Afrin-Münbiç sarkacında Türkiye
ABD, Ortadoğu’da yılların stratejik ortağı Türkiye’nin bütün çekincelerini elinin tersiyle umarsızca iterek, DEAŞ’a karşı yürütülen mücadelede PYD/YPG ile yoluna devam etmeye karar verdi.
İSTANBUL (AA) - “Şimdilik bilmediğimiz noktalar, Rakka’nın ve
DEAŞ’tan temizlenecek diğer yerlerin kimin müstakbel nüfuz alanı
olacağı ve eğer Türkiye’nin Rakka ve Münbiç’te önü kapanırsa Batıya
dönerek Afrin Kantonu’na yönelip yönelmeyeceği?” 10 Mart’ta
yayımlanan “Suriye Satrancında Değişen Dengeler ve İttifaklar”
başlıklı yazımı bu açık uçlu soruyla bitirmiştim. Sanırım artık bu
sorunun cevabını verme vakti geldi. Zira Trump’ın merakla beklenen
Suriye politikası iyice tebellür etti. ABD, Ortadoğu’da yılların
stratejik ortağı Türkiye’nin bütün çekincelerini elinin tersiyle
umarsızca iterek, Rakka’da ve genel olarak Suriye’de DEAŞ’a karşı
yürütülen mücadelede PYD/YPG ile yoluna devam etmeye karar verdi.
PYD/YPG’ye ağır silahlar ve mühimmat vermek suretiyle, sahada bir
terörist örgüte karşı, başka bir terörist örgütle birlikte mücadele
etmeyi uygun buldu ki şahsen ben de ABD’nin Suriye ve bölgedeki
uzun vadeli çıkarları çerçevesinde böyle bir karar alacağını
beklemekteydim.
Bu can sıkıcı ve nazik durumda, Türkiye’nin askeri alanda neler
yapabileceği sorusu hayati önemini hâlâ koruyor. ABD’nin “Fırat’ın
batısında bir PYD/YPG varlığı olmayacak” sözüne rağmen, Münbiç’te
bu örgütü korumaya alması, bu bölgeye yapılacak bir operasyonu
şimdilik imkânsız kılmakta. Ancak kantonların zayıf halkası
durumundaki, üstelik Türkiye (Amanoslar, Hatay ve Kahramanmaraş)
açısından sürekli güvenlik riski barındıran Afrin kantonu, son
günlerde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) baskısı altında.
Son haberlere göre yaklaşık 20 bin kişilik bir Özgür Suriye Ordusu
(ÖSO) kuvveti, TSK ile birlikte bu harekât için nihai
hazırlıklarını yapıyor. Şayet bu harekât gerçekleşirse Türkiye,
Suriye sahasında kendisini yüzüstü bırakan ve daha da önemlisi
‘beka problemi’ olarak gördüğü bir projeyi destekleyen ve dayatan
kadim müttefikine(!) karşı, Fırat Kalkanı ve Katar krizinde yaptığı
gibi, üçüncü defa oyun bozucu bir hamle yapmış olacak. Zaten ABD
başkanı Trump’ın Sayın Cumhurbaşkanımızla yaptığı uzun telefon
görüşmesinin ardından, ABD başkanının PYD/YPG ile oldukça iyi
ilişkilere sahip DEAŞ’la mücadele özel danışmanı Brett McGurk’ün
apar topar, pek hazzedilmediği Ankara’ya gelmesi de büyük ölçüde
Afrin harekatıyla ilgili olmalı. ABD muhtemelen, terör örgütü
DEAŞ’a karşı Rakka’ya odaklanan diğer terör örgütü PYD/YPG’nin
dikkatinin dağıtılmaması gerektiğini anlatmıştır, uzun uzun. Zira
PYD/YPG de uzun süredir, “Türkiye bizim yönetimimizdeki kantonlara
harekât yaparsa Rakka’ya yürümeyiz” şeklinde şantaj yaparak ABD’nin
Suriye politikasını adeta felç etmekte. Aslında son birkaç gündür
olanlar bile tek başına, Afrin harekatının tam da Rakka harekatı
ile eş zamanlı olarak yapılmasının Türkiye’nin çıkarları açısından
ne denli önemli ve isabetli olduğunu gösteriyor.
Afrin harekatı Türkiye için neden önemli?
ABD Suriye’nin güneyinde, bir yandan el-Tanf bölgesinden doğu ve
batıya doğru nüfuzunu yayarken, kuzeyden de PYD/YPG vasıtasıyla
güneye doğru inmekte. Rusya ise Suriye’nin batısında kendisine bir
nüfuz bölgesi oluşturmuş durumda. İran’a gelince, rejim güçleriyle
birlikte, Suriye’nin doğusunda Irak sınırına ulaşacak bir hat
açmaya çalışıyor ve böylelikle Tahran-Bağdat-Şam-Beyrut karayolu
hattını garanti altına almayı amaçlıyor. Böylece ABD ile Rusya
arasındaki, Fırat’ın doğusu ile batısı şeklindeki zımni ittifakı
deliyor. Buna karşın ABD hem Suriye rejimi ve İran aleyhine hem de
müttefikleri İsrail ve Ürdün’ü korumak maksadıyla Güney Suriye’de
nüfuz alanını genişletmeye çalışıyor.
