Eşgüdüm mekanizmalarına önem veriyoruz

Başbakan Yardımcısı Arınç, IŞİD'le ilgili, "Bölgesel istikrarı ve refahımızı tehdit eden terör yapılanmaları karşısında, bölgesel eşgüdüm mekanizmalarına önem vermekteyiz" dedi.

F5HABER F5HABER
Eşgüdüm mekanizmalarına önem veriyoruz

ANKARA (AA) - Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, Başbakanlık Merkez Bina'da, Bakanlar Kurulu Toplantısı'nın ardından gazetecilere açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.

Oldukça uzun bir toplantı gerçekleştirildiğini ifade eden Bülent Arınç, bazı konuların önemine binaen etraflı bir biçimde görüşüldüğünü dile getirdi.

Yeni eğitim öğretim yılının bugün başladığını anımsatan Bülent Arınç, "Milyonlarca öğrencimiz için, onların öğretmenleri için, velileri için, anneleri, babaları, kardeşleri için, ülkemiz, milletimiz için hayırlı bir yıl olmasını diliyorum. Hepimiz öğrencilik yaptık. Hepimizin çocukları var, torunları var. Büyük bir neşeyle bu yılki eğitim öğretim yılına başladılar. Kazasız, belasız Allah zihin açıklığı versin de diyerek bütün öğrencilerimiz için hayırlı bir yıl olmasını temenni ediyorum" diye konuştu 

Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı'nın bazı okullardaki törenlere ve açılış gününe katıldığını ve buralarda bazı bilgiler verdiğini belirten Arınç, şöyle devam etti:

"Ben de bizleri izleyenler ve siz gazeteci arkadaşlarımız için kısa bir tekrar yapmak istiyorum. Biliyorsunuz ülkemizin nüfusu genç bir nüfus. 76 milyon nüfusumuzun hemen hemen yarısı 30 yaşın altında. 30 yaşın altında olanlarda da bugün eğitim öğretim yılına başlayan 16 milyon gencimiz var. Ana sınıfında 534 bin 921, birinci sınıflarda 1 milyonun üstünde, ikinci sınıflarda 1 milyonun üstünde, hazırlıklar dahil olmak üzere 15 milyon 775 bin 69 olarak söyleyebilirim. Ama genelde 16 milyonu bulacak sayıda bir genç nüfusumuz bugün eğitim öğretim yılına başladı. Binlerce derslikte bu yılı geçirecekler. 859 bin 699 öğretmenimizin mevcut olduğunu söyleyebilirim, son ataması yapılacak 40 binde dahil olmak üzere. Şu anda 819 bin 699 öğretmenimiz var. 40 bini eklediğiniz zaman 859 bin 699 yapıyor. Hükümetimiz döneminde atanan öğretmen sayısı mevcut 417 bin 950, 40 bin ilave edersek 457 bin 950 öğretmen. Yani tüm zamanlar içinde mevcut 859 bin öğretmenimizin 457 bin 950'si hükümetlerimiz döneminde ataması yapıldı. Bundan sonra da ihtiyaca binaen öğretmen atamaları da devam edecek. biliyorsunuz atamalarımızın cuma günü yapılması elektronik sistem içinde herkesin beklentisi olarak devam ediyor."

Temel eğitimden ortaöğretime geçiş verilerini de paylaşan Arınç, "Yine 40 bin öğretmen kadrosunun alanlar bazında dağılımı da yapıldı, ilan edildi. Onlar da bilgileriniz dahilindedir. Bazı branşlarda biraz daha yüksek sayıda, bazı branşlarda ihtiyaca binaen daha az sayıda kontenjanlar da açıklanmış oldu" dedi.

Arınç, okul ve çevreleri için alınacak bazı tedbirlerin de kamuoyuyla paylaşıldığını aktardı.

AB üyelik süreci

Toplantıda bazı bakanların sunum yaptığını bildiren Arınç, "Öncelikle bugünkü çalışmalarımızın temelini ve daha çok vakit ayırdığımız için birinci planda önem verdiğimiz konu, Avrupa Birliği konusu oldu" diye konuştu.

