İş Bankası Genel Müdürü Bali'den serbest piyasa çağrısı: Meşakkatli yoldan vazgeçmemeliyiz
Serbest piyasa ekonomisine vurgu yapan İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, "Serbest piyasa bolluk, bereket demektir. Kısa dönemlerde arzu etmediğimiz sonuçları hemen vermiyor diye, biraz meşakkatli olabilecek bu yoldan vazgeçmemeliyiz" dedi.
Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, Türkiye'nin, 2-3
saatlik mesafede 1.5 milyarın üzerinde nüfusu olan, 20 trilyon
doların üzerinde milli gelire sahip bir coğrafyada bulunduğuna
işaret ederek, "Böyle kilit bir ülkenin, bu dinamik nüfus
yapısıyla, bu kadim coğrafyada zorlukları aşacağına inanıyorum.
Çalışacağız, uğraşacağız, işlerimizi iyi yapacağız" diye
konuştu.
Bali, Gaziantep Sanayi Odası'nın (GSO) mayıs ayı meclis
toplantısında konuşan Bali, Türkiye'nin hızlı büyümek zorunda
olduğunu dile getirerek, ülkede her yıl 800 binin üzerinde insanın
iş gücüne katıldığına dikkati çekti.
Bali, "İşsizliği aynı seviyede tutmak için bile her yıl 800 bin
yeni iş yaratmalıyız. Nitekim Türkiye, son 10 yılda bir kısım
Avrupa ülkesinin nüfusundan fazla, 7 milyonun üzerinde yeni iş
yarattı ancak işsizliği aşağıya çekemedi. Çünkü iş gücüne bundan
daha fazla katılım oldu" dedi.
'SOSYAL BOYUTU DAHA AĞIR BİR İŞSİZLİKLE KARŞI
KARŞIYAYIZ'
İş gücüne katılımda nitelik değişikliği olduğuna işaret eden Bali,
şunları söyledi:
"İşsizlerin neredeyse tamamının üniversite mezunu olması ve
beklentilerinin yüksekliği nedeniyle geçmişe nazaran sosyal boyutu
daha ağır bir işsizlikle karşı karşıyayız. Dolayısıyla, Türkiye,
sadece ekonomik değil sosyal boyutuyla da bu hadiseyi yönetebilmek
için hızlı büyümek zorundadır. Yılda 800 bin yeni istihdam yaratmak
ve bunu sürdürebilmek için yüzde 5 ve üzerinde büyümelidir. Yüzde 5
büyümeye ihtiyaç var ama kaynak yok. Çünkü iç tasarruf hadleri
yüzde 5 büyümemizi desteklemiyor. Büyümek için dış kaynak
kullanıyoruz. Dış kaynak imkanları yettiği sürece büyüyoruz, bizden
veya dışarıdan kaynaklanan nedenlerle dış kaynak imkanları
sıkıntıya girerse, büyüme sürecimiz kesintiye uğruyor.
İkilem şu; hızlı büyümek zorundayız ancak hızlı büyümenin
koşullarına sahip değiliz. Peki ne yapmalıyız? Öncelikle, iç
tasarruf hadlerini artırmak konusunda çok özel çaba sarf edeceğiz.
İkinci husus, dış kaynak kullanmaya devam edeceğiz, bugünden yarına
iç tasarruf hadlerinin bu büyümeyi destekleyecek hale gelmesi
gerçekçi değil. Peki, dış kaynağı nasıl kullanacağız? İş insanları
krediyi nasıl kullanıyorsa, ülke olarak dış kaynağı da öyle
kullanmalıyız. Ülke olarak, kullandığımız kaynakların maliyetinden
daha yüksek getiriyi sağladığımız alanlarda büyümeliyiz. Bunları
yapmak için güven, istikrar, geleceğe ilişkin öngörülebilirliğin
olduğu uygun bir iklim, ortam da lazım."
'SERBEST PİYASA BOLLUK, BEREKET DEMEKTİR'
Bali, serbest piyasa ekonomisinin bütün dinamiklerine sonuna kadar
bağlı kalınması gerektiğini vurgulayarak, "Serbest piyasa, bolluk,
bereket demektir. Kısa dönemlerde arzu etmediğimiz sonuçları hemen
vermiyor diye, biraz meşakkatli olabilecek bu yoldan
vazgeçmemeliyiz. Bazen daha farklı uygulamaların kısa sürede sonuç
verebilir olması pratik gelebilir, ama kalıcı olamaz. Daha kötüsü
tahrip edicidir. Onun için önemli olan, bu ortamı sağlayabilmek."
değerlendirmesinde bulundu.
Bali, gerekçeleri, temelleri ve sonuçlarıyla bir ekonomik kriz
arayanın 2001 krizine bakması gerektiğini belirterek şunları
söyledi:
"Reel sektörle hane halkını bir bacak, bankacılık sistemini bir
bacak, kamuyu bir bacak olarak düşündüğünüzde, 2001 krizinde iki
bacağın ikisi de tamamen çökmüştü. Bugün Türkiye, yüzde 2'ler
civarında bir bütçe açığı milli gelir oranına sahip. Bu oran 2001
krizinde 10 katından fazlaydı. Borç stokunun milli gelire oranı
bugün yüzde 30'lardadır, 2001 krizinde 2.5 katından fazlaydı.
Bankacılık sisteminin bugün açık pozisyonu yok, 2001 krizinde öz
kaynağının 3,5 katı kadar açık pozisyon taşıyordu. Sorunlu krediler
bugün yüzde 4'ler civarında, 2001 krizinde yüzde 30'lara yakındı.
Bugün bankacılık sisteminin yüzde 16 sermaye yeterlilik rasyosu
var. 2001'de sermaye yeterlilik rasyosu diye bir şey yoktu. Bu,
yüksek tansiyonu yaşarken tansiyonun ne olduğunu bilmemekle
aynıdır. Bugün de sorunlarımız var. Çok daha büyük bir ekonomiyiz,
çok daha fazla kaldıraç kullanmış, borçlanmış bir ülkeyiz ama
yönetilebilir bir durumla karşı karşıyayız. Tek fark, hane halkı ve
reel sektörün borçluluğu 2001'de bugüne nazaran çok daha düşüktü.
Bu, aleyhe olan kısımdır. Onun için öncelikleri belirleyip,
işlerimizi ona göre götürmemiz gerekecek."