Birleşik Krallık'ta brexit depremi
Britanya genelinde "AB'den ayrılalım" kararı çıksa da İskoçya ve Kuzey İrlanda'da sandıktan "Kalalım" çıktı. İskoç ve İrlandalıları İngiltere'den ayrılmak için harekete geçti
Birleşik Krallık'ta AB'den ayrılma kampanyasının ana
argümanlarından biri, ülkenin Birlik'ten ayrılması durumunda eski
şaşaalı günlerine geri döneceğiydi. Ancak referandumdan sonra
"Birleşik Krallık" var olmayabilir. Referandum sonucunda yüzde 51.9
oyla "AB'den ayrılalım" kararı çıksa da İskoçya ve Kuzey İrlanda'da
sandıktan "kalalım" oyu çıktı. İskoçya'da yüzde 62, Kuzey İrlanda
ise yüzde 56 ile "kalalım" dedi. Bu durum, halihazırda İngilizlerle
gerilim yaşayan İskoç ve İrlandalıları harekete geçirdi. İskoçya
halkı, 2014'te Birleşik Krallık'tan ayrılmak üzere referanduma
gitmiş, ancak sonuçta yüzde 55 "kalalım" oyu çıkmıştı. İskoçların
kararında, AB üyeliği için tekrar müzakere edecek olmaları etkili
olmuştu.
Brexit referandumunun sonuçlarının açıklanmasının ardından basın
toplantısı düzenleyen İskoçya Başbakanı Nicola Sturgeon, ikinci
bağımsızlık referandumunun masada olduğunu ve bunu hayata geçirmek
için çalışmalara başlayacaklarını duyurdu. 2014'te Birleşik
Krallık'ta kalma yönünde oy kullanan birçok kişinin fikrini
değiştirdiğini belirten Başbakan, "İskoçya'nın iradesi dışında AB
dışına itilmesi tablosuyla karşı karşıyayız. Bu demokratik açıdan
kabul edilemez" dedi.
İrlandalılar birleşebilir
Kuzey İrlanda'daki 11 idari bölgeden yalnızca birinde "ayrılalım"
diyenler sandıktan önde çıktı. İrlanda Cumhuriyeti ile birleşmeyi
savunan milliyetçiler, Kuzey İrlanda halkının kalma oyu vermesine
rağmen bunun İngilizler tarafından veto edildiğini söylüyor.
Referandumun Birleşik Krallık'ın AB'den ayrılması yönünde bir
sonuca neden olacağının anlaşılması ardından, Kuzey İrlanda'daki
Sinn Fein partisi yaptığı açıklamada, "Kuzey İrlanda'da, birleşik
bir İrlanda için referandumu yapılmasını" savundu. Parti, Birleşik
Krallık'ın AB'den çıkması durumunda bu ülkenin Kuzey İrlanda
halkının çıkarlarını temsil etme yetkisinden mahrum kalacağını
söyledi.
İspanya gözünü Cebelitarık'a dikti!
Birleşik Krallık'ın Avrupa Birliği'nden ayrılıyor olması,
Cebelitarık'ta da kriz yarattı. İngiltere toprağı olarak kabul
edilen, ancak İspanya'nın uzun yıllardır hak iddia ettiği
Cebelitarık'ta halkın yüzde 96'sı AB'de kalmayı seçti. Bu durum
üzerine İspanya hükümeti harekete geçti. İspanya, Cebelitarık'ın
egemenliğinin Madrid ve Londra arasında paylaşılmasını istiyor.
İspanya Dışişleri Bakanı Jose Manuel Garcia-Margallo,
Cebelitarık'ın ortak bir egemenlikle İspanya'ya da bağlanması
gerektiğini vurgularken, "Cebelitarık'ta İspanyol bayrağının
dalgalanacağı an artık daha yakın" dedi.
Halktan ikinci referandum talebi!
Britanya'da AB'den ayrılmak isteyenlerin zaferiyle sonuçlanan
referandum sonrası, AB yanlıları önderliğinde imza kampanyası
başlatıldı.
Birleşik Krallık'ı ikinci bir referanduma çağıran ve Parlamento'nun
resmi sitesinde yer alan dilekçe, şimdiden 120 bine ulaştı.
İngiltere'de 100 bin sınırını aşan dilekçelerin parlamentonun
gündeminde görüşülme zorunluluğu bulunuyor. Dilekçede, AB
referandum kurallarına göre, bir tarafın yüzde 60'ın altında
kalması durumunda ikinci bir referandum yapılması gerektiği öne
sürülüyor.
Londra ‘özerk' mi olacak?
