4. Dönem Toplu Sözleşme Görüşmeleri başladı
Kamu görevlilerinin 2018-2019 yıllarına ilişkin mali ve sosyal haklarını belirlemek üzere yürütülecek 4. Dönem Toplu Sözleşme Görüşmeleri başladı.
Kamu görevlilerinin 2018-2019 yıllarına ilişkin mali ve sosyal
haklarını belirlemek üzere yürütülecek 4. Dönem Toplu Sözleşme
Görüşmeleri başladı.
Toplantıda Kamu Görevlileri Sendikaları Heyet Başkanı, Memur-Sen
Genel Başkanı Ali Yalçın ve 11 hizmet kolunun tümünde yetkili olan
Memur-Sen'e bağlı sendikaların genel başkanları ile diğer
konfederasyonların temsilcileri hazır bulundu. Memur-Sen ve
Memur-Sen Konfederasyonuna bağlı 11 yetkili sendika tekliflerini
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı heyetine teslim etti.
"TÜRKİYE'YE OLAN GÜVEN YÜKSELTİLMELİ"
Toplantıda konuşan Kamu Görevlileri Sendikaları Heyet Başkanı,
Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, "Bugün, kamu
görevlilerini, emeklilerini ve ailelerini somut ifadeyle 20 milyon
insanımızı, vatandaşımızı ilgilendiren 4. Dönem Toplu Sözleşme
Görüşmelerine başlıyoruz. 4. Dönem Toplu Sözleşme Görüşmelerinin
süreciyle, sonucuyla hayırlı olmasını temenni ediyorum. Birlikte
yürüteceğimiz bu sürecin sonunda verilecek kararlar ve varılacak
uzlaşma; kamu görevlilerinin sorunlarını çözmeli, beklentilerini ve
taleplerini karşılamalı, motivasyonunu artırmalı, milletine hizmet
etme iradesini ödüllendirmeli ve vatandaşı olduğu devletine,
Türkiye'ye olan güvenini yükseltmeli" dedi.
Konuşmasında, Çalışma ve Sosyal Güvenlik bakanı Jülide
Sarıeroğlu'na başarılar dileyen Yalçın, "Sendikal zemini,
sendikalı olmanın değerini, sendikacı olmanın zorluğunu bilen sayın
bakanın kamu işveren heyetine başkanlık etmesini 4. Dönem Toplu
Sözleşmesinde masadan olumlu sonuçlar çıkmasına katkı sağlayacağına
inanıyorum" diye konuştu.
"HAKLI TALEPLERİMİZ VE BEKLENTİLERİMİZ
KARŞILANMALI"
"Kamu işvereni, mali disiplin ve bütçe imkanları
kavramlarını kalkan olarak kullanma taktiğinden artık
vazgeçmelidir" diyen Yalçın, sözlerini şu şekilde
sürdürdü:
"Bu kavramlar, toplu pazarlığın ruhuna, emeğe değer
verilmesi duruşuna uygun değildir. Toplu pazarlık süreçleriyle
ilgili olarak bugünden geriye doğru bir inceleme yaptığımızda, Kamu
İşvereninin, hükümetin, siyasi iradenin toplu sözleşme öncesinde ve
sürecinde sıklıkla başvurduğu iki kavramı görüyoruz. Mali disiplin
ve bütçe imkanları toplu sözleme süreci yaklaştığında maliye ve
ekonominin başındaki bakanlar ve ilgili kurumların üst düzey
bürokratları, iki kavramı can simidi gibi kullanıyorlar. Mali
disipline zarar vermeyecek, bütçe imkanlarını zorlamayacak bir
anlayışla kamu görevlilerinin maaş ve ücretlerinde artış yapacağız.
