Erdoğan: Bazı karanlık odaklar...
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bazı karanlık odaklar var. Bu karanlık odaklar ne yazık ki Türkiye'yi bir terör örgütüne destek vermekle kara propaganda yaparak zan altına sokmaya çalışıyor" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bazı karanlık odaklar var. Bu
karanlık odaklar ne yazık ki Türkiye'yi bir terör örgütüne destek
vermekle kara propaganda yaparak zan altına sokmaya
çalışıyor" dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, temaslarda bulunmak üzere
geldiği Endonezya'da Milli Güvenlik Akademisi'nde konuştu. Erdoğan,
terör örgütlerinin yaptıklarının dinde yeri olmadığını kaydederek,
"Ama bazı karanlık odaklar var. Bu karanlık odaklar ne
yazık ki Türkiye'yi böyle bir terör örgütüne destek vermekle kara
propaganda yaparak zan altına sokmaya çalışıyor. Asla ve kata
Türkiye böyle bir senaryonun içerisinde rol almamıştır, asla almaz.
Tabi biz burada batı ülkelerinden hep duyarlı tavır bekledik.
Dünyadan da bekledik ne batı ülkeleri ne dünya gösterdiğimiz
hassasiyeti göstermemiştir. Değerli arkadaşlar soğuk savaşın sona
ermesinin etkisiyle dünyanın jeopolitik dengelerin büyük dönüşüme
uğradığı bir dönemde, 2003 yılı başında ülkemde başbakanlık
görevini aldım. Bu dönemde Türkiye'nin köklü tarihi ve insani
ilişkilerinin bulunduğu balkanlarda yaşayan Müslümanların
1990'larda uğradığı zulmün yaraları yeni yeni sarılıyordu.
Kafkasya'da çeşitli toplumlar arasında yaşana gerilimin Müslümanlar
aleyhine ortaya çıkardığı sonuçların etkileri halen sürüyordu.
Dünyada ise 11 Eylül terör saldırılarının sebep olduğu olumsuz
konjonktürün ağırlığı hala güçlü şekilde hissediliyordu. Biz bu
süreçte yaşanan acılardan gerekli derslerin çıkarılması, eski
husumetlerin yerini iş bitliği, barış ve huzura bırakması yönünde
bir duruş sergiledik. Aynı şekilde ülke içinde demokratik
platformlarla milletimizin geleceğe umutla bakmasını sağlayacak bir
güven ortamı tesis ettik. Ekonomide gerçekleştirdiğimiz reformalar
ve uyguladığımız mali disiplin politikaları sayesinde 2008 küresel
krizinden en az düzeye etkilendik. O zaman bir ifadem vardı: ‘Bu
ekonomik kriz Türkiye'yi teğet geçecek' demiştim. Nitekim de öyle
oldu. Ekonomimiz 2003-2014 yılında ortalama yüzde 5 büyüdü. Aynı
dönemde Türkiye'deki doğrudan uluslararası sermaye yatırımı tutarı
150 milyar doları aştı" dedi.
"BM ÜYESİ ÜLKELERİN ORADA ADİL BİR ŞEKİLDE TEMSİL EDİLMESİ
GEREKİR"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin demokrasi ve insan hakları
konusunda Avrupa Birliği standartlarını yakalayan bir ülke olduğunu
bildirerek, "Bugün etrafınızı saran onca tehdit ve kaos
karşısında sağlam bir duruş sergileyebilmemiz işte bu cesur adımlar
sayesinde oldu. Kardeşlerim burada bir şeyi sizlere hatırlatmak
istiyorum. Bakınız 300 bini Irak'tan olmak üzere 1 milyon 700 bini
Suriye'den olmak üzere 2 milyon mülteciyi ülkesinde barındıran bir
Türkiye var. Fakat Avrupa'nın tamamına bakınız onlar 200 bin kişiyi
bile ülkelerinde misafir edemiyorlar. Hatta Ege'den Avrupa
ülkelerine gitmek isteyenlere karşı da denizde boğulmak için imkan
hazırlıyorlar. Biz ise sahil güvenlik ekiplerimizle onları kurtarıp
önce misafir ediyoruz ondan sonra da ülkelerine gönderiyoruz. Niye?
Bu bizim hem insani görevimizdir hem vicdani görevimizdir hem de
İslami görevimizdir. Bu anlayışla buna bakıyoruz. Asya Pasifik'ten
Afrika'ya ve Latin Amerika'ya kadar dünyanın dört bir yanında
ekonomik faaliyetlerimizle, insani yardımlarımızla uluslararası
kuruluşlara olan katkılarımızda aktif bir dış politika izledik.
