27 asker hakkında iddianame hazırlandı
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, FETÖ'nün darbe girişimi sırasında Özel Kuvvetler Komutanlığı Etimesgut Özel Hava Alay Komutanlığında gerçekleşen eylemlere ilişkin 27 asker hakkında iddianame hazırladı.
ANKARA (AA) - Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, 15 Temmuz
2016'daki askeri darbe girişimi kapsamında Özel Kuvvetler
Komutanlığı Etimesgut Özel Hava Alay Komutanlığında meydana gelen
olaylara ilişkin 27 kişi hakkında iddianame düzenleyerek, Ankara
13. Ağır Ceza Mahkemesine gönderdi.
İddianamede Özel Kuvvetler Komutanlığı Etimesgut Özel Hava Alay
Komutanlığında gerçekleşen ve bu askeri birlikten darbeye katılan
personel ile ilgili olarak Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığınca
yürütülen soruşturma evrakının, fezlekeyle Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığına gönderildiği belirtildi.
Albay Ümit Tatan'ın "müşteki" olarak yer aldığı
iddianamede şu isimler "şüpheli" olarak yer
aldı:
"Ümüt Ari̇f Bağ, Ahmet Balaban, Türkay Bi̇lge, Fati̇h
Ceylan, Hüseyi̇n Çakıroğlu, Mustafa Çokangın, Emre Demi̇r, Süleyman
Ektaş, Burak Erhan, Soner Erol, Yücel Fındık, Fi̇kret Gi̇rgi̇n,
Murat Güler, Mustafa Güngör, Ramazan Gürkaynak, Eray Hazır, İzzet
Henek, Hali̇t Kabi̇l, Emre Kahraman, Temel İlter Pala, Mehmet
Sağlam, Umut Taşcı, Veli̇ Tüven, Dursun Varlı, Özalp Yeşi̇l, Murat
Yeşi̇lyurt, Harun Yıldız."
İddianamede sanıkların "anayasal düzeni ortadan kaldırmaya
teşebbüs etmek, TBMM'yi ortadan kaldırmaya veya görevlerini kısmen
veya tamamen yapmasını engellemeye teşebbüs etmek",
"Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya
görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs
etmek" suçlarından üçer kez "ağırlaştırılmış
müebbet hapis" cezası ile "terör örgütü üyesi
olmak" suçundan 7 yıl 6'şar aydan 15'er yıla kadar hapse
çarptırılmaları istendi.
İddianamede bazı sanıkların ayrıca "kişiyi hürriyetinden
yoksun kılmak" suçundan da mahkumiyetleri talep
edildi.
"Gülen'in emir ve talimatları doğrultusunda"
İddianamede halen ABD'nin Pennsylvania eyaletinde yaşayan Fetullah
Gülen'in emir ve talimatları doğrultusunda hareket eden FETÖ
mensubu değişik rütbelerdeki bir kısım asker ile onlarla birlikte
hareket eden sivil şüphelilerin 15 Temmuz 2016'da silahlı askeri
darbe teşebbüsünde bulundukları belirtilerek, darbe girişimi
gecesi, FETÖ mensubu teröristlerin Ankara ve İstanbul'daki
eylemleri hatırlatıldı.
Darbe teşebbüsü sırasında büyük kısmı sivil toplam 246 kişinin
öldüğü ve 3 bin civarında kişinin de yaralandığı, bu ölüm ve
yaralamaların, darbecilerin sivil halkı uçaklarla bombalaması,
helikopterlerden ve tanklardan ağır ateşli silahlarla ateş etmeleri
suretiyle gerçekleştiği aktarılan iddianamede, darbeci
teröristlerin suikast amacıyla Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan'ın bulunduğu otele baskın yaptıkları, Erdoğan'ın 15 dakika
önce otelden ayrılması nedeniyle suikast girişiminden kurtulduğu
vurgulandı.
Aynı şekilde İstanbul'dan Ankara'ya karayoluyla gelen Başbakan
Binali Yıldırım ve beraberindeki konvoya da darbeci askerlerin
silahlı saldırıda bulunduğu, konvoyun yolu değiştirerek başka
bölgeye intikal etmesi ve korumaların karşılık vermesi sayesinde
kurtulduğu ifade edilen iddianamede, FETÖ mensubu askerlerin darbe
planlaması çerçevesinde Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Fahri
Kasırga ile Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, dönemin
Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Yaşar Güler, Kara Kuvvetleri
Komutanı Orgeneral Salih Zeki Çolak, dönemin Jandarma Genel
Komutanı Orgeneral Galip Mendi, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral
Abidin Ünal'ın da arasında bulunduğu birçok komutanın rehin
alındığına yer verildi.
İddianamede, darbe teşebbüsüne ilişkin, çeşitli savcılıklarca
yürütülen soruşturmalardaki şüpheli beyanları da özetlenerek,
"darbe teşebbüsünün Fetullah Gülen'in emir ve talimatları
doğrultusunda hareket eden TSK içerisinde yapılanmış ve örgütlenmiş
FETÖ mensuplarınca gerçekleştirildiğinin anlaşıldığı"
bildirildi.
Alay Komutanı olay gecesi enterne edildi
İddianamede, FETÖ mensubu askerlerle fikir ve eylem birlikteliği
içerisinde hareket ettiği belirlenen Özel Kuvvetler Komutanlığı
Etimesgut Özel Hava Alay Komutanlığında görevli şüphelilerin, Özel
Kuvvetler Etimesgut Özel Hava Alay Komutanı olarak görev yapan
müşteki Albay Ümit Tatan'ı olay gecesi enterne edip, askeri
darbenin sevk ve idaresinin yapılacağı Akıncılar Üssü'ne götürerek
Hava Alay Komutanlığının kontrolünü ele geçirmek için aldıkları
talimat doğrultusunda harekete geçtikleri kaydedildi.
Rotayı Semih Terzi değiştirtti
Darbe girişiminde Diyarbakır'dan gelen Özel Kuvvetler 1. Tugay
Komutanı Semih Terzi ve 26 tim personelini almaya giden uçağın,
uçuş planının darbe girişiminden bir hafta önce planlandığı
belirtilen iddianamede, Casa uçağının saat 23.15 sıralarında
Diyarbakır'a iniş yaptığı, uçuş planlamasına göre, ilk önce
Diyarbakır, oradan Cizre, Cizre'den Ankara'ya dönüş yapılacak
şekilde planlanmasına rağmen Terzi'nin helikopterle geldiği
Diyarbakır'da uçağın rotasına müdahale ederek uçağın Cizre'ye
uğramadan Diyarbakır'dan doğrudan Ankara'ya gitmesi için emir
verdiği kaydedildi.