Arınç, Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun bu konuda bir çalışma yapılması talimatı verdiğini, Avrupa Birliği Bakanı Volkan Bozkır'ın da Avrupa Birliği katılım süreci çalışmaları hakkında etraflı bir sunum yaptığını söyledi.

Arınç, şunları belirtti: 

"Avrupa Birliği sürecinin masaya yatırıldığını ve bu konuda çok önemli kararlar alındığını rahatlıkla söyleyebilirim. Avrupa Birliği'ne yeni ama takvimleştirilmiş yani süreç içinde, belirli zaman dilimleri içinde gerçekleştirilecek bir eylem planı yapılıyor. Bunun hazırlığı yapılmıştı, taslağı üzerinde çalışmalar gözden geçirildi. Bu eylem planı hazırlığı mademki takvimleştirilmiş olarak ifade ediyorum, bugünkü günden itibaren 2014 sonuna kadar, takriben 3,5 aylık bir takvim içerisinde bir eylem planı, 2015 Ocak'tan, muhtemelen haziran ayında yapılacak seçimlere kadar ikinci bir eylem planı, 2015 seçimlerinden sonra 2019'a kadar da bir eylem planı olarak dikkat çekici bir çalışma üzerinde duruyoruz.

AB Bakanımız Volkan Bozkır, bugün akşam saatlerinde de yurt dışında yine AB ile ilgili bir çalışma yapmak üzere ayrıldılar. Bizim eylem planımız üzerinde müzakere sürecini dikkate aldığımızı, siyasal ve stratejik süreci dikkate aldığımızı, algı ve iletişim sürecini dikkate aldığımızı ifade edebilirim. Yani 3 aşamalı eylem planı içinde bugüne kadar 2005'ten beri devam eden müzakere sürecinde yeni argümanlarımız ne olacaktır, siyasal ve stratejik süreçlerde eksikler, noksanlıklar nelerdir ve bunun brüksel Türkiye'ye bakıldığı zaman, Türkiye'den Brüksel'e, Avrupa Birliği'ne bakıldığı zaman görüntü ne noktadadır ve her iki merkezdeki algıların ve iletişim sürecinde yaşanan olumsuzlukların giderilmesine yönelik eylem planımızı, yapısal reformları da 2015-2019 arasına sıkıştırabileceğimiz bir acil eylem planına dönüştürüyoruz. Bu süre içinde ilgili bakan arkadaşlarımızın Brüksel ile ilişkileri Brüksel'de AB sürecindeki aktörlerin de Türkiye'ye yönelik çalışmaları ayrıca planlanmış olacaktır."

"Kullanacağımız üsluptan, dilden pozitif yaklaşımımızı göreceksiniz"

"Kendi içimizde de şüphesiz reform izleme gurubu toplantılarının yeni bir süreç olarak ele alınması, AB fonlarıyla ilgili çalışmalar, bakanlıklar arası koordinasyonun güçlendirilmesi, Avrupa Parlamentosu ile ilişkilerimizin yeniden gözden geçirilmesi ve diğer konularda tartışıldı" bilgisini veren Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü: 

"Epeyce dikkat çeken bir çalışma oldu. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim: özellikle son yıllarda Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin soğumaya dönüştüğü ve fasılların açılıp kapatılması konusunda müzakere faslında çok büyük engellemelerle karşılaşıldığı ve Türkiye kamuoyunun AB sürecine olan desteğinin giderek göreceli olarak zayıfladığı konuları, herkes tarafından konuşuluyor ve yazılıyordu. 62. Hükümetimiz, Sayın Ahmet Davutoğlu başbakanlığındaki hükümetimiz, konuyu baştan bugüne kadar tekrar değerlendirmek suretiyle tam üyeliğe yönelik müzakere sürecimizin pozitif anlamda desteklenmesi, AB hedefinden vazgeçmediğimizi, mevcut sorunların da diyalogla, uzlaşmayla mutlaka olumlu olarak çözülebileceğini dikkate alarak bu çalışmaları yaptı. Kullanacağımız üsluptan, dilden, pozitif yaklaşımımızı göreceksiniz. Hazırladığımız ve ilan edeceğimiz eylem planında bu konuya yeni pozitif olarak baktığımızı göreceksiniz. Yaşanan son olumsuzlukların karşılıklı diyalogla ve süreç içerisinde kolaylıkla çözülebildiğini hep beraber tekrar göreceğiz. Bugünün bence en flaş konusu: Türkiye'nin AB sürecindeki yeni, olumlu ve pozitif yaklaşımının mutlaka üyeler tarafından da rahatlıkla benimsenecek bir noktaya evrilmesidir, götürülmesidir."

