Bedellide Genelkurmay'ın insan kaynağı planlaması önemli

Başbakan Yardımcısı Babacan, bedelli askerliğin ekonomik boyutuna ilişkin, bütçeye bir miktar gelir olduğunu ve bunun önceden planlanmadığını kaydetti.

F5HABER F5HABER
Bedellide Genelkurmay'ın insan kaynağı planlaması önemli

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, TRT Haber'de gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

"Kredi derecelendirme kuruluşları Avrupa'ya bonkör davranırken, Türkiye'ye gelince neden bundan vazgeçiyorlar" sorusu üzerine Babacan, şunları kaydetti:

"Türkiye'nin bu son 12 yılda elde ettiği ekonomik başarılar gerçekten bütün dünya tarafından tescil edilmiş durumda. Çok şükür o hakkımız teslim ediliyor. Ancak bunun kredi derecelendirmesi gibi somut göstergelerine geldiğimizde bu değerlendirmelerin biraz geriden geldiğini görüyoruz. Türkiye ilerliyor, kalkınıyor, kredibilitesi sürekli artıyor ama kredi derecesi biraz geriden geliyor açıkçası. Bu sadece bizim tespitimiz değil, Türkiye'ye yatırım yapan, iyi tanıyan uluslararası iş çevrelerinin de ortak kanaati. Bugün 100 yatırımcıya sorun bunlardan 80 tanesi size (Türkiye bu kredi notunun çok daha üzerinde bir notu hak ediyor) der."

2008-2009 krizinin kredi derecelendirme kuruluşlarının kredi notlarını çok olumsuz etkilediğini anlatan Babacan, en iyi notu verdikleri finansal enstrümanların bir gecede değerini tamamen kaybettiğini, bu tecrübe sonrasında daha muhafazakar davranmaya başladıklarını söyledi. Türkiye açısından son 12 yılın en yüksek kredi derecesine bu kuruluşlar açısından ulaşıldığını ifade eden Babacan, Türkiye ile ekonomik göstergeleri mukayese edilebilir herhangi bir Avrupa ülkesine daha yüksek kredi notunun verildiğini vurguladı.

Avro kullanan ülkelerin yüzde 90-100 oranında kamu borçluluğu bulunduğunu kaydeden Babacan, Türkiye geçen yıl bu 28 ülkenin hepsinden daha hızlı bir büyüme ortaya koyduğunu aktardı. AB'ye üye 28 ülkenin geçen sene yüzde 0,1 büyüdüğüne işaret eden Babacan, "Biz geçen seneyi yüzde 4,17 ile tamamladık. Yüzde 4,17 üzerinde bir tek ülke bile yok. Bu yılki tahminlere bakıyoruz. Bu yıl bizim ilk öngördüğümüz yüzde 4'ten belki bir miktar daha aşağıda bir büyümeyle kapatacağız ama o oran dahi 2014'ün o büyüme oranı dahi Avrupa'nın en yüksek büyüme oranlarından bir tanesi olacaktır" ifadesini kullandı.

"Türkiye'yi derinlemesine incelesinler"

Kredi derecelendirme kuruluşlarının hala Türkiye'nin hakkını teslim etmediğini ancak Türkiye'nin hakkını talep etmeye devam edeceğini bildiren Babacan, küçük ekiplerle çalışan bu kuruluşlardan geniş ekiplerle Türkiye'yi derinlemesine incelemeleri tavsiyesinde bulundu.

Babacan, "Derecelendirme kuruluşlarının daha derinlemesine çalıştığı ülkeler var mı" sorusu üzerine Londra ve New York'un merkezler arasında bulunduğunu ve buralarda çok sayıda personel istihdam edildiğini anlattı. Çok yüksek yatırım yapacak şirketlerin kredi derecelendirme kuruluşlarının notlarına bakmak yerine derinlemesine incelemeler yaptıklarını söyleyen Babacan, krizden sonra büyük çapta yatırım yapanların kredi derecelendirme kuruluşlarına itibarlarının azaldığını ancak hala bazı büyük ve eski emeklilik fonlarının ana sözleşmeleri gereği ülkenin kredi notuna baktıklarını bildirdi.

"(İnşaat) Milli gelir içerisindeki payı artırılmalı"

Başbakan Yardımcısı Babacan, "İnşaat sektöründe ölçüsüz rantların kontrolü nasıl sağlanacak, inşaat kazaları da gündeme geldi. Nasıl tedbirler düşünülüyor" şeklindeki soruya karşılık, bu konudaki ilk açıklamasını İstanbul'daki asansör kazasından önce yaptığını anımsattı.