Bölge ülkeleri arasındaki ihtiyatların çözümü için çok sayıda üçlü
diyalog mekanizmaları oluşturduk. Yine bölgemizde birçok ülkeyle
yüksek düzeyli stratejik konseyleri hayata geçirdik. Ayrıca 22
ülkeyle serbest ticaret anlaşması 80 ülkeyle çifte vergilendirmenin
önlenmesi anlaşması 93 ülkeyle karşılıklı yatırımların teşviki ve
korunması anlaşması imzaladık. BM'de medeniyetler ittifakı ve barış
için arabulucuk gibi ses getiren girişimlere imza attık. Dünyada
pek çok bölgesel öğütle somut iş birliği kanalları oluşturduk.
Değerli kardeşlerim bu arada da bir şey gündeme getirdik. Neydi o?
Oda şu. Dünya 5'den büyüktür. Bu adımı hep birlikte atmaya
mecburuz. Zira BM Güvenlik Konseyi'nin 5 üyesi tüm dünyada
belirleyici konumda. Yani o 5 ülkeden 1 tanesi ne diyorsa o olur.
Eğer bir konuda ‘hayır' diyorlarsa o iş olmaz. Peki dünyadaki 200'e
yakın ülke bunlara mahkum mu? Şu anda mahkum. Çin'den geliyorum.
Çin Devlet Başkanı ile de bu konuları görüştük. Ve BM Güvenlik
Konseyi'nde bir reform olmasını sayın Xi, baktım o da kabul ediyor.
Ama bunu diğer ülkelerin de kabul etmesi gerekir. Biz daha Birinci
Dünya Savaşı şartlarını artık düşünemeyiz o günün şartları
farklıydı. Bugün güncellemek suretiyle tüm dünyada BM üyesi
ülkelerin orada adil bir şekilde temsil edilmesi gerekir. Dönüşümlü
bir sitem, adil bir sistem. Her üyenin oy hakkının adil bir şekilde
kendilerine verildiği bire sistemin BM'de hakim olması
gerekir" açıklamasını yaptı.
TÜRKİYE'NİN BAŞARI HİKAYESİ
Erdoğan, yürütülen G20 dönem Başkanlığında Endonezya ile Çin ile
15-16 Kasım tarihlerinde Antalya'da olunacağını, kendilerine ev
sahipliği yapılacağını kaydederek, "Orada dünyadaki
gelişmeleri değerlendireceği. Dünya genelinde kalkındırma,
yatırımlar ve entegrasyon konularındaki önceliklerimizi hayata
geçirmenin çabası içinde olacağız. Ve inovasyonu en geniş anlamda
değerlendirmenin gayreti içinde olacağız. Gelecek sene 2016 yılında
bir ilki teşkil edecek olan Dünya İnsani Zirvesi'ne de ev sahipliği
yapacağız. Resmi kalkınma yardımlarımız 2002 sonu itibariyle bizim
iktidara gelmeden önce 45 milyon dolardı fakat 2014 sonu itibarı
ile bizim insani yardımdaki ulaştığımız rakam 4 buçuk milyar dolar
olmuştur. Dünyada üçüncü ülke haline geldik, Amerika, İngiltere ve
Türkiye. Türkiye gayrisafi milli hasılasına oranla eğer oradan
alırsan değerlendirmeyi dünyada uluslararası insanı yardım yapan
birinci ülkedir. Buraya tırmanmıştır. Kalkınma yardımlarına bu
denli önem vermemizin gerisinde dünyanın tüm insanlara yayılmasını
esas alan paylaşmanın bereketine inanan veren el alan elden
üstündür anlayışını o medeniyet perspektifimizi benimsediğimiz için
bunları yapıyor" dedi.
"ORTADOĞU'DA BARIŞTAN, REFAHTAN BAŞKA BİR ŞEY
İSTEMEDİK"
Bölgesel ve küresel çapta yürütülen iş birliği barış ve kalkınma
çabaları ile ilgili örneklerin çoğaltabileceğini kaydeden
Cumhurbaşkanı, "Bu yöndeki gayretlerimizi arttırarak devam
ettirme kararlılığındayız. Ancak bizim sözlerimizle ve
eylemlerimizle ortaya koyduğumuz barış ve iş birliği mesajlarının
bazı çevrelerce yeteri kadar algılanamadığını gördüğümüzü de üzüntü
ile belirtmek isterim. Bilhassa Suriye'de yaşanan ve bizi de
doğrudan tehdit eden olaylar üzerinden Türkiye'ye yöneltilen kimi
zaman iftira seviyesine varan haksız ithamlardan fevkalade
rahatsız. Biz en başından beri Suriye başta olmak üzere tüm
Ortadoğu'da barıştan, refahtan başka bir şey istemedik.
