için kaldı

Hayal ve hakikat: sirklerin dünyası

Cirque du Soleil’le birlikte sirk gösterileri performansa kaymaya başladı. Akademik tabiriyle, ‘performatif edim’ bedene dayanan bir olgu. Bize bedenin gerçekliğini veriyor. Performans bize bedenle mekânın, bedenle belleğin, bedenle bilincin ilişkisini kurar. Yeni sirk anlayışı bu beden düşüncesine dayanıyor. O nedenle de bir konunun etrafında gelişiyor ve kendisini bir tür tiyatro gibi kurguluyor. Eskiden bu bütünlük aranmazdı. Cirque du Soleil’in her gösterisini bir başlık altında ve bir bütünlük içinde tasarlaması, bir akışa bağlaması bu nedenle önemlidir. Artık sadece beceri göstermenin alanı değil, bir düşünceyi görselleştirmenin düzlemi...

HÜRRİYET HÜRRİYET
Hayal ve hakikat: sirklerin dünyası

Hiç sirk görmemiştim. Ama bir pazar günü anneannem beni Kars’ta ‘Millet Bahçesi’ne götürdü. Hiç unutmam. Altı yaşındaydım. Bir dönme dolap gördük. Adamın biri tahtadan inşa etmişti. Eliyle çeviriyordu. Durduğu yerde duramayan bir çocuktum. Bineceğim diye tutturdum. Sanırım epey de pahalıydı bir turu. Anneannem zorlandı ama ısrarımı kırmadı, bindim. Adam dolabı çevirip ben tepeye çıkınca ne yalan söyleyeyim korktum, ineceğim diye tutturdum, eh sesimi duyurmak için de bağırıyorum. Zar zor indirdiler, adam eliyle yönettiği dolabı bir kere hızlandıktan sonra durdurmaya güç yetiremedi, ben bu defa da bir ileri bir geri sallanıyorum, derken adam koptu mekanizmadan, bir kenara savruldu. Etraftan yetiştiler, beni indirdiler. Binmeme muhalefet eden anneannem büsbütün sinirlendi, “İnsan buradan düşse beyni burnundan gelir” dedi. Bu bir taşra kentinin panayırımsı, yoksul eğlencesiydi.

Hayal ve hakikat: sirklerin dünyası - Resim : 1

Ankara’ya taşındıktan sonra bu defa Gençlik Parkında kurulmuş lunaparka gider olduk. Pek zevk aldığımı söyleyemem. Hatta o renkli ama yoksul ışıklar, bomboş gezen erkek nüfusu, toprak zemin içime garip bir sıkıntı verirdi. Evet, eğri büğrü aynalardan hoşlanıyordum ama öyle dönme dolaplar falan ilgimi çekmedi. Bir tek motosiklet gösterilerine ilgi duydum: devasa makine bir çırpıda silindirin duvarına tırmanıyor... En tepeye erişince gösterici koynundan bir küçük Türk bayrağı çıkarıyordu ki, lunapark alkıştan yıkılacak gibi oluyordu. Bir de içine girdiğiniz ve dönmeye başlayınca sizi duvarına yapıştırıp dönmenin gücüyle epey yukarılara tırmandıran dolaplar vardı. Hiç girmedim ama halamın oğluyla babası arasında o dolabın içinde cereyan eden bir öyküyü bugün de anımsayınca kahkahalarla gülerim. Gene de zaman hoş geçiyordu lunaparkta.

Önce afişlerini gördük. Neredeyse bütün Ankara duvarlarını kaplamıştı. O zamanlar bugünkü gibi fiyakalı billboard’lar yoktu. Sonra babam çarşamba akşamı o afişlerdeki Medrano sirkine gideceğimizi söyledi. Çok sevinmiştim. Gittik. Gençlik Parkının oralardaki bir çadırda icrayı sanat eden sirki gördük. Hiç öyle palyaçolardan falan hoşlanmadım. Hatta sıkıldım. Bugün de çocuklar palyaço sever sözüne aldırış etmem. Asıl ilgimi trapezler, akrobatik hareketler, cambazlar ve elbette hayvanlar çekmişti. Zorlandıkları hareketlerden hala nefret ediyorum. Ama görüntüleri muhteşemdi.

Önemli Not: Bu haber içerik ortaklığı kapsamında HÜRRİYET internet sitesinden, F5Haber.com editörlerinin hiçbir editoryal müdahalesi olmadan otomatik olarak geldiği şekliyle alınmıştır. Bu haberlerin hukuki muhatabı haber kaynaklarıdır. Haberlerle ilgili her tür şikayetinizi sikayet@f5haber.com adresimize gönderebilirsiniz.
SONRAKİ HABER