"Allah aşkına herkes elini vicdanına koysun"
Başbakan Ahmet Davutoğlu, "13 yıl içinde neler gördük. Cumartesi Annelerini dinleyip Diyarbakır Annelerini unutanları gördük. Suruç'taki katliamları lanetleyip Ceylanpınar'da gece yarısı uykusunda şehit edilen polisleri gözardı edenleri gördük. Allah aşkına herkes elini vicdanına koysun" dedi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, "13 yıl içinde neler gördük.
Cumartesi Annelerini dinleyip Diyarbakır Annelerini unutanları
gördük. Suruç'taki katliamları lanetleyip Ceylanpınar'da gece
yarısı uykusunda şehit edilen polisleri gözardı edenleri gördük.
Allah aşkına herkes elini vicdanına koysun" dedi.
Başbakan Davutoğlu, Doğu ve Güneydoğu illerinden gelen sivil toplum
kuruluşu temsilcileriyle Çankaya Köşkü'nde kahvaltıda buluştu.
Kahvaltıda konuşan Davutoğlu, bugüne kadar geçen sürede farklı
kesimleri bir araya getirerek ortak bir ruh hali oluşturduklarını
belirtti. Davutoğlu, "Ramazan'ın hemen akabinde daha
bayramın sevincini üzerimizden atmamışken 20 Temmuz'da Suruç'ta
yaşanan katliamla, alçakça yapılan bir terör saldırısında hepimizin
yüreğine bir ateş düştü. O günden bu yana Türkiye'de şiddet
sarmalını derinleştirmek isteyenlerle bu şiddet sarmalına karşı
insan hak ve özgürlüklerini, kamu düzenini savunanlar arasında çok
ciddi bir mücadele seyrediyor" dedi.
Yaşananların ardından sivil toplum kuruluşlarıyla bir araya gelerek
bir muhasebe yapma gereği hissettiklerini vurgulayan Davutoğlu,
"7 Haziran'dan bu yana yaşanan süreçte hükümet olarak, AK
Parti Genel Başkanı olarak istişare zemininde yeni durumu anlamak
için toplum kesimlerinin değişik kesimleriyle bir araya gelmeye
özen gösterdim" diye konuştu.
"Biz farklı olmakla birlikte ortak kültürel mayanın
eserleriyiz" diyen Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Modern dönemde kadim ortak kültürel maya konusunda iki
farklı yaklaşım çıktı: Bir, tektipleştirenler ve 'Herkes bizim gibi
olacak, bizim tasnif ettiğimiz kimliklere sahip olacaklar.' Bunun
en son ve çarpıcı örneği 12 Eylül rejiminin getirdiği
tektipleştirmeydi. Öncesi de vardı sonrası da oldu 28 Şubat'ta. Ama
bugünkü meselelerin çıkışında bu tektipleştirmenin yoğun psikolojik
travmasını Türkler, Kürtler, Sünniler, Aleviler hep beraber
yaşadık. Hep beraber o dönemde genç üniversiteliler olarak bu
yaklaşıma karşı farklı ideolojilerle ayakta durduk. Bu
tektipleştirenler karşısında bu kez ayrıştıranlar çıktı. 'Madem biz
Mezopotamya çocuklarıyız, diğer çocuklardan ayrılmalıyız' diyenler
çıktı, 'madem biz Anadolu çocuklarıyız, diğerleri ya sevsinler ya
terk etsinler' çıktı. Biz son 13 yıl içinde bu tektipleştirme ve
ayrıştırma çabalarına karşı hep birleştirmeyi farklılara saygı
duyarak o farklılıklar üzerinden çatışma çıkarmadan gönülleri
birleştirmeyi hedefledik. Çözüm sürecinin esas itibarıyla özünde de
bu vardı, 'Milli Birlik Kardeşlik Projesi' ve demokratikleşmenin
özünde bu vardı. Yasaklar vardı. Ben dahi kendi çocuğuma ismini
koyarken Meymune isminin Türkçe olmaması sebebiyle nüfus müdürünün
1988 yılında nasıl gözümün içine bakıp 'Bunu değiştirmeniz gerekir'
dediğini halen hatırlıyorum. Herhalde olaya bir adalet
perspektifinden bakanlar görürler ki son 13 yıl içinde biz bütün
farklılaştırma, çatışma ve tektipleştirme çabalarına karşı çok
büyük mesafeler kat ettik. Bugün kimse konuştuğu dil, ait olduğu
coğrafya, benimsediği kültür, okuduğu şiir, terennüm ettiği türkü
ya da şarkı dolayısıyla herhangi bir muaheze altında tutulmuyor.
