Binali Yıldırım YSK'nın gerekçeli kararını değerlendirdi
Habertürk TV ekranlarında Didem Arslan Yılmaz'ın sorularını yanıtlayan AK Parti İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Binali Yıldırım, gerekçeli kararla ilgili yaptığı açıklamada, "Sadi Güven'e katılmıyorum..." dedi.
Didem Arslan Yılmaz'ın moderatörlüğündeki Türkiye'nin Nabzı
programına katılan Binali Yıldırım, YSK kararları ile ilgili
düşünceleri, 31 Mart sonrası yaşananları, seçime bir ay kala hangi
projelere ve konulara ağırlık verdiğini ve Cumhur İttifakı'nın
İstanbul'da nasıl bir seçim çalışması yürüttüğünü anlattı.
Seçimde oy kullanmayan kitlenin profilini
anlatan Yıldırım şöyle konuştu:
1 milyon 700 küsur sandığa gitmeyen var. Bunu nereden hesap
ediyoruz, katılım yüzde 84. Geriye yüzde 16. Bu geçmiş seçimlere
baktığımızda yüzde 90'a çıkmamış. Bu yüzde 10'u kafadan çıkarın
demektir. 1 milyon 900 bin seçmen kalıyor. İşin pratiği bu. Bu 900
bin seçmen üzerine herkes yoğunlaşacak. Biz, bizim seçmenimizden
sandığa gitmeyenlerin olduğunu tespit ettik. Cumhurbaşkanlığı
seçiminde 24 Haziran'da Cumhurbaşkanımıza oy verip de bu seçimlerde
bize oy vermeyen 400 bin seçmen var. Bu kimin seçmeni olabilir.
Memleketine muhtarlık seçimi için gidenler var. Sandığa gitmeyen
bir kesim var. Sandığa gidip bir şekilde geçersiz oy verenler var.
Dolayısıyla bu seçmenlerin niye böyle bir karar verdikleri üzerinde
biz çalıştık. Onlarla mümkün mertebe fokus gruplar marifetiyle
biraraya geliyor ve dinliyoruz. Onları daha iyi anlamaya
çalışıyoruz.
31 Mart seçimleri öncesindeki taahhütlerinin yanısıra yeni
vaatlerini anlatan Yıldırım konuşmasını şöyle sürdürdü: İstanbul'da
Yenikapı'ya yapacağımız turistlere hitap edecek limana 8-9 gemi
birden yanaşabilecek. Gençlerin istihdamını önemsiyoruz. Yaz
aylarında İstanbul'da en az 50 bin gence belediye olarak kısmi
zamanlı çalışma imkanı getireceğiz. Günde 3-5 saat. İmar, turizm,
sosyal projeler, kültürel alanlarda çalışacak. Öğrenci bütçesine
katkı sağlamak için. İstanbul'da ağırlaşan ekonomik şartlar
dolayısıyla bazı toplum kesimlerinin ihtiyaçları var. Emekliler,
asgari ücretle geçinenler, hiçbir geliri olmayanlar. Bunlara ilave
sosyal destekler vereceğiz.
İşte Binali Yıldırım'ın açıklamalarından satır
başları:
Hukukça arkadaşlarımız inceliyorlar. Bizim zaten itirazlarımızın
içinde 19 tane konu vardı. Bunların 2 tanesini bu itirazı ciddi
görerek seçimin tekrarlanmasına karar verdi YSK. Bu konunun ilki
sandık kurullarının yasaya uygun olarak teşkil edilmemesi.Bu tek
başına yetmiyor, bu sandık kurullarında görevli başkan ve üye
olabilir, o sandıkta yapılan işlemlerin seçim sonucunu değiştirecek
nitelikte olup olmadığına bakılıyor. Bu iki uygunsuzluk,
kanunsuzluk hali birlikte olmuşsa seçimi yenilemeye gerekçe olarak
YSK karar veriyor. Karar bu şekilde verilmişti. Muhtemelen geniş
gerekçeli kararda da buna ait detayları göreceğiz. Memur olacak vs.
