’’Benim çağrım Sayın Bahçeli’ye ve Kılıçdaroğlu’na’’
Başbakan Davutoğlu, "Benim çağrım Sayın Bahçeli'ye ve Kılıçdaroğlu'na değişik alternatifleri birlikte düşünelim, gerekiyorsa üçümüz biraraya gelelim. Bundan çekinmem ben. Yeter ki siyasi liderler oturdular ve bir çözüm buldular dedirtelim" dedi.
Başbakan Davutoğlu, "Benim çağrım Sayın Bahçeli'ye ve
Kılıçdaroğlu'na değişik alternatifleri birlikte düşünelim,
gerekiyorsa üçümüz biraraya gelelim. Bundan çekinmem ben. Yeter ki
siyasi liderler oturdular ve bir çözüm buldular
dedirtelim" dedi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, TRT ekranlarında gündeme ilişkin
açıklamalarda bulundu. Davutoğlu, "Sayın Kılıçdaroğlu ile
koalisyon görüşmeleri anlamında tekrar görüşme olacağı şu anda
görünürde yok. Ama kendisiyle şunda mutabık kaldık; bundan sonra bu
ülkenin her sorumluluğu hepimizin üzerinde. İhtiyaç oldukça ya
arkadaşlar üzerinden ya da doğrudan görüşelim dedik. Mecliste
beraber olacağız, birçok reforma ihtiyaç olabilir, birçok kararı
almaya ihtiyaç olabilir. Temaslarımız bundan sonra, şimdiye kadar
olduğunda daha sıhhatli bir şekilde yürür. Benim hükümet süreci ile
ilgili başka bir partiye, ne yapacağını ödev verir gibi konuştuğumu
kimse görmedi. Sayın Bahçeli ve MHP ilk andan itibaren bize ödevler
verdi, kendisi ne yapacağını söylemedi. CHP ile AK Parti bir araya
gelsin hükümet kursun. Bırakın da ona biz karar verelim; kurarız,
kurmayız. Ben şimdiye kadar bunu zikretmedim. Çünkü sürecin doğası
gereği bu doğru bir şey değildi. Saygı görmek isteyen saygı
gösterecek. Ben Sayın Bahçeli ile ikili görüşmelerimde hep
nezaketimi gıyabında da ifade etmişimdir. Bazen yazılı açıklamalara
yansıyan ifadeler, ülke sorumluluğu ve böyle bir kritik dönemde
talihsiz bulmuşumdur. Ödev vermeyelim birbirimize, ödevi millet
verdi. Oturup konuşalım. Anlaşabilirsek anlaşırız. CHP de olduğu
gibi anlaşamazsak yine konuşmaya devam ederiz. Sayın Bahçeli'nin
bize görev verir edayla konuşmasından biz rahatsız oluruz. Ben en
başında verdiğim söze sadığım. Sayın Bahçeli'ye Kılıçdaroğlu ile
yaptığım görüşme sonrasında, eğer sizde koalisyon kurma niyeti
varsa, eş zamanlı olarak konuşmaya devam edelim, sizinle uygun
zemin çoksa vakit kaybedilmez, bir ortaklık kurma çalışmalarını
sizinle de yürütürüz. Eğer bizim erken seçim niyetimiz olsa niye bu
kadar çaba sarf edelim. Ama Sayın Bahçeli'nin dediği, ‘Siz CHP ile
konuşun, millet bize ana muhalefet görevi verdi.' Daha önce de 20
Haziran da erken seçime gidilmeli dedi, erken seçim içinde 15 Kasım
tarihini söyledi. Sayın Bahçeli görüşmeye açık olduğunu söyledi ama
bir heyet oluşturmadık CHP gibi. Temas noktalarımız olsun dedik,
her an tekrar görüşebilelim dedim" diye konuştu.
"BANA HİÇBİR KOALİSYON SİNYALİ VERMEYEN SAYIN BAHÇELİ'YDİ.
BEN BUNLARI BİLEREK DÜN ERKEN SEÇİMDEN BAHSETTİM"
"Haziran'da erken seçim" diyenin Bahçeli olduğunu
hatırlatan Başbakan Davutoğlu, "'Bize ana muhalefet partisi
verildi' diyen Sayın Bahçeli idi. Bana hiçbir koalisyon sinyali
vermeyen Sayın Bahçeli'ydi. Ben bunları bilerek dün erken seçimden
bahsettim. Bana en başında deseydi ki; ‘bizde koalisyon
düşünebiliriz, CHP ile eş zamanlı yapalım' deseydi. Eş zamanlı
yapardık. Şuana kadar zaman kaybetmezdik. MHP ile mesafe almış
olduğumuzu görseydik CHP'ye derdik ki, ‘kusura bakmayın burada
koalisyon ihtimali daha yüksek'. Sayın Kılıçdaroğlu da MHP ile
görüşün onunla daha kolay yapacaksanız onu yapın da dedi. Bahçeli
gerek yok dedi. Şimdi vakit kaybından bahsediliyor dünkü
açıklamada. 14 Temmuz'dan biz bugüne kadar aynı CHP gibi bütün
müktesebatı gözden geçirip aynı yol alabilirdik. Vakit kaybı varsa,
biz kimseye taahhütte bulunmadık, CHP ile koalisyon kuracağız diye.