Birleşik Krallık'ta gerçekleşen tarihi referandumda AB'den
ayrılmaya "evet" derken, başkent Londra'nın "şehir devlet" haline
gelmesi ya da özerk olması gündeme geldi. Referandumda, Kuzey
İrlanda ve İskoçya ile birlikte Londra sakinleri de AB'de kalmadan
yana oy kullandı. Londra'da kalma yanlılarının oranı yüzde 60 oldu.
Ülkenin köklü üniversitelerinden London School of Economics'te
görevli Profesör Tony Travers bu ihtimalin "imkânsız olmadığını" ve
özellikle uzun vadede böyle bir talebin oluşabileceğini söylüyor.
"Londra milliyetçiliği" kavramı, 2014 yılında İskoçya'da yapılan
bağımsızlık referandumu sırasında yükselişe geçmiş, o dönem yapılan
bir kamuoyu araştırması Londralıların yüzde 20'sinin ülkenin geri
kalanından ayrılmak istediğine işaret etmişti.
Başta Londra'da yaşayanlar olmak üzere, İngilizlere göre başkent
her zaman kendisini "özerk" hissetti. Profesör Travers,
referandumda çıkan sonuçların "Londra'nın ayrılık isteğini
artıracağı" görüşünde. Travers'a göre bu sonuçlardan sonra
Londralıların, "eğer İskoçya ve Galler yapabiliyorsa, ki onlar
bizden çok daha küçük ekonomiye sahipler, biz niye yapamayalım"
sorusunu kendilerine soracağını öne vurguluyor. Londra'nın ilk
Müslüman Belediye Başkanı olan ve AB yanlısı kampın liderleri
arasında yer alan Sadık Khan'ın, merkez hükümete bu yönde bir
taleple gidebileceği konuşuluyor.
2035'te özerk olabilir
Londra'nın bağımsız bir şehir devleti olması tahminini yürüten tek
kişi Prof. Travers değil. Bankacılık araştırma kuruluşu KBL'in
strateji bölümü başkanı Kevin Doran, Londra'nın 2035 yılından önce
özerkliği hayata geçireceğini savunuyor. Londralıların,
İngiltere'nin ulusal kazancına, ülkenin geri kalanındaki
vatandaşlardan yüzde 70 daha fazla katkıda bulunduğunu belirtmek
gerekiyor.
Ankara Anlaşması'nın akıbeti ne olacak?
Ankara Antlaşması, 1963'te dönemin ortak pazar ülkeleri Almanya,
Fransa ve Benelüks ülkeleri ile Türkiye arasında imzalandı. 1973'te
birliğe katılan İngiltere de anlaşmayı imzaladı. İngiltere'de iş
kuran ve çalışan Türklerin çoğu, Ankara Anlaşması sayesinde bu
ülkede yerleşik yaşama hakkı kazanmıştır. Sidar Global Advisors
danışmanlık hizmetleri firması yöneticisi Mehmet Müderrisoğlu'na
göre halen yılda 20 bin kadar Türk bu anlaşma sayesinde
İngiltere'de oturma izni almak için başvuruyor. Vizenin ilk başta 1
yıllık verildiğine dikkat çeken Müderrisoğlu, "Belli bir miktar
para kazandığını belgeleyen Türklere 3 yıllık oturum izni
veriliyor. 4 yıl sonra sürekli oturum izni alabiliyor. 5 yılı
dolduranlar vatandaşlık için başvurabiliyor" dedi.
Referandumda AB'ye ‘Hayır' çıkmasının bu anlaşmayı da
etkileyeceğini belirten Müderrisoğlu, "İngiliz hükümeti, 2017
yılında yabancılar için olan mevzuatını tamamen yenileyecek. Bu
yenilemeyle vize uzatma kriterleri ağırlaştırılacak ve vizesi sona
edenlerin oturma izinleri uzatılmayacak" diye konuştu.
Ayrılma 2020'ye kadar sürebilir
Sandıktan çıkan ayrılık kararına rağmen AB ile İngiltere arasındaki
ilişkilerin düzenlenmesi en az 2 yıl sürecek...
Britanya'da AB'den ayrılma karar nasıl uygulanacak, bundan sonraki
adımlar ne olacak? Öncelikle, Birleşik Krallık'ın AB'den ayrılması
hemen gerçekleşmeyecek. İngiliz yetkililer ve AB liderleri bu süre
zarfında Birlik ve Britanya arasındaki ilişkilerin nasıl olacağına
dair bir anlaşma hazırlayacak. Bu sürecin en az iki yıl sürmesi
bekleniyor.
2009'da imzalanan Lizbon Anlaşması'nın 50'inci maddesi, üyelerin
birlikten ayrılmasını düzenliyor. 50. maddeye göre, "Her üye
devlet, kendi Anayasasına uygun olarak Birlik'ten ayrılmaya karar
verebilir. Ayrılma kararı alan üye devlet, niyetini AB'ye bildirir.
