Maaşlar aynı seviyeye getirildi

Başbakan Davutoğlu, akademisyen maaşlarına ilişkin, "Akademisyenlere aslında zam yapılmadı, maaşları muadilleri ile aynı seviyeye getirildi" dedi.

F5HABER F5HABER
Maaşlar aynı seviyeye getirildi

ANKARA (AA) - Başbakan Ahmet Davutoğlu, YÖK'teki Yükseköğretim Akademik Arşiv Projesi tanıtım toplantısında yaptığı konuşmada, "Akademisyenlere aslında zam yapılmadı, maaşları muadilleri ile aynı seviyeye getirildi" dedi.

Davutoğlu, Başbakan olduktan sonra en keyif aldığı ve istifade ettiği toplantılardan birinin Ondokuz Mayıs Üniversitesi'nde akademik yıl açılışı olduğunu, daha önce de Avrupa rektörleriyle bir araya geldiğinde evrensel üniversitelerin gelecek perspektifleri üzerinde kanaatlerini paylaştığını söyledi. 

Üniversitelerin, bilginin kaynağı, meşruiyeti, sosyalleşmesi, sistematiği ve analitik çerçeveye oturtulması anlamında insanlık tarihinin en temel müesseselerinden biri olduğunu belirten Davutoğlu, küreselleşmeyle birlikte yeni bir bilgi sistematiği, bilgi araçları, yeni bilgi meşruiyet kanalları oluşurken bütün insanlık birikiminin gözden geçirilmesi ve üniversitelerin bu birikimin neresinde yer aldığının doğru tanımlanması gerektiğini vurguladı. 

Türkiye'ye, bulunduğu coğrafyanın, burada ortaya çıkan medeniyetlerin, medeniyetlerin aktardığı bilgilerin başka ülkelerden ve başka ülkelerdeki bilimsel birikimdençok özgün nitelikler kazandırdığını ifade eden Davutoğlu, "Bunun farkında olmamız, üniversitelerimizin insanlık birikimine gelecekte yapabileceği katkılar açısından da büyük önem taşıyor" dedi. 

İnsanlık tarihinde bilgi sistematiğinin gelişimi konusunda dört büyük harmanlanma gördüğünü ve bugün dördüncü büyük harmanlanmanın içinde olunduğunu dile getiren Davutoğlu, kadim medeniyetlerde bilginin belli medeniyet havzalarında ve kendi sistematiği içinde kurulduğunu söyledi. Çin tıbbı, Hint matematiği, Mısır'daki astronomi çalışmaları ve Yunan felsefesini örnek gösteren Davutoğlu, her bir medeniyet havzasının kendi bilgi sistematiğini gerçekleştirdiğinin görüleceğini kaydetti. O dönemdeki çalışmaların bugün bile hayranlık uyandıran birikimler olduğunu ifade eden Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bazen bütün bu geçmişe geride kalmış bilgi birikimleri olarak, bir dönem insanoğlu, bakma temayülündeydi ama şimdi, keşfettikçe bakıyoruz ki Hint veya Oxfordmatematiği arasındaki ilişkide, iki farklı sistematik ortaya çıkabiliyor. Bütün bu farklı medeniyet havzalarında, insanın var oluşuna anlam katan, bu varoluşu tanımlayan bilgi sistematiğini geliştiren tecrübeler yaşandı. Birinci büyük harmanlanma, Büyük İskender'in fetihleriyle birlikte bütün bu medeniyet havzalarının neredeyse iç içe geçmesiyle yaşanan harmanlanmadır ki milattan önce altıncı ve dördüncü yüzyıllar arasında bu medeniyet havzaları birbirleriyle çok daha yakın temas içine geçtiler,harmanlandılar, bir şekilde birikimlerini sentez yapabilecek niteliklere kavuştular. Bu dönemde çok büyük üniversite geleneklerinin oluşmaya başladığını görüyoruz."