İddianamede, Terzi'nin Gölbaşı Özel Kuvvetler Komutanlığı'nın
kontrolünü ele geçirmek için geldiği, Terzi ve beraberindeki
askerleri Gölbaşı'na götürmek üzere helikopterler ayarlanmaya
çalışıldığı, helikopterlerin uçmama ihtimaline karşı da şüpheli
Harun Yıldız'ın sevk ve idaresinde bir otobüsün hazır bekletildiği,
uçağın 11. Hava Ulaştırma Üs Komutanlığı'na iniş yapması gerekirken
şüphelilerin yönlendirmesiyle Etimesgut Özel Kuvvetler Hava Alay
Komutanlığı'na inişinin sağlanmaya çalışıldığı kaydedildi.
Alay komutanı müşteki Albay Tatan'ın alıkonulmasından sonra
komutanlığın kontrolünü ele geçiren şüpheli Ahmet Balaban'ın darbe
teşebbüsü sırasında öldürülen Semih Terzi'yi karşıladığı belirtilen
iddianamede, Terzi ve beraberindekilerin Gölbaşı'ndaki Oğulbey
Kışlası'na sevki için iki helikopterin hazırlanması talimatı
verdiği ve alayda kendisiyle birlikte hareket eden şüphelilerle
birlikte uçuş planlaması yaptığı bildirildi.
Şüpheliler Dursun Varlı, Özalp Yeşil, Murat Yeşilyurt, Mehmet
Sağlam, Soner Erol ve Ramazan Gürkaynak'ın iki helikopterle
Diyarbakır'dan gelen Terzi ve beraberindeki askerleri Oğulbey
Kışlası'na götürmek üzere hazırlıklar yaptığı bildirilen
iddianamede, Terzi ile birlikte helikopterdeki 18 kişi hakkında
Gölbaşı Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma yürütüldüğü
anımsatıldı.
İddianamede, Gölbaşı'na giden Semih Terzi'nin 16 Temmuz 2016'da
saat 02.30 sıralarında yaralandığının bildirilmesi üzerine
şüphelilerden Varlı, Yeşil ve Yeşilyurt'un mürettebatını
oluşturduğu helikopterin Etimesgut'tan hareket ederek Oğulbey
Kışlası'na geldiği ve Terzi'yi alarak GATA'ya götürdükleri, buradan
ayrıldıkları sırada açılan ateş sonrasında helikopterin kuyruk
kısmına mermi isabet ettiği ve helikopterin saat 03.00 sıralarında
Etimesgut Özel Kuvvetler Hava Alay Komutanlığı'na iniş yaptığı
aktarıldı.
Darbecilerin faaliyetleri
Şüphelilerin darbe girişimi sırasında yaptıkları faaliyetlere yer
verilen iddianamede, şunlar sıralandı:
"Alayda kripto muhabere astsubayı olarak görev yapan
şüpheli Süleyman Ektaş'ın çağrılmadığı halde askeri darbeyi
öğrenerek alaya geldiği ve kripto odasını açtığı,
Şüpheli Veli Tüven'in başkasının yerine nöbete gelerek, alayın
nizamiye nöbetini tuttuğu,
Şüpheli Yücel Fındık'ın, destek birlik komutanlığında nöbetçi
astsubay olarak görev yaptığı, izinsiz uçuş yapan helikopterlere
bixi silahı ile uçuş için gerekli telsiz ve tablet bilgisayarları
planlı bir uçuş programı olmadığı halde diğer şüphelilere teslim
ettiği,
Şüpheli Umut Taşçı'nın suç tarihinde bakım taburu nöbetçi astsubayı
olarak görev yapan şüphelinin amiri olmamasına ve hava sahası uçuşa
kapatılmasına rağmen Fatih Ceylan'ı isteği üzerine uçuş emrini
sorgulamadan izinsiz uçuş yapan helikopterleri hangardan çıkartarak
uçuşa hazırladığı,
Şüpheli Mustafa Güngör'ün stok seviye astsubayı olarak görevli olup
helikopter yedek parçalarından sorumlu olduğu, olay gecesi görevli
olmadığı ve çağrılmadığı halde alaya gelerek izinsiz uçuş yapan
helikopterlerin yedek parça ihtiyacını karşılamak üzere hazır
bulunduğu,
Şüpheli Fikret Girgin'in kalite kontrol teknisyeni olarak görev
yaptığı, olay gecesi görevli olmadığı halde alaya geldiği, yetkisi
olmadığı halde, nişancı personeli arayarak alaya çağırdığı,
Pilot üsteğmen olarak görev yapan şüpheliler Temel İlter Pala,
Emrah Kahraman, Emre Demir, Eray Hazır ve Mustafa Çokangın'ın
görevli olmamalarına ve darbe girişimini öğrenmelerine rağmen alaya
geldikleri,
Şüpheliler Ahmet Balaban, Halit Kabil, Ümit Arif Bağ, Türkay Bilge,
Dursun Varlı, Murat Güler, Mehmet Sağlam ve Hüseyin Çakıroğlu'nun
kanuna aykırı emirlerini yerine getirerek askeri darbenin başarıya
ulaşması için kendilerine verilen emir ve talimatlarını yerine
getirdikleri belirlenmiştir."
Şüphelilerin ifadeleri
Buna göre, suç tarihinde Özel Hava Alay Komutan Yardımcısı olarak
Albay rütbesinde görev yapan Ahmet Balaban, 15 Temmuz'da kendisini
arayan nöbetçi amir Kara Pilot Binbaşı Hüseyin Çakıroğlu'nun
"Acilen birliğe gelmeniz lazım" dediğini
belirterek, şu ifadeyi verdi:
"Kara Pilot Yarbay Halit Kabil yanıma gelerek, 'Alay
Komutanımız hakkında tutuklama emri var. Tutuklamamız lazım' dedi.
Nereden çıktığını sordum. O da 'Genelkurmay Birinci Başkanının emri
ile tutuklanması gerekiyor' dedi. Kimin söylediğini sordum. Özel
Kuvvetler Harekat Şube Müdürü Albay Ümit Bak'ın söylediğini
belirtti."
Darbeci General Terzi yaralanınca GATA'ya helikopterle
götürüldü
Balaban, "Ümit Bak'ı aradım ve Terzi'nin uçakla geleceğini
sordum. O da, 'Evet, Komutanım Birinci Başkanın emriyle bu şekilde
olacak' dedi" ifadesini kullandı.
Terzi'nin uçaktan inince kendisine, "Burada giriş çıkış
olmayacak. Emniyet tedbirlerini artırın" dediğini bildiren
Balaban, daha sonra Terzi'nin, iki helikopterle Gölbaşı Oğulbey'e
gittiğini, helikopterler geri dönerken Bak'ın dahili telefondan
arayarak Semih Terzi'nin yaralandığını söylediğini ve helikopterle
GATA'ya nakledilmesini istediğini belirtti.