birtakım vasıfları var, onlara uymayan görevliler olmuş. Esasında
bu kanuna uymayan bir husus ama.YSK bunu yeterli görmüyor, diyor
ki, 'bunların görevli olduğu sandıklara git bak, oradaki oy sayımı,
evraklar düzgün hazırlanmışsa, seçim sonucunu değiştirmiyorsa
kanunsuzluğu görmezden gelirim, eğer değil buradaki oylar işlemler
seçim sonucunu değiştirecek nitelikte ise o zaman seçimin
yenilenmesine karar veririm'. Gerek ve yeter şartın birlikte
oluşması lazım.
"ARADAKİ FARK 29 BİNDEN 13 BİNLERE DÜŞÜYOR! NORMAL
Mİ?"
Gerekçeli kararda oylar çalındı diye bir tarafın söylemini yazacak
halleri yok. Biz bunu halk diliyle söylüyoruz. Peki bu oylar
çalınmasaydı 29 bin 400 olarak açıklanan fark 13 bin 700 seviyesine
nasıl düştü? Buna bakmamız lazım. Niye düştü? Vatandaşlarıma
buradan sesleniyorum, iki aday var, iki aday arasındaki oy farkı
binde 1,5 buçuk, yüzde demiyorum. Gerçi YSK 13 bin 740 diye geçmiş.
Normal şartlarda bırakın çalındı, çalınmadı muhabbetini. Birbirine
yakın. Açıyoruz, sayım yaptığımızda düzeltmeler oluyor, geçersizler
geçerli hale geliyor. Her iki adayın da ya oy kaybetmesi, ya da
kazanması lazım. 4 milyon 150 bin civarında oy almış iki aday.
Bizimki aradaki fark bizim lehimize yarı yarıya azalıyor. 29 binden
13 binlere düşüyor.
"SANDIKTA İKİ TANE PUSULA VERİP BİR TANESİ
VERİLMEMİŞ"
Çalınmasaydı daha fazla olacaktı. 80 bin oy fazla almışım, ilçe
belediye başkanlığından. Çalınmasaydı 100-120 bin fazla alacaktım.
O gün beni sürekli aradı insanlar. 'Bize iki tane oy pusulası
veriliyor, üçüncü oy pusulasını istediğimiz zaman bazıları verdi
bazıları da bitti' diyor. Seçimin ortasında oy pusalası biter mi?
Beni kim arar? Bana oy pusulası verilmiyor diye. Beni arayan
herhalde benim oyumun sandığa gitmediğinden endişe duyan insanlar
arıyor. Ben bunun önemli sayıda olduğunu düşünüyorum. Bunu
destekleyen başka şeyler de var.
"KADIKÖY'DE SEÇMEN AĞIRLIĞI CHP BAĞCILAR'DA AK
PARTİ'DİR"
Bizim hangi sandıkta, hangi mahallede, hangi seçmenlerin ağırlıklı
olduğu bellidir. Seçmen kümelenmesi var. Mesela Kadıköy'deki
seçmenlerin ağırlıkla CHP'ye oy verdiğini buna karşın Bağcılar'da
ağırlıklı olarak AK Parti'ye oy verdiğini biliyoruz. Bana gelen
telefonlar AK Partili seçmenlerin ağırlıklı olduğu yerler. Seçim
esnasında 'Bana iki tane pusula verildi' deniyor. Herkesin sandık
başında farklı görevi var. Kimisi pusulaları veriyor, kimisi
imzaları kontrol ediyor. Kimisi kimlikleri kontrol ediyor. Bunu
birisi kafasına koymuşsa farkedilmesi zordur. Fark edilirse
'pardon' der kağıdı uzatır, farketmedin mi gitti...