-"Gönül ister ki üniversitelerimiz kendilerine tarihi referans oluşturabilsinler" 

Başbakan Davutoğlu, Harran'da, kalıntılar arasında yürürken o köklü gelenek içinde oluşmuş bilgi atmosferinin hissedilebileceğine dikkati çekerek, şöyle konuştu:

"Gönül ister ki bütün üniversitlerimiz kendilerine böyle bir tarihi referans oluşturabilsinler. Bizim üniversitelerimiz modern üniversite geleneği itibarıyla yenidir, aynı Cumhuriyetimizin yeni olması gibi, devlet olarak cumhuriyet sistemi itibarıyla, ama ne Cumhuriyetimiz nevzuhur bir devlettir ne de üniversitelerimiz nevzuhur, şartların, konjonktürün içinde çıkmış kurumlardır. Her bir üniversitemizin geriye dönük olarak referansta bulanabileceği bu topraklarda bir medeniyet arka planı vardır."

Amasya ziyaretini anımsatan Davutoğlu, Amasya Üniversitesinin kurumsal olarak 2006'da kurulduğunu ancak Amasya'nın şehir ortamı olarak bu geleneği çok önceden yaşamış olduğunu, Sabuncuzade Şerefettin'in 13'üncü yüzyıldaki birikimiyle, Avrupa'da oluşmamış tekniklerle, cerrahi aletleri keşfederek kullandığını vurguladı.

Bilgi sistematiği açısından ikinci büyük harmanlanmanın, yedinci ve onuncu yüzyıllar arasında aynı medeniyet havzalarında, İslam medeniyetinin oluşturduğu siyasi düzen içinde ortaya çıktığını söyleyen Davutoğlu, Bağdat'ın, Endülüs'teki Kurtuba'nın, Semerkant'ın ve İstanbul'un bilimsel, felsefi, düşünsel çalışmaların merkezi haline geldiğini örneklerle anlattı. 

-"Hiçbiri birbirini naksederek gelişmemiştir"

Üçüncü büyük harmanlanmayı, "kadim gelenekteki senteze dayalı düşünceyi ikame edecek şekilde rasyonel, analitik düşüncenin modern üniversiteyi kuracak şekilde bütün insanlık birikiminde yol açtığı devrim" olarak tanımlayan Davutoğlu, bu harmanlanmanın, önce Paris, Londra ve Berlin üçgeni içinde doğduğunu, sonra sömürgecilik ve Batı siyasal sisteminin yayılmasıyla birlikte, 19'uncu yüzyılda bütün dünyada modern üniversitelerin doğuşuna zemin hazırladığını belirtti.

Davutoğlu, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Bunların hiçbirisi diğerini naksederek gelişmemiştir. Her biri diğerinden beslenerek, diğeriyle birlikte yaşayarak gelişmiştir. Bazen moderniteyi yanlış anlayanlar, bunu bir radikal kopuş olarak gördüklerinde, kendi geleneksel bilgi birikimlerinden kopmayı modernleşmenin bir aracı olarak görürler. Halbuki geleneksel ve kadime dayalı bilgi birikimini moderniteyle sağlam sentezler oluşturabilenlerse özgün katkı yapabilme yeteneğini sürdürürler. Bu açıdan modern dönemde Çin'de ve Hint'te yaşananları bence çok yakından takip etmeliyiz, gelecekte belki de bilimsel ve felsefi yaklaşımların en özgün çalışmaları Çin'de ve Hint'te gelişecektir."

Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Bana en az haz veren makaleler açık söyleyeyim, özgün kişilik hakkı yapmadan düğmeye basarak ulaşılmış, 'kes yapıştır' yöntemiyle bir yere yapıştırarak şu şunu dedi, bu bunu dedi, o da onu dedi. Peki kardeşim sen ne diyorsun? O yok" dedi.

Davutoğlu, YÖK'teki Yükseköğretim Akademik Arşiv Projesi tanıtım toplantısında yaptığı konuşmada, Türkiye'nin bilginin yayılması konusunda doğu ve batı arasındaki etkileşimlerin merkezindeki bir ülke olduğunu ifade ederek, bunun Türkiye'deki üniversitelerde olağanüstü heyecan verici bir canlılığa sahne olduğunu ve gelecekte de olabileceğini söyledi.

