'Türkeş AK Parti'ye geçmek üzere evet demedi'

Başbakan Davutoğlu, "Sayın Türkeş Milliyetçi Hareket Partisi'nin vekili olarak anayasanın gerektirdiği bir vazifeyi yapmak üzere 'evet' dedi. AK Parti'ye geçmek üzere 'evet' demedi" dedi.

F5HABER F5HABER
'Türkeş AK Parti'ye geçmek üzere evet demedi'

ANKARA (AA) - Başbakan Ahmet Davutoğlu, Habertürk televizyonunda katıldığı canlı yayında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

"Sayın Türkeş'le daha öncesinde bir temas oldu mu? Sayın Türkeş MHP'den istifa etmeyeceğim dedi ama bir ihraç meselesi de var. İhraç edilirse AK Parti'ye davet eder misiniz? 1 Kasım'da AK Parti'den milletvekilliği teklif eder misiniz? Bakanlık koltuğuna oturmadan kendisine korumalar verildi. Bunu kendisi mi talep etti, siz mi uygun gördünüz?" soruları üzerine Davutoğlu, Tuğrul Türkeş'i geçmişten tanıdığını, rahmetli Alparslan Türkeş'in siyasi düşüncesiyle ilgili yüksek lisansta geniş bir çalışma hazırladığını, fakat yayımlanmadığını söyledi.

Türkeş'in aile geçmişini ve siyasi kariyerini de bildiğini belirten Davutoğlu, "Evet' cevabı vermesi beni şaşırtmadı. Hiçbir temasım olmadı, bu cevaba da şaşırmadım çünkü nihayet bu teklif ettiğim isimlerin hepsi hatta emin olun onu düşünmemiştim ama gazetelerde çıkınca bir tevafuk yani Türkeş'in oğlu, İnönü'nün torunu, Demirel'in damadı. Bunlar köklü geleneklerden gelen çizgiler ve bir kültür içinde yaşamış kişilerin devlet sorumluluğu bilincini daha iyi yansıtacağını da düşündüm" diye konuştu.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile yaptıkları görüşmelerden birinde yemekte bir araya geldiklerini belirten Davutoğlu, "Neden bir araya gelinmiyor' dedik. Neden, hiç de sebep yokken, anayasa bizi zorlamamışken, bir akşam 'ya sizde bir çay içmeye gelelim' desek.. Çok güzel bir akşam sohbetiydi. Aileler otursa.. Bu siyasi rekabete aykırı bir şey değil. Ertesi gün yine rekabet ederiz, eleştiririz ama insani yönümüzü de göremeye başlıyoruz" şeklinde konuştu.

"Sümeyye, kızım gibi gördüğüm ahlak abidesi bir genç hanım"

Kılıçdaroğlu ile yaptığı görüşmeye atıfta bulunarak, Sümeyye Erdoğan'ı hedef alan iddiaların kendisini çok üzdüğünü aktaran Davutoğlu, şöyle devam etti: 

"Çünkü Sümeyye, ismen de hitap edeyim benim akademik hayatta da daha öncesinden de tanıdığım kızım gibi gördüğüm ahlak abidesi bir genç hanım. Bütün bu özelliklerini bildiğiniz bir hanımla ilgili bakıyorsunuz son derece düzeysiz, yüzeysiz, hiçbir şekilde izah edilemeyecek bir haber bir milletvekili sonra danışman denildi ama tarafından tweette dile getirilebiliyor. Sayın Kılıçdaroğlu ile bir araya geldiğimizde bunu paylaşmıştık 'çocuklarımız bu işin bedelini ödüyorlar.' Ben kendi çocuklarımdan biliyorum. Kaç gece, bizimle az görüşmeleri bir eksikliğin dışında bir de çocuk gençliğini yaşamak istiyor ama 'yok' diyorsun. 'Sen Başbakan'ın çocuğusun, şuraya gitmen doğru değil, koruma yanında olacak.' Genç serbest hareket etmek istiyor ama etrafına kurallar geliyor. Bunlar o özel görüşmelerde dile getirebiliyor."