Bu konunun neredeyse bir yıl önce ekonomi ekibi tarafından tespit edildiğini, şahsi bir açıklamada bulunmadığını ifade eden Babacan, "İnşaat sektörü ülke için önemli bir sektördür. Hatta toplam milli gelir içerisindeki payı artırılması gereken bir sektördür. Bu gerek kamu altyapı yatırımları, gerekse özel sektörün fabrika, konut ve ticari gayrimenkul projeleri için" diye konuştu.

Sanayide rekabetin işlemediği durumlarda Rekabet Kurumunun devreye girerek cezalar kestiğini anımsatan Babacan, "Ağırlıklı olarak problem büyük çaplı ve münferit projelerde gerçekleşiyor. Bir gecede bir kalem oynatarak belediye meclis kararıyla şunla bunla bir anda arsanın, projenin değeri birdenbire farklılaştırılabiliyorsa onun öncesi ile sonrasında buradan kimler kazandı, kimler kaybetti bunun tam hesabı kitabı yapılamıyorsa bu kazanılan yeterince vergilendirilemiyorsa bu büyük bir problem" ifadesini kullandı.

İnşaat sektörüne yönelik nasıl bir mekanizmanın kurulacağı yönündeki soru üzerine Babacan, bu konunun mevzuat olarak komple ele alınması gerektiğini ifade etti. Bazı belediyelerde bunun gelir kaynağı olarak görüldüğünü ancak her yerde bu kadar düzgün çalışmadığını belirten Babacan, alınan bir dairenin piyasadaki değerinin artması halinde değerlenmesinin gayet doğal olduğunu da dikkati çekti. Sektörün tümünü töhmet altında bırakacak bir yaklaşım içerisinde olmadıklarını vurgulayan Babacan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Sadece sanayiyi daha cazip hale getirmek değil gayrimenkuldeki bu ölçüsüz işlemleri de önleyici adımlar atmak lazım. Biz bunları söyledikçe de bazı tepkiler oluştu, bundan sonra da tepkiler olacaktır. Şimdiye kadar o tür işler yapanlar rahatsız olabilirler. 'Bundan sonra önü mü kapanacak, izin vermeyecekler mi?' diye. Ama bu hiç önemli değil. Yapılan açıklamalara baktığımızda 'bizden sonra kim ne dedi' diye, tam hedefi on ikiden vurduğumuzu da gösteriyor. Burada korkmadan uygulamaya bakmak lazım. Hem adaleti sağlamak lazım hem de 77 milyonun fırsat eşitliği içinde, alnının teri, bileğinin gücüyle para kazandığı bir ekonomik yapıyı oluşturmamız lazım."

"Bu kuruluşların geliri bizim KOBİ'lerimizin, esnafımızın gideri"

Başbakan Yardımcısı Babacan, "Ticaret ve sanayi odalarının gelir kalemlerinin ellerinden alınmasına yönelik bir düşünceniz var mı" sorusu üzerine Türkiye'de üyeliğin ve aidat ödemenin zorunlu olduğu bazı yerler olduğu gibi gönüllü kuruluşların da bulunduğunu anımsattı. Babacan, şunları kaydetti:

"DEİK meselesi biraz koordinasyon eksikliğinden ya da DEİK'deki bazı gelişmelerden hükümetin daha sonra haberdar olmasından kaynaklanan bir uygulama problemi de oluşturmuştu zaman içerisinde. Bir ülkenin hükümet başkanı DEİK tarafından davet edilebiliyor fakat bizim başbakanımızın haberi yok, bakanlıklarının haberi yok. Diyorlar ki (sizin ülkenize ziyarete geleceğiz), muhatapları habersiz. Biraz daha derli toplu bir süreç başlar. O sivil inisiyatifin, gönüllülüğün de ayrı bir yeri olduğuna inanıyorum. Dolayısıyla DEİK'in hükümetimizin bünyesi içine alınması sivil inisiyatifin önüne bir engel değil. Birileri çıkıp da (Biz başka ülkelerle ticari ilişkileri geliştirebilmek için şöyle bir gönüllü yapılanmaya gidiyoruz ya da kendi bünyemizde şöyle çalışmalar da yapmak istiyoruz) derse bunun önü açık. Bugün herhangi bir gönüllü kuruluşumuzdan bir tanesi gidip örneğin Fransa'daki karşıtıyla ile bir anlaşma yapsa etkinlikler yapsa bunun önü açık, engel yok. Yaptığımız ön kapatan, benzer girişimleri engelleyen bir yapı değil, sadece o gördüğümüz aksaklıkların biraz daha toplu ve koordinasyon içerisinde gitmesini sağlayacak bir adım. Böyle okumakta fayda var."