Ahmet Kaya'nın şarkılarının yasaklandığını, Türkiye'de her güzel
şarkının, Tuna kenarında söylenen Rumeli havasıyla Fırat-Dicle
kenarında söylenen Mezopotamya havasının rahatlıkla birlikte aynı
ahenk içinde dile getirildiğini hep beraber görüyoruz. Bunun aksine
bir uygulama varsa karşısında bizi bulur."
"KRİTİK DÖNEMLERDE VİCDANLARIN PARÇALANDIĞINA ŞAHİT
OLUYORUZ"
Başbakan Davutoğlu, kritik dönemlerde vicdanların parçalandığına
şahit olunduğunu belirterek, "Her şey parçalanabilir ama
bir insanın vicdanı, yüreği parçalanamaz. Bir insan her şeye farklı
bakabilir ama masum iki çocuğun birinin Türk, birinin Kürt, birinin
Kafkas, birinin Mezopotamya çocuğu olduğuna bakmaz. Çocuk çocuktur,
insan insandır ve insanlık vicdanı parçalanamaz. Ama 13 yıl içinde
neler gördük. Cumartesi Annelerini dinleyip Diyarbakır annelerini
unutanları gördük. Suruç'taki katliamları lanetleyip Ceylanpınar'da
gece yarısı uykusunda şehit edilen polisleri gözardı edenleri
gördük, Suriye'den gelenler Türkmense onlara sahip çıkıp Kürtleri
unutanları gördüğümüz gibi Suriye'den gelenler Arap ve Türkmense
onlara bakmayıp Kobani'den gelenlere ağıt yakanları gördük. Allah
aşkına herkes elini vicdanına koysun" ifadelerini
kullandı.
Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Bizim hükümetlerimiz döneminde acıların ayrıştırıldığı, şu
acının diğerine göre daha fazla saygı gördüğü, şu veya bu katilin
diğerine göre daha az lanetlendiğini gören varsa işte meydan
burası. Biz Suruç'ta katliam yapan DEAŞ'a karşı da en sert
lanetlemeyi yaptığımız gibi orada belki siyasi görüş olarak bize
karşı olmuş olsa bile 'Her vatandaşımızın gözünden dökülen yaş,
vücudundan damlayan tek damla kan dahi bizim gözyaşımız, bizim
kanımızdır' diyerek Suruç'taki bütün vatandaşlarımıza taziye
diledik ve yaralıları hastanede ziyaret ederek acılarını paylaştık.
7 Haziran'da hükümetimize oy vermiş olsun ya da olmasın, sonrasında
AK Parti'ye tavır almış olsun veya olmasın, buradan tekrar
söylüyorum, ortak vicdanımızın gereği olarak bütün acılara aynı
ölçüde yaklaştık. Herkes gördü ve şahit oldu; barıştan,
demokrasiden, teröre karşı mücadeleden bahsedenler Ceylanpınar'da
iki polisimiz ensesinden şehit edilmişken onu yapanlara dönüp
herhangi bir kınamada dahi bulunamadılar. Ve o kadar acı ki
yıllarca vicdanı temsil ettiğini söyleyen bazı aydınlar 'İki polis
için böyle bir operasyona değer miydi?' diyerek iki polisin katlini
küçük görmeye, iki polisin annesinin, bacısının, eşinin,
çocuklarının acısına vicdanlarını kapatmaya çalıştılar. Mesele
bizim için sadece bir olay meselesi değil ortak vicdanın
katledilmesiydi. 78 milyona ifade etmek istiyorum, biz ortak
vicdanı temsil etmeye devam etmek zorundayız. Hükümetler, sivil
toplum kuruluşları, her bir fert olarak eğer ortak vicdanı
savunmaktan imtina edersek Cumartesi Annelerinin yaşadığı
kayıpları, kayıp vatandaşlara günlerce, yıllarca gözünü kapatanlar
ne kadar suçluysa Ankara'ya gelip gözyaşlarıyla 'Oğlumu, kızımı
kurtarın' diyen Diyarbakır Annelerinin acısına gözlerini kapatanlar
da o derece suçludur. Ortak vicdanı temsil eden herkese
sesleniyorum: Diyarbakır Annelerinin gözyaşlarına sebebiyet veren
çocukların dağa kaldırılmasına -ki çözüm süreci içinde oldu- karşı
seslerini yükseltebilecekler mi?"
(İHA)