Arınç, Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz'ın da Askeri Ceza Kanunu ve bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair bir tasarıyı gündeme getirdiğini belirterek şunları kaydetti:

"Esasen seçimler öncesinde, yani cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi ve hatta 30 Mart öncesinde bu kapsamlı biçimde gündeme gelmiş ancak ön sıralarda yer almamıştı. Sayın Bakanımızın bu konudaki endişeleri Anayasa Mahkemesinin Askeri Ceza Kanunu'nun bazı maddelerine yönelik iptallerini de dikkate alarak yeni ve çağdaş bir askeri ceza kanunun yapılanmasına gidilmesidir. Bu konuda bazı bakan arkadaşlarımız kendi görüşlerini ifade ettiler. Askeri mahkemeler, Askeri Ceza Kanunu, asker şahıslar, askeri suçlar, bu konuların net olarak ortaya çıkabilmesi ve kamuoyunda da bazı istifhamların giderilmesi yönünde daha kapsamlı bir çalışma yapılması konusunu Sayın Başbakanımız talimatlandırdılar. Bundan sonra benim başkanlığımda bazı bakan arkadaşlarımla ve bürokratlarla bir araya gelerek taslağın, yani daha doğrusu tasarıya dönüşmemiş olan taslağın üzerinde acilen bir çalışma yapacağız ve belki önümüzdeki Bakanlar Kurulu toplantılarında da bu çalışmaları tekrar gündeme getiriceğiz."

"Başbakan talimat verdi"

Arınç, geçen toplantıların, iş güvenliği ve iş kazalarının yoğun tartışıldığı günlerde yapıldığını belirtti ve İstanbul'daki kazada 10 yurttaşın hayatını kaybetmesinin milleti eleme sürüklediğini dile getirdi.

Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun, bu konuda bakanlıkların çalışmaları ile belediyelerin ve meslek kuruluşlarının yapması gerekenlerin etraflıca görüşülmesi, yetki karmaşasını önleyecek, kusur kimdeyse bunu rahatlıkla tespit edecek, iş kazalarını asgari düzeye indirecek çalışmalar yapılmasına ilişkin talimat verdiğini ifade eden Arınç, şöyle devam etti:

"Ayrıca kendileri bakanlar veya bakanlıklarla yapacağı ilk toplantının Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığında olacağını ifade etmişti. Geçtiğimiz günlerde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının ev sahipliği yaptığı, tarafların tamamının temsil edildiği faydalı, yararlı bir çalışma yapıldı. O çalışma sonucu elde edilen veriler Bakanlar Kurulunda görüşmeye açıldı. Önümüzdeki Bakanlar Kurulunda da bu çalışma sonuçlandırılacak. Yani, eylem planı dediğimiz ve Sayın Başbakanımız tarafından da açıklanacağını ifade ettiğimiz çalışmanın ön görüşmesini bugün yaptık. Yararlı, faydalı olduğunu gördük. Bunu sonuçlandıracağız ve bütün taraflarla birlikte belki eylem planı tekrar masaya yatırılacak, ondan sonra da herkes bu konularda eksiklik nedir, fazlalık nedir, yanlışlık nedir, bunu tekrar görmüş olacak."

Arınç, kanunları çıkarmanın yetmediğinin görüldüğünü, iyi uygulanması halinde iyi sonuçlar alınacağını ifade etti. İş sağlığı ve güvenliği konusunda çıkarılan onca kanuna rağmen bugün başıboşluk ve denetimsizlik yaşanabildiğini kaydeden Arınç, "İnsan hayatı tehlikeye giriyorsa bunun sorumlularının tek tek ortaya konulması, elbette giderilmesi ve tekrarından mutlaka kaçınılması gerekir. Bakanımızın yaptığı çalışma, bir ön çalışma olarak değerlendirildi. Kısa zamanda sonuçlandırılmış olacak" diye konuştu.