"12 kişilik tim dendi 6-7 kişi geldi"
Özel Kuvvetler Özel Hava Alay Komutanlığında kıdemli başçavuş
olarak görev yapan şüphelilerden Murat Yeşilyurt, sonradan darbeci
olduğunu öğrendiği Yarbay Halit Kabil'in kendisini arayarak
"Murat Başçavuşum, alarm var. Hemen birliğe
gelin." talimatı üzerine birliğe geçtiğini söyledi.
Hangardan çıkardığı bir helikopteri uçuşa hazırladığını anlatan
Yeşilyurt, şöyle devam etti:
"Kontrollerini yaptım, beklemeye başladık. Muhtemelen 5-10
dakika sonra diğer helikoptere 6-7 kişi civarında bir kalabalığın
yaklaştığını gördüm. Helikopteri uçuşa hazırladıktan yaklaşık bir -
bir buçuk saat kadar sonra Silopi'den CASA uçağı geldi. 'CASA
uçağından tim inecek.' dediler. Benim, kim nereye inecek, bilgim
yoktu. Daha sonra helikoptere 1. pilot binbaşı Dursun Varlı geldi.
Yanında 2. pilot Yüzbaşı Özalp Yeşil vardı. Bana 12 kişilik bir tim
alacaklarını söylediler. Helikopteri çalıştırdık. Ancak bizim
helikoptere 12 kişi değil 6-7 kişi geldi. Darbeci olduğunu
öğrendiğim Semih Terzi ve 12 kişi diğer helikoptere bindiler. Bize
bu ekibi Oğulbey'de bulunan Özel Kuvvetler Karargahı'na
götüreceğimiz söylendi. Pistten kalkış yaptık ve Özel Kuvvetler
Karargahı önüne indik. Timi tahliye edip biz tekrar alaya
döndük.
Biz alaya döndükten sonra Semih Terzi'nin yaralandığını söylediler.
Helikopterle tekrar Oğulbey'e gittik. Önceki yere tekrar indik ve
yaralanın gelmesini bekledik. Yaralı geldi. Biz de onu alıp acil
şekilde GATA'ya götürdük. Orada birkaç dakika ambulans bekledik.
Yaralıyı GATA'ya bırakıp kalkış yaptığımızda birkaç dakika sonra
havadayken hafif mermi isabeti aldık. Alayda piste indikten sonra
motorları susturup helikopteri kontrol ettiğimde 4 mermi deliğine
rastladım. Bu şekilde helikopterin uçamayacağını Dursun Varlı'ya
ilettim. Bu esnada biz havada olduğumuz için Özel Kuvvetler
Komutanımızın yaptığı açıklamayı duymadık. Biz helikopteri içeri
aldık. Hangara geçtik. Olayın ne derece vahim olduğunu, iç yüzünü
emir aldıktan sonra öğrendik."
'Zekai Paşa bana telefonda Semih Terzi ile ilgili kötü bir ifade
kullanınca anormal bir durum olduğunu anladım'
Balaban, Halit Kabil'e bilgi vererek, "Ne gerekiyorsa
yapalım" sözlerine yer verdiğini, bir helikopterin
Terzi'yi alarak GATA'ya götürdüğünü ifade ederek, şunları
aktardı:
"Terzi ile gelen taburdan bir unsur helikopterlere binme
esnasında 'Uçakta eşyalarımız var, onları indireceğiz' dedi. Kim
olduğunu hatırlayamadığım biri bana tüm personelin birliğin
içerisinde gezdiğini söyledi. Bunu bana Türkay Bilge Binbaşı
söyledi. Ben de çıkıp tim komutanını yürüyerek aradım. Konuştuğu
cep telefonunu bana verdi. 'Zekai Paşa telefonda' dedi. Zekai Paşa
bana telefonda 'Ne yaptınız?' dedi. Yaptığımız işleri anlattım.
Zekai Paşa, Semih Terzi ile ilgili kötü bir ifade kullanınca
anormal bir durum olduğunu anladım. Bana 'Helikopterler bundan
sonra kalkmayacak, uçuş olmayacak' deyince 'Emredersiniz' diyerek
telefonu kapattım. Sabaha kadar gözlem ve denetim faaliyetleri
devam etti. Sabahleyin de tim personeli bizi gözlem altına
aldı."
"Onu alacaksınız. O hükümet yanlısı"
Şüpheli Halit Kabil ise darbe girişimi günü Ümit Bak'ın kendisini
arayarak, "Alarm durumu var, toparlanın" demesi
üzerine birliğe hareket ettiğini anlattı.
Birliğe gelince Bak'ın kendisini tekrar arayarak, "Beni iyi
dinle. Birinci Başkanımızın emri ve Semih Terzi Tuğgeneralin
koordinatörlüğünde ülke anormal bir duruma girdi. Sıkı yönetim
durumuna geçiyoruz. Alayda gerekli tedbirlerinizi alın"
dediğini ifade eden Kabil, "Bana, 'Alay Komutanı geldi mi?
diye sordu. Henüz gelmediğini söyledim. 'Ümit Tatan albay
geldiğinde onu alacaksınız, işe karıştırmayacaksınız. O hükümet
yanlısı, o bu işin içinde olmaz' dedi" ifadelerini
kullandı.
Darbe girişimi sırasında Destek Grup nöbetçi astsubay olduğunu
belirten şüpheli Yücel Fındık, Şüphelilerden Halit Kabil'in darbe
olduğunu, bundan sonra kendisinin emir komutasında olduğunu
söylediğini belirterek, şunları aktardı:
"Zaten kendisi benim 1. sicil amirimdir. Neden böyle bir
şey dediğini anlayamadım. Genç teğmenler de panikledi. Ne olduğunu
anlamaya çalıştılar. İdari işlerin kapısını açıp televizyonu açtık.
Dursun Varlı konuşmaya başladı. 'Bu Recep Tayyip Erdoğan'a karşı
bir harekettir, komutanlarımız değişecek, Alay komutanını götürdük,
Diyarbakır'dan Semih Terzi geliyor, Özel Kuvvet komutasını o
alacak' dedi. Mehmet Sağlam, emir komutayı anlattı. Telefonundan
genelkurmayın yönetime el konulduğuna dair emrini orada bulunanlara
gösterdi. 'Bundan sonra ya bizden ya da karşı taraftansınız,
tarafınızı seçin' deyip eliyle tabancasını tuttu. Tabancayı
çıkarmadı. Kendisini onaylatmak için oradaki genç teğmenlere değil
mi diye sertçe sordu. Onlar da tedirgin olup tepkisiz kaldı.
Televizyonda Zekai Paşa'nın sesini duydum. Darbe karşıtı
konuşuyordu. Kabil, Sağlam ve Varlı 'nın olduğu grup bunun sahte
olduğunu, gerçek olmayabileceğini söylediler, tüm ordunun darbeye
destek olduğu izlenimini vermeye çalışıyorlardı. Üçü birlikte
sonradan dışarı çıktı."