"BÜTÜN SANDIKLAR SAYILSAYDI SEÇİM TERSİNE
DÖNERDİ"
Bu seçimlerde oldukça düzensizlik, şaibe fazla. Oylarımızın
korunamadığı gerçeği ortada. Bunun birtakım özensizlikten,
düzensizlikten kaynaklandığı muhakkak. Burada hile yapılmayacağı
varsayımıyla arkadaşlar iyi niyetle çalışmış olabilir, sandık
başkanına itimat etmiş olabilir. Sonuçta da bu olaylar patlak
vermiştir. Ben organizasyon cümlesini kullanmadım.Burada bir şaibe
ve yolsuzluk olduğu muhakkak. Bu sadece varsayım değil, itiraz
sürecinde bunu tespit etmişiz ve sandıkların yüzde 10'unu
saydırdığımız zaman 15 bin oyumuzu geri kazanmışız. Yüzde 90'ı
sayılsaydı aradaki farkın ne olacağını gayet basit bir hesapla
bulabiliriz. Seçim tersine döner, aradaki fark kapanır ve bizim
lehimize önemli miktarda oy artışı olabilirdi.
"ANKARA'DA KAZANINCA DEMOKRASİ VAR İSTANBUL'DA
KAZANINCA..."
Ben 13 bin küsur fazla oy alsaydım, 'CHP canınız sağolsun seçim
bitti' diyecek miydi? YSK'nın verdiği kararların sorumlusu ben
miyim? YSK ne karar verir, ne vermez biz o işlere girersek hukuk
devletinden başka bir yere gideriz. İlk gün YSK'yı göklere
çıkardılar. Ama YSK öbür türlü karar verince tu kaka, çete, her
türlü hakareti yaptılar. Böyle çifte standart olur mu? Bu kadar
sürede ne değişti de bu YSK'yı yerin dibine batırdınız? Burada
tamamıyla çifte standardı görüyorum. CHP Antalya'da, Mersin'de,
Ankara'da kazanınca demokrasi var hukuk var. İstanbul'da çalma işi,
şaibe, her türlü özensizlik var. Bunu YSK ciddi bulup tekrarına
karar verince hukuk yok. YSK oluyor çete.
"BENİM BU SEÇİMLERDE ÜÇ TÜRLÜ MAĞDURİYETİM
VAR"
Elimizde somut oyların ya başka adaylara yazıldığına dair veya
geçerli oyların geçersiz sayıldığına dair veya oyların olmadığına
dair onlarca belge var. Bütün bu belgeleri sunduk ve bunun
üzerinden işlem yapıldı. Dolayısıyla kemara işi vardı, yoktu ben
bilmem. Bunların sorumlularını ortaya koyacak olan yargıdır. Biz
suç duyurusunda bulunduk. YSK ara kararında sorumluların bulunması
ve hesabının sorulması konusunda da yazdı. Bundan sonra yapılacak
iş Cumhuriyet Savcılıkları. İki türlü soruşturma, birisi adli,
birisi idari. Adli soruşturma yargı süreci. İdari de o kurumun ita
amirleri de soruşturma açması lazım. Ben iki türlü mağdurum. Bir
YSK doğru yapması gereken işleri doğru yapmadığı için beni mağdur
etmiştir. İki oylarımızın bu yaptığı yanlış işlemden dolayı yerini
bulmadığı için mağduriyetim var. Üçüncü mağduriyet de oy veren 8,5
milyon İstanbullu mağdurdur.
"YSK BAŞKANI SADİ GÜVENİ'İN DÜŞÜNCESİNE
KATILMIYORUM"
Bana göre Sadi Bey bir şeyi gözardı ediyor. Sandık kurullarının
yasaya göre kesinleşmeden önce elimize verilmiyor. Siz kimin sandık
kurullarında görevlendirildiğine dair bilginizin olma imkanı yok.
Sandık kurullarında görev alacaklarının bilgileri partilere
verilmiyor. Bilgisine sahip olmadığınız bir liste var, görevliler
listesi. Bunların doğru olup, olmadığını neye göre iddia
edeceksiniz. Var mı bir ölçüsü? Ben elimde liste yok ki,'bu adam
kamu görevlisi mi, değil mi?' istihareye mi yatacağım. Ben neye
göre itiraz edeceğim. Bu söyleneni çok tutarlı görmüyorum. Başkanın
bir başka iddiası var. Sadece iptal sebebi bu değil gerekçeli
kararda. Bunların yaptığı işlemlerin sonucu değiştirecek olup
olmadığını gösteriyor. Bu düşünceye katılmıyorum.