Bu iki kavramın kamu görevlilerinde ve kamuoyunda oluşturduğu
sıcaklığı gidermek için de 'enflasyona ezdirmeme' sosunu bu iki
kavramın üzerine bocalıyorlar. Özel sektöre teşvik verirken, vergi
yükü hafifletilirken, hatta vergi borçları affedilirken bozulmayan
mali disiplin biz daha masaya oturmadan her nasılsa bozulma
riskiyle karşı karşıya kalıyor. Vergi cezaları uzlaşmayla indirime
tabi tutulurken, ihracat yapan firmalara KDV iadesi yapılırken
gündeme gelmeyen 'bütçe imkanları' biz tekliflerimizi açıklar
açıklamaz masanın ortasına konuluyor. Sermayenin karlılığını
artırmak için alacağından vazgeçen, gelirlerinin düşmesini sorun
etmeyen irade, kamu görevlilerinin emeğinin karşılığını
hesaplarken, hesap makinesinin bir tarafına mali disiplin diğer
tarafına da bütçe imkanları tuşunu eklemeyi tercih ediyor. Kamu
görevlilerinin emeğinin karşılığının belirleneceği toplu sözleşme;
mali disiplini bozmanın değil adil paylaşım noktası oluşturmanın
aracıdır. Toplu sözleşme; bütçe imkanlarını zorlamanın değil kamu
maliyesinin kaynaklarını hakça paylaşmanın aparatıdır. Bu
çerçevede, kamu işvereninden ve dolayısıyla hükümetten beklentimiz,
mali disiplin ve bütçe imkanları kavramlarını tekliflerimize, kamu
görevlilerinin haklı beklentilerine karşı kalkan olarak kullanma
alışkanlığını terk etmesidir. Bu iki kavramın toplu sözleşme
sürecinde üreteceği sonuç, toplu sözleşme masasının kapsamının
kavram olarak emek, özne olarak 20 milyon insan olduğunu
görmemektir."
"MASANIN HAYIRLI SONUÇLAR ÜRETMESİNE
ODAKLANMALIYIZ"
Toplu sözleşme sonucunda varılacak kararın, maaş bordrolarına
yansıyacak rakamları değil emeğinin karşılığını alma noktasında
talebi bulunan insanları etkileyeceğini ifade eden Yalçın,
"Bu masadaki herkes, toplu sözleşmenin gündeminin rakamlar,
oranlar ya da tutarlar değil haklar ve insanlar olduğunu idrak
ederek pazarlık sürecine katkı ve katılım sağlamalı. Toplu sözleşme
ya da toplu pazarlık masasında, pazarlığın ya da sözleşmenin
konusunu eşya ya da bir hizmet oluşturmuyor. Doğrudan, insan ve
onun hakları oluşturuyor. İnsanın emeğine değer biçiyoruz. İnsanın
haklarına ilişkin hükümler oluşturuyoruz. Altına imza atacağımız ya
da itiraz ederek Kamu Görevlileri Hakem Kurulu'na taşıyacağımız
hükümler görünürde katsayılar, oranlar, tutarlar gibi görünse de
gerçekte insan onuru ile, insanın saygınlığı, alınteri ve emeğiyle
daha keskin bir söyleyişle doğrudan insanla ilgili hükümler.
Akıtılan ter de ile karşılığında maaş ya da ücret olarak ödenen
bedel de, insana ait. Bu bakımdan, bu masa aynı zamanda insan
haklarına, insan onuruna mevcut dönemdeki bakışımızı da yansıtacak.
Bu masada şu veya bu sıfatla bulunan herkes aynı zamanda insan
hakları aktivisti kapsamlı sorumluluğunu süreç boyunca yansıtmış
olacak. Bu toplu sözleşme sonucunda varılacak karar, maaş
bordrolarına yansıyacak rakamları değil emeğinin karşılığını alma
noktasında talebi bulunan insanları etkileyecek. Ben, bu masada şu
veya bu sıfatla bulunan herkesin toplu pazarlık sürecinin bütününde
bu temel düstürla hareket edeceğine inanıyorum. Kamu Görevlileri
Sendikaları Heyeti'ndeki arkadaşlarımızın, Kamu-Sen ve KESK
temsilcilerinin, süreç boyunca kamu görevlilerinin haklarını
artırmanın, insanca yaşama imkanlarını artırmanın, insan onuruna
uyan çalışma şartlarını hüküm altına almanın gayreti içerisinde
olacakları konusunda bir tavrı benimseyeceklerini düşünüyorum. Kamu
İşveren Heyeti'ndeki siyasi ve bürokratik kanat temsilcilerinin de
tekliflere hayır demeye şartlanmış olarak değil de
masanın/pazarlığın hayırlı sonuçlar üretmesine odaklanmış olarak
masaya geldiklerini umuyorum" dedi.
