Başbakan binlerce kişiyle iftar açtı
Cumhurbaşkanı adayı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, göreve geldikleri 2002 yılında, dış ülkelerdeki mazlumlara yapılan yardım 45 milyon dolar miktarındayken şuan bu rakamın 3.5 milyar dolara ulaştığını belirterek, "Türkiye son 12 yılda yaşadığı büyük dönüşüm etkisiyle, artık el alan olmaktan çıkmış, veren el konumuna yükselmiştir" dedi.
Cumhurbaşkanı adayı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, göreve
geldikleri 2002 yılında, dış ülkelerdeki mazlumlara yapılan yardım
45 milyon dolar miktarındayken şuan bu rakamın 3.5 milyar dolara
ulaştığını belirterek, "Türkiye son 12 yılda yaşadığı büyük
dönüşüm etkisiyle, artık el alan olmaktan çıkmış, veren el konumuna
yükselmiştir" dedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti'nin 5 Ocak Stadyumu'nda
düzenlediği iftar programına katıldı. Konuşmasına Kadir Gecesi'nin
mazlumlar için bir kurtuluş vasıtası olmasını temenni ettiğini
söyleyerek başlayan Erdoğan, Kutsal Kadir Gecesi'nde Türkiye'nin
istikbali, huzuru, kardeşlik ile birlik ve beraberlik için
özellikle dua edilmesini istedi. Başbakan Erdoğan, zulüm ve
saldırılar altında olan Irak, Suriye ve Gazze'deki Müslümanlar için
dua edilmesini vurguladı. "Bize bir yanlış gördüğünüzde,
elinizle düzeltin diye emrediliyor, eğer elimizle düzeltemiyorsanız
dilinizle hakkı söyleyin diye emrediliyor" ifadelerini
kullanan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Allah'a hamd olsun, korkmadan, çekinmeden, kalbimizde
olanı dilimizle ifade ediyoruz. Eğer bunları yapamıyorsanız,
kalbinizden, gönlünüzden buğzedin deniliyor. İşte Ramazan akşamları
ve Kadir Gecesi, kalbimizle buğzetmenin, dua etmenin en güzel
zemini, en güzel fırsatı. Samimi bir kalple gönülden yapılacak
dualar inşallah hem mazlumlara bir ferahlama sağlayacak hem de
insanlığın üzerindeki ölü toprağının dağılmasına vesile olacaktır.
Rabbim bu gecede yapılan duaları, katında makbul
buyursun."
Suriye, Irak, Mısır ve son olarak da Filistin'de yaşanan saldırılar
nedeniyle mübarek günlerin sevincinin layıkıyla yaşanamadığını
belirten Başbakan Erdoğan, dünyanın en eski medeniyetlerine ev
sahipliği yapan Filistin'deki zulme dikkat çekti ve yaşanan süreci
"Fetret devri" olarak nitelendirdi. Müslüman'ın,
Müslüman'ı Kelime-i Tevhid diyerek öldürdüğünü söyleyen Başbakan
Erdoğan, "Çekilen acılar, yaşanan trajediler, Türk'üyle,
Arap'ıyla, Kürt'üyle, her kökenden, her inançtan insanın, hepimizin
ortak acısı, ortak trajedisi. İslam dünyasında bir şeyler oluyor ve
değerlerimizi kaybetmenin, değerlerimizi adeta yitirmenin bedelini
ödüyoruz gibi geliyor bana. Çünkü zalim, insanların kökenine,
inancına bakmıyor. Bombalar, kurşunlar, açlık, sefalet, karşısına
çıkan herkesi eziyor, etkiliyor. Ne yapacağız? Yapacağımız tek bir
şey var, İslam dünyasının bu zalimlere karşı el birliği, güç
birliği yapması lazım. İçinde yaşadığımız coğrafyada son 100 yıldır
akan kan hep Müslüman kanı oldu. Ezilen, horlanan, ötelenen,
katledilen her zaman Müslümanlar oldu. Ne acıdır ki Müslümanların
kanını akıtan her zaman gayrimüslimler olmadı. Hiç kuşkusuz, bu
coğrafya üzerinde hesapları olanlar var. Müslümanların tefrika
olması için elinden geleni yapıyorlar ama bu tuzağa düşen ve
aldananlar da hep Müslümanlar oldu. Bu coğrafya en başta şunu
unuttu, Müslümanlar kardeştir. Bunun lafını yapıyoruz ama
uygulamaya gelince yok. Bir Müslüman'ın diğer Müslüman'a malı, ırzı
ve canı haramdır bizim değerlerimizde dinimizde. Bu unutulduğu
için, Hz. Kuran, Hz. Nebi'nin emir ve tavsiyeleri göz ardı edildiği
için, işte biz bu acıları ne yazık ki yaşıyoruz" diye
konuştu.