Türkiye’nin ise ya Münbiç’e ya da Afrin’e yönelmek gibi iki
seçeneği var. Münbiç’te ABD koruması olduğundan, Rusya’nın nüfuz
alanındaki Afrin’e yönelmek her açıdan Türkiye’nin lehine
görünüyor. Zira uzun zamandır hem ABD hem de Rusya ile flört eden
PYD/YPG’nin, bundan sonra yoluna ABD ile devam edeceğinin
netleşmesi, Rusya’nın Afrin hususunda Türkiye’nin harekatına göz
yumabileceğini ihsas ediyor. Nitekim son günlerde Afrin’de
konuşlanan Rus askerlerinin güneye çekildiği haberleri de bunu
doğrular nitelikte.
Türkiye’nin Tel Rıfat’ı toplarla dövmesi de ön hazırlık olarak
PYD/YPG mevzilerini yıpratma amacını taşıyor olabilir. Afrin’in de
içinde bulunduğu 200 km2’lik bir alanda Rusya’nın tatbikat
bahanesiyle ABD’den bölgedeki hedeflere yaklaşmamasını istemesi,
Türkiye’nin harekâtı esnasında ABD uçaklarına karşı koruma sağlamak
amacına yönelik olmalı.
Operasyonun keyfiyeti konusunda da bazı bilgiler gelmekte: Azez,
Mari ve İdlib üzerinden harekat yapılacağı söyleniyor ve ilk planda
Tel Rıfat ile Minniğ askeri havaalanının PYD/YPG’den kurtarılması
önem taşıyor. Bir kısım yorumcular bu iki noktanın alınmasının
yeterli olacağını, böylece kantonların güneyden birleşmesinin
engelleneceğini düşünüyor. Tabi Halep’ten Münbiç’e uzanan M4
otoyolunun kontrolü de önemli.
Halbuki, şayet yapılırsa, Kürt, Türkmen ve Araplardan oluşan
yaklaşık 200 bin kişilik bir nüfusa sahip olan Afrin’in tamamına
yönelik geniş kapsamlı bir operasyon Türkiye’nin güvenliği
açısından daha büyük önem taşıyor. Afrin’in hemen güneyindeki Şeyh
Berakat tepesinde bir üs oluşturduğu yönündeki haberler,
Türkiye’nin ÖSO ile birlikte Afrin merkezine de harekat
yapabileceğinin bir göstergesi olabilir.
4-5 Temmuz’da Astana’da yapılacak ve garantör ülkeler olarak
Türkiye, Rusya ve İran’ın katılacağı Suriye konulu beşinci
toplantıda, çatışmasızlık bölgeleriyle ilgili bir mutabakatın
sağlanması ve bu mutabakata göre İdlib’in Türkiye (ve Rusya)
kontrolünde olması bekleniyor.
Sayıları 10 bini bulan radikal unsurların da İdlib’den
çıkarılmasından sonra, Fırat kalkanı harekatıyla temizlenmiş
el-Bâb’a kadar olan bölgeyle Afrin ve İdlib’in birleşmesinden
oluşacak Türkiye nüfuzundaki alan, hükûmetin el-Bâb operasyonunun
başlangıcında hedeflediği 5 bin kilometrekarelik güvenlikli
bölgenin neredeyse iki katı olacak. Böylece Türkiye’nin güneyinde
önemli sayılabilecek bir alan güvenlikli bölge olacağından, hem
Türkiye’ye yönelen tehditler azalacak hem de Suriyeli mültecilerin
yerleşebileceği, Türkiye’nin kontrol ve koruması altında bir nüfuz
bölgesi olacak. İleride siyasi çözüm için masaya oturulduğunda da
Türkiye’nin eli ABD, Rusya ve İran kadar güçlü olacak.
Şüphesiz Suriye’de atılacak her adımın riskleri de mevcut. Böyle
bir durumdan ABD’nin büyük rahatsızlık duyacağı çok açık. Ayrıca bu
operasyon, el-Bâb’da olduğu gibi, terörist olduğu hususunda
herkesin mutabık olduğu DEAŞ’a karşı değil, Türkiye’nin terörist
olarak gördüğü PYD/YPG üzerine yapılacağından, dünya kamuoyuna
“Kürtlere karşı yapılan bir operasyon” şeklinde yansıtılabilir.
[Ortadoğu siyasi tarihi ve uluslararası ilişkiler alanında uzman
olan Prof. Dr. Cengiz Tomar, Marmara Üniversitesi Ortadoğu
Araştırmaları Enstitüsü ve Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü
öğretim üyesidir]
“Görüş” başlığıyla yayımlanan makalelerdeki fikirler yazarına
aittir ve Anadolu Ajansı'nın editöryel politikasını
yansıtmayabilir.