"Türkiye, şekilleri, içerikleri ve failleri farklı
darbeleri, muhtıraları kapsayan bir asrı aşkın bir vesayet sürecini
yaşadı" diyen Yalçın, sözlerini şu şekilde
sürdürdü:
"Çok uzak olmayan bir geçmişe kadar, kendi sınırlarına
çekilmiş, sinmiş, üretmek, büyümek, gelişmek gibi kavramları sözlük
dışına itmiş bir Türkiye'de yaşıyorduk. Terörün kol gezdiği,
ihanetin ikamet bellediği, küresel tezgahların eksilmediği,
müttefik görünümlü ülkelerin operasyon çektiği Türkiye,
milletimizin topyekun iradesiyle Yeni Türkiye ve Büyük Türkiye
hedeflerine odaklanmış ve büyük oranda da bunu başarmış Türkiye
gerçeğine bıraktı. Bu gerçeği görmekten, idrak etmekten imtina
edenler olduğu gibi bu gerçeğin gerektirdiği şekilde yeni bir dili,
yeni bir anlayışı, yeni bir duruşu göstermekten çekinenler de var.
Türkiye'nin eskiyi terk ettiğini, yeni ve büyük kavramlarını mecz
ederek yeni bir rota benimsediği gerçeğini sözlerimizle,
yazılarımızla deklare ediyoruz. Bu gerçeği artık, farklı
kulvarlarda, farklı alanlarda somut bir vakıaya dönüştürmenin
vaktidir. Korkularımızdan, vehimlerimizden, istikrar bulmuş
bahanelerimizden kurtulmak için 4. Dönem Toplu Sözleşme Masası'nın
başat kavramları arasında Yeni Türkiye ve Büyük Türkiye mutlaka ilk
sıralarda yer almalıdır. Bu toplu sözleşme sürecinin, 'Yeni
Türkiye' iddiasını somutlaştıracak yeni haklarla, 'Büyük Türkiye'
iradesini yansıtacak zamlarla sonuçlanması noktasında, masanın her
iki tarafındaki heyetlerin ortak sorumluluğu olarak
görüyorum."
"3. DÖNEM TOPLU SÖZLEŞME HÜKÜMLERİNİN TAMAMI YÜRÜRLÜĞE
GİRMELİDİR"
Konuşmasında, "Toplu sözleşmede yer verilen hükümleri,
istendiğinde gereği yapılmayacak, keyfe tabi olarak uygulamaya
koymaktan kaçınılacak ya da duruma/konjonktüre göre değişiklik
yapılacak hükümler olarak gören her yaklaşım ve tutum, anayasal
teminata sahip bir hakkın, Anayasayla belirlenmiş bir hukuki
yükümlülüğün açıkça hedef alınması anlamına gelir"
şeklinde uyarıda bulunan Yalçın, "Siyasi iktidarın
iradesinin, emek tarafının iradesinin, emeğin ve değerinin yok
sayılması, yok edilmesi anlamına gelir. Attığımız imzanın mürekkebi
kurumadan gereklerini yapmak, medeniyetimizin ahde vefa anlayışının
da gereğidir. Ne yazık ki, 3. Dönem Toplu Sözleşmesinde yer verilen
ve tarafların ortak iradesini içeren bazı hükümlerin gereği; aynı
zamanda bu masada temsilcisi bulunan kimi kurum ve kuruluşlar
tarafından, bu masanın işveren tarafına yön veren siyasi irade
tarafından yapılmamıştır. 3. Dönem Toplu Sözleşmesi'nde yer verilen
ve kamuoyunun 'çalışma konuları' başlığı altında topladığı 3. Dönem
Toplu Sözleşme hükümlerinin gereğinin yapılmamasına, ne hukuki, ne
ahlaki ne de akli bir gerekçe bulunamaz. Bu tespite inanıyorum ki;
Kamu İşveren Heyeti'nin Başkanı ve temsilcileri de katılıyordur.