"ARKADAŞLARIM 'KAZANDIK' DEDİ BEN DE AÇIKLAMA
YAPTIM"
Haksızlığa uğradığımız, verilen oyların yerini bulmadığı yönünde
tabanımızda çok güçlü bir kanaat var. AK Parti teşkilatı partimizin
kurulduğu günden beri çok canlıdır. Biz onlar sayesinde 14 seçimi
açık ara kazandık. Bu dönemde de teşkilatımızın bu heyecanı,
enerjisi sayesinde büyük bir başarıyla kazanacağız. O an bize
verilen bilgilere göre. Herkes takip ediyor, şu kadar sandık
açılmış. Aradaki fark şu. Kalan küçük miktar, sayılmayan oy var.
Arkadaşlar buna göre simülasyon yaptılar, dediler ki 'efendim
kazandık' biz de açıklama yaptık. Ben o açıklamayı yaparken de
söyledim, 7saat 11.25 geçiyordu,bu saat itibarıyla bize gelen
bilgilere göre biz seçimi kazandık, bu kadar. Gelen bilgilere göre
durum değişti.
"YER SOFRASINDA OTURDUK, MASADA 4 KİŞİLİK YER
VARDI"
Yer sofrasının yarısını görüyorsunuz. O masaya 4 kişiden fazla
oturamıyor. Gaziantep'ten gelmişler. Salon dediğiniz yer iki kanape
var, arada da bu boşluk var. Biz gittik, iftara iki dakika var.
İçeri girdik bu yer sofrasını bu halde bulduk, oturduk. Ben şimdi
onlara 'ya kaldırın bunu, ben yerde yemem yemek' dememi mi
bekliyordular. Ben köye gittiğimde yer sofrasında yerdim, bu ayıp
bir şey mi? O insanlar bizi evine davet etmiş. Ben iftara 2 dakika
kalarak gitmişim, o sofrayı hazır bulmuşum. Adresi aldık ona göre
gittik. Geleceğimiz biliniyor, hazırlıkları kendisi yapmış. Bizde
bir tarif var, misafir ev sahibinin kuzusudur. Yerde ikram ederse
yerde, masada ikram ederse masada yersin. Kurgu falan değil. Bu
kocaman yalandır, bu insanlara hakarettir. Bunları hor görmek,
aşağılamaktır. Ben bunu yapanları kınıyorum.
"KOLTUK DEĞİL HİZMET SEVDALIYISIM! KOLTUĞU ELİMLE
VERDİM"
Biz kampanyaya başladık. Her gün sokaktayız. Akşam iftarlara
gidiyoruz, evlerde çay içiyoruz. Program başladı devam ediyor.
Benim aday olmayacağım söylendi, isteksiz olduğum söylendi.
Partimin bana nerede ihtiyacı varsa her zaman orada oldum.
Milletimin nerede ihtiyacı varsa hep orada oldum. Hatırlayın
bakanlığı bıraktım gittim İzmir'den aday oldum. 11 yaşında
İstanbul'a gelmişim. İstanbul beni okutmuş, iş, eş sahibi yapmış.
Beni milletvekili seçmiş, bakan olmuşum, Meclis Başkanı, Başbakan
olmuşum. 11 yaşındaki Binali, Binali Yıldırım olmuş. Büyük
hizmetler yaptım tevazuya lüzum yok. Koltuktan ziyade hizmeti
istiyorum. Ben kendi elimle oturduğum koltuğu bırakan biriyim. Ben
çok şey borçlu olduğum İstanbul'a 16 yıllık tecrübemi, 94'de
belediyeciyim. Yeni değilim. Liderim Cumhurbaşkanımız İstanbul
Büyükşehir Belediyesi Başkanı olduğunda ben onun müdürüydüm.