"Tuğrul Türkeş'in böyle ön yargısız bir şekilde davranacağına inanıyordum"

Türkeş'in teklifine "evet" demesini yadırgamadığını vurgulayan Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Tanıdığım bildiğim Tuğrul Türkeş'in böyle ön yargısız bir şekilde davranacağına inanıyordum. Orada aslında bütün teklif ettiğim şahısların da bir baskı karşısında direnebilecekleri ümidiyle göndermiştim, açık söyleyeyim, oradaki bütün adayların. MHP'de de CHP'de de devlet tecrübeleriyle içlerinden gelen bir sesin 'ya biz yanlış yapıyor muyuz acaba?' diye en azından bir sual uyandıracağını düşünüyordum. 'İçimden bir ses evet parti böyle diyor, Genel Başkan böyle diyor ama bir gidip konuşalım Genel Başkan'la, bir partiyle konuşalım' diyerek en azından. Onun için gelen mektupları bir hatıra olarak saklayacağım her biri ayrı bir mantığı yansıtıyor. Bazılarının içten içe bir vicdani muhasebe yaptığını, bazılarının nezakete itina gösterdiğini, bazılarının farklı bir tavır sergilediğini, bazılarının ders vermek için bunu bir fırsat olarak gördüğünü tarihe kayıt düşmek için, hepsi de bir tavırdır."

"Bu göreve giren AK Parti'ye girmiş olmuyor"

Türkeş'in MHP'den ihracı durumunda AK Parti'ye davet edip etmeyeceğine ilişkin bir soru üzerine Davutoğlu, şunları söyledi:

"Böyle bir görüşme olmadı aramızda. Ben bunu saygı ve siyasi saygıya da uygun görmem. Sayın Türkeş, Milliyetçi Hareket Partisi'nin milletvekili olarak anayasanın gerektirdiği bir vazifeyi yapmak üzere 'evet' dedi, AK Parti'ye geçmek üzere 'evet' demedi. Onun için sormadım, konuşmadık. 'Siz partiden ihraç edilirseniz ne olur' diye düşünmem ben. Çünkü o zaten böyle bir ihtimali göz önüne alarak, dirayetli, cesur bir karar almış. Alternatifini düşünerek o kararı almamış. Dolayısıyla hukuken de şu anda Milliyetçi Hareket Partili iken bu görevi kabul ettiği için anayasal görevini deruhde etmiş bir başbakanyardımcısıdır."

Davutoğlu, Türkeş'in göreve geliş gerekçesinin AK Parti'ye geçmek olmadığını aktararak, "Bu göreve geliş gerekçesi o değil. Bu göreve giren AK Parti'ye girmiş olmuyor. Bu geçici bir görev, anayasanın öngördüğü ve burada herkes o kuralın gereği olarak orada.  Dolayısıyla ben bunu Sayın Türkeş'e söylemeyi doğru görmem, etik görmem. Sayın Türkeş ile böyle bir konuyu konuşmayı da anayasal zorunlulukla uyumlu görmem" diye konuştu.

"Bir kilimin desenlerinin uyumu gibi"

Türkiye'nin resminin kabineye yansımasını istediğini bildiren Davutoğlu, "İçinde Türk'ün, Kürt'ün, Zaza'nın, Alevi'nin, Sünni'nin, Karadenizli'nin, Akdenizli'nin, Kıbrıslı'nın, Sayın Türkeş Kıbrıs kökenlidir, Rumelili'nin, herkesin olduğu bir resim olsun. Kimse burada eksik olmasın. Bir kilimin desenlerinin uyumu gibi. Bunun da iyi sağlandığını düşünüyorum. Belli tercihleri buna göre yapmaya gayret ettim" ifadesini kullandı.

