellikle de taraf olan kesimlerin art niyetli kampanyalarına,
dezenformasyon saldırılarına hedef bir ülkeyiz. İşte bu nedenle
Türkiye üzerine yapılan değerlendirmelerin son derece süzülmesi
kaçınılmaz" dedi.
1915 olayları hakkında da konuşan Erdoğan, "Bu noktada
Türkiye'ye yönelik on yıllardır yapılan bir başka yapılan
haksızlığın da 1915 olduğunu hatırlatmak isterim. Maalesef 1915
olayları ideolojik yaklaşımlardan, dezenformasyonlardan uzak
tutularak ele alınmamıştır. Bizim bütün yapıcı yaklaşımlarımıza
rağmen Ermenistan ve Ermenistan diasporası sağduyulu bir yaklaşım
sergilemediler. Biz bu meselenin siyasi bir mesele olmaktan
çıkarılmasını, siyasetin malzemesi olmaktan çıkarılmasını bırakın
tarihçilere, tarihçiler gelsin bu konu üzerinde çalışsınlar. Biz
arşivlerimizi açtık, şu anda bir milyonun üzerinde belge bizde
tasdik edilmiştir. Ermenistan'ın elinde varsa bütün arşiv o da
açsın. Üçüncü ülkelerde varsa o da açsın. Bu belgeler üzerinde
tarihçiler çalışmalarını yapsınlar, arkeologlar çalışmalarını
yapsınlar, hukukçular, siyaset bilimciler çalışmalarını yapsınlar.
Ve onların yaptığı tespitlerle adım atalım. Ermenistan ile
ilişkilerimizi farklı bir boyutta geliştirmek için adım atan, yine
elini uzatan biz olduk. Ancak bizim iyi niyetimiz karşılık bulmadı.
2015'te yani 1915 yılı olaylarının yıl dönümünde biz gerçeklerin
anlatılması, dünyanın gerçekleri dinlemesi için yoğun gayret
göstermeye devam edeceğiz. Hiç kuşkusuz bu meselede kurgulanmış
tarih, ideolojinin esaretinde tarih ya da siyasetin malzemesi olmuş
tarih değil gerçek tarih kazandıracağız. Fransa'nın bu konularda da
sağduyunun, aklıselimin yanında duracağına inanıyoruz. Ben bu
düşüncelerle sözlerimi burada tamamlamak arzusundayım. Fransa
uluslararası ilişkiler enstitüsüne bu buluşmayı tertip ettikleri
için tekrar teşekkür ediyorum. Tüm yatırımcılara da yarıca
şükranlarımı sunuyorum" dedi.
"SURİYE YÖNETİMİ SIRTINI BİR YANDA İRAN'A DAYIYOR BİR
YANDAN DA AÇIK SÖYLÜYORUM RUSYA'YA DAYIYOR
Erdoğan açıklamasında, "İran bölgenin güçlü ülkelerinden
bir tanesi. Ben birkaç yıl önce değil daha bu yılın başında sayın
Ruhani ile ülkemizde bir yüksek düzey stratejik konsey toplantısını
yaptık. Hatta onun şu anda her yıl bir farklı ülkede olacağı için
bir İran bir Türkiye bu yıl, yıl sonu itibariyle veya 2015 başı
itibariyle İran'da yapacağız. Tabi İran özellikle mezhebi
taassubunu bir kenara koymamız mümkün değil. Bu mezhebi taassup
bizleri bölgede zaman zaman sıkıntıya düşürüyor. Bunu üzülerek
söylüyorum. Çünkü dinimiz İslam tabi İran'ın dini de İslam. Ama bu
mezhebi yaklaşım maalesef dinin üzerine çıktığı anda orada sıkıntı
başlıyor. Şu anda Irak ve Suriye konusunda İran ve Türkiye bu işi
birlikte ele almış olabilseydik, bu başarıyı birlikte gösterebilmiş
olsaydık belki de Batı ülkelerine hiç burada iş düşmeyebilirdi.
