’’Yükseköğretim siyasetin ötesinde bir alandır’’
YÖK Başkanı Prof. Dr. M. A. Yekta Saraç, bugün yükseköğretim sistemindeki öğrenci sayısının 6 milyon 63 bine ulaştığını belirterek, "Yükseköğretim siyasetin, savaşların, çatışmaların, ülkelerin aralarındaki ihtilafların ötesinde bir alandır ve bu güçlüklerin aşılabilmesi için önemli değerler sunmaktadır" dedi.
YÖK Başkanı Prof. Dr. M. A. Yekta Saraç, bugün yükseköğretim
sistemindeki öğrenci sayısının 6 milyon 63 bine ulaştığını
belirterek, "Yükseköğretim siyasetin, savaşların,
çatışmaların, ülkelerin aralarındaki ihtilafların ötesinde bir
alandır ve bu güçlüklerin aşılabilmesi için önemli değerler
sunmaktadır" dedi.
Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanlığı tarihinde ilk kez Türkiye'de
bulunan yabancı ülke büyükelçiliklerinin eğitim ataşeleri ve
temsilcilerinin katılımıyla "Türkiye Yükseköğretim
Sisteminin Tanıtım Toplantısı" düzenlendi. YÖK Konferans
Salonu'nda gerçekleşen toplantının açılış konuşmasını yapan YÖK
Başkanı Prof. Dr. M. A. Yekta Saraç, "Bu yıl DNA onarımı
çalışmaları ile kimya dalında Nobel ödülü alan değerli bilim adamı,
TÜBA şeref üyesi Prof. Dr. Aziz Sancar'ı bilim dünyasına ve de
ülkemize kazandırdığı bu şeref için Yükseköğretim Kurulu Başkanı
olarak içtenlikle kutladığımı ve sevinç duygularımı ifade etmek
isterim. Türk yükseköğretim sistemi iki yüze yaklaşan yükseköğretim
kurumu ile önemli bir bilim merkezi olma yolunda ilerlemektedir.
Pek çok ülke ile benzerlik gösteren pek çok ülke ile de farklılık
noktası oluşturan yükseköğretimdeki merkezi yapılanmanın sunduğu
imkânlardan, eğitim öğretimde kaliteyi yükseltme yolunda
olabildiğince istifade ediyoruz. Anayasal bir kurum olan
Yükseköğretim Kurulu'nun işleyişi ve görev tanımı ile Türk
yükseköğretim sistemi hakkında benden sonra YÖK üyesi bir
arkadaşımız sizlere bilgi verecekler. Sadece şu kadarını söylemek
isterim Yükseköğretim Kurulu çok güçlü bir yasal zemine oturmakta
olup, dönemsel siyasi etkilerden uzak olması için özerk bir yapıya
sahip kılınmış bir kurumdur" ifadelerini kullandı.
"BİLİMİN YIKIMLAR VE KATLİAMLAR İÇİN DEĞİL YERYÜZÜNDE DAHA
MÜREFFEH, DAHA MUTLU BİREYLERİN VE TOPLUMLARIN VAR OLMASI İÇİN
KULLANILMASI GEREKTİĞİNE İNANIYORUZ"
Geçmişe bakıldığında Türkiye'nin yükseköğretim alanında derin bir
tarihi tecrübeye sahip olduğunun görüleceğini kaydeden Saraç,
"14. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bugünkü üniversite
kavramı içinde değerlendirilemese bile yükseköğretim veren kurumlar
kurulmuştur. Son iki yüzyıllık tecrübesinde ise ilk önce Fransa,
daha sonra Almanya'nın yükseköğretim anlayışının izleri görülür.