Geçici hükümette AK Parti'ye 11 bakanlık düştüğünü ancak önceki kabinede 13 milletvekili bakan olduğuna işaret eden Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Bunların hepsi kıymetli arkadaşlardı fakat diğer partilere verdiğimiz kontenjanları da göz önüne alarak, ilk kez de başörtülü bir bakan da olması hasbiyle 11 bakan arkadaşımı muhafaza ettim, 2 bakan arkadaşın hizmetlerine teşekkür ettim. Her ikisi de çok kıymetli arkadaşımız ve çok da büyük bir olgunlukla karşıladılar, Sayın Volkan Bozkır ve Sayın Ayşenur İslam. Bu da bir zorunluluktu, 13 sayısının 11'e düşmesi gerekiyordu. AK Parti'den bakan olmayan arkadaşlarıma da hiçbir ayrım gözetmeden onlara da teşekkür ettim ama onları kabineye almam mümkün olmadı çünkü milletvekili değillerdi ama her biri birbirinden kıymetli arkadaşlardı. Onları da kongre sürecinde ve gelecek seçimlerde mutlaka tekrar değerlendirmeye alacağız."

"Biz, iyi niyetle, hayır niyetle yola çıktık"

Davutoğlu, hükümeti oluştururken, sürekliliğin sağlanması amacıyla müsteşarlardan ve bakan yardımcılarından da istifade ettiğini dile getirerek, 3 bakanlığa da bağımsız isimlerin getirildiğini söyledi. Davutoğlu, şöyle konuştu:

"Bu tablonun beni de bu tabloyu analiz edenleri de tatmin ettiğini düşünüyorum. Türkiye'den her rengin temsil edildiği, sağ ve sol, Kürt, Türk, Alevi, Zaza, MHP'li, BBP'li, HDP'li, gençliğinde muhtemelen birbiri ile karşı karşıya durmuş ama şimdi aynı masa etrafında Türkiye'nin geleceğini konuşacak birçok ismin bir arada olduğu iyi bir kabine oluştuğu kanaatindeyim. Allah utandırmasın. Nihayet biz, iyi niyetle, hayır niyetle yola çıktık. Sonucu da hayrolur, akıbet hayrolur diye düşünüyorum."

"Hep beraber, hem de çok da güzel bir tablo olurdu"

Geçici hükümete katılmaya reddedenlerin anayasal çizginin dışına çıktığını belirten Davutoğlu, perşembe günü CHP'ye ve MHP'ye hükümet kurma çağrısı yaptığını aktardı. Davutoğlu, şu ifadeleri kullandı: 

"Eğer o çağrıma kulak verilmiş ve geçen cuma günü bir araya gelmiş olsaydık yeni bir hükümet kurardık ve muhtemelen içinde Sayın Bahçeli ve Sayın Kılıçdaroğlu da olurdu, onların arkadaşları da olurdu. Hep beraber, hem de çok da güzel bir tablo olurdu. Hem seçim meydanlarında rekabet ederdik, sonra da Bakanlar Kurulu'nda oturup birlikte Türkiye'nin geleceğini konuşurduk. Mükemmel bir şey olurdu. Ben bundan çok büyük haz alırdım. Şu anki kabineden büyük mutluluk duyuyorum ama o kabineden daha fazla mutluluk duyardım Sayın Bahçeli ve Sayın Kılıçdaroğlu ile birlikte bunu düşünmekten ama buna olumlu bir cevap almadık."

"Anayasal zorunluluk"

HDP ile hükümet kurmak istemediklerini en başta ifade ettiklerini söyleyen Davutoğlu, "Çünkü HDP, 'AK Parti ile asla olmaz' demişti ve sonra teröre de destek vermişti. Kendilerine saygı duymakla beraber ve Anayasal zorunluluk gereği Bakanlar Kurulu'nda bulunacak olmamla birlikte, 2 HDP'li bakan, AK Parti ya da Davutoğlu hükümetinde yer almazdı. Kimseden bir şey saklamadan, açık söylüyorum. Çünkü terörle ilgili tutumunu net olarak ortaya koyması gereken bir parti ile karşı karşıyayız" dedi.