CHP'de taahhütte bulunmadı. Deneyeceğiz dedik, denedik. O arada
vakit kaybetmezdik eğer MHP bize koalisyon ışığı, sinyali verseydi
vermedi. Ben açıkçası o görüşmede de olmazsa daha sonra erken
seçime nasıl gideriz diye, ikinci tur görüşmede nasıl yapabiliriz
diye düşünüyordum Sayın Bahçeli ile. Çünkü bir koalisyon için ışık
görmemiştik. Yanlış anlaşılmak istemem. O birlikte olmadı şunu da
demedi Sayın Bahçeli, CHP ile olmadığı ortaya çıkınca ‘gelin
birlikte koalisyon görüşmeleri sizinle yapabilirizin' de sinyalini
vermedi. Onu yapabilmiş olsaydı belki biz CHP ile daha hızlı bir
takvimle MHP ile görüşebilecek bir aralık kalırdı. Bize görüşmeye
gerek yok bizimle ama isterseniz görüşebiliriz denildi. Şimdi ben
sözümü verdiğim için görüşme talebinde bulundum. Bugün cevabını
aldık" ifadelerini kullandı.
"SADECE BİZE GÖREV VERDİNİZ. SİZ NE YAPTINIZ, SİZ NE
YAPACAKSANIZ?"
Pazartesi günü MHP ile görüşeceklerini kaydeden Davutoğlu, şunları
kaydetti:
"Biz vakit geçirmeye oynamadık, tiyatro da yapmadı kimse.
Biz Sayın Kılıçdaroğlu ile görüşmeyi boşuna yapmadık. Bir taraftan
ülke terör saldırısı altında, bir taraftan operasyonları
yöneteceksiniz, günlerce burada sabahladık neredeyse, diğer
taraftan hükümet görüşmeleri yürütmeye çalışıyoruz vakit kaybından
bahsediliyor. O zaman bugün söylediğim şey; Peki biz bunları
yaparken siz ne yaptınız. Sadece bize görev verdiniz. Siz ne
yaptınız, siz ne yapacaksanız? Millet hepimize görev vermiş. Ne
teklif ettiniz. Siz şunu yapın demenin ötesinde. Bende şunu yaparım
diye niye önerdiniz. Şartlar öne sürmek bir takım şeyleri zikretmek
doğru değil. Dikte etmekte doğru değil. Şunlar olursa konuşuruz
olmaz. Dolayısıyla bugün itibariyle MHP ile de bu çerçevede
konuşacağız ama bu arka planın bilinmesi önemli. Biz bu dönemde
hükümet görüşmeleri yaparken oyalanmayla uğraşmadık. Ülke yönettik.
Yüreğimiz yanarak şehit cenazelerinin başında eşleriyle aileleriyle
beraber olduk. Güvenlik ikazlarına rağmen ben Ceylanpınar'da
vatandaşlarımızla kilometrelerce yolu yürüdüm ki şunu göstermek
için burada Türk, Kürt, Arap hepimiz birlikteyiz diye. Bir elimiz
yağda bir elimiz balda tatil yapmadık biz bu dönemde. Oyalamada
yapmadık. Bunlar bizim üzerimizdeki ulvi görevdir. Şimdi hepimizin
birbirimize saygıyla görev yapma bilinciyle birbirimizi anlamamız
lazım. Siyasi liderlerden muhataplarımdan benim tek beklediğim
karşılıklı nezaket iyi bir uslüp, iyi bir istişare yöntemi ve ortak
olduğumuz hususlarda birlikte hareket, ortak olmadığımız hususlarda
karşılıklı saygıyla hayır bunlarda anlaşamıyoruz diye ama
birbirimizi demagojik ifadelerle ve gerçekten zedeleyici üslupla
rencide etmemek."