Arınç, Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş'un, geçen hafta ILO ve G20 toplantılarına hazırlık çalışmalarına katıldığını hatırlatarak Kurtulmuş'un kendi sorumluluk alanındaki AFAD ile ILO ve G20 toplantılarındaki konuşmaları ve çalışmaları hakkında bilgiler sunduğunu bildirdi.

G20 toplantısına gelecek yıl Türkiye'nin ev sahipliği yapacağına işaret eden Arınç, bunun ön hazırlık çalışmasının bizzat Kurtulmuş'un katılımıyla yapılmasının önemli olduğunu söyledi. 

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik'in, Türkiye'deki yoğun gündemi dolayısıyla bu toplantıların bir bölümüne katılamadığını ifade eden Arınç, "Sayın Başbakan Yardımcımız, bu çalışmalarda, aynı zamanda hükümetimizi de temsil etmiş oldu" diye konuştu. 

Öğrenci yurtları

Gençlik ve Spor Bakanı Çağatay Kılıç'ın, özellikle Kredi ve Yurtlar Kurumu (KYK) kapsamında, yeni eğitim öğretim yılına başlayan üniversiteler ve yüksekokullara kaydını yaptıran, şu anda sırada bekleyen, yedeğe alınan kapasiteler, bu kapasitelerin nasıl artırılacağı konusunda ayrıntılı bilgi verdiğini anlatan Arınç, esasen 62. Hükümet Programı'nda, bu konuda fevkalade önemli bilgiler bulunduğunu belirtti.

Gençlik ve Spor Bakanlığının bütçesinin 2002'ye göre 15, KYK'nın bütçesinin 11 kat artırıldığını kaydeden ve artık 380 bin öğrenci kapasitesinden bahsedilebildiğini söyleyen Arınç, ihtiyacı karşılayacak bazı çalışmaların yapıldığını, öğrencilerin tek, iki, üç yataklı odalarda, modern, çağdaş tüm imkanlara kavuştuğunun söylenebileceğini kaydetti.

Reel olarak, 60 bin kişi civarında bir açığın bulunduğunu belirten Arınç, bunların da yeni kiralanacak yurtlarla ve bazı devlet misafirhanelerinden istifade edilmek suretiyle ocak ayına kadar büyük ölçüde kapatılabileceğini düşündüklerini anlattı.

Arınç, şöyle devam etti:

"Kaldı ki sizler de öğrencilik yaptınız, belki o dönemlerde vardı, belki şimdi var, öğrenci geliyor, hem üniversiteye kaydını yaptırıyor hem de ondan sonra KYK'ya kaydını yaptırabiliyor. Biz, verdiği bilgileri 11 ayrı bakanlıkla on-line (çevrim içi) sistem içinde değerlendiriyoruz, ondan sonra sıraya göre kendisini kaydediyoruz. O kaydettiğimiz kişiler, çok güzel bir örnek olduğu için söylemeliyim, annesiyle babasıyla üniversiteye kaydını yaptırmaya geldiğinde çocuk, belki çok az bir kısmıdır ama dikkat çekicidir, annesini, babasını otobüsle memleketine uğurladıktan sonra tekrar yurda geliyor ve kaydını sildirebiliyor. Asıl amacı, başka yerlerde ev tutarak kalmaktır veya başka arkadaşlarıyla birlikte bunu bir ihtiyaç olarak karşılamaktır. Buna da saygı duymak gerekir. Yani kayıtlarını yaptıran herkesin KYK'ya kesinlikle, mutlaka girmek amacıyla yaptırdığını da düşünmemek lazım. Kaydını yaptırıyor, geçici kaydı asla da dönüştürülebiliyor ama bir ay sonra ayrıldığını görüyoruz, ev tutmuş da olabilir, bir başka sebeple oradan ayrılmış da olabilir. Dolayısıyla bugün 60 bin civarında görülen boşluğun kendi içinde regülasyona uğramak suretiyle tamamen sıfır noktasına gelebileceğini de görebileceğiz. Bugünkü kapasitelerin artırımı... Eğer özel sektör elindeki imkanlarla bina yapmış biz de onunla sözleşme yapmışsak, asgari 15 yıllığına kiralayabiliyoruz, içini donatıyoruz ve bugünkü yurtlarımız gibi fevkalade verimli bir şekilde öğrencilerimiz orada kalabiliyor."

