Bakan Selçuk: Mesele çocuğu değil sistemi ölçmek
Milli Eğitim Bakanı Selçuk, sınav sistemine ilişkin, "Mesele çocuğu ölçmek değil, mesele sistemi ölçmek." dedi.
ANKARA (AA) - Milli Eğitim Bakanı (MEB) Ziya Selçuk, Anadolu
Ajansı (AA) Editör Masası'nda, gündeme ilişkin açıklamalarda
bulundu, soruları yanıtladı.
Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi'nde düzenlenen Milli Eğitim
Bakanlığı 2023 Eğitim Vizyonu Tanıtım Toplantısı'nın ardından daha
da yoğun olduğu belirtilerek, uyku düzeninin sorulması üzerine
Bakan Selçuk, "Ben göreve geldiğimden beri uyuyamıyorum. Çünkü
geldiğim gün çok yüksek bir beklenti oluştu. Hiçbir vaatte
bulunmadan, hiçbir kelime sarf etmeden bu kadar yüksek bir
beklentinin oluşması benim sorumluluğum değil. Yine de ne
yapacağız, nasıl yapacağız konusunda çok uzun yıllardır çalışmamıza
rağmen, bu uyku düzeni gerçekten kalmadı." ifadesini kullandı.
"Bugün düşündük, yarın şu değişikliği yapıyoruz' demeyeceğiz"
Milli Eğitim Bakanı Selçuk, Türkiye'nin eğitim meselesini bir hal
yoluna koyduklarında işlerinin bitmediğini, asıl işlerinin o zaman
başlayacağına işaret ederek, "Mecazi olarak bir şekilde yoğun
bakımdan çıkalım, sonra artık nekahat döneminde iyileşme başlasın,
dünya ile mücadele etme imkanımız doğsun." diye konuştu.
Selçuk, şu ifadeleri kullandı:
"Birkaç küçük fark var aslında bu yapılan işle ilgili. Bunlardan
bir tanesi ilk kez felsefesiyle teorisiyle yöntemiyle tekniğiyle
bütünsel bir sistem yaklaşımı içerisinde bir sistemin, bütün alt
sistem bileşenlerinin eş zamanlı olarak dönüştürülmesi hedefleniyor
burada. Yani 'biz Türkiye'nin sınav sistemiyle ilgili şunu
yapacağız, öğretmenlerin özlük haklarıyla ilgili şunu yapacağız ya
da müfredatla ilgili şunu yapacağız' değil. Bir sistemin bütünsel
dönüşümüyle ilgili bir mesele var. Bu bakımdan değerli.
İkincisi şu; biz bunu yaparken 'bugün düşündük, yarın şu
değişikliği yapıyoruz' demeyeceğiz. Ne diyeceğiz? Diyoruz ki, biz
şu kadar sene içerisinde olgunlaşacak bir fidandan söz ediyoruz.
'Hemen bir şey yapmak mümkün değil. Lütfen zaman tanıyın' diyoruz.
Eğer hemen bir şey yaparsak, bulduğumuz çözümler geleceğin
sorunları olacak. O yüzden hemen bir şey yapmamak lazım. Bir şey
yapmaktan çok, neyi yapmayacağımızın üzerine odaklanmamız
lazım."
Bakan Selçuk, adım adım bunu planlayarak, veri analizine bakarak,
sonuçları araştırma teknikleri açısından değerlendirerek bir yol
bulunması gerektiğine değindi.
Selçuk, 3 yılda ulaşacakları yerin aslında sistemin genel bir raya
oturması ve artık bunun üzerinden iyileştirmelerin hızlanması
olduğunu kaydetti.
"Yaklaşık yüzde 60'ların üzerinde bir fark var"
Velilerin ve öğrencilerin çok merak ettiği konunun ise "liselere
geçişte hangi sistemin uygulanılacağı" olduğuna değinen Selçuk, şu
görüşlerini paylaştı:
"Aslında biz bunu, bu bağlamdan çıkarmak istiyoruz. Çünkü mesele
bir kademeler arası geçiş meselesi değildir, mesele bir çocuğun
hayatıdır, geleceğidir. O sebeple biz burada sınavın adını, tekniği
ve yöntemini değiştirsek inanın bir mesafe alamayız. Seneye sınav
nasıl olacak sorusu, doğru bir soru değil. Doğru soru bence şu; siz
eğitim sistemi içerisinde bir çocuğun ortaokuldan liseye ve
üniversiteye geçerken kendi ilgi ve yetenekleri doğrultusunda nasıl
daha mutlu, donanımlı, daha fazla potansiyelini ortaya koyabileceği
bir ortam oluşturacaksınız? Mesele aslında bu. Bunu yapabilmek için
şöyle bir şey söz konusu; bizim kendi ölçümlerimiz dairesinde
imkanları en iyi olan okulumuzla imkanları en kötü okullarımız
arasındaki fark çok yüksek. Yaklaşık yüzde 60'ların üzerinde bir
fark var."
Bakan Selçuk, imkanların bu kadar farklı olduğunda velinin ya da
öğrencinin, "ben şu okula gitmek istiyorum" dediğini ve herkesin
buraya hücum ettiğini anlattı.
Okullar arasındaki başarı farkı azaldığı zaman, vazgeçme maliyeti
konusunda başka bir bakış açısının söz konusu olacağına işaret eden
Selçuk, "Çocuk, 'ben şu okulda da bu okulda da aşağı yukarı benzer
imkanlarla karşılaşacağım' diyecek. Ve büyük bir sınav maratonuna
girmeyecek." dedi.
Selçuk, konuşmasına şöyle devam etti:
"Türkiye'de dershaneler olmasa Boğaziçi, Hacettepe, ODTÜ'ye hangi
çocuklar girecek? Yine aynı çocuklar girecek belki 10 puan aşağı
girecek ama yine o çocuklar girecek. Peki bütün bu dershane, sınav
curcunası varken çocuklar okulda eğitim ve özel öğretimler aldıktan
sonra bizim matematik, fizik netlerimize bakar mısınız?
Gördüğümüzde bu tamamlayıcı bir fonksiyon ise dershane ya da özel
ders meselesi, Türkiye'nin manzarası niye böyle o zaman? Burada
başka bir nedensellik var, bu işin içerisinde. Bizim bunu çözmek
için bataklıkla ilgilenmemiz gerekiyor. Yani sınavın tekniğiyle
vesaire değil."
"Hangi dersten ne tür sorular çıkacağını her ay yayınlayacağız"
Dün, örnek soruların yayımlandığını hatırlatan Selçuk, "Sevgili
öğrenciler, 'Hiç endişelenmeyin sen böyle bir sürprizle
karşılaşmayacaksın. Biz sana hangi dersten ne tür sorular
çıkacağını her ay yayınlayacağız, göstereceğiz, örnek deneme
sınavlar yapacağız. Sen rahat ol.' dedik." ifadesini kullandı.