Çünkü Irak'la da Suriye'yle hem İran'ın hem Türkiye'nin ortak
bağları var. Kültürel noktada inanç noktasında tüm bağlar ele
alındığında çözmek çok daha rahat olabilir. Ama ne yazık ki burada
bunu oluşturamadık, bunu kuramadık. Bunu kuramadığımız içindir ki
şu andaki gelinen nokta bu taassubun bir neticesidir. Bakın şu anda
Irak ordusunun neredeyse yüzde yüze yakını Şii'dir. Ama Irak halkı
tamamen Şiilerden oluşmuyor. Irak'ta Şiiler olduğu gibi Sünniler de
var. Yani bir katılımcı, bir bütüncül yapı maalesef Irak Ordusunun
içerisinde yok. Şimdi burada İran'ın kendine has bir etki alanı
doğurması gerekir. Aynı şey Suriye için de geçerli. Suriye'de yine
İran'ın bu Taassup içerisinde o mezhebi taassup içerisinde olduğunu
görüyoruz ve bu mezhebi taassupla da ne yazık ki Suriye Yönetimi
sırtını bir yanda İran'a dayıyor bir yandan da açık söylüyorum
Rusya'ya dayıyor" dedi.
"RUSYA FEDERASYONU'YLA BİR UYUM SAĞLAYAMADIK"
Rusya ile ilgili de konuşan Erdoğan, "Burada Rusya
Federasyonu'yla bir uyum sağlayamadık. Ve temenni ederim ki
aklıselim hakim olur ve İran'da yapmakta olduğumuz ve yapacağımız
görüşmelerde bunun neticelerini alırız. Tabii İsrail bizim bölgede
halkı Müslüman olan ülkeler olarak münasebetleri, ilişkileri en iyi
olan ülke Türkiye. İsrail böyle bir dostunu kaybetti. Niye bu
dostunu kaybetti. Çünkü gerek malum bu Mavi Marmara olayı diye
uluslararası sularda Gazze'ye insani yardım götüren gemiyi
vurmalarından sonra ki bu gemi bir Türk gemisiydi. Ve içinde 36
farklı ülkeden aktivistler vardı. Ve bu olaydan sonra aramızdaki
münasebetler olumsuz gelişti. Biz kendilerine o zaman üç maddeden
oluşan bir şark koştuk. Bunun bir tanesi özür dilenmesiydi, iki
tazminat konusuydu, üç Filistin'e ambargonun kaldırılması olayıydı.
Özür dilendi, tazminat için belli bir noktaya gelindi hatta
ambargonun kalkması konusunda da artık Netanyahu'nun elinde önünde
dediler, imzalayacak dediler fakat bunu beklerken hemen Gazze
vurulmaya başlandı, Filistin vurulmaya başlandı. Şimdi Gazze ve
Filistin aslında insanlık dramı yaşıyor. Buralar bir açık hava
hapishanesidir. Bu açık hava hapishanesini görmek lazım. Eğer biz
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ne inanıyorsak ve insanı bir
değer taşıyorsak bu insanlar ne yaptılar acaba bu topraklarda her
dışarı çıkışta topraklarından bir başka ülkeye giderken İsrail'den
izne tabi tutuluyorlar. Böyle bir şey olabilir mi? Ve biz tabii
tabirle bu ambargonun kalkmasını istedik Orada her türlü hastaneler
yıkıldı. BM'ye ait 202'ye yakın bina vuruldu yerleşik bölgeler
olarak yasak olan Batı Şeria'daki inşaatlar başladı. Bütün bunların
hepsi BM'nin aldığı kararlara rağmen yapıldı. Halas yapılıyor, şu
anda da devam ediyor. Böyle bir ülkeyle bizim İsrail halıyla
sorunumuzun yok. Şu anda bizim ülkemizde bizim Musevi
vatandaşlarımız var, sorunumuz yok. Ama İsrail'in yönetimiyle bizim
sorunumuz var. Şu andaki İsrail yönetimin anlayışıyla barışçıl
olmak bizim açımızdan zor" dedi.
"BEN UYGULAMASIYLA BATI'NIN KUSURA BAKMASIN DARBEDEN YANA
OLDUĞUNU GÖRDÜM"
"Benim demokrasi derdim var. Ben demokratik bir
liderim" diyen Erdoğan, şunları kaydetti:
"Dolayısıyla Mısır'da da bir demokrasi mücadelesinde sayın
Mursi yüzde 52 oyla Mısır'a başkan seçildi. Yüzde 52 oyla Mısır'a
başkan seçilen Mursi şu andaki Sisi'yi kendine Milli Savunma Bakanı
yaptı. Kendisi aynı zamanda Genelkurmay Başkanı konumundaydı. Milli
Savunma Bakanı yaptığı Sisi, kalktı darbeyle Mursi'yi indirdi. Batı
burada çok büyük bir yanlış yapmıştır. Batı'nın yaptığı yanlış
şudur. Ben Batı'ya sesleniyorum, siz demokrasiden yana mısınız,
darbeden yana mısınız? Ama ben uygulamasıyla Batı'nın kusura
bakmasın darbeden yana olduğunu gördüm. Bakın BM Genel Kurulu'nda
verilen yemekte orada liderler arasında bir masaya oturtacaklar.