"GEREKİYORSA ÜÇÜMÜZ BİRARAYA GELELİM. BUNDAN ÇEKİNMEM
BEN"
Türkiye'nin seçime nasıl gideceği sorusuna Davutoğlu,
"Olabilecek senaryoları zihnimde sıralamıştım. Olabilecek
en iyi senaryo sürdürülebilir hükümet kurmaktır. CHP ile olabilecek
senaryoların değişik versiyonlarını denedik olmadı. MHP ile benzer
senaryolar vardı zihnimizde ama bir kısmını MHP en başından kendisi
devre dışına çıkardı. Ben bu işte ben yokum anlamına gelen o kadar
çok söz sarf edildi ki. Biz hesaplarımızı yaparken onu gözeterek
yapmak zorunda kaldık. Şimdi yine pazartesi hiçbir önyargı olmadan
oturup konuşacağız. Birbirimizi rencide etmeden ortak şeyler
etrafında hükümette kurmak da dahil seçime gitmek de dahil her şeyi
konuşmaya hazırız. Bizden bu anlamda engelleyici bir tutum olmaz.
Ama dün erken seçim bahsetme sebebim, daha önce Sayın Bahçeli ve
MHP yetkililerinin koalisyonla ilgili verdikleri olumsuz ifadeler
ve bu konudaki açık niyet negatif niyet beyanıdır. Şimdi oturup
konuşacağız. Bu durumda elimizde 23 Ağustos'a kadar ya bir hükümet
kurmak, ya Meclis kararıyla seçime gitmek benim tercihimi açıkça
söyleyeyim; 23 Ağustos'tan sonra bu meselenin Cumhurbaşkanımıza
tevdi edilmesine ihtiyaç duyulmayan bir yöntemi bizim kendi
aramızda partiler olarak liderler olarak çözmemiz ve bulmamız. Bu
milletin bize olan güvenini arttırır. Seçime gitme kararını da
birlikte alsak denedik olmadı ama kendi kararlarıyla gittiler. Bir
olağanüstü hal olmadan götürdüler. Cumhurbaşkanımızın kuracağı bir
hükümet formülü 23 Ağustos'tan sonra birbiriyle anlaşması çok zor 4
partiden oluşan bir Bakanlar Kurulu görüntüsü gibi bir şey verir
ama bu seçime götürecek terörle mücadele ediyoruz. Ekonomik küresel
alanda bir kriz yaşanıyor. Bütün bunlarda etkin karar almamıza
engel olur. Sayın Bahçeli daha önce mevcut hükümetle seçime
gidilebilir diye bir ifadesi var mesela. Seçim kararı almak
suretiyle mevcut hükümetle gidilebilir diyor. Bunları ben kimseye
empoze ediyor değilim. Bunlar ihtimaller arasında. Benim çağrım
Sayın Bahçeli'ye ve Kılıçdaroğlu'na değişik alternatifleri birlikte
düşünelim, gerekiyorsa üçümüz bir araya gelelim. Bundan çekinmem
ben. Yeter ki siyasi liderler oturdular ve bir çözüm buldular
dedirtelim. Bunu dedirtebilirsek siyasete güven artar. 45 günlük
süre niye verildi biliyor musunuz? 12 Eylül anayasasında
Cumhurbaşkanına yetki? Çünkü 12 Eylül'den önce hükümet kurulamadı
bu ülkede. Azınlık hükümetiyle götürüldü. Bu güvensizlik böyle bir
tedbiri gerektirir. Böyle bir güvensizliğin tekrar siyaset kurumuna
atfedilmesindense biraraya gelelim. Konuşalım. Cumhurbaşkanımızın
kararına bırakmadan bir çözüm bulalım. Bırakılırsa bu gayri yasal
mı? Hayır anayasa bunu tanımlıyor. Halk hepimize soracak"
değerlendirmesinde bulundu.
"TÜRKLER İLE KÜRTLER KARŞI KARŞIYA DEĞİLDİR"
Çözüm süreci ve terörle mücadeleyle ilgili Davutoğlu,
"Türkiye'nin tarihten gelen güçlü kültürel dokuları olduğu
gibi yakın tarihimizden gelen çok ciddi meseleleri de var. Onu
görmemiz lazım. Şuana kadar PKK'nın egemen olduğu bir yerde
herhangi ikinci bir düşünceye fırsat tanınmamıştır. 90'lı yıllarda
Irak'ta Barzani ile yapılan çatışmaları herkes bilir. Kobane'de
kendileri gibi düşünmeyen herkesi sürdüler, daha DEAŞ oraya
gelmeden 2013'te. Bölgede iki akım var. Tek tipleştirici,
totaliter, diktatöryel davranışlar sergileyen rejimler ve terör
örgütleri, ta bunun karşısında ise bütün çeşitlilikleri kültürel
zenginlik olarak görüp barışçıl bir şekilde demokratik bir ortamda
bir arada yaşamaya çalışanların oluşturduğu siyasal akım. Türkler
ile Kürtler karşı karşıya değil. Türkiye demokratik bir ülke.12
Eylül'ün bütün kalıntılarını, asimilasyon politikalarını yerle bir
ettik AK Parti olarak. Onların hepsini tarihin çöplüğüne attık.