"İSTANBUL'UN GELECEĞİNE KARAR VERECEĞİZ"
İstanbulluların beklentileri, sorunları genel siyasetin gürültüsü
içerisinde kaybolmasın. İstanbul'un geleceğine karar vereceğiz.
İstanbul'un kararını verirken bizi bıraksınlar İstanbul'u
konuşalım. Ben bunu söyllüyorum. Benim tek başıma vereceğim bir
karar değil, prensip olarak olabilir, niye olmasın. Ben sizinle
memnuniyetle program yapmayı arzu ederim. Arkadaşın da katılmasında
bir mahzur yok. Hele eteklerimizdeki taşları iyice dökelim.
"SORUNLARDA ANLAŞIRIZ AMA ÇÖZÜMLERDE YÖNTEMLERİMİZ
FARKLI"
Burada Fatih Altaylı'nın programında belediyenin mali durumunu
konuşurken İETT'nin ne kadar zarar ettiğini anlattım. Bazı konular
çakışıyor. Sorunlar belli. İstanbul'un birinci sorunu trafik.
Trafikte benim vaatte bulunması, onun vaadini benim çalmam gibi
algılanamaz. Deprem dönüşümü, mülteciler konusu, bunlar şehrin
vazgeçilmez ön plana çıkmış sorunları. Bu sorunlara yönelik, CHP
adayının da benim de mutlaka mutlaka söyleyeceğim şeyler olacak. O
söyledi diye ben söylemeyeyim, ben söyledim o niye söyledi, beni
taklit etti diye yaklaşım doğru bir yaklaşım değil. Sorunlarda
anlaşırız ama çözümlerde farklı yöntemlerimiz var. Ben bunca yıllık
devlet tecrübemle yaptığım projelerimle nasıl yapacağının
detaylarını çok iyi bilirim.
"SAYIN BAHÇELİ'YE TEŞEKKÜR EDERİM TEŞKİLATI
HAREKETLENDİRDİ"
Benim gönlüm seçimin İstanbul ölçeğinde devam etmesi. Bunun için de
gayret edeceğim kampanyada hep yerelde kalmayı ısrarla
sürdüreceğimi söylemiştim. Bu kararımdan vazgeçmiş değilim. Bu
kampanya sürecinde de aynı şekilde yapmaya devam edeceğim. Bence
faydalı olan İstanbul'un konuşulmasıdır ve ona göre İstanbul
seçmeninin kanaatinin sandığa yansımasıdır. Buna gayret edeceğiz.
Onun dışındaki söylemler genel siyasetteki söylemlerdir. Sayın
Bahçeli'ye teşekkür ediyorum. Bizde de şilte derler, mitili attı.
Kendi teşkilatını, MHP tabanını hareketlendirmek, daha çok katkı
sağlamak için yapılan bir çalışma. MHP'nin de bu kampanya döneminde
genel siyasetten ziyade yerelde kalacağını gösteriyor.
"BENİM ÇOCUKLARIM İSTANBUL'DA DOĞDU AMA 'ERZİNCANLIYIM'
DER"
İstanbul Türkiye'nin özeti. 81 ilden her tarfatana insan var.
Erzincanlılar 325 bin. Bir de burada doğan var. Benim çocuklarım
İstanbul'da doğdu ama kendilerine sorunca 'Erzincanlıyım' diyorlar.
Sadece benim ilçem Refahiye'den burada yaşayan 85 bin kişi var, bir
il kadar. İstanbul'da hemşehricilik çok yaygın. 20 bin civarında
hemşehri derneği var. Her ilin 300-600 arasında hemşehri derneği
var.
"TRABZON İLE PONTUSLULARI ÖZDEŞLEŞTİRMEK ÇOK
ZORLAMA"
Onu çarpıttıklarını düşünüyorum. Orada kastedilen Trabzonluları
Pontuslalarla özdeşleştirmek değil, çok zorlama bir şey. Kaldı ki
CHP adayının Yunanistan'daki 17. sırada izlenen bir internet
sitesinde Konstantinopol'u bizim adam kazandıyla başlayan bir
tartışmadır o. Onu Trabzonlularla eşleştirmek, Pontus iması yapmak
asla kabul edilemez. Ben Trabzon'un gönüllü hemşehrisiyim. Belediye
başkanı bana fahri hemşerilik verdi. Biz bütün hemşehrilerimizden
oy talep ediyoruz.