"Oluyor bir şeyler, başladı"
Yüzbaşı rütbesiyle helikopter pilotu olan şüpheli Soner Erol, şu
beyanı verdi:
"00.35 sıralarında birliğe geldim. Aracı dışarıya park
ettim ve o sırada aracından bir şey alan Türkay Bilge ile
karşılaştım. Ne olduğunu sordum. Dudak büktü ve 'Anlamadım. İçeri
gidelim' dedi. Nizamiyeye geldiğimizde Binbaşı Dursun Varlı ile
karşılaştım. Sanki nizamiyeye gelenleri karşılama pozisyonundaydı.
'Abi ne oluyor' dedim. O da güldü ve 'Oluyor bir şeyler, başladı'
dedi. 'Ne başladı' dedim. Alay komutanının nerede olduğunu sordum.
'Alay komutanını götürdüler' dedi. Kim, nereye, nasıl diye panik
sorular sordum. Pis bir gülümseme yaptı. Normalde biz silah
taşımayız, ancak o gün üzerinde silah taşıyordu."
'Darbe olacağını, sıkı yönetim ilan edileceğini söyledi'
Şüpheli Özalp Yeşil, darbe gecesi 22.45'te şüphelilerden Binbaşı
Dursun Varlı'nın kendisini acil olarak alaya çağırdığına işaret
ederek, şunları kaydetti:
"Saat 23.00 sıralarıydı. Dursun Varlı'yı telefonla aradım,
'Komutanım ben geldim. Ne yapayım?' diye sordum. Üniformamı giyip
tabur binasının önüne gelmemi söyledi. Ben de dediğini yaptım.
Gittiğimde yanında Yarbay Halit Kabil, Üsteğmen Emre Demir de
vardı. Ne yapacağımızı sorduk, eşimin beklediğini söyledim, o da
bana eşimi hemen göndermemi, darbe olacağını, sıkı yönetim ilan
edileceğini söyledi. Ben de eşime bunu anlatarak hemen eve giderek
kapıları kilitlemesini söyledim. Geri onların yanına
döndüm."
"Okulda namaz kılmamamı, oruç tutmamamı
söylüyordu"
İddianamede, FETÖ'nün darbe girişiminde görev aldıktan sonra
tutuklanan ve TSK'dan ihraç edilen pilot Üsteğmen Müslim Macit'in
ifadesine yer verildi.
Hava Harp Okulunu kazandıktan sonra da örgütle bağlantısının
sürdüğünü aktaran Macit, "Biz Ramazan ile birlikte 2005
yılı Eylül ayında hava harp okuluna başladık, Ankara'da evde
bulunan Mehmet isimli şahıs bizi Mustafa isimli şahsa teslim etti.
Mehmet isimli kişi bizi Ankara'dan alıp İstanbul'a götürdü ve
Mustafa isimli kişiye teslim etti. Ramazan isimli arkadaşım daha
sonra güvenlik soruşturması sonucu Hava Harp Okulundan çıkartıldı
ancak ben tek başıma Mustafa'nın bulunduğu yere gidip gelmeye devam
ettim. Bu şahıs bana okulda namaz kılmamamı, oruç tutmamamı
söylüyordu, yazın Mustafa ile Sincan'da bir evde buluşuyorduk. Bu
şahıs normalde Ankara'da oturuyor ancak iki haftada bir benimle
görüşmek için İstanbul'a geliyordu. Biz İstanbul'da, Mustafa isimli
şahısla görüşürken tek bir adreste değil değişik adreslerde
buluşuyorduk" dedi.
"Abilere maaşımın yüzde 15'ini veriyordum"
2009'da hava harp okulunu bitirip İzmir Çiğli'ye pilotaj eğitimine
gittiğini anlatan Macit, şöyle devam etti:
"Gitmeden önce bana bu 'abiler' tarafından kimle irtibat
kuracağımız konusunda bilgi verildi. Çiğli'ye gittiğimde Yavuz
isimli bir şahısla görüşmem söylendi. Yavuz'u ankesörlü telefondan
aradım, Yavuz İzmir'de oturuyordu. Bu kişi beni Cem isimli bir
şahısla tanıştırdı. Daha sonra Çiğli'de bir ev tuttum, Cem beni
Yamanlar Kolejinde tarih öğretmenliği yapan Hasan isimli biriyle
tanıştırdı. Hafta sonları Abdullah ile kiraladığımız eve
gidiyorduk. Çiğli'de askeri birlikte kalabilirdik ancak 'abiler'
bize ev tutun dedikleri için biz ev tuttuk. Hafta sonları Abdullah
ile birlikte bu evde kaldık. İlk maaşımın tamamını, daha sonra ise
yüzde 15'ini bu 'abilere' veriyordum, parayı elden teslim
ediyordum. 2010'da pilotaj eğitimini bitirerek Konya'ya gittim.
Konya'da Yusuf ile tanıştık. Yusuf ile Konya'da onun belirlediği
evlerde görüşüyorduk.
Ben 2011 yılında çocukluk arkadaşım Hülya ile evlendim. Harp okulu
3. sınıftayken 'abilere' Hülya'dan bahsettim. Onlar da 'Biz bir
araştıralım, uygun olduğu taktirde sana söyleriz' dediler. Daha
sonra kararı bana bıraktılar. 2011 yılı Eylül ayında Akıncı 4. Ana
Jet Üssüne tayinim çıktı, üsteki lojmanlara taşındım. Yusuf isimli
kişi beni kod adı Veli olan bir kişiyle tanıştırdı. Daha sonra
Serdar kod isimli biriyle tanıştık, bu sırada 17/25 aralık olayları
meydana geldi. O güne kadar siyaset konuşmadığımız halde o günden
sonra siyaset konuşulmaya başladı. Serdar'ın daha sonra 2014
yılında devlet memuriyetine geçtiğini öğrendim. 2015 yılında Hakan
kod adlı Hüseyin Eriş ile görüşmeye başladım. Bu sırada Mahmut kod
adlı Mehmet Ayan ile de görüşmeye başladım. Bu iki şahıs bana 2015
aralık ayında gireceğim kurmaylık sınavına 'çok çalışın' dediler.
Ben zaten çalışıyordum. Sınavdan bir hafta önce Ankara Barıştepe
Mahallesi'ndeki bir evde Selim kod adlı bir şahısla birlikte
Abdullah ve bana yemin ettirdi, bir SD kartı ve çok uzun bir şifre
yazılı olan bir kağıt verdiler. 'Bu sorulara çalışın' dediler. Bu
şahsın verdiği bütün sorular sınavda çıktı. Sınavda 88 puan aldım.
Sınav sorularının bulunduğu SD kartlarını Mehmet Ayan'a çalıştıktan
sonra geri verdik, Mehmet Ayan ile 23/24 Haziran tarihlerine kadar
görüştük."
