Başbakan Yıldırım: Suriye Suriyelilerin olmalıdır
Başbakan Yıldırım, "Türkiye olarak, Suriye'nin toprak bütünlüğü ile ilgili herhangi bir sorunumuz yoktur. Suriye Suriyelilerin olmalıdır." dedi.
TBMM
TBMM Genel Kurulunda, 2017 yılı bütçesi üzerine hükümet adına
konuşan Başbakan Yıldırım, bütçenin Türkiye'ye ve millete hayırlı
olmasını diledi.
FETÖ, bölücü terör örgütlerine karşı hayatını ortaya koyan,
kahramanca mücadele eden ve bu uğurda şehit düşenlere, Allah'tan
rahmet dileyen Başbakan Yıldırım, "Ülkemiz Türkiye, çok
büyük hedefleri olan ve bu hedefler doğrultusunda geleceğe yürüyen
bir ülkedir. Türkiye ile bayrağımızla, ülkemizle, milletimizle,
bayrağımızla ne kadar gurur duysak yeridir. Bu aziz millete hizmet
etme imkanı verdiği için Rabbim'e hamd ediyorum." diye
konuştu.
"2016 Türkiye ve dünya için de kolay bir yıl
olmadı"
Sıkıntılarla geçen bir yılın sonuna yaklaştıklarını kaydeden
Yıldırım, "İnşallah önümüzdeki yıl, 2017, çok daha ferah ve
aydınlık bir yıl olacak. Zira 2016 yılı hem Türkiye için hem de
dünya için de kolay bir yıl olmadı. Vatan hainleri ve eli kanlı
terör örgütleri, kirli ve karanlık emellerini her fırsatta
gösterdiler." dedi.
Hayat hakkına, toplumsal huzura, kardeşliğe ve birliğe kasteden
hainlerin, kanlı cinayetlerine yenilerini eklediklerine işaret eden
Başbakan Yıldırım, konuşmasına şöyle devam etti:
"Bizi birbirimize düşüreceklerini zannettiler, kardeşlik
hukukumuzu bozmak istediler ama başaramadılar, asla
başaramayacaklar. Terör karşısında milletçe bir olduk, beraber
olduk, hep birlikte Türkiye olduk. 15 Temmuz'da bu Gazi Meclisimiz
dünyanın en alçak saldırısına uğradığında siz değerli
milletvekillerimiz örnek bir birlik tablosu sergilediniz.
Milletvekillerimiz, vatandaşlarımız ile birlikte o alçak saldırı
karşısında Meclisine sahip çıktı, milli iradeye sahip çıktı,
milletin evini alçaklara, hainlere teslim etmediniz. Demokrasiye
darbe vurmak isteyenler kaybetti, milli irade kazandı. Meşru
hükümeti devirmek isteyenler kaybetti, milli irade
kazandı."
"Suriye Suriyelilerin olmalıdır"
Musul'un terör örgütü DEAŞ'tan mutlaka temizlenmesi gerektiğini
vurgulayan Başbakan Yıldırım, bunun için Ninova Mücahitleri'ne
Başika Kampı'nda eğitim verdiklerini, Irak güvenlik kuvvetlerine
gerekli desteği yapmayı teklif ettiklerini, Peşmerge ve koalisyon
güçleriyle birlikte harekat içerisinde yer aldıklarını söyledi.
Yıldırım, "Buradaki hassasiyetimiz gerek Musul, gerek
Telafer'in DEAŞ terör örgütünden temizlenmesiyle birlikte meydana
gelecek bazı Şii milis gruplarca bir etnik katliama dönüşmesinin
önüne geçmek, buradaki demografik yapının değişmesine yönelik
yapılacak çalışmalardır. Bu konu bizim kırmızı çizgimizdir. Musul
Musulluların olmalıdır, Telafer'deki yapı asla
değiştirilmemelidir." diye konuştu.
