"Charlie Hebdo için yürüyenler 49 Müslüman için de yürüyecekler mi"
Cumhurbaşkanı Sözcüsü İbrahim Kalın Charlie Hebdo hadisesi olduğunda Paris sokaklarında yürüyenler Yeni Zelanda'da hunharca katledilen 49 Müslüman içinde yürüyecekler mi" dedi.
Cumhurbaşkanı Sözcüsü İbrahim Kalın Charlie Hebdo hadisesi
olduğunda Paris sokaklarında yürüyenler Yeni Zelanda'da hunharca
katledilen 49 Müslüman içinde yürüyecekler mi" dedi.
Cumhurbaşkanı Sözcüsü İbrahim Kalın Bursa Büyükşehir Belediyesi
tarafından organize edilen Asımın Nesli Gençlik Buluşmasına konuk
konuşmacı olarak katıldı. Gençlerle bir araya gelen Kalın,
"Barbar, Modern, Medeni" isimli kitabından da
alıntılar yaparak gençlere tavsiyelerde bulundu.
Yeni Zelanda'da 49 Müslümanın şehit edildiği cami saldırısıyla
ilgili konuşan İbrahim Kalın, "Dün Yeni Zelanda'da çok acı
bir olay yaşandı. Masum sadece Cuma ibadetlerini yerine getirmek
için camiye giden 49 Müslüman şehit edildi. Bunu bir Müslüman
yapsaydı ne fırtınalar koparırlardı. Bu olay dolayısıyla işimizin
ne kadar zor ne kadar sıkı takip edilmesi gerektiğini bir kez daha
gözler önüne seriyor" dedi.
Yeni Zelanda'da yaşanan hadisenin daha önce Norveç'te, Fransa'da
,Hollanda'da ve ABD'de yaşanan hadiseler gibi belli bir zihniyet
yapısının tezahürü olduğuna dikkat çeken Kalın, "Bu olay
bazılarının iddia ettiği gibi bir yalnız Kurt'un, psikolojik
sorunları olan bir kişinin eylemi değildir. Giderek yıkıcı hale
gelen bu zihniyetin bu netwörkün işlediği son terör cinayetidir.
Tedbir alınmazsa maalesef bunların devamı gelecektir. Andres
Breivik Norveç'te 77 kişiyi öldürdüğünde 2011 yılında benzer
tepkiler verildi, taziyeler yayınlandı. Azınlık Müslüman topluluğun
yanında olduklarına dair ifadeler kullanıldı. Bunlar elbette
kıymetlidir, bunları çoğaltmamız gerekir. Fakat tedbir alınmadığı
için bugün 2019'da Yeni Zelanda'da benzer bir hadise yaşandı. Yine
bu konu ciddiyetle ele alınmazsa önümüzdeki yıllarda benzer
saldırılar olacaktır" dedi.
Yeni Zelanda'daki saldırının teşhirci bir biçimde şiddeti estetize
edilerek yapılma sebebinin benzer saldırıları teşvik etmek olduğunu
kaydeden Kalın, "Müslüman topluluklarına karşı düzenlenen
bu tür saldırıları kıymetsizleştirmek, sıradanlaştırmak asıl hedef
budur. Bugün Müslümanlığa karşı işlenen bu tarzda cinayetlerde
olayın önemsizleştirildiğini, değersizleştirildiğini,
sıradanlaştırıldığını görüyoruz. Buna karşı hepimizin teyakkuz
halde olması gerekir. Dünde gördünüz bu katilin kullandığı
tüfeklerdeki tarihi semboller, yazılar, atıflar, isimler arkada
nasıl bir zihniyet yapısının olduğunu göstermektedir. Elbette bu
yeni bir şey değildir. Bunu Haçlılar'a, Tapınak Şovalyeleri'ne
götürebiliriz ki bir yerde bu kişinin tapınak şövalyelerindeki
abilerim bu eyleme onay verdi dediği de rivayet ediliyor sosyal
medya paylaşımlarından bir tanesinde. Gerçekten böyle bir bağ var
mı? yok mu? yapılacak kriminal araştırmayla ortaya çıkacaktır. Ama
bu zihniyeti de anlamamız açısından bizim bu referansları da doğru
okumamız gerekiyor" dedi.