Günümüzde ise durum çok farklıdır. Bilindiği gibi günümüz
yükseköğretim anlayışında referans çerçevesi önceki yüzyıllara göre
değişmiştir. Pek çok alanda olduğu gibi yükseköğretim de bütün
dünyada küreselleşen bir yapıya dönüşmektedir. Sanayi toplumundan
bilgi toplumuna geçiş yükseköğretimde de bir dizi değişikliği
zorunlu hale getirmiştir. Bu ülkemiz için de geçerlidir. Küresel
yükseköğretim anlayışının kendisine has özellikleri vardır. Bu
özelliklerin elbette dikkate alınması gereken yönleri
bulunmaktadır. Bunun yanısıra Avrupa Birliği'ne uyum süreci de
eğitimde bir dizi değişiklikleri Türk yükseköğretiminin gündemine
getirmektedir. Türkiye'nin Bologna sürecindeki durumu 'başarılı'
kelimesi ile nitelenmektedir. Bu her iki durumda aslında
Türkiye'nin dışında, dış faktörlerin belirleyici olduğu alanlardır.
Yükseköğretim Kurulu olarak politika belirlerken bir taraftan bu
iki faktörü dikkate almaya, diğer taraftan ülkemizin gerçekleri ve
önceliklerini de gözardı etmemeye çalışıyoruz. Bu üçlü referans
çerçevesini uyumlu halde götürmemiz ise bizim güçlü yanımızı
oluşturmaktadır. Bizler yeni YÖK anlayışında bu üç ayaklı referans
çerçevesini aynı zamanda etik ve ahlaki değerler zemininde işletmek
istiyoruz. Bilimin güç olduğunu biliyoruz, ama aynı zamanda ona
saygınlık kazandıranın onun insana erdem kazandıran yönü olduğunu
da unutmuyoruz. Bilimin yıkımlar ve katliamlar için değil, insanın
insana tahakkümü için değil, yeryüzünde daha müreffeh, daha mutlu
bireylerin ve toplumların var olması için kullanılması gerektiğine
inanıyoruz" şeklinde konuştu.
"SON YEDİ YILIN EN DÜŞÜK BOŞ KONTENJANI ORANININ
YAKALANDIĞI GÖRÜLECEKTİR Kİ, BU YENİ YÖK YÖNETİMİNİN İLK YILINDA
KAYDETTİĞİ BÜYÜK BİR BAŞARIDIR"
Yükseköğretimde kaliteyi artık gündemlerinin ilk maddesi olarak ele
aldıklarını ifade eden Saraç, şunları söyledi:
"Türkiye'de bilindiği gibi üniversite kontenjanları
üniversitelerin kapasiteleri dikkate alınarak Yükseköğretim Kurulu
tarafından belirlenmektedir. Son yıllarda gittikçe artan boş
kontenjan sayısı yükseköğretimimiz için bir zaaf noktası
oluşturmakta idi. Bu sene boş kontenjan sayılarında çok ciddi
azalma gerçekleştirildi. 2015 yılı yerleştirme sonuçlarına göre
üniversitelerimiz için belirlenen 832 bin 739 kontenjandan sadece
38 bin 789 kontenjana yerleşme olmamıştır. Bu seneki doluluk ve boş
kontenjanlara bakıldığında boş kontenjanlarda son yedi yılın en
düşük boş kontenjanı oranının yakalandığı görülecektir ki bu yeni
YÖK yönetimin ilk yılında kaydettiği büyük bir başarıdır. Bunun
sebebi kalite odaklı bir yaklaşımla sistematik bir şekilde
kontenjan politikasını değiştirmemiz ve rasyonel bir zemine
oturtmamızdır. İkincisi,bu sene yükseköğretim tarihimizde ilk defa
uygulanan tıp ve hukuk programları için alanlara özgü başarı
sıralaması şartı getirilmesidir. Tıp bireyin sağlığı, hukuk ise
devletin ve birey ile devlet ilişkisinin sağlığı için önemli iki
programdır. Ülkemizdeki sağlık programlarındaki üstün niteliğin
kaybolmaması maksadı ile bu programlarda okuyan öğrenciler arasında
sahip olunan nitelikler, yeterlikler açısından büyük fark olmaması
için, yani yapılan merkezi sınavda alınan puan farklarının arasının
açılmaması için tedbir aldık ve öğrencinin daha homojen bir yapıda
olmasına dikkat ettik. Son yıllarda yükseköğretim kurumlarımızdaki
tıp ve hukuk öğrencileri arasındaki puan farkı yıllar geçtikçe
açılmakta idi. Yıllara göre en son yerleşen adayın başarı sırasına
bakıldığında tıp programına 2014 ÖSYS'de 101 bininci, hukuk
programına 2014 ÖSYS'de ise 366 bininci adayın yerleştiği
görülmektedir. Yapılan düzenleme sonucunda 2015 ÖSYS'de tıp
programına en alt sıra olarak 31 bin 670 inci adayın, hukuk
programında ise en alt sıra olarak 149 bin 962'inci adayın
yerleştiği görülmektedir. Dolayısı ile bu konuda da alınan karar
doğru sonuç üretmiş ve hedefe ulaşmıştır. Başlatmış olduğumuz bu
sürecin devamı niteliğinde benzer başarı sıralaması uygulamasını
2016 yılında mühendislik ve mimarlık programları için de
gerçekleştirmeyi planlıyoruz. Bu şekilde zaten iyi bir düzeyde olan
meslek üreten programlarımızdaki eğitim öğretimin niteliğini daha
da yükseğe taşıyacağız."