Anılan çalışma konularından birkaçına ilişkin düzenleme yapılıp
yürürlüğe konuldu. Fakat, 4/C'li ve kamuda işçi pozisyonunda
çalışıp memur görevlerini yürüten personelin istihdama ilişkin
statülerinin değiştirilmesine, Havacılık Tazminatına, Fiili Hizmet
Zammına, sivil memurların hukuki durumuna, kadro derece
sınırlamasına, işçilikte geçen sürelerin hizmetten sayılmasına
yönelik olanlar başta olmak üzere 3. Dönem Toplu Sözleşmede atılan
imzanın gereğinin yapılmadığı konular hala var. Üstelik bu
konularla ilgili yapılan çalışma ve akıtılan ter de var. Aradan
geçen iki yıla yakın zaman diliminde bu konuları karara bağlama ve
kazanım olarak yürürlüğe koyma konusunda yetersizlik mi,
yetkisizlik mi, isteksizlik mi var tartışması konunun magazin
tarafını oluşturuyor. Bu yüzden bu çerçevede bir tartışmayı doğru
ve gerekli bulmuyorum. Fakat, emeğin hakkının alınteri kurumadan
verilmesi nasıl bizim değerler piramidimizin gereği ise imzanın
gereğinin de mürekkebi kurumadan yapılması da aynı kapsamdadır. Bu
vesileyle, 4. Dönem Toplu Sözleşme Görüşmelerinin başladığı bugünde
Kamu İşveren Heyeti'nden özellikle Heyetin iradesine yön veren
siyasi temsilci konumundaki Sayın Bakan'dan 3. Dönem Toplu Sözleşme
Hükümlerinin tamamının 1 Ocak 2018 tarihine kadar ve ilgili hükümde
belirtilen tarihten geçerli olmak üzere yürürlüğe gireceği
konusunda bir beyan bekliyoruz. Bu beyan, siyasi bir vaat olarak
değil toplu sözleşme metninde siyasi iradeyi temsil eden imzaya
sadakat olarak ortaya konmalıdır" dedi.
"OHAL İŞLEMLERİ İNCELEME KOMİSYONU'NDA SENDİKA TEMSİLCİLERİ
OLMALI"
"15 Temmuz'da milletimiz ihanete had bildirme iradesini
bütün cesaretiyle ortaya koymuştur. Fakat 15 Temmuz'dan bugüne ve
geleceğe uzanan bir sorumluluk daha var" diyen Yalçın,
sözlerini şu şekilde sürdürdü:
"İhanet edene yargı önünde hesap sorulması ve ihanet
örgütünün bütün mensuplarını kamudan ayıklanması. Kamu idaresi,
kamu personel sistemi adı, sanı, hedefi ne olursa olsun terör
örgütlerinin mensuplarından, ihanet sarmalından bütünüyle steril
hale getirilmelidir. Fakat, bunu gerçekleştirmek için alınan
kararlarda, yapılan işlemlerde hakkaniyetin, adaletin ve
masumiyetin zarar görmesini engelleyecek adımları, kuralları,
kurulları, komisyon ve hükümleri de devreye koymalıyız. Bu noktada,
15 Temmuz'dan bugüne 110 bine yakın kamu görevlisi terör
örgütleriyle, milli güvenlik noktasında tehdit oluşturduğu kabul
edilen yapı ve oluşumlarla ilgisi, ilişkisi, irtibat ya da iltisakı
olduğu gerekçesiyle ihraç edildi. Bir bölümü yapılan
değerlendirmeler, incelemeler sonucunda masum olduğu anlaşılmasına
bağlı olarak yeniden kamu görevine döndürüldü. Otuz bine yakın kamu
görevlisi halen açıkta, kamu görevinden uzaklaştırılmış olarak
bekliyor. İhraç edilenler ve görevden uzaklaştırılanlar arasında
bizzat bildiğimiz, tanıdığımız, kefil olmaktan geri durmayacağımız
isimler, insanlar var. Bu masadaki herkes için bu durum geçerlidir
sanırım. Masumları mağdur etmemek, hainleri görmezden gelmemek