HDP'li 2 bakanın Bakanlar Kurulu'nda yer almasının Anayasal bir zorunluluk olduğunu ifade eden Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Ben Anayasal zorunluluktan kaçınamam. Ama maalesef özellikle MHP ve son dönemdeki tutumuyla CHP, bizi ve Türkiye'yi öyle bir kıskaca sokmak istediler ki 'AK Parti ile HDP bir araya geldi, bir hükümet kurdu'... Bu Anayasa'yı anlamamak, Anayasa'ya saygı duymamak demek. Anayasa'nın amir hükmünü, Bahçeli bazı tweetler ile yine kendisine yakıştıramadığım ifadeler kullanmış ama, Anayasa'nın 114 ve 116. maddelerini okusalar ve milletin, devletin, ülkenin şu anda karşı karşıya olduğu riskleri görseler, o okuma becerileri ve muhakeme kabiliyetiyle, benim muhakeme kabiliyetimin olmadığını iddia etmiş. Yine tebessümle karşılıyorum ve benim muhakeme kabiliyetimi herkesin takdir edebileceğini düşünüyorum. O muhakeme kabiliyetiyle o metinleri şöyle bir kenara çekilse ve okusa, 'Üzerine yemin ettiğim bu Anayasa bana ne diyor' dese, bizim Anayasa'nın Türkçesi çok bozuktur ama en azından o maddelerin Türkçesi ne olduğunu anlatıyor, muhakeme kabiliyetini işletebilseydi, farklı bir sonuca ulaşabilirdi. Bu zorunluluğun getirdiği bir tablo ama bu zorunluluk içinde en iyisini yapmaya çalıştım. Mümkün olan ehliyet ve liyakat ölçülerini en iyi şekilde işletmeye çalıştık. Bu bir AK Parti hükümeti değildir, Davutoğlu hükümeti değildir. Evet benim Başbakanlığımda olması bakımından Davutoğlu hükümeti olarak adlandırılabilir ama bütünüyle benim irademi kullandığım bir hükümet değil. Çünkü Anayasal zorunlulukların getirdiği..."

"Söz söyleme hakkı var"

Davutoğlu, "Sayın Cumhurbaşkanının bu listenin herhangi bir ismi konusunda bir telkini oldu mu? Sayın Cumhurbaşkanına götürdüğünüz liste aynen onaylandı mı?" sorusuna karşılık, Anayasa'nın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a onaylama yetkisi verdiğini, bu yetkinin de söz hakkının olması anlamına geldiğini, çünkü onaylamanın sıradan bir yetki olmadığını söyledi.

Başbakan Davutoğlu, "Anayasa Cumhurbaşkanımıza ne yetki veriyorsa ona saygı göstermek gerek. Ben kendi yetkimi de bilirim. Liste tamamen benim tarafımdan hazırlanmıştır ama Cumhurbaşkanımızın tabii ki onay makamı olarak görüşleri olmuştur, istişare etmişizdir. Hani bugün toplantı esnasında da bu istişareler sürdü. İlk anda ben kriterlerimi söyledim. İlkesel bazda tabii ki istişare ediyoruz. Bu doğal bir şey, yanlış da değil. Cumhurbaşkanının tecrübesi ve Anayasa'nın getirdiği bir perspektif. Bu eskiden de böyle oldu. Yani hep Cumhurbaşkanları öyle veya böyle kabine üzerinde onay esnasında görüş beyan ettiler. Listenin dokusu, çerçevesi, şu veya bu partiden kimlerin aday gösterilmesi hususu benim yaptığım çalışmaların ürünüdür ve nihayette tamamıyla mutmain olduğum bir tabloyla karşı karşıyayız" diye konuştu.

Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Gönül isterdi ki böyle bir içtihatta, parti liderleri oturup konuşabilelim ve onlarla birlikte 'ben şu isimleri düşünüyorum ama siz ne dersiniz' diye istişare edebileyim. Ama bu mümkün olmadı. Çünkü kapıyı net olarak kapattılar. Yalnız benim bu istişarem  Anayasal bir zorunluluk değil, siyasi nezaketten ve içtihat oluştururken teamülün oturması bağlamında. Ama kapattılar, 'Görüşmeyeceğiz, telefonlarımız kapalı, bu ahlaksız teklif' dediler. Gerçekten yüreğime dokunan bir ifadedir. Bana değil o söz, Anayasa'ya yapılan... Ahlaksız ifadesi Anayasa'ya dönük söylenmiş oluyor. Çünkü Anayasa bunu öngörüyor. Ben keyfimden bir sabah kalkıp da bir rüya üzerine yola çıkmış değilim. Bu tabirler olmadan güzel bir geleneği birlikte kurabilirdik. O olmuyorsa telefonla konuşabilirdik. Ama şunu göze almadım artık, 7 Haziran'dan bu yana nasıl bir siyasi nezaket içinde olduğumuzu hepiniz görüyorsunuz. Telefonuma bir muhalefet lideri, bir genel başkan 'sizinle görüşmek istemiyor' diye bir cevap almayı uygun görmedim. Böyle bir risk olduğunu hissettim. Ortam, psikoloji, atmosfer böyle bir risk içermeseydi aramayı da düşünürdüm. Ama oluşan teamül diyeyim, yine hukuki bir zorunluluktan oluştu. Neden biliyor musunuz? Niye yazılı? Çünkü sarı zarf diye sanki ihale açılmış gibi... O kadar çirkin ki... Bahçeli sarı zarf dediği için, peki bana demişsin, görüşmeyeceğiz, telefonlara çıkmayacağız, kapılar kapalı. Geriye benim Anayasal zorunluluğu yerine getirmek için ne yolum kalıyor? Anayasa'da diyor ki 'önce partililere teklif edeceksin, ondan sonra, eğer onlar hayır derse bağımsız atayabilirsin'. Yani kafana göre bağımsız atayamazsın, hele kendi partinden hiç atayamazsın. Önce hayır cevabı alacaksın, sonra bağımsız atayabileceksin. Onun üzerine mektup yazmışız, gayet de nazik, öz, az bir mektup. Bu mektuba evet cevabı veren 3 değerli milletvekiliyle, bunlar da halk tarafından seçilmiş milletvekilleri, onlar olumlu cevap verdiler ve bir süreç işlemeye başladı. Dolayısıyla içtihadın böyle oluşması benim arzu ettiğim şey değildi. Keşke teamülü, içtihadı başka türlü oluşturabilseydik."

"Türkiye'de hükümet boşluğu doğardı"

Kendisinin de bu sorumluluğu almaması durumunda çok daha büyük bir Anayasal kriz doğacağını belirten Davutoğlu, bu durumda ne olacağının da Anayasa'da bulunmadığını aktardı. Davutoğlu, "Ben deseydim ki diğer partiler gibi, benim de meselem değil. Benim kongrem var, kongreye hazırlanıyoruz, sonra da seçime gideceğim. Kusura bakmayın deseydim, Anayasa ne yapılacağını yazmamıştı. Türkiye'de hükümet boşluğu doğardı. Benim bunu deme hakkım, Kılıçdaroğlu ve Bahçeli'ninki kadar vardı. Ama demedim. Çünkü ülke bir yangın çemberinin içinde ve herkes kaygıyla 'acaba nasıl bir hükümet oluşacak' diye beklerken, biz bir krize yol açmayız" dedi.

"Ezbere bugünü beklemedim"

Başbakan Davutoğlu, geçtiğimiz perşembe gününden, salı günü görevi alana kadar, bakan olacak isimlerin alternatif olarak zihninde demlenmeye başladığına dikkati çekti.

