Davutoğlu’ndan öğretmenlere öneriler
Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Bağıran bir hoca kadar çirkin bir görüntü sergileyen bir şey yoktur. Hoca ol hocadır ki, öğretmen ol öğretmendir ki öğrencilerine bağırmadan da bir disiplin etkisi yapabilir" dedi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Bağıran bir hoca kadar çirkin
bir görüntü sergileyen bir şey yoktur. Hoca ol hocadır ki, öğretmen
ol öğretmendir ki öğrencilerine bağırmadan da bir disiplin etkisi
yapabilir" dedi.
Başbakan Davutoğlu, 24 Kasım Öğretmenler Günü dolayısıyla Milli
Eğitim Bakanı Nabi Avcı ve beraberindeki 81 ilden gelen
öğretmenleri Başbakanlık Yeni Bina'da kabul etti. Birçok öğrencinin
evliliğine aracılık ettiğini söyleyen Davutoğlu, "Hala
onların her birinin çocuklarını kendi torunlarım gibi görürüm, her
birinin isimlerini bilirim ve her birine sorarım. Genellikle de kız
öğrencilerim adına erkeklerden hesap sorarım varsa bir
şikayet" dedi.
Davutoğlu, öğretmenliğin güzelliğini gösteren ve bir erkek
öğrencisine bir kız öğrencisini istedikleri bir anısını şöyle
aktardı:
"İkisi de aile olarak tanıdığım ve ikisini de öğretmen
olarak bildiğim için bir müddet sonra malum görevi yapmak görevi
geldiğinde, önce erkek tarafının yanında oturdum. 'Allah'ın emri
peygamberin kavliyle şu oğlumuza şu kızımızı istiyorum' dedim.
Herkes karşı taraftan cevap beklerken kalktım kız tarafına gittim
oturdum ve 'Şimdi de bu talep karşılığı kızımızı oğlumuza verdim'
dedim. Güzel bir hatıra. Şu anda birbirinden güzel çocukları var.
Eğer hayatın her aşamasına nüfuz etmişse öğretmen-öğrenci ilişkisi,
bir müddet sonra hayat felsefesi haline geliyor ve
kopamazsınız."
Davutoğlu, öğrenci-öğretmen ilişkisine değer kattığını düşündüğü
bir başka hususun da bu ilişkinin mekan olarak sadece sınıf, ülke
değil, bütün dünyaya aitliğini görmek olduğunu söyledi.
Filipinler'e ziyaretinde Dışişleri Bakanlığı'nda konferans
verdiğini anlatan Davutoğlu, orada soru soran ilk kişinin
1992-1993'te Malezya'da öğrencisi olmuş bir kız talebesi olduğunu
belirtti. Irak ziyaretinde Duhok'taki kampı ziyaret etmek için
havaalanına indiğinde Malezya'dan öğrencisi olan Duhok Valisi
Ferhadi'nin "Hocam hoş geldiniz" dediğini
hatırlatan Davutoğlu, Maldivler'e 2005 yılında başdanışman olarak
indiklerinde diplomat arkadaşlarının her yerde öğrencisiyle
karşılaştıklarından "Burada herhalde öğrenciniz
yoktur" diye kendisine şaka yaptıklarını belirtti.
Davutoğlu, ancak Maldivler'de uçaktan indiklerinde kendilerini
karşılayan ekipte dışişleri protokol şefi olan bir öğrencisini
gördüklerini söyledi. Konunun çok tanınmış olmaktan
kaynaklanmadığını vurgulayan Davutoğlu, "Belki ismim
unutulurdu. Ama ben nasıl öğretmenlerimin ismini unutmadıysam,
kalbime ve zihnime muhabbetle kazımışsam, onlar da benim ismimi
unutmazlar. Eğer siz kendi öğretmenlerinizin isimlerini
hatırlıyorsanız, onların yüzleri hala gözünüzün önündeyse eminim
sizin öğrencileriniz de sizi hatırlarlar. Ama kendi öğretmenlerini
unutanlar, öğrencileri tarafından hatırlanmazlar. Çünkü kendi
öğretmenlerini unutanlar, çünkü öğretmenliğin aşkını da yaşamamış
olurlar. Sizlerin nezdinde 81 vilayetimizin bütün öğretmenlerine
seslenerek şunu ifade etmek istiyorum. İnsanoğlunun en eski, en
tarihi, en ahlaki, en onurlu mesleğini icra ediyorsunuz. Her kültür
ve medeniyette öğretmen-öğrenci ilişkisi olmuştur. Bu mekanik bir
ilişki değildir" ifadelerini kullandı.
"ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ ARASINDA KARŞILIKLI BİR İLETİŞİM
SAĞLANMAMIŞSA İLİŞKİLER YÜRÜMÜYOR"
Davutoğlu, öğretmenle öğrenci arasında karşılıklı bir iletişim
sağlanmamış olursa ilişkilerin yürümediğini belirtti. Öğretmen ve
öğrencinin ortak hafızanın birliğinde ilişki kurduklarını anlatan
Davutoğlu, böylece aralarında ortak hafıza oluştuğunu söyledi.
Kendisini etkileyen bir olayı da anlatan Davutoğlu, şunları
kaydetti:
"Ortaokul birinci sınıftı zannediyorum. O zaman rehberlik
dersleri konmuştu. Rehberlik dersinde hocam İsmail Çağlayan,
herhalde herkesin eğilimlerini görmek için 'Gelecekte ne olmak
istiyorsunuz?' gibi bir kompozisyon yazmamızı istedi. Daha sonra
beni çağırdı, 'Bunu çok beğendim, muhafaza edeceğim' dedi. Sene
1971 veya 1972, ben unutmuştum. Seneler sonra 2002 yılında Başbakan
Başdanışmanı olduğumda İsmail Bey, babam rahmetliye gelir ve 'Bende
sizin oğlunuzun bir emaneti var' der. 'Artık devlet görevi almaya
başladı, bu emaneti ben size tevdi etmek ihtiyacı hissettim' der. O
yazdığım ödevin sonunda 'hangi mesleği tercih edersem edeyim önemli
olan bu ülkeye, vatanıma ve milletime hakkıyla hizmet edebilme
şerefidir' gibi biten bir kompozisyondu. Mesleğin kendisinden çok
misyonunun önemini anlatan. Babama bunu verdi, babam da getirdi
bana gösterdi. Şimdi benim şahsi evraklarımın
arasındadır."
Bir öğretmenin bir öğrencide ışıltı görmüş olabileceğine dikkat
çeken Davutoğlu, "Ben, herhangi bir sınıfta öğrencilerin
genel durumlarıyla ilgili genel tespit yapmam bir, iki dersliktir.
Hepimiz hissederiz öğrencilerin her birindeki eğilimleri. Zaten
pırıltı ifade eden öğrenci hissettirir kendini, bir şekilde
gösterir. Önemli olan onu hayat boyu bir hafızayla
bütünleştirmektir" dedi.
Davutoğlu, İsmail Çağlayan hocasını teşekkürle andığını söyleyerek,
gerçek rehberliğin de bu olduğunu belirtti. Birkaç hafta önce de
edebiyat dersi okutan Muammer Yüzbaşıoğlu hocasını kaybettiğini
belirten Davutoğlu, edebiyat derslerinde Yüzbaşıoğlu'nun çok sıkı
ve disiplinli bir hoca olduğunu anlatarak, "Hala
zihnimdedir edebiyat dersiyle ilgili ortak hafıza nasıl
şekilleniyor. Bunlar hep kişiliği belirleyen şeylerdir"
diye konuştu.
"ÖĞRETİM BİLGİDİR AMA EĞİTİM, AHLAK VE BİLGİNİN BİRLEŞTİĞİ
FARKLI BİR FORMASYONDUR"
Davutoğlu, bazen bir sözün upuzun bir dersten daha etkili olduğunu
söyleyerek, "Öğretmen fark etmeyebilir sarf ettiği sözün
olumlu ya da olumsuz olmasını ama öğrenci onu zihninde bir nakış
gibi tutar, besler, büyütür ve bir hayat ilkesi haline dönüştürür.
Mesele uzun dersler vermek değil. Öğretim bilgidir ama eğitim,
ahlak ve bilginin birleştiği farklı bir formasyondur"
dedi.
İstanbul Lisesi'ne girdiğinde ilk dersinin Almanca ve dersin
hocasının da görmüş, geçirmiş birisi olduğunu söyleyen Davutoğlu,
"Hocamız tahtaya geldi, hiç Almanca bilmeyen öğrencilere
'Merhaba' dedikten sonra bir cümle yazdı. Hala zihnimdedir.