gerek. Görevden uzaklaştırma ve ihraç kararlarının alınmasına
ilişkin ilk süreçten itibaren dile getirdiğimiz bir husus;
masumiyet iddialarının etraflıca ve hukuki bir zeminde incelenmesi
ve karara bağlanmasıdır. Bu amaçla, incelemeyi yapmak ve hukuki
süreci işletmek açısından idari bir yapılanmanın oluşturulması
gerektiğini dile getirdik. Yetkili makamlara buna ilişkin
önerilerimizi, taleplerimizi ifade ettik. Bunların da etkisiyle
kurulduğunu bildiğimiz OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu'nun
varlığını önemsiyor ve doğru buluyoruz. Fakat, söz konusu
Komisyonunun üyelerinin belirlenmesinde ve teşekkülünde
azımsanmayacak bir eksiklik olduğuna da inanıyoruz. Biz, OHAL
İşlemleri İnceleme Komisyonu'nda özellikle kamu personeline ilişkin
başvuruların incelenmesi noktasında yetkili konfederasyon
temsilcisinin hatta ilgisine göre başvuranın görev yaptığı kurumun
dahil olduğu hizmet kolundaki yetkili sendikanın temsilcisinin
bulunmasını, hem hızlı hem de doğru karar almak noktasında gerekli
ve önemli olduğuna inanıyoruz. İlgili kamu görevlisine yönelik
olarak yapılacak sosyal çevre incelemesi ve görevli olduğu dönemde
yürüttüğü faaliyetler noktasında, konfederasyon ve sendika
temsilcilerinin Komisyonun çalışma usullerine ve esasa ilişkin
kararlarına büyük katkı vereceği kanaatindeyiz."
"EMEK TARAFININ TEKLİFLERİ, ADALETİ ESAS
ALIYOR"
"Tekliflerimiz etraflıca ve gerekçeleri de dinlenmek
suretiyle incelendiğinde görülecektir ki; tekliflerimiz iki ana
temayı içermektedir" diyen Yalçın, "Bir yönüyle
sorunları çözmek diğer yönüyle de hakça bölüşmektir. Sorunları
çözmeyi istemez misiniz? Hakça bölüşmeyi doğru bulmaz mısınız?
Önemli olan bu sorulara vereceğiniz cevaplar. Aynı masadayız fakat
farklı taraftayız. Aynı konulara bakıyoruz fakat farklı pencereler
kullanıyoruz. Size göre sorun olmayan bize göre temel bir sorun.
Sizin yeterli bulduğunuzu bizim yetersiz görmemizin nedenlerini
öğrenseniz, dinleseniz belki de kararınızdan vazgeçeceksiniz. Belki
de kararınızı değiştirmekten korktuğunuz için dinlemekten
çekiniyorsunuz. Çünkü, adalet çağrısı bir şekilde ikna edicidir.
Adalet teklifi, her türlü redde rağmen kendini bir şekilde inşa
eder. Emek tarafının teklifleri, adaleti esas alıyor. Bizim
tekliflerimize hakkaniyet temel teşkil ediyor. Kriz anlarında, kaos
anlarında birbirimize hatırlattığımız bir ifade var; aynı
gemideyiz. Bu durum sadece kriz anları, kaos süreçleri için geçerli
değil. Sefere devam ederken, hızımızı artırırken, refaha ve huzura
doğru yol alırken de aynı durumdayız. Yani aynı gemideyiz. Aynı
gemide olma durumunu bedel ödeme noktasında hatırlatan irade,
paylaşma ve bölüşme noktasında da,büyümeden pay olma, refahı adil
paylaşma noktasında da aynı gemide olduğumuzu deklare etmeli ve
bunun gereğini yerine getirmeli. Külfetten payımıza düşene hiç
itiraz etmedik. Nimetten payımıza düşeni alma teklifimize niye
itiraz ediliyor anlamakta ve anlamlandırmakta
zorlanıyoruz" şeklinde konuştu.