Selçuk, öğretmenlere de "Öğretmenim, bak bu ezber sorusu değil, bu
bir muhakeme sorusu. Onun için bu çocuklara böyle madde
ezberleterek bir yara varamayız. Biz başka bir öğrenme yaklaşımına
ihtiyaç duyuyoruz. O sebeple siz de lütfen derslerinizde buna
dikkat edin. Biz bunun için size her türlü kaynağı sağlayacağız,
yardımcı kaynak vs. meselesi. Bunun en alasını, en kalitesini biz
zaten her türlü ihtiyacı karşılayacak şekilde çoklu ortamlarda,
dijital ortamlarda, fiziksel ortamlarda bunu ortaya koyacağız."
mesajı verdiklerini aktardı.
"O sebeple bunu bir Liselere Giriş Sınavı (LGS)bağlamından
çıkartıp, bu bir eğitim kalitesi sorunudur ve bunun üzerine büyük
fotoğrafa bakmak lazım şeklinde gidiyoruz." değerlendirmesinde
bulunan Bakan Selçuk, şunları söyledi:
"Seneye de bu sınav daha az stresli, ne olduğu belli olan ve
çocukların neye çalışacağını çok net olarak bildiği bir düzen
sürecek. 'Hemen seneye bütün sistemi değiştiriyoruz', hayır sakin
sakin bunu yapacağız. Sonuçta ulaşmak istediğimiz yer, belli bir
süre sonra sınavla öğrenci alan okul sayısını azaltmak. Seneye cüzi
bir miktarda olacak ama 3 sene içerisinde yaklaşık yüzde 40 kadar
azalacaktır."
"Mesele sistemi ölçmek, iyileştirmek"
Asıl meselinin sistemin tasarlanması olduğunun altını çizen Selçuk,
sözlerine şöyle devam etti:
"Türkiye'de çocukların zekasıyla ilgili bir sorun mu var? Böyle bir
sorunumuz yok. Mesele ne? Bu çocuk başka bir ülkede olsa, diyelim
ki tırnak içinde gelişmiş denilen ülkeler var, o ülkelerde bu
çocuklar okusalar, bir problemimiz mi var? Hayır. Mesele, çocuğu
ölçmek değil, biz eğitim fakültesinde ölçüyor muyuz, profesörü
ölçüyor muyuz, ana babayı ölçüyor muyuz? Hiç kimseyi ölçmüyoruz.
Niye sadece gücümüz çocuğa yetiyor?
Mesele sistemi ölçmek, iyileştirmek, mesele öğretmenimizin
niteliğine katkı sağlamak. Her ülkenin eğitim sisteminin kalitesi,
öğretmeninin kalitesini aşamaz. Dolayısıyla biz öğretmene hiçbir
yatırım yapmadan, hiçbir katkı sağlamadan, onlara destek olmadan
onlardan beklersek bu çok adil olmaz."
"Çok önemli bulduğumuz öğretmenliğin niye kendine ait kanunu
yok?"
Milli Eğitim Bakanı Selçuk, Eğitim 2023 Vizyonu'nun tanıtım
toplantısında çıkarılacağı belirtilen Öğretmenlik Meslek Kanunu'nun
neler getireceğine ilişkin de açıklamalarda bulundu.
Asker, polis ya da hekimlerle ilgili o mesleğe ait kanunların
bulunduğu ifade eden Selçuk, "Fakat öğretmen 657'nin içerisinde
sıkışmış vaziyette. Kendisine özel kanunu yok. Halbuki bunların
ataması, yükselmesi, disiplin meselesi, kariyer meselesi, ek
gösterge, tazminatları vs... Bunların hepsi aslında özelleşmeli."
dedi.
Selçuk, "3600 ek göstergesiyle ilgili 24 Kasım Öğretmenler Günü'nde
bir haberimiz olacak." açıklamasında bulundu.
Bakan Selçuk, öğretmenlere teşvik sistemi uygulamasıyla ilgili
"kuruşu kuruşuna" hesaplamaları olduğunu ve simülasyon çalışması
yaptıklarını bildirdi.
"Öğrenci Andı' konusunda hukuki süreç yürüyor"
Danıştay'ın "Öğrenci Andı" kararının Milli Eğitim Bakanlığı'nca
temyiz edildiğinin hatırlatılması üzerine Selçuk, Milli Eğitim
Bakanı'na "Olimpos'ta devre mülkü varmış." gibi davranıldığını
belirterek, "Her şeye gücümüzün yetmediğini, meseleyi nasıl
algılayıp algılamadığımızı, bu meselenin aslında ülke meselesi
olduğunu, bakanlık, kişi meselesi olmadığını, bunu bu bütünsellik
içerisinde ele almak lazım." değerlendirmesini yaptı.
Bakan Selçuk, sıcak bir atmosfer oluşturup tartışmayı çok
yükseltmenin, alevlendirmenin doğru olmadığını düşündüklerini
aktardı.
Konunun hukuki bir mesele olduğunu vurgulayan Selçuk, "Hukuki süreç
yürüyor. Burada oturup da bir şekilde ateş etmenin, 'Bu böyledir,
bu böyle değildir' demenin benim hem tabiatım icabı hem de şu arada
eğitimin menfaati icabı bunun bir hukuki süreç olduğunu söylemekle
iktifa ediyorum." diye konuştu.
Temyize ilişkin ise Selçuk, değerlendirmelerinin hukuki
değerlendirmeye dayandığını, bunun birtakım gerekçelerinin de söz
konusu olduğunu kaydetti.
"Kuruşu kuruşuna hesaplarımız var"
Geri kalmış bölgelerde çalışan öğretmenlere yönelik teşvik
sistemiyle ilgili soru üzerine Bakan Selçuk, geçmişte kalkınmada
öncelikli bölgeler çerçevesinde bazı tazminatların, ek ödemelerin
yapıldığını, bunun Meclis kararıyla olduğunu hatırlattı.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nde bir bakanının "Tazminat şu
kadar olacak" demesinin hukuken mümkün olmadığına işaret eden
Selçuk, kendilerinin Meclis'e bakış açılarını ifade
edebileceklerini anlatttı.