Türkiye'nin Suriye'nin toprak bütünlüğüyle ilgili herhangi bir
sorunu da bulunmadığını vurgulayan Binali Yıldırım,
"Suriye'nin toprak bütünlüğü sağlanmalıdır. Suriye
Suriyelilerin olmalıdır. Yarım milyondan fazla korumasız insanın
kanına giren rejimin hayatiyetini sürdürmesi Suriye'de mümkün
değildir. Oluşacak yeni yönetimin Suriye'yi teşkil eden bütün etnik
yapıları temsil edecek şekilde oluşturulması ve tekrar bir
istikrarsızlığa sürüklenmemesi en büyük hedefimizdir."
şeklinde konuştu.
"Temaslar neticesinde kısmi ateşkes tesis
edildi"
Başbakan Yıldırım, dünyanın gözü önünde tarih boyunca medeniyetlere
yurt olmuş bu şehrin kuşatıldığını, çoluk çocuk demeden insanların
katledildiğinin altını çizdi.
Rejim ve destekçilerinin saldırısı altında sivillerin tamamen
savunmasız kaldığını aktaran Yıldırım, "Suriye'nin
doğusunda on binlerce insanın hapsolduğu 6 kilometrelik alanda
adeta bir can pazarı yaşandı. Kaçan binlerce aile sokaklarda
perişan. Bu temaslar neticesinde kısmi ateşkes tesis edildi.
Halep'te bulunan siviller, İdlib'e götürülmek üzere tahliyesi
başladı. Bu ana kadar 7 bin 500 üzerinde sivil, Halep'ten ateşin
ortasından, cehennemden adeta alınarak hayatları kurtarıldı ve
İdlib'te hazırlanan yerlerine nakledildiler." ifadelerini
kullandı.
"Fırat Kalkanı asla bir genişleme, istila hareketi
değildir"
"Fırat Kalkanı asla bir genişleme, istila hareketi
değildir." diyen Yıldırım, harekatın amacının DEAŞ terör
örgütüne karşı temizlik yapmak ve Türkiye'nin güney sınırlarını
ülkeye yönelik tehditlerden temizlemek, vatandaşların can ve mal
güvenliğini sağlamak olduğunu söyledi.
Harekat ile 2 bin kilometreden fazla alanın terör örgütleri DEAŞ,
YPG ve PYD unsurlarından temizlendiğini ve buralara Türkiye'deki 17
binden fazla Suriyeli göçmenin yerleştirildiğini anlatan Başbakan
Yıldırım, şöyle konuştu:
"Bizim meselemiz Irak'ta, Suriye'de yaşayan Kürtlerle
değil. Kürtlerle hiçbir meselemiz yok. Bizim meselemiz Kürtleri de
Arapları da Türkleri de Türkmenleri de terör marifetiyle rahatsız
eden, yerinden yurdundan eden PKK, onun uzantıları PYD ve
YPG'yledir. Bunun bilinmesinde fayda var. Bazen bu konu maalesef
farklı şekilde dünya kamuoyuna anlatılmakta, adeta Suriye'deki,
Irak'taki Kürtlere düşman olduğumuz algısı oluşturulmaya
çalışılmaktadır. Adı PKK olsun, adı PYD olsun, adı YPG olsun bilmem
ne olursa olsun bunların alayı teröristtir, terör gruplarıdır.
Bunların asla ve asla bizim nezdimizde hiçbir yeri yoktur.
"Yönetim sistemi, seçilmiş cumhurbaşkanlığı modeliyle
uyumlu değil"
Başbakan Yıldırım, karşılarına çıkarılan "367
icadı" nedeniyle cumhurbaşkanını seçemediklerini ve 2007
yılında referandum kararı aldıklarını anımsatarak, bunun sonucunda
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Türkiye Cumhuriyeti tarihinde
ilk kez milletin oylarıyla seçilmiş Cumhurbaşkanı olarak göreve
başladığını bildirdi.
"Tabiidir ki seçilmiş Cumhurbaşkanlığı modeliyle uyumlu
olmayan yönetim sistemimizdeki çelişkiler de daha fazla gün ışığına
çıktı." diyen Yıldırım, mevcut durumda artık anayasa ve
yönetim sisteminde deşikliğin öncelikli mesele haline geldiğini
vurguladı.