Yapılan saldırının ardından olayın Hristiyan terörü olarak ifade
edilmesinin hata olacağını iddia eden Kalın, "Bazen bu tür
saldırılar olduğunda yapan Hristiyan ise biz neden Hristiyan
terörizmi, yapan Yahudi ise biz neden Yahudi terörizmi ifadelerini
kullanmıyoruz diye bir takım duygusal tepkilerin verildiğini
görüyoruz. İslam terörizmi tabiri ne kadar yanlış ise adı Müslüman
olan birileri çıkıp terör eylemi yaptığında bunu İslama ve
Müslümanlara mal etmek nasıl mümkün değil ise adı, ideolojisi
rengi, Hristiyan yada beyaz olan birinin terör eylemi yaptığında
bunu bütün Hristiyanlara yahut Yahudilere mal etmek doğru olmaz.
Hristiyan terörizmi tabiri Müslüman terörizmi tabiri kadar
yanlıştır. Ve bu tuzağa bizim düşmememiz gerekir. Aslında bu terör
eylemlerini yapan kişilerin tamda istediği budur. Bu gün ne yazık
ki böyle bir ikili yapıyla karşı karşıyayız bir tarafta Deaş terör
örgütü var, El Kaide gibi terör örgütleri var. İslamın ismini ve
şiarını kullanan bu terör örgütleri var bunlar karşısında da başka
dinlerin başka şiar ve isimlerini kullanan terör örgütleri var.
Tamda istedikleri herkesin bu kavgaya tutuşması ve buradan bir
çatışma ortamının savaşın yeniden alevlendirilmesi. Bizim bu tuzağa
düşmemiz son derece önem arzediyor" diye konuştu.
Cami saldırısını gerçekleştiren katilin Türkiye'yi ve Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip Erdoğan'ı hedef göstermesine değinen
Kalın,"Bu katilin sözde manifestosunda sayın
Cumhurbaşkanımıza Avrupa medeniyetini kendi içinden çökertmek için
hamle yapan bir lider olarak atıf yaptığını görüyoruz. Hatta bir
yerde de ezeli ebedi düşmanımız Müslüman Türklerin şuandaki en
güçlü lideri mealinde ifadeler kullandığını görüyoruz. Burada
Cumhurbaşkanımızın hedef gösterilmesi şüphesiz bir tesadüf değil.
Zira Cumhurbaşkanımız mevcut küresel düzenin adalet üretmediğini bu
düzenin mutlaka değişmesi gerektiğini gür sesle ifade eden
dünyadaki bir kaç liderden birisi belkide en önemlisi. Sayın
Cumhurbaşkanımız burada herkese bir ayna tutuyor. Aynadaki
resminden rahatsız olan kişiler kendilerini düzeltmek yerine ayna
tutan kişiyi taşa tutmayı tercih ediyorlar. Bu yüzden de çatışma
çıkıyor. Bu yüzde de Cumhurbaşkanımıza çatışmacı, uzlaşmasız,
diktatör gibi yakıştırmalar yapıyorlar. Halbuki mevcut küresel
sistemin BM'sinden AB sine mevcut uluslararası kurum ve
kuruluşlarından hukukun pratiğine kadar her alanda adalet
ürettiğini görseydik bu gün bu sorunların bir çoğuyla uğraşmak
durumunda kalmayacaktık. O yüzden Cumhurbaşkanımız her vesileyle
dünya beşten büyüktür diyor. Adalet üreten bir dünya istiyoruz
diyor. Ve bütün müttefiklerimizden komşularımızdan eşitlik istiyor.
Kimseden bir imtiyaz talebimiz yok. Kimseden bir iltimas talebimiz
yok. Siz zengin olabilirsiniz. Ordularınız olabilir. Ekonominiz
güçlü olabilir. Başkaları bu imkanlara sahip olmayabilir. Ama bu
eşitlik ilkesini asla ortadan kaldırmaz. Uluslararası hukukunda
dayanması gereken temel ilke bu eşit aktör ilişkisi olmak
durumundadır. Bunu dile getirdiği için Cumhurbaşkanımızın çeşitli
vesilelerle hedef gösterilmesi şaşırtıcı değil. Aynı şekilde
Türkiye'nin hedef gösterilmesi hatta İstanbul'umuzun ikiye bölünüp
"Anadolu yakasında yaşarsanız sorun yok, ama Avrupa
yakasına mutlaka geleceğiz, oradaki minareleri ortadan
kaldıracağız, Ayasofya'yı özgürleştireceğiz" gibi
söylemlerinde nerelerden beslendiğini doğru okumamız gerekiyor.