"Abidin Ünal, elleri serbest ve sivil olarak filoya
geldi"
FETÖ'nün darbe girişiminden bir gün önce gece yarısında Binbaşı
Mehmet Fatih Çavur'un, Üsteğmen Adem Kırcı, Üsteğmen Mehmet Çetin
Kaplan ve kendisini evine çağırdığını anlatan Macit, Çavur'un
terörle mücadele harekatı kapsamında gizli bir göreve katılıp
katılmayacaklarını sorduğunu belirtti.
Macit, darbe girişimi sırasında yaşananlara ilişkin şunları
anlattı:
"Saat 21.00 civarlarıydı, ilk uçacak ekip belirtildi. Biri
hava-yer diğeri ise hava-hava idi. Hava-yer görevinde uçacak 4 uçak
vardı. 1 numara Yüzbaşı Aydoğdu, arkasında Binbaşı Azimetli, 2
numarada üsteğmen Mehmet Çetin Kaplan, arkasında Ertan Koral, 3
numarada yüzbaşı Mete Kaygusuz, 4 numarada ben uçacaktım, 3 ve 4
numaralı uçaklar tek kişiliktir. saat 22.30 sıralarında 1 ve 2
numaraya kalkış emri verildi. Yüzbaşı Mete Kaygusuz'un desk
bölgesinde koordine görevi olduğundan dolayı 3 ve 4 numaralı
uçaklar uçamadık.
Albay Ahmet Özçetin, aldığı koordinatları telsizle uçaklara
iletiyordu. Bu sırada Özçetin, atış serbest diyerek bombalama emri
veriyordu. Bu sırada elleri bağlı şekilde bir karacı tuğgeneralin
geldiğini gördüm. Üsteğmen Mustafa Konur ile bu konuyu konuştuk ama
bir anlam veremedik. Bu sırada Abidin Ünal, elleri serbest ve sivil
olarak 141. Filoya geldi, bize 'İyi akşamlar. Kolay gelsin gençler'
diye hitap ederek gitti. DESK bölgesinden içeriye girdi. Yüzbaşı
Ahmet Tosun benden uçacaklar için JDAM mühimmatların atılması için
gerekli olan kriptoları DTC'ye yüklememi istedi, Mustafa Konur ile
yüklemeye çalıştık, 2 DTC'yi yükledik ancak daha sonra
yükleyemedik. Bu arada Yüzbaşı Çavur benden muhabere yönetim
sistemini iyi bildiğim için Genelkurmay Başkanlığının
koordinatlarını istedi. Ben kendisine sistemden hemen çıkartıp
bilgileri verdim. Sonrasında Yüzbaşı Ahmet Tosun da telsiz ile
Genelkurmay başkanlığının üstünden yakın geçiş yapılması emrini
verdiğini duydum. Ahmet Tosun ve Mehmet Fatih Çavur, TBMM, Türksat,
Külliye, Jandarma Genel Komutanlığı, Kızılay gibi yerlerin
koordinatlarını istediler. Ben bu koordinatları verdim. Bu iki kişi
Diyarbakır'dan gelen 6 tane uçağa da bu şekilde talimatlar
verdiler.
Biri televizyona çıktı, darbe yapıldığını söylüyordu. Ben şoke
oldum ne yapacağımı ve nasıl davranacağımı bilemedim. Bu sırada
Ahmet Tosun'a talimatlar geliyordu. Tosun da talimatları uçaklara
bildiriyordu. Bu talimatların bazılarını şöyle hatırlıyorum, polis
harekat noktasına atış serbest, Meclis'e atış serbest, Türksat'taki
antene atış serbest, Kızılay'dan alçak uçuş serbest, Genelkurmay
üzeri ses uçuşu serbest. Tanker uçaklarına da yakıt ikmali için
havada kalmaları yönündeydi. Elektrikler kesilene kadar talimatlar
bu şekilde devam etti, bu olayların saatini hatırlamıyorum, hava
karanlıktı, bizim uçaklarla irtibatımızın kesilme nedeni elektriğin
gitmesiydi, uçakların talimatı kulede Hakan Karakuş aracılığıyla
yapılıyordu, yakıtları biten uçaklar üsse geri indiler.
Saat 08.30 sıralarında kursiyer teğmen ve üsteğmenlerin üssü terk
etmeleri söylendi, Yüzbaşı Mete Kaygusuz bana üste kalmamı,
gitmememi söyledi. Daha sonra bana ve Üsteğmen Çetin Kaplan'a 'Kule
civarında bir helikopter var ve helikopterde paketler var onları
alıp yuva misafirhanesine götürün' dedi. Biz de filo aracılığıyla
kulenin yanındaki helikopterin yanına gittik, bizi MAK özel tim
görevlileri silahlı olarak karşıladı. Oraya sivil kıyafetli
şahıslar geldiler. Bu şahıslar minibüse bindiler, 8 kişiyi aldım,
bunların elleri önden bağlıydı. Abidin Ünal bu 8 kişinden önce
geldi ve elleri bağlı değildi. Abidin Ünal'ın geliş saati saat
23.00 sıralarıydı. Bu şahısları misafirhaneye götürdük. Daha sonra
Mehmet Çetin Kaplan, Adem Kırcı ile şahsi aracıma bindik ve üsten
ayrıldık. Bu arada pistin bombalandığını öğrendik. Daha sonra
helikopterle gelen 8 kişinin Şanver isimli Korgeneralin kızının
düğününden alınan şahıslar olduğunu anladım, lojmanlardaki evimden
pazar günü kayın pederimin evine gittim."
Uluç Hüseyin Hançer'in ifadesi
Akıncılar 4. Ana Jet Üs Komutanlığında üsteğmen pilot olarak görev
yapan şüpheli Uluç Hüseyin Hançer de ifadesinde, 7. sınıfta örgüte
ait olan Yenirenk Dershanesine gitmeye başladığını belirterek,
"Dershanedeki bir arkadaşım bana üniversitede okuyan
'abilerin' bir evi olduğunu, buraya gidip ders çalışabileceğimizi
söyledi. Ben de bunun üzerine 'ışık evleri' olarak adlandırılan
evlere gitmeye başladım. Burada film izletip bize ikramlarda
bulunuyorlardı. Aynı zamanda ders de çalıştırıyorlardı. Bu durumu
babama anlattım ancak babam tanımadığım insanlarla görüşmemi uygun
bulmadı ancak daha sonra faydalı olduğunu düşünmem üzerine o da
kabul etti. Hemen hemen her gün bu evlere gidiyorduk. İki üç ay
sadece ders çalışıp sohbet ettiler. Daha sonra bize Fetullah
Gülen'i tanıyıp tanımadığımızı sordular. Ben de tanımadığımı
söylemem üzerine onunla ilgili kitaplar verdiler. Videolarını
izlettiler. Biz buraya geldiğimizde namaz kılıp Fetullah Gülen'in
kitaplarını okuyup, videolarını izlemeye başladık" diye
konuştu.
