"100 yaş üzerindeki kadınlar erkeklere fark attı"
Prof. Dr. Mehmet Akif Karan, Türkiye'de 100 yaşın üzerinde 4 bin 990 kişinin olduğunu söyledi. Karan, bunların 638'inin erkek, 4 bin 352'sinn ise kadın olduğunu dile getirdi.
Prof. Dr. Mehmet Akif Karan, Türkiye'de 100 yaşın üzerinde 4 bin
990 kişinin olduğunu söyledi. Karan, bunların 638'inin erkek, 4 bin
352'sinn ise kadın olduğunu dile getirdi.
Antalya'nın Belek bölgesinde düzenlenen 11. Akademik Geriatri
Kongresi devam ediyor. Toplantıya konuşmacı olarak Akademik
Geriatri Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Mehmet Akif Karan,
11. Akademik Geriatri Kongresi İkinci Başkanı Prof. Dr. Teslime
Atlı, Kongre Sekreterleri Prof. Dr. Meltem Halil, Prof. Dr.
Gülistan Bahat Öztürk ve Doç. Dr. Berrin Karadağ yer aldı.
"4 BİN 990 KİŞİ 100 YAŞINDAN BÜYÜK"
Geriatri'nin yaşlının sağlık sorunları ile ilgilenen tıp dalı
olduğunu ifade eden AGD Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Mehmet Akif
Karan, iç hastalıkları ana dalının yan dalı olduğunu söyledi.
Akademik Geriatri Derneği'nin(AGD) 2005 yılında kurulduğunu
belirten Karan, "Dünya nüfusuna benzer şekilde ülkemizde de
yaşlı nüfusun sayısı ve oranı artmaktadır. Türkiye İstatistik
Kurumu'nun(TÜİK), Türkiye Nüfus İstatistikleri verilerine 2017'de
nüfusumuz 80 milyon 810 bin 525 olup, bu nüfusun yüzde 8.5'u yani 6
milyon 900 bine yakını 65 yaş üstüdür. 659 bin 657 kişi 85 yaşından
büyük bunların 229 bin 29'u erkek, 430 bin 567'si kadın, 4 bin 990
kişi ise 100 yaşından büyüktür, bunların 638'i erkek 4 bin 352'si
ise kadın. Türkiye'de doğumda beklenen yaşam süresi 78 yıl. Bu oran
erkekler için 75,3, kadınlar için 80,7 yıl olarak yer alıyor. 65
yaşında beklenen yaşam süresi ise 17,8 yıldır" dedi.
"YAŞAMIN SON DÖNEMİNDE YOĞUN SAĞLIK SORUNLARI
VAR"
Yaşamın son döneminde genellikle yoğun sağlık sorunlarının olduğunu
dile getiren Prof. Dr. Mehmet Akif Karan, "İstenmeyen bir
sonuç kişinin bağımsızlığını kaybetmesi, başkalarının yardımına
ihtiyaç duyması yani fonksiyonel olarak bağımlı hale gelmesidir.
Çoklu hastalıkları olan, çok ilaç kullanan, hareketleri azalmış,
yavaş yürüyen, kendini güçsüz, yorgun hisseden veya kas gücü
azalmış olan, kilo kaybı olan yaşlılar, yani kırılgan yaşlılar, bu
dönemdeki olumsuzluklar için büyük risk altındadırlar. Kırılgan
yaşlıların sorunlarını belirlemek, koruyucu tedbirler almak ve
yaşam kalitelerini yükseltmek bizlerin temel çalışma
alanlarımızdandır" diye konuştu.
"ARTAN YAŞLI BAKIM İHTİYAÇLARINDAKİ ARTIŞ, HEPİMİZİ BİR
ÇÖZÜM ARAYIŞINA YÖNLENDİRİYOR"
Türkiye'de sağlık hizmetleri denilince akla genellikle hastanelerin
geldiğini söyleyen Akademik Geriatri Derneği İkinci Başkanı Prof.
Dr. Teslime Atlı, birinci basamak sağlık hizmetlerinin verildiği
Aile Hekimliği hizmetlerinin pek akla gelmediğini ifade etti. Atlı,
"Yaşlı bakım hizmetleri, hele de huzurevi ve bakımevleri
sağlık hizmeti hesabına alınmaz. Oysa giderek artan yaşlı nüfus ve
beklenen yaşam süresinin 80 yıla yaklaşması, bizleri daha fazla
yaşlı ve engelli yaşlı ile karşı karşıya getiriyor. Dolayısı ile
artan yaşlı bakım ihtiyaçlarındaki artış, hepimizi bir çözüm
arayışına yönlendiriyor" şeklinde konuştu.