Ticaret ve sanayi odaları için gelir azaltıcı bir düzenlemeye gidilip gidilmeyeceği yönündeki soruyu yanıtlarken de Babacan, "Şu anda gündemimizde böyle bir şey yok ama bu kuruluşların geliri bizim KOBİ'lerimizin, esnafımızın gideri. Bunu öyle okumak lazım. Türkiye'de iş yapmanın maliyetini de mümkün olduğunca düşük tutmamız lazım. Kuruluşlar çok yüksek aidatlarla kendi üyelerini sıkıntıya sokacak bir tutum içerisinde olurlarsa bunu da arzu etmeyiz. Şu anda öyle bir tablo var mı. Açıkçası ben çok görmüyorum" değerlendirmesinde bulundu.

"Irak'taki olaylar ticari yollarımızı olumsuz yönde etkiledi"

Babacan, içinde bulunduğu coğrafyadaki şartların beraberinde getirdiği güvenlik sorunlarının Türkiye'yi nasıl etkilediğinin sorulması üzerine, Irak'ta yaşanan olayların Türkiye'nin ticari yollarını olumsuz yönde etkilediğini anlattı.

Türkiye'nin Suriye ile ticari ilişkilerinin çok olmadığına dikkati çeken Babacan, bu ülkeden gelen 1,5 milyon Suriyeli'nin Türkiye'de yaşıyor olmasının ekonomik sonuçlara yol açtığına dikkati çekti. Çevre ülkelerdeki olumsuzlukların Türkiye üzerinde bazı olumsuzlukları beraberinde getirdiğini belirten Babacan, sorun yaşanan ülkeler konusunda Türkiye'nin "tek başına bir adım atmamak ve ikili bir problem haline getirmemek" yönünde kararlar aldığını, bu kurallara çok dikkat ettikleri için ülke ekonomisi üzerindeki olumsuz etkilerin sınırlı kaldığını söyledi. Babacan, "Irak'ta da yine çok dikkatli bir çizgi izliyoruz. Adeta nakış örer gibi çok dikkatli bir çizgi izliyoruz. Her iki ülkedeki istikrarsız tablonun ülkemize yansıması minimum olsun. Türkiye bir istikrar adası olarak güçlenmeye devam etsin" diye konuştu.

"Gönlümüzden geçen Türkiye'ye bir 'çalışan' kavramını getirebilmek"

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, devlette çok farklı pozisyon ve çalışma şeklinin bulunduğunu ve bunun istenen bir tablo olmadığını belirterek, "Gönlümüzden geçen, yeni anayasayla beraber Türkiye'ye bir 'çalışan' kavramını getirebilmek" dedi.

Babacan, "çözüm sürecinin" Türkiye ekonomisi üzerindeki etkilerinin sorulması üzerine, bunun temelinde Türkiye vatandaşı olan herkesin temel hak ve özgürlüklerden doyasıya istifade etmesi ve devletin tüm vatandaşlarını aynı samimiyetle kucaklaması olduğunu söyledi.

Diğer alanın, fikri olan herkesin bunu siyaset sahnesinde gerçekleştirmesi olduğunu kaydeden Babacan, "Her iki alanda da ilerliyor. Çözüm sürecine Türkiye genelinde yoğun bir destek var. Halkın büyük bir çoğunluğu süreci destekliyor ama özellikle Kürt kökenli vatandaşların sürece verdiği destek Türkiye ortalamasının çok üzerinde. Demek ki hükümetimizin çalışmaları isabetli. Bu iş nihayete ulaşıncaya kadar, bundan sonraki dönemde de çalışacak" diye konuştu.

Babacan, yatırımcıların sık sık Güneydoğu ve Doğu Anadolu'ya gidip gelmeye başladıklarını belirterek, "Bırakın kendi yatırımcılarımızı, benim bildiğim çok sayıda uluslararası yatırımcı Türkiye programı yaptığında bir de bölgeye gideyim diyor. Gaziantep'ten başlıyorlar, bugün Şanlıurfa'nun arazisi ve insan kaynağı ile Bursa'dan hiçbir farkı yok. 2023'te Şanlıurfa bugünün Bursa'sı neyse, o olur" ifadelerini kullandı.

Terör örgütün yatırımları yıldıran yaklaşımlarının, yatırımlara büyük engel olduğunu kaydeden Babacan, "Bugün büyük kamu altyapı yatırımlarına bakıyorsunuz. Müteahhitlerimiz hala bugün tehdit ediliyor. Büyük çapta yatırım yapan işadamlarımızdan farklı taleplerde bulunuluyor. Bunların artık tamamen son bulması gerekiyor. Eğer bu vatan hepimizinse, bu ülkenin vatandaşları olan herkesin aynı amaçla çalışması gerekiyor. Bunun yolu açıldı, raylar döşendi, çözüm süreci treni raylar üzerinde yoluna devam ederse, kısa sürede çok daha farklı bir bölge ve Türkiye görürüz" değerlendirmesinde bulundu.