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, şöyle konuştu:
"Bu bakış açısında da şu var, kalkınma da öncelikli bölgeler
anlamında üç ayrı bölge var. Bu üç ayrı bölge için değişen tazminat
oranları söz konusu. Şehir merkezinde, köylerde olması ya da X, Y
şehrinde olmasına göre bunlar değişecek. O sebeple biz bunun
tahmini miktarları, il merkezlerinde, illerin ilçelerinde ya da
köylerinde görev yapan öğretmenlere yönelik simülasyonlarımız var,
hazır ama bu simülasyonları, henüz bunu ilan etmeyeceğimiz için
göstermiyorum. Kuruşu kuruşuna rakam olarak bizim tahmini
hesaplarımız var. İllerin adı da var. Adıyaman, Ağrı, Ardahan,
Erzurum, Iğdır, Kars bir grupta, Bayburt, Erzincan, Şanlıurfa bir
grupta. Bütün bunların çalışmaları yapılmış, bitmiş vaziyette. Biz
bunu sadece bir teklif olarak göndereceğiz. Meclis karar
verecek."
Selçuk, "3600 ek gösterge konusu da Meslek Kanunu içerisinde olacak
mı?" sorusu üzerine "Bununla ilgili 24 Kasım Öğretmenler Günü'nde
bir haberimiz olacak." yanıtını verdi.
"Teneffüsler en önemli derslerimiz"
Eğitim vizyonunda ders saatlerinin, ders çeşitlerinin azaltılması
ve teneffüs sürelerinin uzatılmasına yönelik başlıkların da yer
aldığının belirtilmesi üzerine Selçuk, şunları kaydetti:
"Vizyon belgesine göre, teneffüsler aslında bizim en önemli
derslerimiz. Çünkü çocuklar teneffüslerde çok şey öğreniyor,
paylaşıyor, sosyalleşiyor, problem çözmeyi öğreniyorlar. Bu
anlamda, ders saatlerinde çok büyük bir azalma olmaz ama ders
çeşidinde azalma olur, ilkokul için söylüyorum. Sahada çocukların
yalvar yakar talepte bulunduğunu görüyorum, 'Teneffüs süreleri hiç
olmazsa 15 dakika olsun' şeklinde. Mesele sadece bunun süresini
azaltmak, çoğaltmak değil, mesele, bunu nasıl dolduracaksınız,
zenginleştireceksiniz? Burada da kilit kavram, Tasarım-Beceri
Atölyeleri."
Yüksek öğretimdeki mühendislik, sağlık, sanat, iktisadi beşeri, dil
gibi alanların bulunduğunu anımsatan Selçuk, bu alanların
ilkokuldaki, yeni yapıdaki Tasarım-Beceri Atölyeleri'nde olacağını
bildirdi.
"Diyelim ki bir mekanik robotik atölyesi var. Bu aslında yüksek
öğretimdeki mühendislik atölyelerinin ilkokuldaki iz düşümüdür."
diyen Selçuk, şu bilgileri paylaştı:
"Ben bu çocuğu ilkokulda yakalamak istiyorum. Tasarım-Beceri
Atölyeleri'ni okula yayıp, okulun bahçesine spor vesaire... Bununla
ilgili mimari projeler bitmek üzere. Bu çocuğu diğer atölyelerin de
yukarıdaki yüksek öğretimin iz düşümünü yani sanatla, dramayla,
dille, beşeri bilimlerle ilgili yansımasını göreceğimiz, bunun
ortaokulda da devam ettiği, lisede de ağacın kökünün dallandığı,
sinema, animasyon, bağlama gibi birçok konunun, temanın çocuğa
yukarıya doğru giderken zenginleştirme imkanı sağlayacağı bir şey
söz konusu."
"5 yaşında ilkokula başlanmaz"
Milli Eğitim Bakanı Selçuk, politikalarının veriye dayalı yürümesi
konusunda büyük bir ısrarları bulunduğunu, eğitimle alakalı
dünyanın ilk 3-4 büyük kuruluşu olduklarını belirterek, bu
çerçevede de ellerinde milyarlarca data yer aldığını aktardı.
Bu dataların analizi ve yorumlanması için alt yapıya ihtiyaçları
bulunduğunu kaydeden Selçuk, şöyle devam etti:
"Okul öncesi 5 yaşta zorunlu olsun temennisi güzel bir şey. Fakat
bunun 18 bin ilave öğretmen gerektirdiği, yaklaşık 20 bin civarında
derslik gerektirdiği, bunun bütçesinin şu olduğu, bunun alt yapısı
için Türkiye'de köy altı yerleşim bölgeleri, ilçeler, hangi
katmanda ne kadar açık olduğuyla ilgili ciddi bir hesaplama
gerekiyor. Bu hesaplamayı yaptığımızda şunu gördük. Bu üçüncü yılda
başlayabilecek bir proje. Biz bunu hemen başlatamayız, böyle bir
alt yapımız yok. Bu alt yapı hazırlandıktan sonra üçüncü yıl,
Türkiye derslik açığını bitirmiş oluyor ve yeni yatırım yapma
imkanı doğuyor. Bir eğitim bilimci olarak çok rahatlıkla
söyleyebilirim, 5 yaşında ilkokula başlanmaz. Bizim bunu yeniden
tanzim etmemiz gerek. Burada önümüzdeki yıl bir düzenleme
yapılacak."
"Devlet oradaki her bir çocuğun geleceğini düşünmek zorunda"
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, sözleşmeli öğretmenlerle ilgili
ihtiyacı çok net gördüklerini ifade etti.
Sözleşmeli öğretmenlerin olmadığı dönemlerde, 2 yıl önce yaklaşık
27 bin civarında bir atama yaptıklarını, bu öğretmenlerin 25 bin
kadarının tekrar eş durumu ya da farklı nedenlerle o bölgelerden
ayrıldığını gördüklerini belirten Selçuk, şöyle konuştu:
"Devlet oradaki her bir çocuğun geleceğini düşünmek zorunda. Orada
bir milyona yakın çocuğumuz var. Bu çocuklarımızın öğretmenlerini
biz tedarik etmek zorundayız. Eğer mevcut düzende tedarik söz
konusu olursa, orada öğretmen barındırma veya orada öğretmen
tutabilme ihtimalimiz çok zayıflıyor. Sözleşmeli öğretmenliğin ana
gerekçesi bu."
2016'da 17 bin civarında sözleşmeli öğretmeni istihdam ettiklerini
aktaran Selçuk, şu değerlendirmeyi yaptı:
"Kalkınmada öncelikli yörelerde tazminatı getirmek, başka tedbirler
almak ve 3+1 ile ilgili iyileştirme yapmak, birçok tedbir alarak
oradaki ortamı düzenlemek ve daha iyi hale getirmek gibi bir
çabamız var. 2016 yılında atanmış olan sözleşmeli öğretmenlerimiz
4. yılını bitirdiklerinde kadrolu öğretmenlerimiz gibi tayin isteme
ya da başka hakları hukukları tamamen geçerli olacak. Eğer
olmasaydı 6. yılın sonunu beklemek gerekiyordu. Orada bir
iyileştirme söz konusu."