Evde bulunan kişilerin kod adı kullandığını öğrendiklerini belirten
Hançer, bunun nedenini sorduklarında, "Tedbir olsun,
zamanında sıkıntılar yaşadık" karşılığını aldıklarını
söyledi.
FETÖ, halı saha maçıyla askeri sınava giremeyecekleri
belirlemiş
Zamanla kendisine "Uğur" kod adıyla hitap edilmeye
başlandığını dile getiren Uluç Hüseyin Hançer, ifadesini şöyle
sürdürdü:
"Halı sahada maç yapılacağından bahisle düz taban olup
olmayanları öğrenmeye çalışıyorlardı. Sonradan öğrendiğime göre
bunları askeri sınavlara sokamayacaklarından elemek için
soruyorlarmış. Bu sırada yine bize Fetullah Gülen'in kasetlerini
izletip, kitaplarını okutmaya devam ediyorlardı. 8. sınıfın sonuna
doğru askeri liselere yönlendirmek istediklerini bana söylediler.
Buna karşı çıktım. Askeri liseye gitmeyeceğimi söyledim ancak beni
'Buralarda sizin gibi vatanını milletini seven, dinine bağlı
insanlara ihtiyaç var' diyerek ikna ettiler. Yine aynı şekilde
ailem de ikna oldu. Daha sonra askeri liseler sınavına yönelik
hazırlanmaya başladık. Ben, Ahmet ve Enes ismindeki arkadaşlarımla
birlikte hazırlanıyorduk. Aynı evde 5'er günlük kamplara almaya
başladılar. Hem ders çalıştırıp hem de spor yaptırıyorlardı.
Sabahları koşuyor, şınav ve mekik çekiyorduk. Yine ara ara başka
'abiler' gelerek bize mülakatlar konusunda bilgi veriyorlardı.
Okuduğum yazarları sordukları takdirde Hürriyet ve Milliyet
gazetesinden yazar isimleri söylememi, okuduğum kitapları
sorduğunda o zamana ait güncel kitap isimleri söylememi
belirttiler. Atatürk ilke ve inkılaplarına hakim olabilmem için bu
yönde ayrıntılı çalışma yapmamı söylediler. Askeri sınavlardan önce
5 şıklı sorular çözdürüyorlardı. Bu soruların aynısının çıktığını
hatırlamıyorum ama buna benzer sorular sınavda çıkıyordu. Ailemin
yanına da gidip geliyorlardı. Dini değerlerden bahsederek ailemin
de güvenini kazanmışlardı. Askeri lise sınavlarını 2005 yılı
Haziran ayında kazandım. Ben yazılı sınavı kazandıktan sonra yine
aynı evde bulunan 'abiler' bana daha fazla mülakata ilişkin
bilgiler vermeye başladılar. Daha önce mülakatlarda sorulan
soruları arşivlediklerinden bu soruları bana söyleyip ne şekilde
cevap vermem gerektiğini söylüyorlardı.
2005 yılının yaz ayında babamla birlikte İstanbul Kuleli'de
mülakatlara gittik. Burada kimseyle görüşmeden sınavlara girdim.
Sağlık muayenesi, spor testi, sözlü mülakata girdim. Hepsinden
başarılı olarak sınavı kazandım. Askeri liseler yazılı sınavını
kazanınca bana artık ders çalıştırmamaya başladılar. Gezilere
götürüp yemekler yediriyorlardı. Bunu sonradan öğrendiğime göre
askeri liseden vazgeçip başka bir okula gitmemi engellemek amacıyla
yaptıklarını düşünüyorum. İzmir'de bulunan Maltepe Askeri Lisesine
asil olarak girmeye hak kazandım. İrfan kod adlı kişi sınavı
kazandıktan sonra Sincan'da bulunan adresini bilmediğim ancak
gösterebileceğim eve geldi. Bana İzmir'de nasıl hareket edeceğim
konusunda bilgiler vermeye başladı. Veli isimli kişiyle İzmir'de de
irtibatımın olacağını, kesinlikle cep telefonu kullanmamamız
gerektiğini, İzmir'e gittiğim hafta intibak eğitiminden çıktığım
ilk cumartesi günü Veli isimli kişinin beni Konak meydanında otobüs
duraklarında bekleyeceğini, onunla irtibata geçmem gerektiğini
söyledi. Ayrıca cuma namazına gitmememizi, normal vakit
namazlarında kimseye belli etmeden teyemmüm abdesti ile ima yoluyla
yani gözlerimizle kılabileceğimizi söyledi. Evde kaldığımız sürede
kız arkadaşımızın olmasını istemiyorlardı ancak sorulması halinde
kız arkadaşımızın olduğunu söylememizi, dini veya siyasi bir
tartışmaya girmememizi istediler. Fetullah Gülen hakkında
bulunduğumuz ortamda bir konu açıldığında onun hakkında kötü
konuşmamamızı susmamızı, yorum yapmamamızı söylediler. Ben de
verdikleri talimatları uygulayınca dediklerini yaptım.
İntibak eğitiminin bittiği hafta sonu Veli isimli 'abiyle'
belirtilen yerde buluştum. Kendisini takip etmemi işaret etti.
Bende arkasından kendisini takip ettim. İzmir Kemeraltı'nda bir
mağaza girdi. Ben de peşinden girdim. Ben resmi kıyafetli olduğum
için burada bana sivil kıyafet aldı, sivil kıyafetleri giyerek
mağazadan birlikte çıktık. Veli isimli şahısla İzmir'de Adnan
Kahveci Parkı'nın civarında bulunan bir eve gittik. Burası
muhtemelen ailesi ile birlikte yaşayan bir esnafın eviydi. Bu
görüşme sırasında yine Fetullah Gülen'in kitabını okuyup, namaz
kılıyorduk. Daha sonra iki hafta sonu bir gün olmak üzere
belirlediğimiz bir saatte Adnan Kahveci Parkı'nda bulunan ankesörlü
telefonun önünde buluşma kararı aldık. İki haftada bir buluşup onun
yanında getirmiş olduğu sivil kıyafeti bir lokanta veya başka bir
yerde değiştirip ilk buluştuğumuz eve gidiyorduk. Belli bir süre bu
şekilde hareket ettik. Veli isimli şahıs telefon numarasını bana
verdi ancak telefon numarasının tüm rakamını bir altı veya bir üstü
şeklinde kodlayarak telefonuma kaydetmemi söylediler. Kesinlikle
acil bir durum olduğunda kendi cep telefonumdan aramamamı,
ankesörlü veya bakkallardaki telefonları kullanmamı istediler. Ben
cep telefonu numaramı Veli isimli şahsa vermiştim. 2006 veya 2007
yıllarında bir görüşme sırasında bana şu anda ortamın kötü olduğunu
belli bir süre benle görüşemeyeceklerini, onların tekrar arayana
kadar benim kendileriyle irtibat kurmamamı söylediler. Yaklaşık 1
yıl görüşmedik. Sonra tekrar telefon geldi, görüşmeye devam ettik.