"ÜLKEMİZDE UZUN DÖNEM BAKIM SİSTEMİNİN KURULMAYA BAŞLAMASI
HENÜZ ÇOK YENİ"
Uzun dönem yaşlı bakım hizmetleri olarak bilinen huzurevi,
bakımevi, palyatif bakım, hospis ve yaşlı kreşlerinin Türkiye'de
pek yaygınlaşmadığını ifade eden Atlı, "Ülkemizde uzun
dönem bakım sisteminin kurulmaya başlanması bile henüz çok yenidir.
Yakın zamana kadar Sağlık Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı, belediyeler, valilikler, STK'lar ve özel kurumlar ayrı
ayrı bu hizmetleri vermekte ilken son yıllarda birlikte hareket
etmeye başlamışlardır. Yaş arttıkça sağlık ve bakım harcamaları
artmaktadır. Bu hizmetleri en çok 85 yaş ve üzerindekiler, kadınlar
ve Alzheimer hastalarının kullandığını görüyoruz. Birçok ülkede ve
ülkemizde yaşlıların bakım hizmetlerinden faydalanmak için para
ödemek zorunda kaldığını görüyoruz. Son yıllarda üzerinde çalışılan
bakım sigortası ile bu sorun biraz daha kolaylaşacak gibi"
dedi.
"HALKIN YÜZDE 80'DEN FAZLASI YAŞLI AKRABALARA BAKMANIN AİLE
SORUMLULUĞU OLDUĞUNU DÜŞÜNMEKTE"
Çok yakın zamana kadar, uzun dönem bakım hizmetlerinin bir aile
sorumluluğu olarak kabul edildiğini dile getiren Prof. Dr. Teslime
Atlı, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Halkın yüzde 80'den fazlası yaşlı akrabalara bakmanın aile
sorumluluğu olduğunu düşünmektedir. Yaşlandığında huzurevinde kalma
planı olanlar çok az olup genelde eş veya çocukların kendilerine
bakmasını beklemektedirler. Bu tercihler kişilerin eğitim durumu,
ekonomik durumu ve yaşadığı yere göre farklılık
göstermektedir."
"ÜLKEMİZDE HALKIN VE POLİTİKACILAR BAKIM KURUMLARINA
NEGATİF BAKIYOR"
Ülkemizde halkın ve politikacıların bakım kurumlarına bakış
açısının negatif ve önyargılı olduğunu belirten Atlı, "Ön
yargıları kırmadan bu durumları düzeltmek için mevcut konvansiyonel
bakım hizmeti anlayışının, yaşlı merkezli-entegre bakım hizmetleri
olarak değiştirilmesi gerekiyor. Yani, yaşlanmanın yaşamın normal
bir süreci olduğunun kabul edildiği, yaşlı merkezli, amacın
fonksiyonel ve mutlu bir yaşlı olduğu, yaşlı, sağlıkçı ve kurumun
birlikte hareket ettiği, sağlık ve bakım ve rehabilitasyon
hizmetlerinin birbirinin içine geçtiği bir bakım hizmet sistemine
ihtiyacımız var" dedi.
"YAŞLILARIN SADECE ORADA BİR ARADA OLMASI İYİ BİR ŞEY
DEĞİL, MORAL BOZUCU"
Yıllardır yaşlı köyleri kurulmasıyla ilgili projelerin olduğunu
belirten Teslime Atlı, "Çeşitli projeler var. Bu ara
devletin bu konularda teşvikleri var. Türkiye'de çeşitli yerlere
yaşlı köyleriyle ilgili çalışmalar var. Biz proje olarak bunun
içinde yokuz. Sadece gelip bize danışıyorlar. Gelin bu projenin
içinde beraber yer alalım diye bize bu konuyla ilgili bir kere bile
danışılmıyor. Aslında bununla ilgili dünyada bir sürü güzel
örnekler var. Bundan yıllar önce Marmaris'te benzer bir şey
yapılacaktı. Yaşlıların sadece orada bir arada olması iyi bir şey
değil, moral bozucu. Bunun yerine böyle bir yer kurmak yaşama
açısından kolay oluyor ama moral açısından iyi olmuyor"
şeklinde konuştu.