Selçuk, aynı bölge içerisinde farklı şehirde olan sözleşmeli
öğretmenlerin eş durumu meselesinin ve sağlık sorunları olan
öğretmenlerin sorununun da çözüldüğünü anlattı.
"Benim bu çocukları öğretmensiz bırakmamam lazım"
Öğretmenlerin eşlerinin de bir kurumda çalıştığını anımsatan Ziya
Selçuk, şu bilgileri verdi:
"Şöyle bir beklenti var; Eş durumu tayinlerinin tamamını Milli
Eğitim yapsın, Milli Eğitim Bakanlığı diğer kurumlara tabi olsun.
Bazı öğretmenlerimizin eşleri özel sektörde, isteseler de o bölgede
iş bulamazlar, sıkıntıları var, kolay değil. Fakat biz de işin
başından beri hep diyoruz ki 'Bizim burada öğretmen ihtiyacımız
var.' Benim bu çocukları öğretmensiz bırakmamam lazım. Onun için de
şartları uygun olan öğretmenlerimizin böyle bir yönteme müdahil
olması, başvurması bizi çok rahatlatır. Süreç içerisinde biz bu
ihtiyacı rasyonel olarak gidermeye çalışacağız, çeşitli
tedbirlerle."
Ziya Selçuk, ücretli öğretmenlerin maaşlarının iyileştirilmesiyle
ilgili çalışmanın yıl başından sonra hayata geçmesini
beklediklerini sözlerine ekledi.
"Pozitif ayrımcılığın yapılacağı bir dönem"
Bakan Selçuk, liselerde alan seçiminin 9. sınıfta başlatılmasına
ilişkin, alan eğitiminin 9. sınıfla ilgili olmasının, hem meslek
liseleri hem de genel liseler açısından söz konusu olduğunu
belirtti.
Mesleki ve teknik eğitimin öne çıkarılacağı, pozitif ayrımcılığın
yapılacağı bir dönemin başladığını ifade eden Selçuk, alan
seçiminin 9. sınıftan başlamasının temel sebeplerine ilişkin bilgi
verdi.
Ziya Selçuk, "Bir çocuk mesleki eğitime başladığında, 9 ve 10.
sınıfta teorik eğitimlerle tekrar karşılaşınca, 'ben zaten bir
mesleğe geldim, siz bana yine teorik gösteriyorsunuz' diyor. Biz 9.
sınıfı meslekle doğrudan doğruya irtibat gibi görüyoruz. Meslek
liselerinin daha çok 12. sınıfını üniversiteye hazırlık ya da
teorik konularla karşı karşıya kalacağı bir alan olarak görüyoruz."
diye konuştu.
Genel liselerdeki çocukların daha önceden yönlendirilmesiyle ilgili
eksiklik bulunduğuna işaret eden Selçuk, çocukların lisede ya da
üniversitede ne seçeceğini, ilgisinin, yeteneğinin ne olduğunu
bilmediğini ifade etti.
"Meslek liseleri için genel beceri seti oluşturuyoruz"
Bu nedenle üniversitedeki öğrencilerin mutsuz olduğunu ve yeniden
sınava girdiğini dile getiren Selçuk, şöyle konuştu:
"Bizim ilkokuldan itibaren tasarım atölyeleri benzeri araçlarla
yeni geliştireceğimiz yetenek, beceri testi olacak. Meslek liseleri
için genel beceri seti oluşturuyoruz, bitmek üzere. Bir çocuk hangi
mesleğe, ne kadar uygundur, bununla ilgili çok güzel bir test
ortaya çıkıyor. Çocuk daha 8'inci, 9. sınıfta anlamış olacak. Ben
onun alan seçimini erkenden yaptırdığımda, bu onun için zorunluluk
da olmuyor. 10. ya da 11. sınıfta 'ben vazgeçtim, başka bir alana
gitmek istiyorum' derse geçebilir. Çünkü yatayda ve dikeyde
katmanlar var, o alanlara geçebilir öğrencilerimiz."
Bakan Selçuk, Anglosakson ülkelerde ya da Uzakdoğu ülkelerinin
birçoğunda lisede en fazla 7 ders olduğunu belirterek, Türkiye'deki
liselerde ise 15-16 ders bulunduğuna değindi.
Bunun, bir çocuğun kısa sürede bu kadar çok dersi anlamayacağı,
yüzeysel olarak derslerden geçmek için uğraşacağı bir dönem
olduğunu aktaran Selçuk, çocuğun ilgisi ve yeteneği doğrultusunda
nereye yatkınsa onun eğitimini alması gerektiğini vurguladı.
Selçuk, "Sağlık bilimleriyle ilgili bir şey okumak istiyorsa bu
çocuk, bütün alanların, mühendislik, iktisadi, beşeri bilimler,
sanat, hepsinin altlığı olan dersleri almak zorunda kalmasın. Temel
ortak dersi alsın. Bir ülkede vatandaş olmanın, bu ülkenin bir
çocuğu olmanın ortak değerlerini içeren dersleri alsın. Ama ondan
sonra da kendi alanının dersini alsın, bütün alanların dersini
almasın. Böyle olduğunda bir çocuk iki saat matematik almayacak,
dört beş saat alacak. Derinlemesine, mesela fizik alacak,
laboratuvara girme fırsatı olacak. Çünkü uzun uzun vakti olacak
çocuğun." değerlendirmesinde bulundu.
Bakan Selçuk, bunun yapılmasının ardından 12. sınıfta bir kırılım
daha olacağını, şu anda 12. sınıfta çocukların sağlık raporu
aldığını, dersaneler ya da özel kurslara yöneldiğini dile
getirdi.
"Çocuğun hayat sahnesine bakacağız"
Bu meseleye müdahale edilmesi gerektiğinin altını çizen Selçuk,
şunları kaydetti:
"12. sınıfta meslek tanıtımı ne demektir? Yüksek öğretim kurumları
nelerdir? Hangilerinde ne olanaklar vardır? Çocuğun üniversiteye
hazırlığıyla ilgili zihinsel farkındalığı nasıl gelişir? Bu çocuk
dünyadaki üniversiteleri nasıl tanır? Üniversite hazırlığında
yüksek öğretime giriş sınavının ilkinde 9. sınıftan çok fazla soru
çıkıyor. Aradan 3-4 sene geçmiş, biz ne yapıyoruz? 4 sene önceki
konuyu çocuğa soruyoruz. Niye bunu 12. sınıfta yapmıyoruz da 9.
sınıfta yapıyoruz? 9. sınıf çocuğun yetişmesi, 10. sınıf
hazırlanması için bir araç olmalı."