Sordum masada kimler var? Dediler ki Sisi de olmasın. Sisi olsaydı
ben o masaya gitmezdim çünkü ben meşrutiyetini alacak bir
darbeciyle yan yana olamam. Şu anda Batı da bir yol ayrımındadır.
Eğer demokrasi diyorsak demokrasiyle ilgili mücadelemizi
kalemimizle de vereceğiz, söylemlerimizle de vereceğiz, duruşumuzla
da vereceğiz. Ve şu anda Mursi cezaevinde. 3 bini aşkın şu anda
siyasi tutuklu cezaevinde. Düşünün ilk günde 3 bini aşkın insanın
öldürüldüğü yakın siyasi tarihimizde bir ülke var mı? Bunu öldüren
işte bunlar. Benim ona demokratik meşrutiyet içerisinde yer vermem
mümkün mü?
Rusya ve Ukrayna sorunuyla ilgili de konuşan Erdoğan,
"Rusya ve Ukrayna 2 ayrı devlet. Rusya'nın özellikle şu
anda Kırım'daki yapmış olduğu işgali bir kabul etmiyoruz. Bunu
kabul etmemiz de mümkün değil ve Kırım'da biliyorsunuz yüzde 14
gibi de Tatar Türkleri vardır. Biz bunu defaatle de konuştuk
kendilerine de bu konudaki olumsuz yaklaşımımızı sayın Putin'e de
ifade ettim. Ukrayna'da da bağımsız bir Ukrayna toprak bütünlüğüne
saygı duyulması gereken bir Ukrayna anlayışımız devam ediyor.
Konuyu da kendileriyle müzakere ettik. Bu Minsk'teki görüşmelerden
sonra alınan kararlara uyulur ve artık süreli değil, süresiz bir
barış Ukrayna'ya hakim olur diye düşünüyorum. Ortadoğu'daki yeni
sınırlar meselesine gelince bu konuda tabi özellikle Türkiye'nin
burada buluşabilecek bu sözde sınırlara kabul etmesi mümkün değil.
Ve bu konuyla ilgili olarak bu süreçte atılan ve atılmakta olan
konular çok çok önemlidir. Fakat Irak'ta maalesef bazı zihinsel
adımlar başka ülkeler tarafından atılıyor bu da önemli. Şimdi
burada DEAŞ'ın böyle bir adımı atmadığını da kimse söyleyemez. Bu
da bunu bir fırsata çevirmiş olabilir. Fakat tabii ki bu bir terör
örgütüdür ve terör örgütünün orada böyle bir netice alabileceğine
ben ihtimal vermiyorum. Aynı şekilde Suriye'de de böyle bir netice
alabileceğine yine ihtimal vermiyorum. Onlar bu süreç içerisinde
kendi tatminlerini sürdüreceklerdir ama sonunda ben inanıyorum ki
Irak'ta Irak halkı galip gelecektir, Suriye'de de Suriye halkı
galip gelecektir ve topraklarına sahip çıkacaktır böyle inanıyorum,
böyle inanmak istiyorum. Biz konsolosluğumuzdan olaylardan sonra
büyükelçimizi ve elemanlarımızı çekince bunlarda boş buldukları
binaya yerleşmiş oldular. Olayın aslı budur. Tabi buraları koruma
görevi aslında Irak devletine aittir. Irak devleti
konsoloslarımızın buradan malum sebepten çıkmaları ve DEAŞ
tarafından 102 gün rehin olarak tutuldu ve bu süre içerisinde o
boşaltılan yere de girmiş oldular. Zaten yüzde 40'ına Irak'ın şu
anda hakimler. Böyle bir durumları var. 102 günlük sürenin ardından
biz rehinelerimizi kurtarmış olduk ama ileriki süreçte temenni
ederim ki bizde oradaki başkonsolosluğumuzu yeniden kazanırız
yeniden hizmetlerimizi sürdürürüz."