Diktatörlüklerin, halklarına zulüm eden, baskıcı rejimlerin yerini
toplumların kendi iradelerini yansıtan yönetimlerin alması arzumuzu
bugünde dile getiriyoruz. Bu tavrın tarihi, coğrafi ve insani
bağlarımızın olduğu kardeş toplumlara karşı ahlaki ve vicdani
sorumluluğumuzun gereği olduğuna inanıyoruz. Üstelik bu yaklaşıma
sadece bizim değil tüm dünyanın ihtiyacı var. Bilindiği gibi
Ortadoğu dünyanın en kadim medeniyetlerinin, 3 semavi dinin doğduğu
coğrafyadır. Bugün Ortadoğu'da yaşanan sıkıntılar ve krizler
Asya-Pasifik, Uzakdoğu, Avrupa dahil dünyanın tüm bölgelerini
etkileme potansiyeline sahiptir" açıklamasını yaptı.
"İSLAM'A GÖLGE DÜŞÜRÜLMESİNİ KABUL ETMEMİZ MÜMKÜN
DEĞİL"
Herkesin, uluslararası kuruluşların da meseleye hala soğuk savaş
mantığı ile yaklaşılmasının sorunları daha da derinleştirdiği
gerçeğini görmesi gerektiğini bildirerek, "BM Güvenlik
Konseyi'nin bazı üyelerinin özellikle krizlerin üzerine gidilmesini
engellemesinin faturasını bölge hakları ile birlikte tüm dünya
ödüyor. Bu çerçevede süratle yeni bir anlayış birliğinin ortaya
konmasına ve iş birliği mekanizmalarının güçlü şekilde
işletilmesine ihtiyaç var. Sebep ne olursa olun Ortadoğu ve Kuzey
Afrika'nın tarihi bir dönüşüm sürecinden geçtiği ortadadır. Her
değişim gibi bölgede yaşanan süreçte sosyal çalkantılarla ve
güvenlik sorunlarıyla birlikte ilerlemelidir. Ancak burada
unutulmaması gereken husus bölgedeki değişim sürecinin bugüne kadar
gelişmelerin dışında kalmış diğer ülkelere ve tüm dünyaya da çok
ciddi etkilerinin olacağıdır. Biz Türkiye olarak gelişmeleri bu
şekilde değerlendiriyor ve kendi konumumuzu buna göre belirliyoruz.
Bölgemizdeki tabloya genel anlamda baktığımızda İslam dünyasının
önemli bir dönüm noktasında olduğunu görüyoruz. Bunların başında
mezhepçilik sorunu gelir. İslam adına veya Müslüman kisvesi ile
nefret uyandıran suçlar işleyen teröristler en çok bu sorundan
nemalanır. Halbuki bizim inancımız haksız yere masun insanı
öldürmeyi, tüm insanlığı öldürmek olarak gören barış ve merhamet
dinidir. Bu anlayışı yeniden ihya edip mezhep taassuplarının
üzerine çıkarmadıkça yaşadığımız sorunların üstesinden gelebilmemiz
zordur. Bizim Sünnilik noktasında Şii noktasında veya farklı
mezhepler noktasında böyle bir derdimiz yoktur. Bizim tek derimiz
var İslam, İslam, İslam. İslam'a gölge düşürülmesini kabul etmemiz
mümkün değil. Şu anda bütün bu yapılanlardan İslam yara almaktadır.
Tüm Müslümanların bunu koruma noktasında görevi vardır. Terörü
kaynağı ve kimliğine bakmaksızın hiçbir sebeple meşrulaştırmadan,
kategorik olarak reddetme iradesini hep birlikte göstermek
mecburiyetindeyiz. Bakıyorsunuz şu anda Müslüman olduğunu söyleyen
farklı mezhepten olduğu için ülkemdeki terör mücadelesinde ateist
olanları dahi savunanların olduğunu gördüğümüz bir dünya
var" ifadelerini kullandı.
(İHA)