Bakan Selçuk, 12. sınıfların programının değişeceğine dikkati
çekerek, bunun, toplumun talepleriyle değişebilen, esnek, farklı
fırsatlar oluştuğunda bunu değerlendirebilen canlı bir döküman
olduğunu ifade etti.
Müfredatın hemen değişmeyeceğine işaret eden Selçuk, pilot
uygulamanın yapılacağını daha sonra hayata geçirileceğini
aktardı.
Bakan Selçuk, "Yokluktan, muhtaçlıktan, zaruretten dolayı bir
dershane arayışını ortadan kaldırmak bizim taahhüdümüz. Bunu
yaparken çocuğa Türkiye'nin en iyi öğretmenleriyle karşılaşma
fırsatı vereceğiz. Dijital olarak ya da başka türlü. Bunu yaparken
çocuğun hayat sahnesine bakacağız. Sadece sınıfın, okulu içi değil.
Okulun dışı, cep telefonu, sosyal medyası ve diğer bütün alanlarda
çocuğun bununla muhattap olma fırsatını ortaya koyacağız."
açıklamasında bulundu.
"Kimseyi ötekileştirmek istemiyorum. Bütün renklerle
ilgileniyoruz"
Selçuk, "2023 Eğitim Vizyonu"nun imam hatip merkezli olduğu
eleştirileriyle ilgili, "Ben insanımızın muhalefet ihtiyacını
çocuklarımız üzerinden giderilmesine karşıyım. Onlar benim
evlatlarım. Hepsi benim evladım, hepsi benim göz bebeğim.
Dolayısıyla vay şu çocuklar, vay öbür çocuklar. Böyle bir tartışma
benim karakterime çok uygun değil. Ben çocuklar üzerinden muhalefet
ihtiyacının giderilmesine razı değilim." dedi.
Selçuk, konuşmasına söyle devam etti:
"Fen lisesi de yazıyor. Sosyal bilimler lisesi de yazıyor, meslek
lisesi de yazıyor. Karıştırırken bazen üç, dört sayfa
geçebiliyorsunuz. Öyle bir tutum belki olabilir. Bu çocukların her
birisi bizim öz evladımız. İmam hatipli çocuklar üzerinden ya da
fen liseli çocuklar üzerinden bir kavga olduğunda, çocukların ruhu
örseleniyor. Bunu yapmayı tercih etmiyorum. Ben her çocuğun
hukukunu korumak istiyorum. Kimseyi ötekileştirmek istemiyorum. Biz
bütün renklerle ilgileniyoruz."
"2023 Eğitim Vizyonu"nu öğretmenlerin özlük hakları temelinde ele
alan yaklaşımları uygun bulmadığını da dile getiren Selçuk, şunları
söyledi:
"Meseleye çocuk açısında bakıyorum. Yani öğretmeni merkeze koymak
benim için çok öncelikli ama yumurtanın sarısı benim çocuk. Özü
çocuğun hukuku. Eleştiriler ve öneriler nedir diye baktığımızda
çocuklar için ne getiriyordan çok, özlük hakları ya da birtakım
bürokratik meseleler daha ön planda. Ben isterim ki, çocuğu öne
çıkartalım. Biz bu işi niye yapıyoruz, bir Milli Eğitim Bakanı niye
var, masalar, koltuklar, genel müdürlükler niye var, okullar,
öğretmenler niye var? Bunların hepsi çocuk için var. Çocuğun
üzerinden bu meseleyi zenginleştirirsek çok daha mutlu
olacağız."
"Derdimiz çocuğu ölçmek değil, bizim derdimiz sistemi ölçmek"
Bakan Selçuk, gelecek dönemde yapılması planlanan Öğrenci Başarı
İzleme Araştırmasının hangi kademe ve sınıflarda yapılacağıyla
ilgili bir soru üzerine, şu bilgileri verdi:
"İlkokul, ortaokul ve lisede sadece birer sınıfta yapılacak,
bununla ilgili araştırmalar sürüyor. Bizim bir analize ihtiyacımız
var. Şu ana kadar yapılmış e-okuldaki karne notları, TEOG vesaire
gibi geçmişte yapılan sınıfların sonuçlarına bakarak bir çözümleme
yapmamız lazım. Hangi sınıf, kritik sınıftır. Bunu aşağı yukarı
tahmin edebiliyoruz ama dataya dayalı olarak görmek istiyoruz. Bu
sınavlar merkezi yapılmayacak. Bu sınavlar bölgesel olacak, iller
düzeyinde mesela. Bizim derdimiz çocuğu ölçmek değil, bizim
derdimiz sistemi ölçmek. Biz kendi eksiğimizi görmek için bu izleme
araştırmasını yapıyoruz. PISA nasıl yapılıyorsa ya da TIMSS nasıl
yapılıyorsa biz bunu da kendi ülkemiz için yapmayı arzu ediyoruz.
Bunu yaparken de asla bunu karneye koyalım, çocuklar notunu görsün
vesaire değil. Biz burada bir okulumuzun gelişim planını nasıl
ilerletiriz, o okulumuzdaki öğretmenimize nasıl destek oluruz,
merkez teşkilatındaki yapının sorunlarını nasıl çözeriz, bunu bunun
için yapıyoruz. Sistemi ölçmek için. Yoksa çocukları ölçelim de
puanlayalım da onu yarıştıralım diye bir derdimiz yok. Merkezi
olmaması onu gösteriyor zaten."
Milli Eğitim Bakanı Selçuk, "Üniversite sınavı, üniversitede
gerekli bilgileri yoklayan sınavdır. Bunun orta vadede oraya doğru
evrilmesi gerekiyor." şeklinde konuştu.
"Temel problem ders saat sayısı gibi algılanmamalı"
Bakan Selçuk, yabancı dil eğitimi için nasıl bir sistem öngörüldüğü
ve yabancı dil öğretmenlerinin eğitimlerine ilişkin yapılacak
çalışmalar hakkında da açıklamalarda bulundu.
Yabancı dil meselesinin başındaki 'yabancı' kelimesinin rahatsız
edici bir olduğunu anlatan Selçuk, bunun bir dil olduğu, Allah
vergisi bir yapı olduğu konusunda bir anlayış farklılığına
gidilmesi gerektiğini ifade etti.
Selçuk, yabancı dil meselesinin müfredatmış gibi algılanmaması
gerektiğine değinerek, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Bizim temel problemimiz, ders saat sayısı gibi algılanmamalı.
Bizim temel problemimiz, sistemin ana kurgusunu bir gözden
geçirmek. Biz bir eğitim programı yazıyoruz. Sonra bunu bütün
Türkiye'ye veriyoruz. Hangi sınıf, hangi yaş, hangi okul türü bir
ayrım yapmıyoruz. Örneğin, turizm liselerinde okuma, yazma,
dinleme, konuşma ikisi onlarda çok önceliklidir. Dinleme ve konuşma
çok önceliklidir. Yazma becerisi, ikincil, üçüncüldür. Biz bütün
liselere aynı programı gönderdiğimizde, bir anlam sorunu oluşuyor.