"BİZ PEŞMERGELERİN, ÖSO'NUN TÜRKİYE'DEN GEÇMESİ İÇİN GAYRET
SARF ETTİK"
Erdoğan açıklamasında, "Öncelikle Fransız medyasının
Türkiye karşıtı tavrı Peşmergelerin Türkiye'den geçişine izin
verilmeyişi diye bir soru. Ben öyle zannediyorum ki Fransız medyası
değil Batı medyası diye ifadeyi kullandım. Velev ki Fransız medyası
da olsa bakın bu haber bile bir asparagas haberdir, yalan bir
haberdir. Şu anda biz Peşmergelerin Türkiye'den geçmesi için gayret
sarf ettik. Biz Özgür Suriye Ordusunun, Türkiye'den geçmesi için
gayret sarf ettik. Nitekim ÖSO Türkiye'den geldi ve Kobani'ye
girdi. Peşmergeler Türkiye'ye geldiler ve tüm mühimmatıyla, araç
gereçleriyle ülkemize geldiler ve davullu zurnalı geldiler. Bu
medya bunu da verebilir. Peşmergeleri uçakla biz Şanlıurfa
havalimanımıza aldık, orada istirahat ediyorlar. Araçları,
gereçleri onlarla geldi fakat bu akşam itibarıyla, iki gündür
bizdeler Erbil'den haber bekliyorlar. Çünkü gelen konvansiyonel
silahların Kobani'ye girmesinin uygun olmadığına dair aldıkları bir
haber üzerine şu anda Kobani'ye henüz girmiyorlar. Ama bakın
Fransız basını veya Batı basını bunu nasıl yansıtıyor. Biz daha da
fazlasını Peşmergelerden bekliyorduk. ÖSO ordusundan da daha
fazlasını bekliyorduk ama oradaki gidip savaşacakları sayıları
ortalama 100'er kişi. 100 Peşmergelerden, 100 ÖSO'dan. Mühimmatı
getirenlerin sayılarını bunda dahil edersek 150-160 kişi diyebilir.
Böyle bir durum söz konusu. Batı medyasına bu ifadeleri niçin böyle
söylemiş olduğumu anlamış olun. Bu hassas konuda Türkiye'yi zor
durumda bırakmak için Peşmerge'ye müsaade etmiyor, ÖSO'ya müsaade
etmiyor ve böylece yalan yanlış, doğru olmayan haberler yapıyorlar.
Bunu buradan biz düzeltmiş olalım. Böyle bir şey mümkün
değil" dedi.
Erdoğan, NATO ile ilgili soru üzerine, "NATO üyesi bir
ülkenin nerede ne zaman, hangi şartlar altında izin vereceği
bellidir. Biz bu şartlarla hareket eden, kısmen bazılarına da izin
vermiş durumdayız. Biz izin vermiyoruz diye bir şey söz konusu
değil. İzin veriyoruz, bundan sonraki şartlarda da nelere izin
verebiliriz, bunları da yine aramızda ilgili arkadaşlarımız
Dışişleri Bakanlarımız karşılıklı görüşüyorlar. Engel olmak diye
bir şey asla söz konusu değildir. Bakın Afganistan'da Kararlı
Destek Misyonu olayı vardır. Kararlı Destek Misyonunda bütün
ülkeler çekilmiştir. Fransa'da dahil. Peki kim kaldı orada Amerika,
Türkiye, Almanya, İtalya kaldı. Dört ülke. Bunun yanında tabi bazı
ufak ülkeler de var. Bu dört ülke Kararlı Destek Misyonu olarak
orada 2 yıl daha görev yapacak. Bunları da gerçekçi olarak takip
edersek isabetli olur. Hem siz yanıltmazsınız hem de okuyanlarınızı
yanıltmamış olursunuz" dedi.
Erdoğan, "İslam'ın reforma ihtiyacı var mı?"
sorusuna, " Hayır. İslam'ın reforma ihtiyacı yok. Ama öyle
konular vardır ki, bu konuları gerçekten İslam konusunda gerçekten
söz söyleyebilecek otoriter olan, bu konudaki ilim erbabı, kalkar
konuşur. Burada yorumları daha da genişletebilirler, bu konudaki
atılması gereken adımların asrın gelişimine göre, buna biz
"Asrın idrakine söyletmeliyiz İslamı" diye bir
yaklaşımımız var. Bu yaklaşımla bunları ele alırız ama İslam'ı
kalkıp da reforma edelim derken başka yerlere saptırılmasına asla
müsaade etmeyiz. Türkiye'deki yabancı yatırımlar konusundaki
bakışınız biz zaten 11 yıldır bunu söylüyoruz. Küresel sermayenin
Türkiye'ye gelişine biz açığız ve bu konuda her türlü desteği
vermeye hazırız" dedi.