Temel bilimler ile ilgili almış oldukları karara da değinen Saraç,
özellikle matematik, fizik, kimya ve biyoloji alanların önemine
değinerek, son yıllarda ilginin azaldığı bu alanlar için
Yükseköğretim Kurulu olarak bir çalışma başlattıklarını ve yapılan
çalışmalar sonucunda 2015 yılı için belirlenen kontenjanlara
yerleşen aday sayılarına bakıldığında doluluk oranının yüzde 100'e
yaklaştığını anlattı.
"YÜKSEKÖĞRETİM KALİTE GÜVENCESİ YÖNETMELİĞİMİZ 23 TEMMUZ
2015 TARİHLİ RESMİ GAZETE'DE YAYINLANARAK YÜRÜRLÜĞE
GİRMİŞTİR"
Kalite Kurulu'nun kurulmasının önemine ilişkin ise YÖK Başkanı
Saraç, "Yeni YÖK yönetimi olarak hazırladığımız ve
yükseköğretim kurumlarımızda eğitim-öğretim, araştırma faaliyetleri
ile idarî hizmetlerinin iç ve dış kalite güvencesi, akreditasyon
süreçleri ve bağımsız dış değerlendirme kurumlarının
yetkilendirilmesi süreçlerini ve bu kapsamda tanımlanan görev,
yetki ve sorumluluklara ilişkin esasların düzenlendiği
Yükseköğretim Kalite Güvencesi Yönetmeliğimiz 23 Temmuz 2015
tarihli Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu
yönetmelik Kalite Kurulu'nun kurulmasını öngörmektedir. Bu
Yönetmelik kapsamında çıktı süreçlerinin kontrolü ve bu süreçlerin
yönetimi esas alınmıştır. Bunun için YÖK'ün bir birimi, bir dairesi
olarak değil YÖK ile ilişkili ama ona bağımlı olmayan;
alakadarların yani ilgili paydaşların üye olarak yer alacağı
Yükseköğretim Kalite Kurulu oluşturulacaktır. Bu Kurul, dış
değerlendirme odaklı iki ana misyonu koordine edecektir; kurumsal
değerlendirme ve program akreditasyonu. Yükseköğretim
kurumlarımızın her 5 yılda bir zorunlu olarak kurumsal
değerlendirmeleri gerçekleştirilecektir. Bu değerlendirme her
üniversitemizin kendi misyonunu ve özgünlüğünü ön planda tutan
kurumsal öz değerlendirme yaklaşımı esaslı olacaktır. Bu süreçteki
en önemli hassasiyetimiz ise değerlendirme sonrası, değerlendirme
raporlarının üniversiteler tarafından yayınlanması olacaktır. Bu
ajanslar tamamen bağımsız ve özerk yapıda olan kuruluşlar
olacaktır. Program akreditasyonu, kurumsal değerlendirmeden farklı
olarak, zorunlu olmayıp, kurumların kendi istek ve talepleri esaslı
olacaktır. YÖK ise bu süreci teşvik etmeye yönelik olarak akredite
olan programları tercih kılavuzunda belirtecektir. Bu sürecinde
mezunların istihdam edilebilirliğine önemli katkı da bulunması
beklenmektedir. Bu şekilde yükseköğretim kurumlarımızda 'daimi
tekâmül esaslı' bir kalite güvence sisteminin oluşması
hedeflenmektedir. Bu da kurumlarımızı daha şeffaf, hesap verebilir
ve rekabetçi bir yapıya dönüşmesi sürecine katkı sağlayacaktır.