Arınç, belediyelere de yurt yapma konusunda görevler verildiğini ancak bugün başlamaları durumunda, onların bu sene için faaliyete geçmelerinin mümkün olmadığını ifade etti.

Bazı yerlerde, 3 kişilik odaların 4 kişiye çıkarılmak suretiyle kapasitelerin artırıldığını bildiren Arınç, ranzalı sisteme tekrar geçilmesinin düşünülmediğini belirtti. 

Arınç, "Artık, karyola ve baza sistemine geçtikten sonra ranza sistemine, ben hukukta okurken, 13 ranzalı, yani 26 kişinin kaldığı bir odada üç yıl geçirmiştim ama artık öğrencilerimizin ranza sisteminden uzaklaştığını hepimiz biliyoruz. Sayın bakanımızın çalışmaları da elbette diğer bakanlıklar tarafından da desteklenecektir. Öğrencilerimizin, kredi ve yurtlara olan ihtiyacı, zannediyorum ki tamamen karşılanmış olacaktır 2015 yılı başına kadar" diye konuştu.

"Bu propagandaya dönük bir çalışma"

Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da okullara yönelik molotofkokteylli saldırıların Bakanlar Kurulunda ele alınıp alınmadığının ve "anadilde Kürtçe eğitim için yapılan ancak yasa dışı olduğu için savcılık tarafından işlem başlatılan okullar"la ilgili mesajının sorulması üzerine Arınç, 30 Eylül 2013'te açıklanan "Demokratikleşme Paketi"nde özel eğitim kurumlarında, Türkçe esas olmak üzere Kürtçe de dersler verilebileceğine ilişkin düzenleme yer aldığını hatırlattı. 

Kürtçe derslerin hayata geçmesi için hazırlanan yönetmelik kapsamında özel bir eğitim kurumunun olması gerektiğini belirten Arınç, sözlerine şöyle devam etti:

"Bu özel eğitim kurumunun tam donanımlı olması gerekir. Bugün emsallerini gördüğümüz pek çok okullar gibi bir okuldan bahsediyorum. Oysa bugün kavgası veya münakaşası yapılmak istenen şey yapay bir tartışmadır. Bunlardan bir tanesi, bir yerde bir okul yapımına gidilmiş, tuğlalar üst üste konuyor ama laf arasında buranın, Kürtçe eğitim verecek bir okul olduğu söyleniyor. Sorduğunuz zaman bunu söylemiyorlar ama çevreye yaydığı dedikodulardan bunun özel bir eğitim kurumu olacağı ve Kürtçe eğitim yapılabileceği, faraza bir köyden bahsederek bunu söylemek mümkün. Bu propagandaya dönük bir çalışmadır ve provokasyona dönük bir çalışmadır.

Nihayet güvenlik güçlerimiz oraya gitmişlerdir, milli eğitim müfettişleri oraya gitmişlerdir. Yapılan bir binanın belki karkası ortaya çıkmıştır ama bunun Kürtçe eğitim verecek okul olduğunu ilgililer beyan etmemişlerdir. Yine Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bakımından veya illerdeki mülki amirlerin kendi yetkileri dahilinde böyle izinsiz bir inşaata müsaade edilmeyeceği kendilerine bildirilmiştir. Ne kadar taş atarlarsa atsınlar, ne kadar bağırıp çağırırlarsa çağırsınlar bu provokasyona yönelik sadece bir dedikoduyla Türkiye'yi meşgul etmektir. Hiçbir zaman hükümet, bu tür olaylar karşısında kanunu ifa etmekten veya infaz etmekten geri kalmaz."