"TÜRKİYE, FRANSA, JAPONYA OLARAK ÜÇLÜ SİNOP'TAKİ NÜKLEER
ENERJİ SANTRALİNİ YAPMANIN GAYRETİ İÇİNDEYİZ"
Erdoğan Pembe Köşkle ilgili yaptığı açıklamada, "6 teşvik
bölgesinin içerisinde 6 nolu teşvik bölgesinde arazi tahsisinden,
enerji noktasında, vergi noktasındaki muafiyetlere varıncaya kadar
her türlü desteği vermeye hazırız. Yeter ki yatırımcı gelsin. 5
nolu bölgede böyle, 4 nolu bölgede kısmen hatta 1 no'lu bölgede
dahi eğer yatırım stratejik bir yatırımsa hakkında böyle bir karar
varsa stratejik yatırımlara 6 nolu bölgede hangi imkanlar,
teşvikler veriliyorsa 1 nolu bölgede de aynı teşvikleri vermeye
hazırız. Yeter ki küresel sermaye ülkemize gelmiş olsun.
Mustafa Kemal Atatürk'ün mirasına ilişkin bir soru geldi. Atatürk
orman çiftliğindeki yeni yaptırdığımız Cumhurbaşkanlığı Sarayı'yla
alakalı, Gazi Mustafa Kemal'in zamanında veya daha sonra yapılmış
olan hatta şu an kullanılan Cumhurbaşkanlığı Köşkü, Gazi Mustafa
Kemal'in hizmet verdiği köşk değildir. Yani şu anda benim oturduğum
yer, hizmet verdiğim yer Gazi Mustafa Kemal'in hizmet verdiği yer
değildir. Onun yanı başında Pembe Köşk diye adlandırılan bir yerdir
ve biz şimdi bu yeni yaptırdığımız yere geçerken Başbakanlık
binamız hizmete çok elverişli olmadığı için Başbakanımızı şu anda
benim hizmet verdiğim yere alacağız ve Pembe Köşkü büyük ihtimalle
yine Gazi Mustafa Kemal'le alakalı Ankara'da bir müze haline
getirmek ve oturduğu yeri ondan kalan objeleri de orada toplamak
suretiyle orayı da çünkü bir bağ evi diye adlandırılan ufak bir yer
vardı. Orayı da yeterli görmüyoruz onu da Pembe Köşk'e oradan hariç
ne varsa elimizde bunların hepsini oraya taşımak suretiyle Pembe
Köşk'ü daha anlamlı kılabilecek adımı da böylece atmış olacağız. Şu
anda yeni Cumhurbaşkanlığı Sarayı da Cumhurbaşkanlığı hizmetlerine
mevcut yer el vermediği için zaten oraya taşınmıştır. Artık
biliyorsunuz yeni Türkiye var. Yeni Türkiye'ye hizmet verecek
binalarımızın da onun bütün is abadını dolduracak şekilde olması
gerekir ve yeni yer bizim mimari üslubumuza. Çünkü Türkiye bir
medeniyetin varisidir. Nasıl ifade ediyorsunuz? Atatürk'ün
mirasları diyorsunuz. İşte biz bir Selçuklu bakiyesi üzerine, bir
Osmanlı bakiyesi üzerine gelmiş bir ülkeyiz. Dolayısıyla bizim
burada bir mimari anlayışımız var. Ki Ankara Selçuklunun payitahtı
olmuş bir yerdir. Dolayısıyla burada böyle bir mimariyi ortaya
koyabilecek bir adımı, aynı zamanda Osmanlı'yı aynı zamanda modern
mimariyi içerecek şekilde gayet güzel bir eseri ortaya çıkarmak
isterim. Gördüğünüzde de gayet güzel bir hizmet mekanı olmuş mekanı
diyeceğinize inanıyorum.
Türkiye'de yapılacak nükleer santralle ilgili de konuşan Erdoğan,
"Son soru nükleer enerji santrali konusunda. Rusya
Federasyonu'yla önce bir adım attık Mersin Akkuyu'da ve şu anda o
süreç devam ediyor. Dediğiniz doğru. Hakikaten böyle bir eserin
yerine gelmesi 7-8 yılı bulmaktadır. Ve tabi rakam ufak bir rakam
değil. Şu anda 20 milyar dolar civarı bir yatırımı kapsıyor bu.
Türkiye, Fransa, Japonya olarak üçlü Sinop'taki nükleer enerji
santralini yapmanın gayreti içindeyiz. Bugün de bugün de sayın
Hollande ile görüşme fırsatımız oldu. ABD de bu içi takip ediyor ve
üçlü olarak bu işi öyle böyle tamamlayacağız" dedi.
(İHA)