"Siyasetçinin asli görevi sorun çözmek"
CHP temsilcisinin "Değişikliğin ne olacağını, anayasanın
arkasında kim olacağını" sorduğunu aktaran Yıldırım,
"Buradan açıkça söylüyorum, bu anayasanın arkasında 316
imzası olan AK Parti olacak. Bu anayasanın arkasında uzlaşarak ülke
sorununu çözmede siyaset üstü bir anlayış gösteren MHP olacaktır.
Bu anayasanın arkasında Meclis onay verdiğinde milletin önüne
giderse 79 milyon vatan evladı olacak. Tabii bu kapı, ana muhalefet
partisine de sonuna kadar açıktır. Bekliyoruz." diye
konuştu.
Siyasetin ve siyasetçinin asli görevinin, ülkenin sorunlarını
çözmek için sorumluluk almak ve ülkenin önünü açmak olduğunu ifade
eden Yıldırım, kendisine laf atılması üzerine, "Herkesin
oy hakkı var." karşılığını verdi.
Kıbrıs meselesi
Binali Yıldırım, Kıbrıs meselesinin de uzun zamandır gündemdeki
yerini koruduğunu belirterek, "Kıbrıs'taki duruşumuz da
çok nettir. Kıbrıs'ta eğer bir çözüm olacaksa bu çözüm mutlaka adil
bir yönetişim, dönüşümlü başkanlık, iki tarafın haklarına,
hukukuna, toprak haklarına, mülkiyet haklarına saygı göstereceği ve
Türkiye Cumhuriyeti'nin etkin garantörlüğünü temin edecek bir çözüm
olmalıdır. Ortaya çıkacak çözüm mutlaka ve mutlaka KKTC'de yaşayan
soydaşlarımızın vereceği karar olacaktır."
değerlendirmesinde bulundu.
"Biz de AB'nin gidişinden kaygılıyız"
Avrupa Birliği-Türkiye ilişkilerinde de inişli çıkışlı dönemler
yaşandığını, Türkiye'nin 1960'lı yıllardan beri AB'ye üyelik
beklediğini ifade eden Yıldırım, şöyle devam etti:
"AK Parti döneminde özellikle tam üyelik müzakerelerinin
başlaması kararı alınmış, bu konuda önemli mesafeler katedilmiştir.
Gelinen bu noktada, AB maalesef bir kafa karışıklığı içerisine
girmiştir. Buradaki temel problem AB siyasetçilerinin seçim zamanı
geldiğinde seçim kaygılarını ve seçim kazanma heveslerini tatmin
etmek için Türkiye'yi seçim kampanyasına dahil etmek gibi bir
hastalıktır. Önümüzde 5 AB ülkesinde devlet başkanlığı, hükümet
başkanlığı seçimleri olacaktır. Bu önümüzdeki süreçte Türkiye bol
bol yine Avrupa'da konuşulacak. Avrupa'nın bütün demokratik
değerlerinden yanayız. Sadece Avrupa için değil, ülkemiz, insanımız
hak ettiği için her türlü demokrasiye yönelik, insan haklarına
yönelik, yapısal reformlara yönelik düzenlemeleri bugüne kadar
yaptık.
Bizim rahatsız olduğumuz şey çifte standarttır. Çifte
standartlardan yana değiliz. Örnek; 'Fransa'da olağanüstü hal
kararı alınca saygılı, Türkiye'de darbe olunca kaygılı, OHAL kararı
olunca kaygılıyız'. Bu işte çifte standart. Türkiye bunu kabul
etmez. AB'nin bu çifte standart anlayışından dolayı biz de AB'nin
gidişinden kaygılıyız. Ümit ederim bütün bu olanlardan sonra AB'de
hala vizyon sahibi, Birliğin geleceğini düşünen liderler mevcut
olmaya devam edecektir. Türkiye bugüne kadar verdiği her sözün
arkasında durmuştur. Şimdi zaman, AB'nin verdiği sözlerin arkasında
durma zamanıdır, vizeyi kaldırma zamanıdır, Gümrük Birliği'ni
güncelleme zamanıdır, söz verdiği göçmenlere, mültecilere yönelik
yardımları gönderme zamanıdır. Laf değil, şimdi icraat
zamanıdır."
Muhabir: Sinan Uslu,Melda Çetiner Karagöz,Kadir Karakuş,Coşkun
Ergül