"SAADET PARTİLİ KARDEŞLERİMİN BANA OY VERECEĞİNE
İNANIYORUM"
Biz hizmet yaparken hangi partidendir diye bakmayacağız. Efendim
metroyu yaptık buradan CHP'liler geçemez, AK Partililer geçer gibi
bir anlayışımız sözkonusu olamaz ki. Bu benim siyaset, hizmet
anlayışıma uymayacak bir şeydir. Ben Saadet Partisi'ne oy veren
kardeşlerimizden tekrarlanacak seçimlerde bana büyük oranda oy
vereceklerini düşünüyorum. Rahmetli Erbakan hocamız Teknik
Üniversite'den benim hocamdı. Ondan çok şey öğrendim. Erbakan hoca
hayatı boyunca milli ve yerli vurgusu yaparak siyasi ömrünü
tamamlamıştır. Türkiye'nin özgün savunma sanayinin olması
gerektiğini söylemiştir. Hayatı boyunca da hep partisinin
kapatılmasına karşı mücadele etmiş bir insandır. Vesayete karşı
onurlu bir duruş ortaya koymuştur. Büyük bir liderdir, Allah
mekanını cennet eylesin. Beni gençlik yıllarından beri çok
etkileyen bir liderdir. Onun takip ettiği yolu, onun sağlığında
kısmen de olarak gördüğü bir çok şeyi onun öğrencileri olarak Recep
Tayyip Erdoğan ve biz gerçekleştirdik. Bunun savunma sanayi yüzde
64 yerli orana çıktı. Darbe girişimlerinin karşısında ceketini alıp
giden siyasetçiler yok. Aslanlar gibi direnen bir siyaset anlayışı
var.
"İKİ KİŞİNİN PROGRAMA KATILMASI BİR KİŞİNİN KARARIYLA
OLMAZ"
Tek başıma karar vereceğim dememi partisine soracak diye
yayıyorlar, maksatlı yapıyorlar. İki kişinin programa katılmasına
bir kişi karar verebilir mi, programa katılacak olan iki kişinin
karar vermesi gerekir. İki boyutu var. Birinci boyutu iki adayın
kabul etmesi. İkincisi kiminle yapılacağı konusunda karar
verilmesi.
"İSTANBUL AVRUPA'NIN 10. BÜYÜK EKONOMİSİ
OLACAK"
İstanbul'a yönelik hedeflerim var. İstanbul Türkiye milli gelirinin
üçte birini sağlıyor tek başına. İstanbul olmayınca Türkiye çöker.
İstanbul tek başına bir ülke olsa Avrupa'nın 13. ülkesi oluyor.
Dünyanın 141 ülkesinden daha büyük milli geliri var. 15 milyon
insan yaşıyor. İhracatın yüzde 45'ini tek başına karşılıyor.
Topanan vergilerin yarısı İstanbul'dan toplanıyor. İstanbul'un
toplam milli gelir içindeki payı 232 milyar dolardan 300 milyar
dolara çıkacak. İstanbul Avrupa'nın 13. değil 10. büyük ekonomisi
olacak. İstanbul'a 5 yıl içerisinde gelen turist sayısı 13,5
milyondan 22 milyona çıkacak. İhracat 124 milyar dolara çıkacak. 5
yılda en az 500 bin gencimize iş sahası oluşturacağız.