Bazı çocuklarda yabancı dili seçmeli almak istiyor ama ben herkesi
zorunlu tutuyorum. Bazı okul türlerinde ise biz çok daha
derinlemesine ihtiyaç duyuyoruz. Bazı çocuklarımıza biz İbranice,
Latince öğretmek zorundayız. Türkiye küresel bakış açısı olan bir
ülke. Biz İbranice uzmanlarımız olmadan bazı meseleleri nasıl
anlamayı düşünüyoruz."
"Hikaye temelli, proje temelli modüler bir yapıya ihtiyacımız
var"
Yabancı dil eğitiminde herkese aynı tekniği uygulayarak başarı
sağlanamayacağını belirterek, "Hikaye temelli, proje temelli,
tiyatro ile yabancı dil öğrenme gibi yaş gruplarına göre tekniğin,
stratejinin değiştiği, esnek ve modüler bir yapıya ihtiyacımız
var." dedi.
Tek tip bir müfredatla, tek tip bir yöntem ve yaklaşımla yabancı
dil öğretme ihtimalinin çok zayıf olduğuna vurgu yapan Bakan
Selçuk, yabancı dil öğretmenlerine destek verilmesi gerektiğini
bildirdi.
Yabancı dil öğretmenleriyle mutlaka ilgilenilmesi gerektiğine
işaret eden Selçuk, "Önümüzdeki 2-3 sene uluslararası düzeyde
sertifikalarla, bunları İngilizce öğretmenlerimiz bilirler. Tezsiz
yüksek lisanslar var. Bizim öğretmenlerimizin tamamına yönelik,
yabancı dil öğretmenlerimizin tümüne yönelik önümüzdeki 3 sene de
hepsinin belirli bir eğitim sistemin içerisine üniversitelerde
girecekleri böyle kısa sürelik birkaç günlü ya da haftalık değil,
en az bir yıllık bir eğitim süreciyle karşı karşıya kalacakları,
onlara her türlü desteği sağlayacağımız bir dönem gelecek." diye
konuştu.
Bakan Selçuk, çocuklara İngilizce öğretilmesi konusunda bir
dertlerinin bulunmadığını vurgulayarak, "Ben hemen 'şu sene bir şey
beklemeyin derken, kastettiğimiz şey' buydu. Bizim öncelikle
öğretmenlerle beraber çalışmamız lazım. Bu çalışma bir noktaya
gelince, şimdi öğrenciler devreye girebilir. Yeni bir müfredat,
yeni bir teknik, yöntem, strateji ile yaklaşmamız lazım. Farklı
yabancı dil öğretme yaklaşımını pilot olarak Türkiye'nin çok
değişik okullarında uygulayacağız. En çok nereden verim alıyoruz
buna bakacağız. Meslek okullarında, fen liselerinde bu nasıl
olacak, buna bakacağız. Bütün bunlarla ilgili ayrıntılı bir matris
geliştirmeye çalışıyoruz. Bizim bu dersimizi çalışmamız gereken
boyutlardan birisi." ifadelerini kullandı.
"Biz yeniden bir, iki üç demiyor dört, beş, altı diyoruz"
Milli Eğitim Bakanılığı 2023 Eğitim Vizyonu'na getirilen
eleştirilere de değinen Selçuk, "Bu vizyon dökümanın en güçlü
tarafı, burada söylenen her şeyin fizibilitesinin yapılmasıdır.
Bunun parası var, projesi var. Bunun siyasi iradesi var. Bunun
hiçbir dönem olmadığı kadar bir toplumsal kabul alanı var. Bir umut
var, bir hayal var demektir. O zaman burada da bir avantajımız var.
Bunun altını doldurabilirsek... Ortaöğretimde dersler kaça inecek,
kaç tane modül olacak... Mesleki eğitimde hemen önümüzdeki sene
modüler yapıya geçiyoruz. Orada hazır elimizde birçok şey, Milli
Eğitim Bakanlığının daha önce yaptığı çok güzel çalışmalar var. Biz
yeniden bir, iki, üç demiyoruz, dört, beş, altı diyoruz." diye
konuştu.
Bakanlık tarafından geçmişte yapılan çalışmalara şükran borçlu
olduklarını aktaran Selçuk, geçmişteki araştırmaların ve projelerin
de şimdiki çalışmalara ışık tuttuğunu kaydetti.
MEB 2023 Eğitim Vizyonu'nun en önemli özelliğinin, fizibilitesinin
bulunması olduğuna işaret eden Selçuk, bu konuda finansmanın,
siyasi iradenin ve toplumsal desteğin hazır olduğunu vurguladı.
"Özel öğretime verilen teşvikler verilmeyecek"
Özel okullara teşvik konusundaki bir soru üzerine Selçuk, özel
öğretimin dünya çapında başarılara imza atılan bir alan olduğunu,
Türkiye'nin çok köklü ve değerli özel okulları bulunduğunu ve
bunların gerek okul öncesinde gerek ilk ve ortaokul, lise düzeyinde
önemli işler yaptığını belirtti.
Bunun Türkiye için bir birikim ve kazanç olarak görüldüğünü anlatan
Selçuk, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Türkiye olarak belirli bir süre özel öğretimi teşvik etmemiz
gerekiyordu. Bir yol almaları, nefeslenmeleri gerekiyordu. Özel
öğretimde nicelikle ilgili bir mesafe alındı, şimdi nitelik zamanı.
Önümüzdeki süreçte özel öğretime teşvikler verilmeyecek. Buradaki
bakış açımız dezavantajlı durumda olan resmi okullarımızdaki
niteliksel ve nicel gelişime hizmet etmek. Önceliklerimizle ilgili
zaman zaman değişim olabiliyor. Benim Milli Eğitim Bakanı olarak
ekip arkadaşlarımla beraber ortaya koyduğum öncelik, resmi
okullarımızın, dezavantajlı okullarımızın daha iyi hale
getirilmesi."
"Bunun için ayrılan bütçe devlet okullarına mı aktarılacak" sorusu
üzerine Selçuk, "Bunu basitçe böyle ifade etmek mümkün olabilir."
yanıtını verdi.
Bunun yanı sıra 2023 Eğitim Vizyonu'nda yer alan değişikliklere
ilişkin bir bütçe hazırladıklarını, gerek Hazine ve Maliye Bakanı
Berat Albayrak'tan gerekse kabinenin diğer üyelerinden ciddi destek
gördüklerini aktaran Selçuk, eğitime sahip çıkılmasının büyük bir
artı değer olduğunu ifade etti.