Birlik, bu devletle, AB Zirvesi tarafından belirlenen yönlendirici
ilkeler ışığında çekilmeye ilişkin kuralları belirleyen bir
anlaşmayı müzakere eder ve akdeder. Anlaşma, AB Parlamentosu ve
Konseyi tarafından onaylanır. Anlaşma olmazsa 2 yılda müzakereler
biter, üyelik de düşer."
Başbakan David Cameron, 50'inci maddeyi işletme kararının yeni
başbakana ait olması gerektiğini, kendisinin bu yönde bir adım
atmayacağını söyledi. Bu da en azından ekim ayına kadar sürecin
başlamayacağı anlamına geliyor. Yeni başbakan olabileceği konuşulan
ayrılma yanlısı siyasi Boris Johnson da "acele etmeye gerek
olmadığını" söyledi.
AB ile Birleşik Krallık'ın 80 bin sayfayı bulan AB anlaşmalarını
yeniden müzakere etmesi gerekecek. Britanya'nın gümrük birliğine
dahil olup olmayacağı, göç anlaşmaları, otomotivden tarıma kadar
her alandaki düzenlemeler tek tek müzakere edilecek. Britanya'da
çalışan 2.9 milyon AB vatandaşının durumunun ne olacağı, AB
ülkelerinde yaşayan İngilizlerin statüsünden sağlık sigortalarına
dek sayısız detay masaya yatırılacak. En kritik konular, serbest
ticaret anlaşması ve güvenlik olacak. Müzakere sürecinde İngiltere
AB içinde kalacak ve AB yasaları yürürlükte olacak.
İki yıl süresince eğer bir anlaşmaya varılmazsa İngiltere'nin AB
ile ilişkileri, Dünya Ticaret Örgütü'nün (DTÖ) kurallarına bağlı
sürecek. Ancak İngiltere'nin DTÖ'ye katılımı AB çatısı altındayken
gerçekleşmişti. AB ise bu anlaşma koşullarını "kopyalayıp
yapıştıramazsınız" diyor. Yani İngiltere'nin dünyayla ticareti de
baştan müzakere edilecek.
İki yıl içinde anlaşma olmazsa müzakerelerin uzatılması ancak tüm
AB üyelerinin onayı ile mümkün olacak.
Londra hükümetinin bir seçeneği de 50'inci maddeyi işletmeden
müzakere etmek. Bu yöntem Yunanistan ile yapılan müzakerelerde
kullanıldı ve başarılı oldu. Ancak AB liderlerinin Londra'ya karşı
taviz vermek istemediği ve bu yöntemi tercih etmeyeceği
aktarılıyor.
AB liderleri Britanya ile müzakerelerin 2019 yılında tamamlanmasını
istiyor. İngiliz siyasiler ise yeni anlaşmanın 2020'de
tamamlanmasından yana.
AB'den çıkmaktan cayabilirler mi?
Birleşik Krallık'ta, AB'den ayrılma görüşünün çıktığı referandumun
ardından kararın yasal açıdan bağlayıcı olup olmadığı, İngilizlerin
kararların cayma şansları olup olmadığı merak ediliyor. Referandum
sonucu yasal olarak bağlayıcı değil, tavsiye kararı niteliğinde.
Ancak Başbakan David Cameron, sonuç ne olursa olsun uygulanacağı
sözünü vermişti. Teoride İngilizlerin hâlâ cayma şansı olsa da
bunun pratikte mümkün olmadığı görüşü hakim.
2008 yılında İrlandalılar referandumda AB reformlarını reddetmiş,
Dublin'deki politikacılar ise Brüksel ile daha fazla ayrıcalık
kazandıkları bir anlaşmaya imza atmışlardı. Bir sene sonra
referandum tekrar edilirken bu kez olumlu sonuç alınmıştı.
Ancak Birleşik Krallık'ta İrlanda'nın aksine ikinci bir
referandumun gündeme gelmesi uzak bir ihtimal. AB fikrine en uzakta
olan isim olan Londra'nın eski belediye başkanı Boris Johnson'ın
adı Başbakanlık için geçiyor. Yeni başbakanın AB karşıtı bir isim
olacağına kesin gözüyle bakılıyor.
University College London'da Anayasa Birimi Bölüm Başkan Yardımcısı
Alan Renwick'e göre, ikinci bir referandum ancak Britanya'da 2020
yılında yapılacak genel seçimlerde "tekrar AB üyesi olalım"
şeklinde kampanya yapan bir partinin iktidar olması halinde mümkün.
(Milliyet)