"İSTANBUL'A GELEN TURİSTİN HARCAMASINI
ARTTIRACAĞIZ"
Şu anda be-lediyenin borcu 12-13 milyar arasında. Yıllık bütçesinin
üstünde mi, altında mı? İflaslık bir durum yok. Beylikdüzü
Belediyesi'nin borcunun 600 milyon olduğu söyleniyor. CHP adayının
başladığında borcu 200 milyonmuş. İsraf haramdır. Hiçbir yerde
olmaması gerekir. Burası milletin malıdır. Abartılı bir şekilde
gereksiz harcamalar hoş bir şey olmaz. Şehrinize yapacağınız iyi
bir iş olmaz. Onun yerine projelere, sosyal desteklere önem vermek
lazım. Benim projelerimi bir programla anlatmak mümkün değil.
İstanbul'a şu anda 13,5 milyon turist geliyor, hedefimiz 22 milyona
çıkarmak. Gelen turistlerin kişi başı bıraktıkları 660-700 dolar
arasında. Avrupa ülkelerinin yarısından az. Burada parayı
arttıracak yeni segmentlere geçmemiz lazım. Bunun bir tanesi kongre
ve fuar turizmi. Mevcut Atatürk Havalimanı'nın yerini büyük bir
kongre ve fuar merkezi artı millet bahçesi olarak düzenleniyor.
"YENİKAPI'YA YAPACAĞIMIZ LİMANA 8-9 GEMİ
YANAŞABİLECEK"
Bu kongreye gelen insanlar normal turist değil. Buradaki gelirden
bakkal, kuaför vesaire 40-50 sektör harekete geçiyor, istihdam
artıyor. İkinci alanımız deniz turizmi. İstanbul dünyada eşi
benzeri olmayan bir şehir. Ortasından deniz geçiyor. Üç tane farklı
medeniyete ev sahipliği yapmış. Böyle bir şehri görmeye gelen
insanlar için Yenikapı'ya liman yapılacak. 8-9 gemi aynı anda
yanaşacak. Salıpazarı projesi de var. Buradaki turist sayısını 800
bine ulaştıracağız. Bunların her biri 3-5 bin dolar para harcıyor.
Burada herkes istifade ediyor. İstanbul dünyada sağlık hizmetinin
en iyi verildiği beşinci büyük şehir. Bu bizim için büyük imkan.
Bunu da ciddi bir katma değere dönüştüreceğiz. Buradan da çok büyük
istihdam alanı oluşacak. Sadece turizmde 15 milyar dolara varan,
binlerce gencimize iş imkanı sağlayan bir projedir bu.
"İSTANBUL'UN TARİHİNDE HİÇBİR DÖNEM BU PROJELER
OLMADI"
Biz konuşmuyoruz, eserlerimiz konuşuyor. Bizim piar yapma, algı
oluşturmada kabiliyetimiz arkadaş kadar yok, onu kabul ediyorum.
Neticede bu tip sanal şeyler. Kısa sürede gerçek ortaya çıkar. Bir
Avrasya, Marmaray orada duruyor. Yıllarca hizmet verecek.
İstanbul'un tarihinde Bizans, Osmanlı, Cumhuriyet dönemi dahil
bizim dönemimizdeki kadar büyük proje yapılmamıştır. Avrasya,
Marmaray, Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Osmangazi Köprüsü, Hızlı
Tren, Çanakkale Köprüsü. Bu İstanbul'un tarihinde olan bir şey
değil. Hala trafik, otopark, yeşil alan problemi var.
"İSTANBUL'DA 7600 STAD BÜYÜKLÜĞÜNDE YEŞİL ALAN
OLACAK"
İstanbul'un koridorları var. Silivri'den Tuzla'ya 22 koridor var.
Eskiden bu kadar yoğun şehirleşme olmadan kuzeyden güneye yeşil
çizgilerle gösterdiğimiz dereler var. Bu 20 derenin bir kısmı
yapılaşmadan yok olmuş. Hatta zaman zaman taşkınlar oluyor. Tatsız,
üzücü olaylar yaşanıyor. Mesela Ayamama, Kurbalıdere, Göksu deresi
vs. Marmaray'la İstanbul'un kuzey ormanlarını birleştiren bu yeşil
koridorları tekrar hayata geçireceğiz. 55 milyon metrekare yani
7600 stad büyüklüğünde bir yeşil alanı İstanbul'a kazandırmış
olacağız. Kişi başı yeşil alan miktarı 11 metrekareye çıkacak. Bu
heyecan verici proje. Burada trafik yok. Bisiklet yolları, yürüyüş
yolları olacak.