"Önce sakinleştirmemiz sonra tümüyle ortadan kaldırmamız lazım"
Okullarda "kayıt parası" ya da "bağış" adı altında istenen ücretler
konusundaki soru üzerine, okulların velilerden yardımcı kaynak
istemesi meselesinin fiili bir durum olduğunu anlatan Selçuk,
"Bizim bu durumu önce sakinleştirmemiz sonra bu ihtiyacı tümüyle
ortadan kaldıracak bir hale gelmemiz lazım." dedi.
Bakan Selçuk, bunu yapabilmek için okul gelişim bütçesinin önemli
bir araç olduğuna işaret etti.
Her okula standart bütçe verilmeyeceğini, bütçe tespitinde okulun
ihtiyaçlarının göz önünde bulundurulacağını bildiren Selçuk,
imkanları iyi ve kötü olan okullara aynı gelişim bütçesini vermenin
rasyonel olmadığını kaydetti.
Okul gelişim bütçesi ile okulların hangi alanda nasıl
gelişeceklerine ilişkin çok net, ölçülebilir bir tablo
göreceklerini anlatan Milli Eğitim Bakanı Selçuk, şunları
söyledi:
"Biz de onu an an, gün gün, ay ay izleyecek, yıl sonunda nereden
nereye geldiklerine ilişkin değerlendirmelerimizi yapacağız.
Okullar hedef koyacaklar. Okulların rekabet etmesiyle ilgili asla
bir yaklaşımımız yok. Okul iş birliği yapar, rekabet etmez. Yoksa
vahşi bir kapitalizme götürür bu bizi. Bu bizim anlayış dairemizde
yer almıyor. Okulların birbiriyle yardımlaşması, birbirine desteği
söz konusu olacak. Çok iyi imkanı olan okulların çeşitli ortamlar
üzerinden diğer okullarla paydaş olmaları, birlikte proje yapmaları
desteklenecek. Bu anlamda zaman içinde okullardaki bağış, yardımcı
kaynak gibi konuların çok büyük ölçüde ortadan kalkması
sağlanabilir. Çünkü okulların ihtiyaçlarının karşılanmasıyla ilgili
başka yaklaşımlarımız var. Fakat bunu bıçakla kesilir gibi aniden
kesme beklentisi oluşmamalı, bunun bir kültür, sosyal algı işi
olduğu unutulmamalı. Okul bir güven oluşturduğunda veli 'benim bir
katkım olsun' diye gönüllü olacak. Velinin, veli toplantısından
kaçamayacağı, okulu ziyaret etmekten çekinmeyeceği okullar
oluşturmamız lazım bunu yapabiliriz."
Bakanı Selçuk, meslek liselerinde erkek öğrencilerin askerlik
teciliyle ilgili bir avantaj elde etmeye çalıştıklarını
bildirdi.
"Algısal meselelerin yönetilmesi gerekiyor"
Bakan Selçuk, meslek lisesiyle ilgili öncelikle olgusal
meselelerden ziyade algısal meselelerin yönetilmesi gerektiğini
vurguladı.
"Meslek lisesi" algısını dönüştürmek gerektiğini aktaran Selçuk,
bununla ilgili farkındalık çalışmaları, çeşitli tanıtımlar,
fuarlar, duyurular, birtakım senaryolar ortaya koymak gerektiğini,
şu anda bu konuda çalışıldığını dile getirdi.
Bunları yaptıktan sonra da bu dönüşümü somut olarak göstermek
gerektiğine işaret eden Selçuk, şöyle devam etti:
"Diyelim ki bir meslek lisesi ahşap oyuncak üretecek, bundan Hazine
kesintisi yüzde 15. Ama birçok yerde, resmi kurumlarda bu kesinti
yüzde 1 civarında. Bu okullarda yüzde 1 kesintiye inersem, rekabet
gücü artacak ve bu okulları 10 kat, 20 kat, belki 100 kat daha
fazla üretimin içine sokacağız, çok kısa sürede, bir yılın
içerisinde. Peki para kazanmak için mi? Hayır. Çocuk iş başında
eğitim yaparken öğrenecek. Biz ona tabii ki gelirinden pay
vereceğiz. Öğretmenine tabii ki pay vereceğiz. Ama benim asıl
derdim, üretimle öğretmek, iş başıyla öğretmek. Örneğin savunma
teknolojileri sanayi ile ilgili, ASELSAN'ın içine, TAI'nin içine,
tarım liseleri, değirmencilik liseleri gibi şu anda aktive olmayan
ama memleketin çok ihtiyacı olan yüzlerce alan var. Bu, iş
garantili bir boşluk."
"Askerlik teciliyle ilgili avantaj elde etmeye çalışıyoruz"
Kültür ve Turizm Bakanlığı ile yaptıkları çalışma kapsamında,
turizm liselerinin iş garantili bir hale getirilmesinin söz konusu
olduğuna değinen Selçuk, bu yıl 10'unu başlattıklarını, bu
liselerin birkaç dilin rahatlıkla üretilebildiği yerlere
dönüşeceğini vurguladı.
"Bugünlerde meslek liselerinde erkek öğrencilerin askerlik
teciliyle ilgili bir avantaj elde etmeye çalışıyoruz." diyen
Selçuk, bu öğrencilerin sigorta primlerinin liseye başladıkları
anda başlaması konusunda avantajlar da planlandığını ifade
etti.
Yapılan araştırmalara göre, öğrenci mezun olduktan sonra bir işte
1,5 yıl kalıyorsa o işte devam ihtimalinin çok yükseldiğini ama 1,5
yıldan önce ayrılırsa artık meslekle uğraşmak istemediğini dile
getiren Selçuk, şöyle konuştu:
"Eğer biz ona ekonomik olarak avantaj sağlarsak yani 'Sen
öğrenciyken de maaş alabileceksin, öğrenciyken de sigorta primiyle
ilgili katkı sağlanacak, öğrenciyken de işi öğrenmek için somut bir
ortamın olacak' dediğimizde, bu avantajlar birkaç sene içerisinde
meslek okullarını öne çıkaracak."
"Onları gereksiz bir beklentiye sokuyoruz"
Bakan Selçuk, "Öğretmenlik Mesleği Uzmanlık Programı, ataması
yapılan öğretmenlere üniversitelerle birlikte planlanarak mı
verilecek?" sorusuna, "Sunumdaki bir ifadeden yola çıkarak 'Bunu
Milli Eğitim Bakanlığı verecek' gibi bir şayia dolaştı. Bizim
formasyonla ilgili şöyle bir derdimiz var; biz yüz binlerce insana
para vererek formasyon alma imkanı verdiğimizde onları gereksiz bir
beklentiye sokuyoruz, zaman içerisinde ciddi bir yığılma ve
sistemde tıkanma oluşuyor." yanıtını verdi.