"YAŞLILARIN BAKIM HİZMETLERİNİN GENELLİKLE YÜZDE 20
KADARINI DEVLET KARŞILIYOR"
Türkiye'de bakıma harcanan net bir verinin olmadığını ifade eden
Atlı, konuşmasını şöyle tamamladı:
"Bakım hizmetleri çok değişik kurumlar tarafından
yapılıyor. Araştırdım ve bakanlığa sordum ama bununla ilgili veri
yok. Yaşlıların bakım hizmetlerinin genellikle yüzde 20 kadarını
devlet karşılıyor. Diğer bakım hizmetleri vatandaşların cebinde
çıkıyor. Vatandaş için büyük bir külfet oluşturuyor. Yaşlı
kreşlerle ilgili bir sayı veremiyorum. Kreşlerin sayıları sürekli
değişiyor. Genellikle de özel yerlerde yapılıyor. Sayıları da
verilmiş değil. Çok çok az olduğunu söyleyebilirim. Süreklilik
olmadığı için veri vermek çok zor."
"BESLENME YETERSİZLİĞİ YAŞLILARDA ÇOK SIK KARŞILAŞILAN
GERİATRİK SENDROMLARDAN BİR TANESİ"
Malnütrisyon (beslenme yetersizliği) yaşlılarda çok sık
karşılaşılan önemli geriatrik sendromlardan biri olduğunu belirten
Akademik Geriatri Derneği Genel Sekreteri Prof. Dr. Meltem Gülhan
Halil, "Özellikle hastalıkların seyri sırasında beslenme
yetersizlikleri çok sık görülmektedir. Hastalıklar sırasında hem
iştah azalmasına bağlı olarak gıda alımı azalır, hem de metabolik
değişiklikler sonucu kas kaybı artar. Malnütrisyonu olan hastaların
hastalıkları daha kötü seyreder, cerrahi sonrası yaralar iyileşmez,
yatak yaraları oluşur, daha çok infeksiyon gelişir, yoğun
bakımlarda ve hastanelerde daha uzun süre yatarlar. Kas kaybı
hastaneye yatıştan sonraki 3 ila 5 gün içerisinde çok hızlı
gelişir. Bu nedenle yeterli tedavi yapılmazsa hastalar kas kaybına
bağlı denge bozuklukları ve düşmeler, kırıklar, yatağa bağımlılık
gibi olumsuz sonuçlara maruz kalırlar" dedi.
"TIBBİ DEĞERLENDİRME SONRASINDA BESLENME YETERSİZLİĞİ
SAPTANAN HASTALAR MUTLAKA UYGUN ŞEKİLDE TEDAVİ
EDİLMELİ"
Yaşlıların zayıf olması ve vücut kitle indeksinin düşük olmasının
istenilen bir durum olmadığını söyleyen Prof. Dr. Meltem Gülhan
Halil, "Vücut kitle indeksi 24 ile 27 kg/m arasında olan
yaşlıların daha uzun süre yaşadıkları ve fonksiyonel olarak daha
uzun süre bağımsız kaldıkları gözlenmiştir. Tıbbi değerlendirme
sonrasında beslenme yetersizliği saptanan hastalar mutlaka uygun
şekilde tedavi edilmelidir. Özellikle kas kütlesi azalmış, az yemek
yiyen, kilo kaybı olan zayıf, düşkün yaşlılarda oral beslenme
solüsyonları oldukça fayda sağlamaktadır. Bunun mümkün olmadığı
durumlarda tüple beslenme veya damardan beslenme gibi alternatif
seçenekler düşünülmelidir" şeklinde konuştu.
"B12 VE D VİTAMİNİ EKSİKLİĞİ YAŞLILARDA SIK
GÖRÜLÜYOR"
Yaşlılarda kas kaybını ve buna bağlı fonksiyon bozukluklarını
önlemede ve tedavi etmede en önemli nokta yüksek protein desteğinin
sağlanmasının gerekli olduğunu dile getiren Halil, konuşmasını
şöyle tamamladı:
"Sağlıklı yaşlılar günde kilogramları başına 1,2-1,3 gram
protein tüketmelidir. Eşlik eden hastalıkların varlığında ve
hastanede yatan yaşlılarda bu hedef daha yüksek tutulmalıdır. Her
yaşlıya sağlıklı beslenme önerilerinde bulunulmalıdır. Mutlaka
dengeli beslenme, protein alımının yüksek tutulması, yeterli sıvı
alımı konularında bilgi verilmelidir. B12 vitamini ve D vitamini
eksiklikleri yaşlılarda sık görüldüğü için hastalar bu açıdan
değerlendirilmeli ve gerekli durumlarda tedavi
edilmelidir."
"BUNAMA BİR YAŞLILIK HASTALIĞI OLARAK BİLİNİR"
(Demans)Bunama sıklığının yaşlanma ile arttığını söyleyen Akademik
Geriatri Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Gülistan Bahat
Öztürk, "Bunama bir yaşlılık hastalığı olarak bilinir.