"EMEKLİ, ASGARİ ÜCRETLİ VE GELİRİ OLMAYANLARA
DESTEK"
Kentsel dönüşüm olacak mutlaka. İmar barışı onun altyapısını
oluşturuyor. Deprem dönüşümüne İstanbul'un ihtiyacı var. Öncelikli
ve ağırlıklı olarak deprem dönüşümünü önemsiyoruz. Deprem toplanma
alanları yetersiz. Onları arttıracağız. 2 bin hektar civarında bir
deprem toplanma alanına ihtiyaç var İstanbul genelinde. Gençlerin
istihdamını önemsiyoruz. Yaz aylarında İstanbul'da en az 50 bin
gence belediye olarak kısmi zamanlı çalışma imkanı getireceğiz.
Günde 3-5 saat. İmar, turizm, sosyal projeler, kültürel alanlarda
çalışacak. Öğrenci bütçesine katkı sağlamak için. İstanbul'da
ağırlaşan ekonomik şartlar dolayısıyla bazı toplum kesimlerinin
ihtiyaçları var. Emekliler, asgari ücretle geçinenler, hiçbir
geliri olmayanlar. Bunlara ilave sosyal destekler vereceğiz.
"SANDIĞA GİTMEYEN SEÇMENLERİ TEK TEK
DİNLİYORUZ"
1 milyon 700 küsur sandığa gitmeyen var. Bunu nereden hesap
ediyoruz, katılım yüzde 84. Geriye yüzde 16. Bu geçmiş seçimlere
baktığımızda yüzde 90'a çıkmamış. Bu yüzde 10'u kafadan çıkarın
demektir. 1 milyon 900 bin seçmen kalıyor. İşin pratiği bu. Bu 900
bin seçmen üzerine herkes yoğunlaşacak. Biz, bizim seçmenimizden
sandığa gitmeyenlerin olduğunu tespit ettik. Cumhurbaşkanlığı
seçiminde 24 Haziran'da Cumhurbaşkanımıza oy verip de bu seçimlerde
bize oy vermeyen 400 bin seçmen var. Bu kimin seçmeni olabilir.
Memleketine muhtarlık seçimi için gidenler var. Sandığa gitmeyen
bir kesim var. Sandığa gidip bir şekilde geçersiz oy verenler var.
Dolayısıyla bu seçmenlerin niye böyle bir karar verdikleri üzerinde
biz çalıştık. Onlarla mümkün mertebe fokus gruplar marifetiyle
biraraya geliyor ve dinliyoruz. Onları daha iyi anlamaya
çalışıyoruz.
"BU SEÇİMİ ANLAMLI BİR ŞEKİLDE KAZANMAK
İSTİYORUM"
Ekonomiyle ilgili beklentilerin çok daha umut verici hale gelmesi
lazım diylorlar. AK Parti'nin ilk yıllarındaki heyecanının ve
amatör ruhunun devam etmesi gerekir tarzında bir şey söylüyor. Biz
AK Parti adayı, Türkiye'nin bildiği bir isim. Bu kadar yıl kendini
ispatlamış, biz kazanmasında herhangi bir sorun olmadığını düşündük
ve o yüzden gitmedik diyorlar. Bu seçimde böyle bir şey olmayacak.
Anlamlı bir şekilde kazanmak istiyorum. Çünkü tekrar bu tartışmalar
yaşanmasın. Her seferinde insanları yoruyoruz. Anketler yapılıyor.
Anketlerle vaktimi geçirmek istemiyorum. En güzel anket sahanın
verdiği tepkidir. İnsanlarla yüzleşiyoruz, karşı karşıya geliyoruz.
Az konuşup çok dinliyoruz. Sandık en doğru anketi verecektir. 23
Haziran günü İstanbul kararını vermiş olacaktır.