Böylece yüksek öğretim kuruluşlarının iç kalite güvence
mekanizmalarının oluşturulması, desteklenmesi, denetlenmesi, kurum
ve/veya programların akredite edilmesi, kamuoyuna bu konularda
güvenilir bilgi sunulması, şeffaflığın sağlanması ve uluslararası
tanınma konularında büyük ilerleme kaydedilecektir"
dedi.
"ÜLKEMİZDEKİ ÜNİVERSİTELERİMİZİN HEPSİNİN AYNI VE
BİRBİRİNİN KOPYASI OLMASINI TASVİP ETMİYORUZ"
Yapısal değişikliği gerçekleştirecek ikinci hususun üniversitelerde
çeşitlilik ve misyon farklılığına gidilmesi olduğunu bildiren
Saraç, "Ülkemizdeki üniversitelerimizin hepsinin aynı ve
birbirinin kopyası olmasını tasvip etmiyoruz. Dünyanın pek çok
ülkesinde üniversiteler "uluslararası üniversite"
olmak istiyor. Hâlbuki üniversitelerin hepsi uluslararası
nitelikleri gözetmeli, fakat farklı değerler üretmeli. Yeni kurulan
üniversitelerin tarihi geçmişi olan, büyük gelişmiş üniversiteler
ile yarışmaları, onlarla aynı misyona sahip olmaları doğru değil.
Bu çoğu zaman o ülkelerin milli servetlerinin verimli
kullanılamaması ile sonuçlanmaktadır. Hâlbuki yeni kurulan
üniversitelerin kendi bölgelerinde, gelişmiş, kurumsallaşmasını
tamamlamış üniversitelerimizin o bölge için üretemeyecekleri,
başaramayacakları işleri başarabilirler, diğer üniversitelerimizin
kazandıramayacakları değerleri o bölgeye kazandırabilirler. Bunun
için üniversitelerimizin bir kısmının eğitimde bir kısmının
araştırma ve teknoloji üretiminde bazılarının da bölgesel
kalkınmaya katkı sağlamakta farklılaşmasını istiyoruz. Bu süreci
üniversitelerimiz ile birlikte yürütüyoruz. Bu bağlamda ‘Bölgesel
Gelişmede Üniversitelerin Rolü' toplantılarını düzenliyoruz.
Ülkemiz yükseköğretim sisteminde özellikle 2004 yılı ve sonrasında,
üniversite sayısı ve bunun beraberinde yükseköğretime erişim
artmıştır. Bundan sonraki dönemde üniversitelerimizden başta
bulundukları şehir ve bölge ile bütünleşmesi, iktisadi, sosyal ve
beşeri sermayeyi geliştirmesi beklenmektedir. Bunun için de
üniversitelerimizin misyonlarını tekrar gözden geçirmesine, tek
tipten uzaklaşarak kurumsal farklılık ve çeşitliliğe yönelmesine,
üniversite olmanın şümullü yapısından uzaklaşmadan belli alanlarda
temayüz etmesine ihtiyaç vardır. Bu adım, yani misyon farklılaşması
Kalite Kurulu ile birleştiğinde inşallah yükseköğretimde yapısal
değişim sürecini başlatacaktır. Bu süreci de Kalkınma Bakanlığımız
ile birlikte eşgüdüm halinde gerçekleştireceğiz" diye
konuştu.
"BUGÜN ÖĞRENCİ SAYIMIZ 6 MİLYON 63 BİNE
ULAŞMIŞTIR"
"Yeni YÖK olarak yaklaşımımız, yükseköğretimin çözülmesi
gereken ihtiyaç ve sorunlarını sadece kendi yapısı içinde ve kendi
yetkinlikleri ile çözen değil, şeffaf bir şekilde ilgili
paydaşların katkı ve katılımları ile çözülmesi yönündedir"
diyen Saraç, "Geride bıraktığımız bir yıla yaklaşan sürede
önümüze koyduğumuz hedeflerin önemli bir kısmına ulaştık.