2008 yılında Veli artık Ankara'da kendisinin işinin bittiğini, beni
başka bir kişiyle tanıştıracağını söyledi. Sonra Serkan isimli
Ankara Sincan'da bulunan 'abiyle' beni Ankara'dayken tanıştırdı. Bu
arada yazları Ankara'ya tatile geldiğimde Veli isimli şahısla
görüşüyordum. Serkan isimli kişiyle de aynı şekilde İzmir'de aynı
adreste buluşmaya devam ettik. Neden beni askeri liselere
göndermekte ısrar ettiklerini sorgulamaya başladığımda "şu
anda askeriyenin dinsizlerin elinde olduğunu, benim burada
dinsizlerin yerine olmam halinde bile memlekete faydalı
olacağı" söylüyorlardı. Bu şekilde dini ve milli duygularla
beni ikna ediyorlardı. Askeri lisede okuduğum sırada askeri lise
ilgili çok fazla bilgi istemiyorlardı. Sadece tedbirli davranmamı
söylüyorlardı.
Askeri lise bittiğinde muayene testinden sonra sağlıktan elenenler
karacı geçenler ise havacı olarak harp okulunun öğrenci seçme uçuşu
ve intibak kampına katılıyordu. Ben de Yalova'da bulunan kampa 2009
yılının Ağustos ayında katıldım. Askeri lisede örgüte bağlı
herhangi bir öğrenci olup olmadığı dikkatimi çekmedi. Yalova'ya tüm
askeri liseler olarak gittik. Yalova'da 'şok mangası' adı altında
bir grup oluşturuluyordu. Bu gruba çok ağır şartlarda eğitim
veriliyordu. Bunun amacı kendinden olmayan kişileri kendi isteğiyle
ayrılmalarını sağlamak olduğunu daha sonra anladık. Askeri liseden
elemek istediklerini aşama aşama şok mangasına alıp askeriyeden
ayrılmalarını sağlıyorlardı ancak ben o zaman örgütün bu duruma
müdahale ettiğini anlayamadım. Ara ara beni de bu mangaya
alıyorlardı ancak kesin gitmesini istediği kişileri sürekli mangada
tutuyorlardı."
"Şifreli CD'yi bilgisayara taktığınızda içi boş olarak
gözüküyordu"
Hava Harp Okulunda askeri liseden gelen öğrencilerin çoğunun örgüte
bağlı olmayan kişilerden olduğunu, daha çok sivil liseden gelen
öğrencilerin örgüte bağlı bulunduğunu aktaran Hançer, "Bu
nedenle askeri liseden gelen öğrencileri elemek için
uğraşıyorlardı. En ufak hatalarında hemen okulla ilişiğini
kesiyorlardı. Ben Hava Harp Okulunda Hasan Basri Çağlı isimli
arkadaşımla aynı odada kalıyordum. Çağlı'nın örgütle bir ilgisi
olduğunu düşünmüyorum. Kendisini okuldan atmak için sürekli ceza
veriyorlardı. Mesela sadece bizim odanın bulunduğu yerde arama
yapıp kitabının arasında müstehcen dergi buldular. Bu nedenle
kendisine ceza verdiler. Hasan Basri Çağlı ağlayarak bu derginin
kendisine ait olmadığını söylemesine rağmen ceza almaktan
kurtulamadı. Belli bir miktarda ceza aldıktan sonra Hava Harp
Okulundan atılmak zorunda kaldı. Bu şekilde göndermek istedikleri
kendilerinden olmayan kişileri okuldan ayrılmasını sağlıyorlardı. O
tarihte bu işleri örgütün organize ettiği aklıma
gelmiyordu" diye konuştu.
'Okulda örgüt içine bağlı gruplar olduğunu fark ettim'
Hançer, ifadesinde şu bilgileri verdi:
"Biz Hava Harp Okulunda bizim dönem olarak 250 kişiydik.
Biz 200 kişi olarak mezun olduk. Arada söylemiş olduğum nedenlerden
okuldan ayrılan ya da atılan arkadaşlarımız vardı. Okul içerisinde
örgüte bağlı ikili veya üçlü grup olduğunu fark ettiğim kişiler
birinci grup Asil Aksoy, İzzet Kara, Sabri Çalışkan, ikinci grup
Burak İnan, Kazım Almacı, Serkan Erdoğan, üçüncü grup Ali Mert
Tüfekçi, Yıldırım Kılıçarslan, dördüncü grup İlyas Çolak, Engin
Sümengen, diğer bir grupta Alparslan Gözütok, Aslan Ali İlhan,
Erkam Güzel, bunlar şu anda aklıma gelen isimlerdir, bunların büyük
oranda örgüte bağlı olduğunu düşünüyorum. Ayrıca ima yoluyla
kafasını sallayarak namaz kıldıklarını gördüğüm veya teyemmüm
aldığını gördüğüm kişiler de vardı. Bunlar Tolga Fırat, Mesut
Açıkgöz, Gökhan Çakı, Yusuf Ergin, İlyas Çolak. Biz Hava Harp
Okulunu bitirdiğimizde İzmir'e uçuş eğitimine gittiğimizde bizim
dönemi altı gruba ayırmışlardı. Yukarıda belirtmiş olduğum örgüt
içerisinde gruplar Hava Harp Okulunun içerisinde aynı grubun
içerisinde yer aldılar. Hava Harp Okulundaki uçuş eğitimi grubunu
filo komutanı Binbaşı Hasan Hüsnü Balıkçı, Yüzbaşı Ali Akkaş ve
Yüzbaşı Faruk Erdoğan ayarlıyordu.
2013 yılının yaz aylarında uçuş eğitimi için İzmir'e Çiğli'de
bulunan 2. Ana Jet Üssüne diğer devre arkadaşlarım gibi katılış
yaptım. Burada misafirhanede Selahattin Yıldız ile birlikte kalmaya
başladım. O zaman Yıldız'ın da bizden olduğunu samimi olmadığım
için bilmiyordum. Bana söylendiği gibi ilk müsait zamanımda hafta
sonu Menemen otogarında bana verilen ve ezberlettirilen numarayı
aradım. Cep numarasıydı, bu numaradan ilgili 'abiyi' bir kere
bakkal telefonundan aradım. Menemen'de kod adı olduğunu düşündüğüm
Fatih isimli birisi benim yanıma geldi. Fatih isimli 'abi' Menemen
Devlet Hastanesinde çalışıyordu. Ancak görevini tam olarak
bilmiyorum. İki çocuğu olduğunu, çocuklarından birinin isminin
Ahmet Faruk olduğunu, eşinin de öğretmenlik yaptığını biliyorum.