"KAMU İŞVEREN HEYETİ'NİN DE BİZE TEKLİFLERİNİ SUNMASINI
BEKLİYORUZ"
Yalçın konuşmasına şöyle devam etti:
"1 Ağustos'ta başlayan 4. Dönem Toplu Sözleşme süreci, 31
Ağustos itibariyle yasal olarak sona ermek zorunda. Kaldı ki, bunun
yaklaşık 9 günü 30 Ağustos tatili ve Kamu Görevlileri hakem Kurulu
nedeniyle masa ve pazarlık dışı süreç olarak gerçekleşmek
durumunda. Buna bağlı olarak 22 ya da 23 Ağustos itibariyle
pazarlık sürecini tamamlamak, uzlaşmak ya da uzlaşmazlık tutanağı
imzalamak durumundayız. Bu yüzden süreyi ve süreci iyi
kullanmalıyız. Kamu İşveren Heyeti'nden özellikle Heyet Başkanı
olarak Sayın Bakan'dan beklentimiz, hem genel görüşme hem de
komisyon çalışmalarının gün sayısını maksimize etmek noktasında bir
irade ortaya koymasıdır. Bu çerçevede, 22 ya da 23 gün sürecek
pazarlık aşamasının hiçbir günü boş geçmemeli. Emek tarafının
temsilcisi konundaki yetkili konfederasyon ve sendikalar toplu
sözleşme tekliflerini, 24 Temmuz itibariyle DPB'ye iletti. Bir
başka ifadeyle tekliflerimiz, neredeyse on gündür sizin bilginizde.
Kapsamlı bir inceleme ve değerlendirme için kurumlara, siyasi
makamlara aktarma ve değerlendirmelerini alma fırsatı buldunuz.
Peki, emek tarafının değerlendireceği Kamu İşveren Heyeti
teklifleri bize iletildi mi? Hayır. Ne zaman iletileceği konusunda
da net bir bilgi yok. Biz, Kamu İşveren Heyeti'nin de bize
tekliflerini sunmasını bekliyoruz. Geçmiş döneme baktığımızda Kamu
İşveren Heyeti'nin masaya tekliflerini sunma tarihi dahi pazarlık
konusu yapılmak durumunda kalınmış. Toplu pazarlığın eşitler arası
bir süreç olduğunu kabul ettiğinizi ispat ve deklare etmenin en
kolay ve kesin yolu, 2018 ve 2019 yıllarına ilişkin toplu sözleşme
tekliflerinizi hem geneli hem de hizmet kolları itibariyle mümkünse
bu oturumda değilse yarın gerçekleştirmeyi doğru bulduğumuz ve
teklif ettiğimiz oturumda masaya getirmenizdir. Teklif sunmaktan
kaçınan bir duruşla pazarlık masasına gelmek, hatta bunu taktiğe
dönüştürmek; 5 milyonu aşkın kamu görevlisi ve emeklisinin,
aileleriyle birlikte 20 milyonluk bir insan kitlesinin
beklentilerine, heyecanına duyarsız olmak, kamu görevlileri sendika
ve konfederasyonlarının gayretlerine katkı
sunmamaktır."
Yalçın, sözlerini şu şekilde sonlandırdı:
"Biz diyoruz ki; enflasyonu esas alan sistemden büyümeden
ve refahtan pay aktaran bir sisteme geçelim. Biz inanıyoruz ki;
Türkiye ekonomisi maaşların enflasyona yenilmesini değil refah
payıyla güncellenmesini esas alacak güce sahiptir. Sözleşme
masasının 20 milyon insanın hayatına etki edecek kararlar alacağı
gerçeğini aklımızdan hiç çıkarmamalıyız. 4. Dönem Toplu Sözleşme
Görüşmeleri; uzlaşma kültürümüzü ve hakça bölüşme hassasiyetimizi
yansıtan bir toplu sözleşme metniyle
sonuçlanmalıdır."
(İHA)