İnsanlık tarihinde bilgi sistematiğinin gelişimindeki dördüncü harmanlanmanın küreselleşmeyle ilgili harmanlanma olduğunu dile getiren Davutoğlu, şöyle konuştu:

"İlk üç harmanlanma mekana yayılarak oluştu. Yani İskender'in ordusuyla sefere gitmesiyle kurduğu şehirlerde ya da Abbasilerin, Endülüs'ün, Osmanlı'nın yayılması esnasında veya Batı'nın (İngiliz, Fransız) sömürge sistemlerinin Afrika ve Asya'ya yayılması. Bu sefer mekandan bağımsız bir harmanlanma yaşanıyor. Teknolojik araçsal şeylerle zemin o kadar değişti ki, insanlar oturduğu yerden bilgilinin kaynağına ulaşarak, bilginin sosyalleşmesini maksimum düzeyde yaşayarak, mekandan bağımsız bir harmanlanma yaşıyor. Bu tabiri caizse bir sanal harmanlanma. Bu büyük bir imkan, büyük de bir tuzak. Büyük bir imkan çünkü Wikipedia'da veya buradaki yapılması gereken gibi güzel bir örneği olan akademik arşivde olduğu gibi düğmeye basıyorsunuz bir anda karşınıza yazı geliyor ama onu yazan şahıs gelmiyor. Onu yazan şahısla temasa geçmiyorsunuz. O kişiye temas etmeden kültür dünyasına, zihin dünyasına nüfuz ediyorsunuz." 

Davutoğlu, "tarihin sonu", "felsefenin sonu" gibi soncu teorilere şüpheci yaklaştığını ve bu teorileri hiçbir zaman da kabul etmediğini dile getirerek, "Felsefenin sonu mu geldi?" başlıklı bir tartışmaya katıldığını ve burada felsefenin yeni başladığı tezini savunduğunu söyledi.

İnsanoğlunun varoluşuyla ilgili varsayımların sarsıntı geçirdiği, bilginin olağanüstü hız kazandığı, varlık ile bilgi arasındaki ilişkinin değerleri ciddi bir şekilde yeniden yapılandırdığı bir dönemde felsefenin bittiğini iddia etmenin mümkün olmadığını savunan Davutoğlu, insanın yaşadığı her bir köyde, kasabada artık mekandan bağımsız bir etkileşim ve iletişimin doğmasının büyük bir harmanlanma oluşturduğunu ifade etti.

Genetik ile felsefe arasında bazı öğrencilere çift anadal ya da üst ihtisasta sentetik bir araştırma merkezi kurulmasını tavsiye edebileceğini belirten Davutoğlu, konuşmasına şöyle devam etti:

"Genetik salt bir tıbbi alan olmaktan çıkıyor, yepyeni felsefi sorunları hatta hukuki sorunları beraberinde getiren bir alana dönüşüyor. Eğer biz bilgiyi entegre şekilde göremeyip ayırırız ve deriz ki genetik tıp alanıdır. Benim hiç kabul etmediğim milli eğitimde 'fenci' ve 'sosyalci' diye bir ayrım vardır ya. Biraz devrimci ve radikal gelebilir size, sosyal bilimlerde okuyan birinin matematik bilmemesi faciadır. Matematik bilmeyen kategori kuramaz, mantık kuramaz. Sosyal bilim ise ta Aristo'dan beri temelde kategoriler üzerine oturur. Şimdi bazen zihinlerimizi o kadar parçalıyoruz ki, öğrenci zihnini açacak şeyleri görmüyor, 'bu benim alanıma girmiyor' diyor. 'Matematik okumasam da olur' diyor. Matematiksel zihnin gelişmediği yerde hiçbir şey gelişmez. Şimdi bunun gibi üniversitelerde alanları o kadar bölüyoruz ki bazen, birbirinden bağımsız gibi görünen alanların arasındaki derin irtibatı fark edemediğimiz zaman özgün öğretim olmuyor. Bu genetik ile felsefe arasındaki bağlantıyı görmek açısından önemli."

Davutoğlu, insana yeni tanımlama getirmeyen hiçbir geleneğin gelenek ve medeniyet haline gelemeyeceğini, küreselleşmeyle beraber kadim modernite tanımlarının yeni çerçeveler kazandığını ifade ederek, varoluşçu alanın devamında bilgi sistematiğinin tümüyle değiştiğini söyledi.