"Ben yaptım, oldu ile bu iş olmaz"

"Diyarbakır'ın Bağlar ilçesinde, belediyenin bir binasının okula dönüştürüleceği ve bu okulda Kürtçe eğitim verileceği" iddiasının soruşturulduğunu söyleyen Arınç, şu değerlendirmeleri yaptı:

"Ortada açılmış bir eğitim kurumu yoktur. Bir boş binayı veya boşaltılmış binayı, belediye 'Biz burada Kürtçe eğitim yapacağız' sözüyle adeta ifade etmektedir. 'Öğretmenleriniz nerede', öğretmenleriniz yok. 'Müracaat ettiniz mi bir eğitim kurumu açmak üzere', 'Hayır, buna gerek bile duymuyoruz. Biz burayı açarız, burada Kürtçe eğitim veririz'. Hayır, yapamazsınız. Türkiye bir hukuk devleti. Evet bunun kanunu çıktı ama bu kanun uygulaması için sizin, hayırseverlerin veyahutta müteşebbislerin bir özel okul nasıl kuruluyorsa bir özel eğitim kurumu nasıl vücuda geliyorsa bunun gibi bir eğitim kurumunu meydana getirmek. 'Ben yaptım, oldu' ile bu iş olmaz."

Dershanelerin de belli bir süreç içinde fonksiyonlarını yitireceğini, okula dönüşmek isteyenlere imkan verileceğini hatırlatan Arınç, bugün Türkiye'deki binlerce özel okulun nasıl kurulduğunun ve diğer kurumlarla ilişkilerinin belli olduğunu söyledi. "İzinsiz ve kendi 'Ben yaptım, oldu' mantığıyla hayata geçirilmek istenen, okul bile denemez, böyle bir girişimin yasa dışı olduğu valilik tarafından kendilerine bildirilmiştir" dedi. 

Arınç, izinsiz eğitim kurumları açmanın Türk Ceza Kanunu'nda da bir başlık altında değerlendirildiğine dikkati çekti. 

"Eski yıllarda boykot edilir, öğrenciler gönderilmezdi"

Diyarbakır ve Muş'ta bazı okulları yakma girişiminde bulunulduğunun valilikler tarafından kendilerine iletildiğini dile getiren Arınç, tamir ve tadilat çalışması başlatılan okulların en kısa sürede eğitim ve öğretime hazır hale getirileceğini belirtti. 

Konuyla ilgili adli sürecin devam ettiğini bildiren Arınç, şöyle konuştu:

"Eski yıllarda, Kürtçe eğitim olmadığı için güneydoğuda bazı okullar, yine örgütün veya bazı siyasilerin desteğiyle boykot edilirdi, öğrenciler gönderilmezdi. Gösteriler yapılırdı, tartışmalar yapılırdı. Ama bu sene bunlardan ziyade Kürtçe dili eğitim vermek üzere Diyarbakır'ın Bağlar, Şırnak'ın Cizre, Hakkari'nin Yüksekova ilçelerinde okul yapılacağı ve bu okullarda eğitimin böyle olacağı ifade edilmektedir. 

Kanun ve yönetmelikler dahilinde, kanunun emrettiği ölçüler içerisinde, şüphesiz özel bir eğitim kurumu meydana getirilirse ve Milli Eğitim buna çalışma izni verirse kanundaki amaç da gerçekleşmiş olacaktır. Yani bu okulları yakma girişiminde bulunan, molotofkokteyli veya patlayıcı maddeyle yangına sebebiyet verildiği bir gerçektir ancak büyük bir zarar oluşmadan derhal bunların giderilmesi ve eğitim öğretime hiç ara verilmeden bu çalışmaların devam etmesi gerçekleştirilmiştir."

"Sığınmacılar için düzenlenen 'misafir tanıtma kartı' nüfus cüzdanı değil"

Suriye'den gelenlere nüfus cüzdanı verileceği ve bu kişilerin Türk vatandaşlarının yararlandıkları bazı haklardan yararlanacakları iddiasının anımsatıldığı Arınç, "Gerçek böyle değildir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına verdiğimiz türden bir nüfus cüzdanı, kesinlikle Suriye'den gelen sığınmacılara verilmemektedir, verilmesi de mümkün değildir" dedi. 

Türkiye'de bulunan Suriyeli sığınmacılar için "misafir tanıtma kartı" düzenlendiğini ifade eden Arınç, bu kartın hiçbir zaman nüfus cüzdanı yerine geçmediğini ve "vatandaşlık verildiği" anlamına gelmediğini vurguladı. 