Bunama, 65 yaş üzerinde yüzde 5 gibi bir sıklığa sahipken 85 yaş
üzerinde bu oran yüzde 35-50'lere ulaşmaktadır. 90 yaşına ulaşmış
bireylerin yaklaşık yarısı bunama hastalığından muzdariptir. Bunama
hastalığı genellikle sinsi ve ilerleyici bir seyir izler. Bu
nedenle genellikle yaşlılarda ortaya çıkan unutkanlık gibi sorunlar
hasta ve hasta yakınları tarafından yaşlılığa bağlanabilir ve bu da
tanıda gecikmelere yol açabilir" dedi.
"BUNAMAMIN EN SIK SEBEBİ ALZHEİMER HASTALIĞI"
Bunamamın en sık sebebinin Alzheimer hastalığı olduğumu dile
getiren Prof. Dr. Gülistan Bahat Öztürk, "Yaklaşık tüm
bunama çeşitleri zaman içinde ilerler. Sonuçta, son evredeki bunama
hastaları maalesef konuşamayan, yemek yiyemeyen, iletişim kuramayan
bir hasta haline gelirler. Bunama hastalığında unutkanlık, kelime
bulma güçlüğü, yer-yön kaybı dışında kişilik değişiklikleri, ve
özellikle ileri evrelerde halüsinasyon, sanrılar, evden kaçma gibi
problemler olabilir. Hasta ve yakını için en yıpratıcı sorunlardan
biri de budur" diye konuştu.
"YAŞLILARDA DÜŞMEYE BAĞLI BİRÇOK FAKTÖR VAR"
Yaşlılarda düşmeye neden olabilen bir değil birçok faktörün
olduğunu belirten Kongre Düzenleme Kurulu Üyesi Doç. Dr. Berrin
Karadağ, "İlerleyen yaşla birlikte oluşabilen özellikle
görme ve duyma işlevlerindeki kayıplar, bilinçsiz ve kontrolsüz
kullanılan ilaçlar, kalp-damar hastalıkları gibi etkenler düşme
riskini artıran en önemli ve sık görülen risk faktörleridir.
Ortalama olarak 65 yaş üzeri her üç kişiden biri düşmektedir. Bu
düşmeler sonucunda da, özellikle kemik erimesi nedeni ile düşen
kişilerin en az yarısında kırık oluşmaktadır" diye
konuştu.
"EVDE YETERLİ AYDINLATMA, AYAKLARIN TAKILMASINA YOL
AÇMAYACAK VE KAYMAYACAK HALI KULLANILMASI ÖNEMLİ"
Diğer önemli noktanın yaşanılan mekanın düşme riskini en aza
indirgenecek şekilde dizayn edilmesi olduğunun ifade den Karaadağ,
"İlerleyen yaşla birlikte denge kaybı olabileceği göz ardı
edilmemeli ve evdeki yeterli aydınlatma, ayakların takılmasına yol
açmayacak ve kaymayacak halı veya kilim kullanılması ve lüzumsuz
eşya çokluğundan kaçınılması önemlidir. Düşmelerin engellenmesi ve
ya azaltılması için verilen özel egzersizlerle kas gücü
arttırılmalı, denge ve kondisyon geliştirilmelidir. Yine düşmeye
neden olabilecek ilaçlardan kaçınmak veya bu ilaçların
kullanılmasının mecburi olduğu durumlarda çok dikkatli olmak
gerekmektedir" dedi.
"MUTLAKA KALSİYUM VE D VİTAMİNİ YETELİ DÜZEYDE
ALINMALI"
Dünya Sağlık Örgütü'nün dünyada menopozdan sonra kadınların 3't
birinde osteoporoz görüldüğü ve bu durumun da kırık oluşma riskini
artırdığını bildirdiğini söyleyen Doç. Dr. Karadağ, konuşmasını
şöyle tamamladı:
"Bir takım yaşam tarzı değişiklikleri ile riski en aza
indirmek mümkündür. Bunların başında beslenme faktörü gelmektedir.
Mutlaka kalsiyum ve D vitamini yeteli düzeyde alınmalıdır. Güneşten
yeterince faydalanmak, süt ve yoğurdu sofradan eksik etmemek, bol
meyve ve sebze, kuru baklagilli gıdalar ve balığı yeterli
miktarlarda tüketmeye dikkat etmek, unutulmaması gereken
kurallardır."
(Adem Akalan - Sabri Çağlar/İHA)