İnsandan insana aktarılan bilginin yerine teknoloji rehberinden aktarılan ve çok yoğun bombardıman şeklindeki bilginin aldığına dikkati çeken Davutoğlu, "Bana en az haz veren makaleler açık söyleyeyim, özgün kişilik hakkı yapmadan düğmeye basarak ulaşılmış, kes yapıştır yöntemiyle bir yere yapıştırılarak şu şunu dedi, bu bunu dedi, o da onu dedi. Peki kardeşim sen ne diyorsun? O yok. Çünkü bu da ayrı bir şey. Araçsallaştırılmış bilgi kadar tehlikeli bilgi yoktur. Bilgi araç haline geldiği zaman, enstrüman haline geldiğinde, içselleştirilmediğinde onunla ilgili sorulan her soru başka bir şey doğuruyor" diye konuştu.

Yer aldığı bir jüride "makale nasıl yazılır?" konusunda iki üç kere sınava girmiş ve değişik gerekçelerle jüriden onay alamamış bir öğrenciye, yaşanan bir olayla ilgili makale yazması gerektiğinde bunu nasıl kurgulayacağını sorduğunu belirten Davutoğlu, öğrencinin kendisine doyurucu bir cevap veremediğini, aynı öğrenciye ilk ve son okuduğu romanı sorduğunu, bunun üzerine ise cevap alamadığını söyledi.

Davutoğlu, öğrencinin bilgiyi bir vida gibi gördüğünü tahayyül edemeyen birinin öğretim üyesi ya da ilim adamı olamayacağını ifade ederek, teknolojinin genç nesiller için bilgiye ulaşmada imkan olmasının yanında bir tehlikeye de sahip olduğunu dile getirdi.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Öğrencilerimize zihni formasyonlarını artırırken, geliştirirken bir taraftan ona özgür düşünce ve eleştirel bakışla birlikte özgür düşünce yeteneği kazandıracağız, diğer taraftan bu zihni formasyonun iki ana yönüne dikkat edeceğiz. İnsanlık birikimi içinde kim neyi üretmişse hepsi bizim malımızdır. Böyle bakacak ve evrensel anlamda bir aydın niteliği kazandıracağız. Ama bunun yanında zihni formasyonun bir özelliği var ki Türk üniversitelerinin üzerinde bir borçtur bunu yapmak, yürüyen bir Türk aydını yetiştirmek" dedi.

Davutoğlu,  YÖK'teki Yükseköğretim Akademik Arşiv Projesi tanıtım toplantısında yaptığı konuşmada, üniversite eğitiminin hocaya ve talebe esasına dayandığını belirtti.

Bilginin ahlaki içeriğinin insani ilişkilerin kattığı şeyler olduğunu söyleyen Davutoğlu, "Rahatlıkla ulaştığınız bir bilgi bir anda sizin olabiliyor. Eskiden bir bilim adamının aylarca yolculuk yaparak ya da gurbetle ulaştığı şeye şimdi siz hemen ulaşıyorsunuz ve bir anda ekranda görülen bilgi sizin oluyor. O bilgi senin değil, daha değil. Bir müddet sonra bilginin üzerine bir şey koyarsan o bilgi senin olur. Çabukluk, hemen ulaşma arzusu ahlaki bir problemi de beraberinde getiriyor. Bizim o araçları kullanırken fikri özgürlüklere saygı, düşünce özgürlüğüne saygı, bütün bunları yeni nesle öğretmenin sıkıntılarıyla da karşı karşıya kalıyoruz. Ama bir taraftan da olağanüstü bir imkan" değerlendirmesinde bulundu. 

Bilgilerin pratik alana yansıdığında küresel toplumun değişik veçhelerine cevap verecek nitelikler kazanması gerektiğini belirten Davutoğlu, cep telefonunun diplomasinin mahiyetini değiştirdiğine işaret etti.

Davutoğlu, uluslararası ilişkiler çalışan öğrencilerin yeni küresel araçlarla yetiştirilmesinin önemine değinerek, "Önümüzdeki dönemde bilelim ki insanoğlunun dördüncü büyük bilgi harmanlanması yaşanıyor. Üniversitelerimizin, bunun getirdiği imkanları kullanırken bir taraftan da onun getirdiği risklere karşı özgün düşünceyi üretebilmek, insani bilgiyi koruyabilmek, ahlaki duruşu sürdürebilmek için yeni donanımlara ihtiyacı var" diye konuştu.