"Bedelli askerlikte Genelkurmay'ın insan kaynağı planlaması önemli"

Babacan, bedelli askerliğin ekonomik boyutunun sorulması üzerine, bedelli askerlik konusuna ekonomik perspektiften bakmadıklarını söyledi.

Bedelli uygulamasında bütçeye bir miktar gelir olduğunu ve bunun önceden planlanmadığını kaydeden Babacan, "Bedelli askerlik meselesinde bir numaralı konu Genelkurmay Başkanlığımızın insan kaynağı planlaması. Genelkurmay Başkanlığı, ne zaman bu konunun uygun olacağını düşünür ve böyle bir öneriyle gelirse, o gün Başbakanımız ilgili bakanlarla, gerekirse Cumhurbaşkanımızla istişare eder ve nihayetinde bir karar verilir" dedi.

Gelecek haftalarda Genelkurmay Başkanı ile bu konuda bir çalışmanın olacağını belirten Babacan, "Bu olacak, kesinleşti diye okumamak lazım bunu. Beklentiyi de yükseltmemek lazım. Çünkü beklenti yükselirse insan kaynağı sıkıntısı başgösterebiliyor" ifadesini kullandı.

Taşeron işçilerin kadro durumu hakkındaki soruyu da yanıtlayan Babacan, "Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın en az 12 yıldır hep söylediği şu oldu: 'Ya arkadaşlar bir çalışan kavramını getiremedik'. Devlette o kadar farklı pozisyon ve çalışma şekli var ve bu da bizim gönlümüzden geçen bir tablo değil. Gönlümüzden geçen yeni anayasayla beraber, Türkiye'ye bir çalışan kavramını getirebilmek" diye konuştu.

"Kamunun geneline mal olmuş bir çalışma yok"

Babacan, hakimler ve savcılar için yapılan seyyanen zammın başka alanlarda olup olmayacağının sorulması üzerine, 2014'te ilk defa memurlar için bir seyyanen zam yaptıklarını hatırlattı.

Seyyanen zamdan geçen sene en çok öğretmenlerin istifade ettiğini kaydeden Babacan, "Bu seneki ayarlama sadece hakim ve savcılarla ilgili. Bunun haricinde kamunun geneline mal olmuş bir çalışma yok. Şu anda gündemimizde olan tek bir çalışma alanı üniversitelerdeki akademik personel. Bir teknik çalışma taslak olarak oluştu fakat siyasi bir karar haline gelmedi. Fakat bunu da yaptıktan sonra artık orada duruyoruz, başka bir çalışma yok" dedi.

Babacan, herhangi bir bakanlıktaki uzman yardımcısı maaşı ile araştırma görevlisi maaşı arasında ciddi fark olduğunun altını çizerek, başarılı öğrencilerin akademik dünyayı tercih etmeye ellerinin pek gitmediğini belirtti.

Dengeleyici bir yaklaşımda olacaklarını söyleyen Babacan, uzman yardımcıları ile araştırma görevlilerinin arasındaki dengeyi gözeteceklerini ifade etti.

Babacan ayrıca, üniversitelerde performans kavramını da getirmek istediklerini belirterek, "Başarıyı ödüllendirici, sembolik de olsa bir performans ölçümü ve buna bağlı bir maaş bileşeni olsun diye gönlümüzden geçiyor. Teknik bir çalışma var, bu ilerletilecek ondan sonra uygulama başlayacak" bilgisini verdi.

"Merkez Bankası da bizim kurumumuz"

Merkez Bankası'nın faizlerle ilgili politikası konusundaki soruları da yanıtlayan Babacan, 2001'den bu yana parti programına ve 5 hükümetin programlarına bakıldığında resmi politikanın Merkez Bankasının bağımsızlığı olduğunu söyledi.

Babacan, Merkez Bankası'nın bağımsızlığına vurgu yaptığında farklı görüş var gibi algılara sebep olabildiğini kaydederek, şu ifadeleri kullandı:

"Avrupa Merkez Bankası'nın görev tanımında benzer ifadeler göreceksiniz. Gelişmiş ülkelerde, hükümetlerin Merkez Bankaları politikaları konusunda açıktan ifade kullanmaması gibi bir kültür var. Tabii ki oturup konuşuyorlar. Bu işin tabiatında vardır. Konuştukça, demeçler işin yürümesini de zorlaştırabiliyor. Dolayısıyla biz siyasi parti ve hükümet olarak herşeyi tartışırız.

Merkez Bankası da bizim kurumumuz. Şu anda Merkez Bankası Para Politikası Kurulunda 7 arkadaş var. Hepsi bizim hükümetlerimiz döneminde görevlendirdiğimiz kişiler. Dolayısıyla bu arkadaşlarımız en üst düzeyde de temaslar olur ama orada bir Para Politikası Kurulu var, herkesi dinliyor ve kendi analizlerini yapıyor, bir karar veriyor."

SONRAKİ HABER