Önümüzdeki dönemde kurumsal özerklik ve mali esneklik gibi yeni
yasalara ihtiyaç duyan orta vadedeki hedeflere ulaşmak için gayret
edeceğiz. Türkiye Yükseköğretim sistemindeki öğrenci sayısı Avrupa
yükseköğretim alanı ülkeleri arasında Rusya'dan sonra en yüksek
ikinci ülkedir. Yıllar içindeki artışta ise en yüksek ülkedir.
Bugün öğrenci sayımız 6 milyon 63 bine ulaşmıştır. Bu zengin beşeri
sermayeyi ülkenin sosyal ve ekonomik kalkınmasına başarı ile sunmak
istiyoruz. Yükseköğretim kurumlarımızın sayısı 200'e yaklaşmıştır.
Yükseköğretim kurumlarımızın eğitim öğretim niteliklerinde sürekli
bir gelişme vardır. Güçlü yönlerimizden birisi de şudur. Küresel
yükseköğretim sisteminin en önde gelen üniversitelerinin bulunduğu,
en çok uluslararası öğrenci çeken ülkelerde bile yükseköğretimin
belli bir standardı bulunmamasına rağmen ülkemizde
üniversitelerimizin eğitimlerini sürdürebilmesi için nitelik için
belli bir eşik, mezuniyeti için belli standart bulunmaktadır. Bu
ise eğitim öğretim sistemimiz için belli bir güvence oluşturmakta,
eğitim öğretimi, ulusal ve uluslararası öğrencileri tehditkâr
tesadüflere bırakmamaktadır. Ülkemizin yükseköğretimdeki
başarılarını diğer ülkeler ile paylaşmak, imkanlarımızı diğer
ülkelerin de istifadesine sunmak istiyoruz. Yükseköğretimde
uluslararası öğrenci konusuna YÖK olarak sadece ekonomik bir mesele
olarak yaklaşmıyoruz, aslında bu konu değişik milletlerin birbirini
tanıması, güçlü bir ilişki kurmasına hizmet eden, dünya barışına
katkı sağlayan önemli bir faktördür. Ayrıca hepimiz biliyoruz ki
yüksek öğretim siyasetin, savaşların, çatışmaların, ülkelerin
aralarındaki ihtilafların ötesinde bir alandır ve bu güçlüklerin
aşılabilmesi için önemli değerler sunmaktadır" ifadelerini
kullandı.
"YENİ YÖK YÖNETİMİ OLARAK KISA BİR MÜDDET SONRA BU KONUDA
DA YAPISAL BİR DEĞİŞİKLİĞE GİDİLECEĞİNİ
SÖYLEYEBİLİRİM"
Saraç, konuşmasına şöyle devam etti:
"Ülkemizde yurtd ışında alınan diplomaların tanınırlığı
konusunda bazı sorunlar bulunmasının temelinde pek çok ülkedekinin
aksine ülkemizde tanınırlık (recognition) yerine denklik
(equivalance) temelinde konuya yaklaşılması yatmaktadır. Ülkemizde
mezuniyet sonrası meslek sınavı uygulaması olmadığı için elde
edilen diplomaların tanınması aynı zamanda meslek icrası anlamına
da gelmektedir ve bu durum da bu diplomaların daha farklı olarak
incelenmesi ve titiz olarak değerlendirilmesi sonucunu
doğurmaktadır. Yeni YÖK yönetimi olarak kısa bir müddet sonra bu
konuda da yapısal bir değişikliğe gidileceğini söyleyebilirim. Yine
ilk olarak bu yıldan itibaren devlet burslusu olarak yurt dışına
gönderilen öğrencilerin ülkemiz için stratejik alanlara
gönderilmesine başlandığını belirtmek isteriz. Bu bağlamda daha
önce gönderilen ülkelerin listesi yeniden güncellenmiş ve
değişikliklere gidilmiştir."
Saraç'ın konuşmasının ardından YÖK Yürütme Kurulu üyesi Prof. Dr.
Hasan Mandal, "Türkiye Yükseköğretim Sisteminin Genel
Yapısı" hakkında bir sunum yaptı.
(İHA)