2002 yılında göreve geldiklerinde Türkiye'nin dünyadaki mazlumlara
yaptığı yardımın 45 milyon dolar olduğunu ancak şuanda 3.5 milyar
dolar yardım yapıldığının altını çizen Başbakan Erdoğan,
konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Dünyada, güçlü olanlar kendilerini her zaman haklı
sanıyor. Hak veya haklı olmak güçte değildir. Biz her zaman şuna
inandık. Hak ve haklı güçlüdür. Bunu savunmak durumundayız. Bir
bünyede eğer bir uzuv ağrı çekiyorsa, bünyenin ona kayıtsız kalması
mümkün değildir. Yanıbaşımızda kardeşlerimiz öldürülürken, kimse
rehavet içinde olamaz, konfor içinde olamaz. Bizim inancımız,
kültürümüz, tarihimiz, vicdanımız, kardeşlerimizin ya da mazlumun
feryadına gözümüzü, kulaklarımızı, ağzımızı kapatmamıza engeldir.
Suriye konusunda da, Irak konusunda da, Mısır, Filistin konusunda
da, hakkın, haklının, mazlumun yanında yer almaya devam edeceğiz.
Kalbinden şefkat ve merhamet duyguları alınmış insan, bir ceset
gibidir. Biz asla öyle olmayacağız. Ne pahasına olursa olsun bu zor
zamanlarda kardeşlerimizin yanında olmaya devam edeceğiz. Bugün
ülkemizde 1 milyon 150 bin civarında, Suriye'deki olaylardan kaçıp
giden kardeşlerimizi misafir ediyoruz. Dün Bosna'da, Kosova'da
hangi anlayışla sahip çıktıysak, bugün de bölgemizde zor durumda
kalan insanlara duyarlılıkla el uzatıyoruz. Nereden nereye geldik
bakın. Bu hissiyatı anlamak için dertli olmak lazım. Bir de ben
gitmeyenler için Çanakkale'yi ziyaret etmenizi öneriyorum. Bugün
yanlarında olmamız için tüm imkanları kullandığımız kardeşlerimizin
mezar taşlarını göreceksiniz. Bu hissiyatı anlamak için
Selçuklu'dan Osmanlı'ya, bu coğrafyanın bin yıllık tarihine vakıf
olmanız lazım. Devletlerin fiziki sınırları başkadır, insanların
gönül sınırları başkadır. Bu insanlar, evet bizim devletimizin
fiziki dışında olabilirler ama gönlümüz bir, sevincimiz ve tasamız
bir. Açık söylüyorum, Filistin'de, Gazze'de, iftar vaktinde bomba
düşen evi, kendi evi olarak görmeyen, hissetmeyen herkes, bu
milletin de, bu coğrafyanın da yabancısıdır, bu böyle
biline."
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Balkanlardan, Güney Asya'ya kadar
her yere el uzatıldığını ve küllenmiş ilişkilerin canlandırıldığını
ifade etti. Bu yardımların, petrol, maden gibi çıkarlar için değil,
Allah rızası için yapıldığını belirten Erdoğan,
"Kardeşlerimizin gönül hoşluğundan başka ölçümüz
yok" diyerek, dünyaya sadece matematikteki 4 işlem
penceresinden bakanların, bunu anlayamayacağını sözlerine ekledi.