Kartın "geçici barınma merkezi içi" ve "geçici barınma merkezi dışı" olarak ikiye ayrıldığını anlatan Arınç, kart düzenlenirken biyometrik kimliklendirme yapıldığını, parmak izlerinin alındığını, böylece sığınmacıların sağlık ve eğitim gibi hizmetlerden yararlanabildiklerini söyledi. 

"Bölgesel eşgüdüm"

Bir gazetecinin IŞİD ile mücadele planına yönelik Türkiye'nin konumunun nasıl olacağının sorulması üzerine Arınç, konuyla ilgili Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan Ahmet Davutoğlu ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun açıklamalarda bulunduğunu hatırlattı.

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry'nin Türkiye ziyaretinde çeşitli toplantıların, ardından da açıklamaların yapıldığını ifade eden Arınç, Türkiye'nin Cidde'deki toplantı ve NATO Zirvesi'ne katıldığını belirtti. Ayrıca ABD Savunma Bakanı Chuck Hagel ile ABD Dışişleri Bakanı Kerry'nin Türkiye'de ziyaretlerde bulunduğuna değinen Arınç, şunları söyledi:

"Bugün de Paris toplantılarında ülkemizin bu noktadaki görüşleri veya düşünceleri açık bir şekilde ifade edildi. Biz bölgesel istikrarı ve refahımızı tehdit eden terör yapılanmaları karşısında, bölgesel eşgüdüm mekanizmalarına önem vermekteyiz çünkü biz terörle mücadelenin bütün dünya için bir ortak platform haline gelmesinin netice alıcı olabileceğini düşünüyoruz. Tehditler karşısında Türkiye, tüm dost ve müttefikleriyle yakın bir işbirliği içinde hareket etmeye her zaman gayret, özen gösterdi. Eğer 'Türkiye koalisyona katılmadı' derken, Cidde Bildirisi'ne imza atmamayı kastediyorsanız Başbakanımız Sayın Ahmet Davutoğlu, bu konuyu çok açık bir şekilde geçtiğimiz günlerde bir televizyon programında söyledi. 'ABD'nin ne istediği ne kadar belliyse bizim de neden imza atmadığımız o kadar açıktır. Arife tarif gerekmez. Herkesin bildiğini tekrar ifade etmeye de gerek yoktur' demiştir. Türkiye'nin yaklaşımı bellidir, bu yaklaşımı nedeniyle terör örgütlerinin hedefinde de olabilir. Bugün bir isim altında ortaya çıkan krizin temelinde siyasi nedenler olduğunu, bu anlayışla çözümün diğer araçların yanı sıra siyasi yöntemleri de kapsaması gerektiğini düşünüyoruz. Türkiye uluslararası toplumun önemli bir parçasıdır. Uluslararası toplumla kendi çıkarları, beklentileri ve öncelikleri doğrultusunda birlikte hareket etmeye ve işbirliğine de her zaman açık durumdadır."

"Sayın Başbakanımızın talimatı budur"

Aynı gazetecinin, maden işçileri ve taşeronlukla ilgili yeni bir düzenlemenin olacağına yönelik bazı açıklamaların olduğunu belirterek böyle bir çalışmanın Bakanlar Kurulunda ele alınıp alınmadığını sorması üzerine, Arınç, "Bugün konuştuğumuz konu, İstanbul'da meydana gelen iş kazası çevresinde iş güvenliği konusunda bir eylem planı hazırlanmasına yöneliktir. Bu konu detaylı olarak görüşüldü ancak önümüzdeki Bakanlar Kurulunda da sonuçlandırılacağını ifade ettim" karşılığını verdi.