Bizim bunları yaparken PKK'nın yaptığı tehdit dolayısıyla yapmadık.
İnandığımız için yaptık. Şundan emin olsun bütün vatandaşlarımız.
Özellikle de Kürt kökenli vatandaşlarımız adını koymaktan hiç
çekinmiyorum. Bu operasyonlar hiçbir şekilde barış içinde, huzur
içinde, onurlu bir hayat sürmek isteyen siyasi düşüncesi ne olursa
olsun hiçbir vatandaş kesimine karşı değil. Aksine Doğu ve
Güneydoğu'da terör örgütünün bütün baskıları altında kalan, bütün
vatandaşlarımızı bir hukuk devleti kuralları içinde özgürce yaşamak
için yapıyoruz. Bir kimlik dikte etmek, asimilasyon için bu lafları
söyledikleri için diyorum bunun için yapılmıyor bu
operasyonlar" dedi.
"BUGÜN BİZİ ELEŞTİRENLER, NORMAL ŞARTLARDA 12 EYLÜL
REJİMİNE KARŞI ÇIKAN ÇEVRELER"
Türkiye'nin Mısır'a karşı duruşu hakkında konuşan Davutoğlu,
konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Ben akademik hayatta da dış politika hakkında da eserler
ortaya koymaya çalıştım, pratikte de büyükelçi olarak, Dışişleri
Bakanı olarak şimdi Başbakan olarak bu süreçlerin içindeyim. Tarih
dinamik akıyorsa hiçbir şey statik olmaz. Yani benim pozisyonum
statik olarak şurada dursun demeyiz. Dinamik akan tarihin
şartlarına hep uyum göstermek rasyonel dış politikanın bir
gereğidir. Burada kurulması gerek denge şurada; Bu rasyonalite ile
sizin değerleriniz arasındaki ilişki; hangisini önceleyeceksiniz.
Yani bir zalim kendi halkını katlediyorsa, muktedir bile olsa o
zalim, Suriye'yi kastediyorum ki muktedir değil, bulunduğu yerde
ona karşı ses çıkarmamak senin çıkarına diye o değerden feragat
edecek misin? Soru burada. Hangi değerler üzerinde dış politika
yapılır? Dış politika sadece çıkar alanı mıdır, Yoksa değer alanı
mıdır? Eğer biz dış politikayı sadece çıkar alanı görürsek,
değerlerimizden yavaş yavaş taviz veririz; siyasetimizin dayandığı
hiçbir ahlak, zemin kalmaz. Ama maceracı bir şekilde ulusal çıkarı
göz ardı eden bir idealizme yönelirse bu seferde tabiri caizse Don
Kişotluk konumuna gelinir. Eğer bir ülkede çok ciddi insani dram
yaşanmamışsa ve insani değerler ayaklar altına alınmamışsa, o
ülkenin hangi rejimle idare edildiğine hiç karışmadık. Beşer Esat 5
sene önce demokratik miydi, değildi. Ama biz en iyi ilişkilere
sahiptik. Biz onun rejimine müdahil olmadık. Ama burada bir
rasyonalite var. Beşer Esat kendi halkını katletmeye başladıktan
sonra en önemli değerlerimiz; kiliseler, camiler havadan bombalanıp
yok edildiği bir dönemde, varil bombaları, kitle imha silahları;
Halep bu hale geldiğinde hala çıkar öncelikli dediğinizde,
kimliğinizi kaybedersiniz. Aynı şey Mısır için de geçerli. Mübarek
demokratik bir yolla seçilmiş lider değildi. Ama demokrasiyle
seçilmiş bir lideri de yerinden etmedi. Dolayısıyla Mübarek
döneminde Mısır ile ilişkilerimizi gayet iyi sürdürdük. Onun
yönetim biçimini beğenmememize rağmen. Arap Baharı başlayıp halklar
demokrasi talep ettiklerinde de değerlerimiz gereği o demokrasinin
yanında yer aldık. Bugün bizi eleştirenler, normal şartlarda 12
Eylül rejimine karşı çıkan çevreler. Sayın Kılıçdaroğlu ile de
bunları samimi bir şekilde konuştuk. Biz bu konuda, değerlerimizden
taviz vermeden, insan onurundan ve zalimlerle işbirliği yapmama
ilkesinden taviz vermeden herkesle konuşur, herkesle görüşür, her
adımı atar; iyi şartlar doğduğunda da politikalarımızı gözden
geçirmekten kaçınmayız."
(İHA)