Total resme baktığımız zaman şu soruyu kendimize sormamız
gerekiyor. Gerçekten burada samimi olarak bu olayları kınıyorsak
Müslümanlara dönük bu terör saldırılarının bir daha yaşanmaması
için adım atma konusunda kararlıysak o zaman somut adımların hukuki
düzenlemelerin siyasi düzenlemelerinin ivedilikle yapılması
gerekir. Çünkü bu anlık iletişim çağında yarın başka manşetler ve
son dakika haberleri çıkacak ve bu konuyu yine unutturacak ve bu
bir acı tortusu daha olarak, hazin bir olay olarak modern tarihin
yakın sayfalarına eklenecek ve biz başka bir trajedi yaşayana kadar
bu olayları yine unutacağız. Dolayısıyla burada mutlaka bir takım
adımların atılması gerekiyor. Özellikle İslam karşıtı ve Müslüman
nefreti üzerine kurulu söylemlerin ve eylemlerin hukuki bir
çerçevede ele alınması gerekiyor. Avrupa'da bugün Müslümanlara
yönelik nefret suçlarını kapsayan hukuki bir düzenleme yok. Bunlar
genel manada nefret suçları başlığı adı altında ele alınıyor ama
bunların gerçekten Ne kadarı rapor ediliyor? Ne kadarı inceleniyor?
Ne kadarının üzerine gidiliyor? o konuda büyük soru işaretleri
var"dedi.
"Charlie Hebdo hadisesi olduğunda Paris sokaklarında
yürüyenler Yeni Zelanda'da hunharca katledilen 49 Müslüman içinde
yürüyecekler mi? Bizim bu soruyu sormamız gerekiyor" diyen
Kalın, "Batılı ülkelerde bu tür hadiseler olduğunda her
tür tepkiyi veren, her tür imkanı mobilize eden harekete geçirenler
Müslüman bireyler katledildiği zaman aynı kararlılığı aynı
samimiyeti gösterecekler mi? göstermeyecekler mi? Bu soruları bizim
hep birlikte sormamız gerekiyor. Aksi halde şiddeti estetize eden
Müslüman bireylere topluluklara şiddeti normalleştiren,
sıradanlaştıran bu tutumlardan bu tavırlardan kurtulmamız maalesef
mümkün olmayacak" diye konuştu. Kalın, salonda bulunan
seyircilerden birinin "Avrupa'ya korku verecek, Müslüman
gençlere cesaret verecek Ayasofya'nın ibadete açılmasına sizler
öncülük edebilirsiniz" sözlerine ise "Bugün
Cumhurbaşkanımız bu konuda bir formül geliştirdi. Siz önce Sultan
Ahmet'i doldurun ardından Ayasofya ibadete açılır" şeklinde
cevap verdi.
Kalın sözlerini şu şekilde sürdürdü:
"Batı medeniyet adına söyleyecek sözünü büyük oranda
yitirmiş durumdadır. İslam dünyası ise söyleyecek sözünü
aramaktadır. O sözü henüz bulabilmiş değil. Bundan sonraki fikri
çabamız mücadelemiz işte bu sözün ne olacağına dair bir çaba
olmalıdır. Bu arayış kıymetli bir arayış ama bu ne bir kişinin, ne
bir kurumun, ne bir grup insanın, ne bir derginin tek başına
yapacağı bir iş değildir. Bu arayış toplumu var eden bütün
paydaşlarla birlikte ortaya konması gereken bir çabadır. Bilim
adamından, akademisyenine, sanatçısından, siyasetçisine, STK
mensubundan aktivistine, işadamından diplomatına aklınıza
gelebilecek her kesimden kişinin katkılarıyla anlamlı hale
gelebilecek ivme kazanabilecek bir serüvendir, bir yolculuktur bu.
Dolayısıyla bir gurubun imtiyazlı çabası gibi algılanmak yerine
herkesin katkı vermesi gereken bir süreç olarak bunu görmemiz
gerekiyor. Bugün İslam dünyası 21. yüzyılda dünyaya bir şey
söyleyecekse bunu ancak kendi değerlerini yeniden keşfedip bu güne
taşıyarak yapabilir. Buda Türkiye'de yaşayan insanlar olarak bize
ayrı bir mesuliyet yüklemektedir".
(Uğur Uslubaş - Fatih Çapkın/İHA)