Yapılan yardımların siyasi malzeme olarak kullanılmaya
çalışıldığını dile getiren Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Açık açık ifade etmek zorundayım. Türkiye son 12 yılda
yaşadığı büyük dönüşüm etkisiyle, artık el alan olmaktan çıkmış,
veren el konumuna yükselmiştir. Hamdolsun imkanlarımız var,
kaynaklarımız var. Biz, Adana'nın, Mersin'in hakkından alıp,
Hatay'daki Türkmen kardeşlerimizi unutup mesaimizi gece gündüz
sadece Gazze için yoğunlaştırmıyoruz. Büyük devlet, bunların
hepsini bir arada yapabilen devlettir. İçerideki vatandaşlara,
dışarıdaki ihtiyaç sahiplerine ulaşabilen devlettir. Bugün dünyanın
büyük diye kabul gören devletlerine bakın, bunu görürsünüz. Söz
konusu Türkiye olunca, içeriden dışarıdan bir takım kesimler,
Türkiye'nin uluslararası faaliyetlerini sorguluyorlar. Bunu
Türkiye'yi düşündükleri için değil, dalkavukluğunu yaptıkları
uluslararası odaklar adına yapıyorlar. Biz, içine kapanan Türkiye
istemiyoruz. Sorunlara sırtını dönen kardeşlerine kayıtsız kalan
bir Türkiye olamaz, Türkiye kalamaz. Bizim ufkumuz var, bizim daha
güçlü daha büyük çok daha itibarlı ülke olma hedefimiz var. Kimin
ne dediğine bakmayacak, Suriyeli mazlumlara da işte böyle bir ensar
olma büyüklüğü göstermeye devam edeceğiz. İnşallah Suriye'deki
çatışmalar bitince, barış tesis edildiğinde, kimse burada
kalmayacak. Yurtlarına geri dönecekler. Geride edebi bir kardeşlik,
mazlumlara yardım etmiş olmanın gururu kalacak."
Cumhurbaşkanını ilk defa halkın seçecek olmasının önemi ve
farklılıklarını anlatan Erdoğan, konuşmasını şöyle tamamladı:
"10 Ağustos'ta yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimleri,
ülkemizin önünde yeni bir dönem açacak. İlk defa Cumhurbaşkanı'nı
cumhur yani milletin ta kendisi seçecek. Milletin, doğrudan seçerek
göreve getirdiği Cumhurbaşkanı elbette daha önce aynı vazifeyi
yapanlardan farklı olacak, farklı davranacaktır. Milletimizin
teveccühüyle bu kardeşinizi getirmeniz halinde, sizlere Çankaya
Köşkü'nde oturan değil, hükümetle birlikte, ülkemizin her
meselesinin çözümünde, bir fiil çalışan, ter döken bir
cumhurbaşkanı olacağımın sözünü veriyorum. Ben böyle söyleyince
birileri rahatsız oluyor bundan. Kendileri bugüne kadar memleketin,
milletin hayrı için hiçbir proje üretmemiş, çaba göstermemiş
olanların, 'Ben çalışacağım, ter dökeceğim' diyen bir
cumhurbaşkanından rahatsız olmaları aslında tabi normal karşılamak
gerek. Keşke karşımızda sadece laf üreten değil, proje üreten,
vizyon ortaya koyan bir muhalefet olsaydı. Muhalefetin kendisi ne
ki adayları ne olsun? Böyle bir rekabet ortamı, ülkemiz için hiç
şüphesiz daha hayırlı olurdu ama merak etmeyin. Biz kendi
projelerimizle, yaptıklarımızla rekabet etmeyi öğrendik. Yaptığımız
her işin büyüklüğünü, iddiasını ortaya koyarak Türkiye'yi adım adım
2023 hedeflerine doğru götürüyoruz. Bununla da yetinmiyoruz.
Torunlarımıza 2053 ve 2071 vizyonumuzla gelecek nesiller için de
istikamet belirliyor, yol haritası oluşturuyoruz. Seçilmemiz
halinde, cumhurbaşkanlığı döneminde başlattığımız ve
cumhurbaşkanımızla da dayanışma içinde götürdüğümüz tüm projelerin
inşallah ben de takipçisi olacağım. Adana için, Türkiye için ne söz
vermiş, taahhüt etmişsek, hepsini hayata geçirmek için aynı azim ve
enerjiyle çalışmaya devam edeceğiz. Adana, bu kutlu yolculukta
inanıyorum ki hep yanımızda oldu, bundan sonra da yanımızda olacak,
buna gönülden inanıyorum."
(İHA)