Son çıkan çok maddeli kanuna kamuoyunda "torba" denildiğini ancak kendisinin bu sözü kullanmamaya özen gösterdiğini vurgulayan Arınç, şöyle konuştu:

"İnşallah bundan sonra da bu ismi hiç kullanmamak istiyoruz. Yani çok maddeli yasa tasarıları yerine sadece o işle ilgili tasarıları getirmeye gayret edeceğiz. Yoksa her kanunun bir maddesini değiştiren, sonunda da maalesef haklılık payı da olan 'torba' gibi bir lafı yasama literatürüne sokma gayreti içinde değiliz. Bunu literatürümüzden çıkaracağız inşallah. Yasama sıfır hata kabul eden bir şeydir. Çok uzun çalışmaların sonucunda ve en iyi şekilde uygulanmak üzere çıkarılmalıdır. Ama o kanunun bir maddesini, bu kanunun iki maddesini, bir başkasının üç maddesini değiştirerek sonunda 49 kanundan ayrı ayrı değişikliğe gidecek, belki zaman yetersizliği sebebiyle veya bir başka anlayışla bunlar getirilmiş olabilir. Bundan sonra bu kadar maddeli bir tasarıyı umarım ki görmeyeceksiniz, Sayın Başbakanımızın talimatı budur. Artık 3-5-10-15 ne ise o iş için gerekli olan, tasarılar Meclisimize gönderilmiş olacaktır. Taşeronlarla ilgili bu kanun içerisinde olmayan hükümleri şüphesiz Meclis'e getireceğiz. Ama onun da sadece öze yönelik bir çalışma, düzenleme olacağını söyleyebilirim.  Artık bu kadar yüksek maddeli, çok maddeli tasarılar Meclis'e gönderilmeyecektir. Bugün veya dünden itibaren de 'yeni bir torba yasa çalışması var. Bunun içerisine şu da girecek mi, bu da girecek mi' diye bir tartışma var. Bir torba yasa çalışması veya hazırlığı içinde değiliz. Onu da bugünden söylemem doğru olabilir."

"Bu anlayışla karşılanacak bir şey değildir"

Zonguldak'taki bazı maden işletmelerinin kendilerine mali külfet getireceği düşüncesiyle işçilerini işten tazminatlı olarak çıkarmalarına ilişkin değerlendirilmesi sorulan Arınç, şu yanıtı verdi:

"İş güvenliği gerçekten yüksek boyutta masraf gerektiren veyahutta maliyeti yüksek olan bir iştir. Biz devlet olarak bunu karşılamayı, her zaman insan hayatı karşısında gerekli görüyoruz. Şüphesiz madende çalışanların da maliyetleri yükselecekse bu maliyetlerini piyasadan karşılama imkanları olabilir. Ancak onların iş güvenliği, iş kazaları ve diğer konularda çalışan işçilerin primlerine yönelik bazı talepleri olursa ve hükümetimiz bunu en azından bir miktarını kendisi karşılamak isterse bunlar tartışılabilir. 'Ama ne yapayım maliyetler yükseldi ben burayı kapatıyorum' bu anlayışla karşılanacak bir şey değildir. Demek ki bugüne kadar maliyetler çok düşüktü, insan hayatı çok ucuzdu, sen bu işe devam ediyordun. Bu kadar ucuz değil insan hayatı Türkiye'de de dünyada da en kıymetli birşeydir. O yüzden bu maliyetler şüphesiz artacak. Bizim Zonguldak'ta kendi madenlerimiz de özel maden şirketleri de var. Bunlar hepsi düzenleme içerisinde dikkate alınacak unsurlardır. Dolayısıyla 300'den fazla maden işçisinin hayatını kaybettiği Soma olayları Türkiye'de 76 milyon insanın gözünü açmalıdır. Hükümet olarak biz bundan gerekli dersimizi aldık, özel sektör de çalışan işçiler de işverenler de işin maliyeti konusunda biraz daha gayretli olmak durumundadır."

Bedelli askerlik

Başka bir gazetecinin, kamuoyunda bedelli askerliğe yönelik bir beklenti olduğunu, bunun hükümetin gündeminde bulunup bulunmadığını sorması üzerine, Arınç, bunun internette çok uzun zamandır konuşulduğunu söyledi. Arınç, "Bazı, siyasi pozisyonu olan arkadaşlarımızın da sözleri yorumlanmak suretiyle bu konu üzerinde duruluyor. Bir beklentinin olduğunu biliyorum. Ama bu her gün konuşulacak bir konu değildir. Özellikle bugünkü toplantımızda bedelli askerlik konusunda bir cümle bile sarf edilmemiştir" diye konuştu.

SONRAKİ HABER