-"Zihni formasyon esastır"

Bu noktada, Türkiye'nin  hem kadim harmanlamanın olduğu coğrafyada yer alması hem de modernitenin her safhasını yaşadığını kaydederek, bu zemin üzerinde, üniversitelerde öğrenci ve öğretim üyelerine yeni perspektifler getirilmesi gerektiğini vurguladı.

Davutoğlu, bu kapsamda zihni ve mesleki formasyonun önemli olduğunu bildirerek, "Bu ikisini ayırmayıp ya da karıştırıp ya da üniversiteleri sadece istihdam için adam yetiştiren yerler halinde gördüğümüzde üniversitelere ihanet ederiz" dedi.

Zihni formasyonun esas olduğunu belirten Davutoğlu, ona sahip olmayan birinin, mesleğinde iyi bir mekanik bilgisi bulunda dahi hayatta başarı elde etmekte zorlanacağını söyledi.

Davutoğlu, lisedeyken analitik tasniflere meydan okumaya çalıştığını ve üniversite yıllarında da bazı bilimlerin birbirinden ayrı tutulmasına şaşırdığını anlatarak, evrensel nitelikte bir aydının yetişmesi için temel olan matematik, tarih, felsefe, hukuk, teoloji alanlarında alt yapısı bulunmayanların insanlık birikiminin idrakinin çok zor olacağını kaydetti.

"Bilgi hiyerarşisi sarsıldı, tekrar inşa etmek lazım"

Zihni formasyonun temelinde sorgulayıcı, gerektiğinde eleştirel ama aynı zamanda haddini bilen bir formasyon bilinci olduğunu aktaran Davutoğlu, bilgi ve sosyal hiyerarşi bilincinin de önemine değindi.

Davutoğlu, "Nihayette bilgi hiyerarşisi bizde biraz sarsıldı bunu tekrar inşa etmek lazım" diyerek, doktora öğrencilerine ilk önce doktoranın anlamını sorduğunu ve çoğu öğrencinin de bunun ne olduğunu bilmediğini anlattı.

Bunu kalfa-usta-üstat ilişkisi olarak tanımlayan Davutoğlu, "Önlisans çıraktır, lisans kalfadır, master ustadır, doktora üstattır" görüşünü bildirdi.

Öğrencilerin bu hiyerarşiyi içselleştirmediği için üniversiteyi bitirince hemen iş garantisi istediğine dikkati çeken Davutoğlu, öğrencilerin aşkla yapacakları bir iş edinmelerinin önemini vurguladı.

Davutoğlu, bir öğretim üyesinin evrensel birikimi alıp kültürel formasyon edinmemişse yabancılaşacağını, kendi kültürel formasyonun alıp evrenselden uzak kalırsa yerelleşip sloganlaşacağını belirterek, şunları ifade etti:

"Burada öğrencilerimize zihni formasyonlarını artırırken, geliştirirken bir taraftan ona özgür düşünce ve eleştirel bakışla birlikte özgür düşünce yeteneği kazandıracağız, diğer taraftan bu zihni formasyonun iki ana yönüne dikkat edeceğiz. Bütün insanlık tarihinin evrensel birikimine vakıf, tek başına Latin Amerika'ya gittiğinde Meksika kültürü, bir Yunan üniversitesine gittiğinde Yunan felsefesi konusunda veya Erasmus programlarıyla başka bir yere gittiğinde o insanlık birikiminin hepsini içselleştirerek bakması lazım hiçbirini dışlamadan. Ne kadim dışlanır ne modernite. Ne Avrupa dışlanır ne Asya. İnsanlık birikimi içinde kim neyi üretmişse hepsi bizim malımızdır. Böyle bakacak ve evrensel anlamda bir aydın niteliği kazandıracağız. Ama bunun yanında zihni formasyonun bir özelliği var ki Türk üniversitelerinin üzerinde bir borçtur bunu yapmak, yürüyen bir Türk aydını yetiştirmek."

SONRAKİ HABER