Bana İzmir'de ev tutacağımızı ve evde grup oluşturacağımızı
söyledi. Bu ev Süleyman Ekşi ve benim adıma kiralandı. Hafta
sonları Fatih isimli kişi bizim eve gelerek bizimle görüşmeler
yapıyordu. 17-25 Aralık öncesinde içinde Fetullah Gülen'e ait
kitaplar, Risaleyi Nur ve Kuran olan bavulla evimize geliyor, hafta
sonu bu kitapları götürüyordu, giderken bu kitapları götürüyordu.
Bizim evde herhangi bir kitap bulunmuyordu. 17-25 Aralıktan sonra
bizimle ilgilenen Fatih isimli 'abi' eve iki tane bilgisayar
getirdi. Yanında getirmiş olduğu özel şifrelemeli CD'lerle Fetullah
Gülen'in sohbetlerini dinleyip kitaplarını okuyup Kuran-ı Kerim
okuyorduk. Şifreli CD'yi bilgisayara taktığınızda içi boş olarak
gözüküyordu ancak farklı bir programla çalıştırıldığında içindeki
bilgiler ortaya çıkıyordu. Bu CD'ler ve bilgisayar sürekli evde
kalmaya başladı. Herhangi bir tanımadığımız kişi geldiğinde bu
CD'leri kırıp atmamız talimatı verildi. Yine üs içerisinde
öğrencilerden ve hocalardan dikkatimizi çeken hususları kendilerine
bildirmemizi istiyorlardı. Bizden sorumlu olan Fatih isimli şahıs
her hafta kendisinde olan USB bellek ile Fetullah Gülen'in
'herkul.org' isimli sitede yayınlanan haftalık vaazını getirip
projektörle duvara yansıtıp bizlere izlettiriyordu. Biz bu dört
arkadaşla birlikte İzmir'de bulunduğumuz süre içerisinde hafta
içleri üste, hafta sonları evimizde bulunuyorduk.
Ev arkadaşım olan Erol Macit uçuşlarının çok güzel olmasına rağmen
kız arkadaş muhabbetine çok girdiği için bu yönde 'abilere'
bilgiler gelmeye başlamış. Erol Macit isimli arkadaşımız aynı pilot
ile üç kez uçuş testine girerek zayıf not alarak elenmesine neden
oldular. Bu pilotun ismini şu anda hatırlayamıyorum. Erol Macit
elendikten sonra farklı bir yere tayini çıktı ve bizim evden
ayrılmak zorunda kaldı. Erol Macit'i yeni bir 'abiyle'
görüştürdüler. O da bizden ayrılmak istemediğini belirmesine rağmen
farklı bir gruba aldılar. Macit şu anda İnsansız Hava Aracı
filosunda teğmen olarak görev yapmaktadır. Erol Macit çok sinirli
bir şekilde Fatih isimli şahıstan ayrıldı, bir daha bunlarla
görüşmeyeceğini söyledi ancak akıbetini bilmiyorum. Eğitim
gördüğümüz ikinci uçakta iki öğretmen haricinde diğerlerinin yine
bu örgütün içerisinde yer aldığını düşünüyorum. Bu örgüt içerisinde
yer almadığını düşündüğüm öğretmenlerin Akçalı Binbaşı, Yaman
Yüzbaşı, bunların haricindekiler örgütle bağlantısı olabilir. Çünkü
örgüt içerisinde istenmeyen yine örgüte bağlı öğrencilere yine bu
yapının içerisindeki öğretmenler farklı muameleye uyguladıkları
gözle görülebiliyordu. Anladığım kadarıyla dışarıdaki sivil
'abilerle' okuldaki öğretmenler irtibat halinde bulunuyorlardı.
Eğitim sırasında ikinci uçak eğitimi aşamasında hangi uçağın pilotu
olmak için tercih yapılması gerekiyordu. Bu sivil 'abiler'
görüşmeler sırasında bize F-16 pilotu olmak istediğimizi
belirtmemizi istiyorlardı. Biz de onların talimatları doğrultusunda
F16 pilotu olmak istediğimizi söyledik."
"Bugün itaat günüdür"
Uluç Hüseyin Hançer, darbe girişimi sırasında yaşadıklarına ilişkin
şunları söyledi:
"O gün rutin olarak eğitim gördüğümüz 141. filo
komutanlığına gittim. Burada rutin çalışmalarımızı yaptık. İşler
öğlene kadar rutin bir şekilde devam etti. Normalde cuma günleri
mesai 17.00'de bitmekteydi ancak o gün 14.00'te mesainin biteceğini
üst komutanı söyledi. Bizim filodan da bazı hocalar filodan
ayrıldı, bazıları filoda kaldı. Saat 14.00 sıralarında 48 kursiyere
filo komutanı olan Yarbay Hakan Karakuş'un brifing salonunda
toplantı yapacağı söylendi. Biz de o saatte brifing salonunda hazır
bulunduk.
Saat 17.00'de 48 kursiyeri filo komutanı Yarbay Hakan Karakuş
brifing salonunda bizi topladı. Burada tüm kursiyerlerin
telefonlarını topladı. Bugün TSK'nın PKK'ya çok büyük bir operasyon
düzenleyeceğini, üst içerisindeki sandıktan HDP'ye oy çıktığından
aramızda hainlerin olduğunu bildiğini, bilgi sızmaması için cep
telefonlarımızı topladığını, üst komutanının bu hainler için
mesaiyi erken bitirip onları gönderdiğini söyledi. Operasyonun
03.00-03.30 gibi olacağını, ertesi gün haberlerde
izleyebileceğimizi söyledi. Bize vatan, millet temalarıyla
etkileyici bir konuşma yaptı. Bize görev verileceğini,
hocalarımızın talimatlarını yerine getirmemizi söyledi. Salondan
çıktığımda filoda bizim filodan olmayan birçok pilot gördüm. Bizim
döneme Hüseyin Türk görevleri dağıttı, diğerlerine Mete Kaygusuz
görevleri dağıttı.
'Bugün tarihi gündür, karşınıza asker şahıs bile çıksa ben indir
dediğimde indireceksiniz'
Saat 22.00'ye kadar herhangi bir hareketlilik olmadı. Çok sayıda
uçak mühimmatlı bir şekilde hazır vaziyette bekliyordu. Saat 22.00
sıralarında hareketlilik başladı. Hocalar uçuşa hazırlandı. Mete
Kaygusuz Yüzbaşı saat 22.00 sıralarında etrafta olan kursiyerleri
yanına çağırdı. Bize hitaben "Bugün tarihi bir gün,
yıllardır bugünü bekliyoruz, bugün itaat günüdür, karşınıza asker
şahıs bile çıkabilir, ben indir dediğimde indireceksiniz"
şeklinde bir konuşma yaptı."
Hançer, 2011-2012-2013-2014 devrelerinin jet pilot olanlarının
tamamının bu örgütten olduğunu düşündüğünü, diğer sınıftan
olanların ise yüzde 80'inin örgütle bağlantısı olduğuna inandığını
aktardı.