Türkçesi özetle 'Zorluklar olmasaydı başarı da olmazdı'
şeklindedir, bu çok temel bir ilke. Şimdi ben ne zaman zorlukla
karşılaşsam o aklıma gelir. Zorluğu bu sefer problem gibi görmek
yerine başarıya giden bir adım, imkan gibi görmeye başlarım. Bir
zorluk varsa ve başarırsam işte o zaman 'tarihe bir imza atacağım'
diye bakarım. Zorluğu görünce bazıları siner, çekinir, korkar,
'acaba ne olacak' diye tereddüde düşer ama zorluklar karşısında ilk
anda siz o zorluğu yenebilir bir şey olarak özgüvenle bakarsanız ve
yendikten sonra da 'başarıya imza atacağım' derseniz zorluklara
karşı direnç gücünüz artar" ifadelerini kullandı.
"BAĞIRAN HOCA KADAR ÇİRKİN GÖRÜNTÜ SERGİLEYEN BİR ŞEY
YOKTUR"
Davutoğlu, öğretmenlerin hayat ilkesi olarak öğrencilerin zihninde
bir cümle bile nakşettirebildikleri zaman bunun öğrencilerde
içselleştirebildikleri bir ahlak anlamına dönüştüğünü vurguladı.
"Şu veya bu şekilde öğrencilerinizin sizin ağzından duyduğu
bir söz, bir ilke, bir ahlaki ya da entelektüel duruş, onlara
vereceğiniz en büyük ders olabilir" diye konuşan
Davutoğlu, sadece bilgi ve söz aktarımı değil tutum ve ahlaki
davranış aktarımının da önemli olduğunu belirtti. Bir anısını
paylaşan Davutoğlu, "Zannediyorum lise 1'inci sınıftaydım.
Hala rahmetle andığım, düşünce dünyamızın büyük öncü ve
mimarlarından diyebileceğim Nurettin Topçu hocamız. Ben de o sırada
müfredat dışında okumalar olduğu için 'hocayı bir ders verse de
alsak' diye bekliyordum. Okulda Nurettin hoca yürürken, ki o zaman
ideolojik farklılıklar var, her düşünceden öğrenciler kenara
çekilirdi. Hala hatırlarım Nurettin hocanın öğrenciye bakışını,
disiplin ve muhabbeti bir araya getirmesini. Ben, gösterilen gücün
güç olmadığı gibi gösterilen disiplinin disiplin olduğu kanaatinde
değilim. Bağıran bir hoca kadar çirkin görüntü sergileyen bir şey
yoktur. Hoca ol hocadır ki, öğretmen ol öğretmedir ki bağırmadan da
öğrencilerini bir disiplin etkisi yapabilir. Öyle bir manevi etki
kurar ki gözünün içine baktığında o öğrencinin, ona birkaç darbe
vurmasından daha etkilidir. Bir hoca karşında mahcup olma düşüncesi
bir öğrencinin, eğer böyle bir muhabbet ilişkisi varsa mahcup olma
düşüncesinin zaten yapabileceği terbiyeden daha büyük bir terbiye
yoktur. Gerçek bir öğrenci, gerçek bir öğretmenin karşısında mahcup
olma korkusu yaşadığı anda ilişki işte o zaman manevi bir
şeydir" şeklinde konuştu.
Başbakan Davutoğlu, soğuk sobalı lise şartlarında 7 sene yatılı
okuduğunu da belirterek, "İki sebeple kalkardık sabahleyin.
Bir battaniyelere sarılıp derslerin tekrarını yapmak, bir de sabah
okulun futbol sahası daha boş olurdu. Sabahın erken saatlerinde
kimseyi rahatsız etmeden futbol oynamak için. Ama her ne surette
olursa olsun o mahcup olmama duygusu, bütün hocalarımızdan hep
bunları aldık, öğrendik. Gece boyu yatakhanede bizimle kalan
nöbetçi hocalarımız kalırdı, başka bir ilişki başlardı, bir aile
havası. Biz bir aileyiz, evde babam, annem, okulda öğretmenim hep
bunu yaşatmak lazım" ifadelerini kullandı.
(İHA)