Bu konuda Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanı ile konuştuklarına
dikkati çeken Selçuk, şöyle devam etti:
"Öğretmenlik hakkını kim elde ettiyse, Öğretmenlik Mesleği Uzmanlık
Programı dediğimiz içeriği onlar alacak. Tezsiz yüksek lisans
formunda 1 yıl süren ama aynı zamanda öğretmenlik hakkını kazanmış
kişinin bu programı alırken okulun içinde de olacağı, yani Milli
Eğitimin personeli olarak çalışacağı bir durumdan söz ediyoruz.
Dolayısıyla yüz binlerce kişinin ekstra formasyon almasına gerek
yok. Kim öğretmenlik hakkı kazanıyorsa sadece onlar alsın. Bunu
üniversitelerimiz yapacak. Yani üniversitelerimizle bir anlaşmamız
olacak, henüz imzalamadık ama prensip olarak anlaştık. Onlar
çeşitli bölgelerdeki üniversitelerimiz bu öğretmenlerimizin bu
ihtiyacını karşılayacak. Biz buradaki karmaşayı önlemiş
olacağız."
"Okul müdürleriyle ilgili bir kadro ihdas etmeyi planlıyoruz"
Öğretmenlik Meslek Kanunu'na okul müdürlerinin yüksek lisans ve
doktora yapmış olanlar arasından atanmasına ilişkin bir maddenin
konulup konulmayacağına ilişkin bir soru üzerine Bakan Selçuk,
"Okul müdürleriyle ilgili bir kadro ihdas etmeyi planlıyoruz,
taslak kanunumuz şu anda hazır." bilgisini verdi.
Bu konunun çeşitli çalıştaylarla uzmanlarca tartışılması, farklı
bakanlıklarla görüşülmesi, kamuda da tartışılması gerektiğini
belirten Selçuk, "Bu süreçler geçtikten sonra bunun Meclis'e sevk
edilmesi lazım. Meclis'in takdirine kalmış." dedi.
Selçuk, profesyonel okul müdürleri konusunda şu değerlendirmelerde
bulundu:
"Okul müdürünün profesyonelliği şu anlama gelir; zaten Milli
Eğitim'in içinde öğretmen olan, yönetici olan insanlar, belirli
kriterleri karşılarlarsa ki bu bir sınav olabilir, bu birtakım
yetkinlik kriterleri olabilir, bunları karşılarlarsa biz onları
okul müdürü olarak atarız. Meslek Kanunu'na bağlı olarak da
kadrosunu veririz, şimdiki gibi ikincil görev olarak yapmazlar okul
müdürlüklerini, gerçekten yönetici olarak çalışırlar. Her sene de
değerlendirilirler, okul gelişim planlaması ve modeli açısından ve
onların gelişimine biz de katkı sağlarız. Sürecin bu şekilde
ilerlemesini ümit ediyoruz."
Okul kantinlerinde "QR kod" dönemi başlıyor
Bakan Selçuk, okul kantinlerine ilişkin Tarım ve Orman Bakanlığı
ile Milli Eğitim Bakanlığı'nın ortak bir çalışma yürüttüğünü,
konuya ilişkin gelecek haftalarda bir protokolün imzalanacağını
kaydetti.
Selçuk, "Okul kantinlerindeki her bir ürün, bir QR kod çerçevesinde
ne kadar sıhhi olup olmadığı çocuk için ne kadar faydalı olup
olmadığı konusunda bir uzman heyetin denetiminden geçecek."
dedi.
Geçen yıllarda bu konuda kısmen yapılan çalışmalara değinen Selçuk,
"Şu anda da sıfırdan bir şey yapıyor değiliz. Geçtiğimiz yıllarda
Milli Eğitim Bakanlığı bence işe yarayan tedbirler aldı okul
kantinleri konusunda. Bu daha da ilerletilmeli." diye konuştu.
Obezitenin tüm dünyada büyük bir sorun olduğuna ve Türkiye'de de
hızlı bir artış yaşandığına işaret eden Selçuk, "Obezitede, onlarca
kat artış var, öyle bir kat iki kat artış değil. Bizim bunu
çözmemiz lazım." ifadesini kullandı.
Ödevde bir modifikasyon olacak
"Selefiniz 'ev ödevini yasakladık' demişti. Pekiştirilme eğitimi
altında yine evde ödev yapmaya devam ediyoruz galiba." sözleri
üzerine Bakan Selçuk, 2023 Vizyonu'nda bu konuya yer verildiğini
belirterek, şu görüşlerini paylaştı:
"Genel geçer 'ödev verilecek ya da verilmeyecek'ten ziyade, ödevin
yeni bir anlam taşıması, bir modifikasyonu söz konusu olacak.
Araştırma sonuçlarına bakarak söylüyorum, ödevin çocuğun akademik
ilerlemesinde çok az katkısı var, sadece belli bir grup tipteki
mizaçtaki çocuklar ödevden hoşlanıyorlar, büyük çoğunluk
hoşlanmıyor. Ödevin çocuğun bir sorumluluk alması ile ilgili,
ödevin çocuğun bir şeyi takip etmesi ile ilgili, ödevin anne baba
ve öğretmen arasındaki ilişkiyi sosyalize etmesiyle ilgili birtakım
avantajları var. Bu avantajları dikkate alarak, hangi yaşta mesela
bir çocuk ilkokul 1'de 10-15 dakikadan fazla ödev yapıyorsa zaten
akademik olarak bir sıkıntı vardır orada. Bu ödev meselesinin
çözümüyle ilgili okulun içinde ne yapılabilir? Ödev, okulun içinde
çözülür mü? Yani bizim ödev sonucunda ulaşmak istediğimiz hedef,
ödevin dışındaki araçlarla nasıl çözülebilir? Sadece ödeve
yüklenmek istemiyoruz. Yani çocuk, 20, 30 tane çoktan seçmeli ödevi
de alabilir, 'Hadi dedenle röportaj yap' bu da senin ödevin
olabilir. 'Hadi Atatürk hakkında bir hikaye yaz ya da bir
arkadaşınla bir telefonda görüşme yap' denilebilir. Ya da 'bir
kurumu ara, o kurumdan bilgi al gel' diyebiliriz. Bunların hepsi
ödevdir."
Ödevin sadece çoktan seçmeli, yaprak testlerin dayatıldığı bir
süreç olarak algılandığını bildiren Selçuk, "Ödevin çeşidini,
veriliş biçimini, anlamını değiştir, yaş gruplarına göre
farklılaştır, bütün bunları yaptığımızda ödevin mahiyetinin de
dönüşmesi beklenebilir." dedi.