Kendisine Bakanlar Kurulu teklifinin AK Parti'li bakan adaylarına kapalı zarfla göndermemesinin sebebinin sorulduğunu aktaran Davutoğlu, şunları kaydetti:

"AK Parti'deki arkadaşlarımı tanıyorum onların bana 'hayır' demesi zaten muhal. Bir de işin şu yönü var ki aslında diğer partilere olan saygımdan böyle yaptım. Ben aynı anda AK Parti'li bakanlara da.. ki zihnimde berraktı her şey gönderebilirdim ama bu şu anlama gelirdi; muhalefet partilerinden bir cevap gelmeden, onları bir yere yerleştirmeden bakan olarak, AK Parti'lileri zihnimde yerleştirseydim, muhalefet partilerine yaptığım teklif anlamsızlaşırdı, onlara öncelik verdim. Mesela bugün iki HDP'liye ve Sayın Türkeş'e düşündüğüm şey, o gün yani teklifi yaptığım gün zihnimde olan bakanlıklardı, yani ezbere bugünü beklemedim. Diğerleri 'evet' deseydi onlar içinde hangi bakanlıklar olacağını düşünerek, teklif yapmıştım. Yani geçmişte ne yapmış, hangi bakanlığı yapmış, her birisi için zihnimdeki bakanlık berraktı. Şimdi bu bitti başbakan yardımcılığı konusunda ve diğerlerinde zihnimde bir tasavvur var."

Bakanlar Kurulu'nun pazartesi ya da salı günü toplanabileceğine işaret eden Davutoğlu, "Çünkü pazartesi seçim takvimi itibariyle de kritik bir gün, istifaların birtakım şeylerin son günü. Bakalım hafta sonu çalışacağız. Hafta sonu tabii ağustos ayının bereketi ve çok sayıda töreni vardır. 30 Ağustos törenleri, onlara icabet edeceğiz. Sonra da muhtemelen pazartesi ya da salı ilk Bakanlar Kurulu toplantısını yaparız. O Bakanlar Kurulu toplantısında da tablo netleşir, siz de görev dağılımını daha yakından görürsünüz" şeklinde konuştu.

"Twitter'ı keşfettikten sonra iyice çekilmez hale geldi"

Kabine açıklanırken MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamaların zamanlaması ve içeriğine ilişkin soruya da Davutoğlu, "Sayın Bahçeli'yle yüz yüze görüştüğümüzde de kendisine ifade ettim. Misafir ettiğinizde veya misafir olarak gittiğinizde gösterdiği nezaket, saygılı tavır ile yazılı metinlerdeki üslup arasında herhangi bir bağ kurabilmek mümkün değil" yanıtını verdi.

Bahçeli'nin şahsi ilişkisinde son derece nazik olduğunu aktaran Davutoğlu, "Ama bugün söz konusu twitlerde görüldüğü üzere yazılı metinlerde hele bu twitter keşfettikten sonra iyice çekilmez hale geldi" dedi.

Bahçeli'nin sosyal medya üzerindeki açıklamalarına sebep olan konuşmasında tahkir edici bir tabir kullanmadığına dikkat çeken Davutoğlu sözlerine şöyle devam etti:

"Ben bunun yazılmasına sebep olan bugünkü konuşmamın bir yerinde 'ne istiyorsun mübarek' dedim. Dikkat ederseniz tabirde mübarek tabiri yani nihayetinde tahkir edici değil. Ne istediğini sordum. Allah aşkına şunu okuyan birisi Bahçeli ne istediğini söylemiş der mi? Hala belli değil ne istediği. Hükümet olmak istiyor musun istemiyor musun? Erken seçime gitmek istiyor musun istemiyor musun? Şimdi hükümet olmak istemediği aşikar. En başından itibaren onu söylüyor. Peki sen hükümet olmak istemiyorsan ülke ne yapsın, nasıl hükümete gitsin. Başka partilere görev veriyor. Sen milletin huzuruna çıktığında şunu mu dedin, 'siz bana oy verin ama ben başka partilere görev vereceğim.' Yani AK Parti, HDP, CHP bir araya gelsin diyeceğim' diye mi milletten oy istedin? Siz bana oy verin ama ben diyeceğim ki ana muhalefet görevi bende ve her şeye hayır diyeceğim' diye mi istendi? Siyaset bunun için mi yapılır. Kafa karışıklığı var, hedef karışıklığı var ama en önemlisi niyet karışıklığı var. Niyetin ne olduğu muğlak. Sonra da hakaret ediyor. Bir kere kendi sistematiğinde soruma cevabı yok." 

"Ülkücü gençler şu üsluptan ne öğrenecekler"

Bahçeli'nin seçim sonuçlarının açıklanmasının hemen ardından erken seçim istediğini ve seçim tarihi verdiğini anımsatan Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Sonra biz gittiğimizde erken seçim için gelirseniz parlamento'ya girer ve 'hayır' deriz dedi. Ben karşımdaki muhatabımın belli bir sistematik içinde düşündüğü varsayımıyla yaklaşırım. Sayın Bahçeli'nin böyle bir fikri silsile içinde bunları yazdığı kanaatinde değilim. Hakaretlere gelince bu yakışmıyor. Yani ülkücü gençler şu üsluptan ne öğrenecekler. Ben muhataplarımı eleştiririm ama ağzımdan hiç hakaret kelimesi çıktığını kimse gördü mü? Bir de gerçeği de yansıtmıyor. Bana bakmış da ben çok yorgun, çok bezgin görünüyormuşum. Allah aşkına ben bugün sabah erken saatlerden beri ayaktayım çalışıyorum. Hiç yorgun görünüyor muyum şu anda? Veya beni herhangi birisi çalışırken yorgun gördü mü? Bir de Sayın Bahçeli'nin yüz ifadesine baksınlar. Hiç dingin veya dinamik gördünüz mü. Sayın Bahçeli TBMM'de 5 saat, ne kadarsa müeddep bir şekilde, saygılı oturur ama yüzünde bir hayat emaresi görmek mümkün mü? O bana bakmış beni yorgun görmüş."

"Ciddiye almıyorum"

AK Parti Genel Merkezi'nde MYK ve MKYK toplantılarını yaptığını ifade eden Davutoğlu, şunları söyledi:

"Sonra da sizin programa geldim. Allah aşkına işte ekrandakiler görüyor. Twittera göre ben yorgunum, bezginim. Bu arada da dinlenecek vaktim olmadı yani görüldüğü gibi programda. Hiç öyle bir emare görüyor musunuz? İşte meydan okuyorum bana yorgun ve bezgin diyenlere. Sabaha kadar çalışmaya da varım. Hiç uyumadan, yarın 24 saat daha çalışmaya varım. Mesele, çalışmaya yüzün, aşkın olsun. Orada Sayın Bahçeli bana yorgun dedi diye, bezgin ya da muhakeme yoksunu dedi diye... Günde onlarca işimi muhakeme edip, seri kararlar alıp bu kararları sonuçlarıyla göğüsleyecek gücümüz kudretimiz var. Ciddiye almıyorum. Ciddiye alsam söylenecek çok şeyler var."

HDP ve Avrupa Birliğine bir sınama

HDP'li iki milletvekiline Avrupa Birliği ve Kalkınma Bakanlığı görevlerinin neden uygun görüldüğü yönündeki soruya Başbakan Davutoğlu, "Adalet herşeyi hakkettiği yere koymaktır, hakkettiği değeri vermektir" yanıtını verdi. 

"Taç giyen baş uslanır" sözünü söyleyerek tecrübenin en iyi öğretmen olduğunu anlatan Davutoğlu, Avrupa Birliği Bakanlığını üstlenen HDP'li milletvekilin dikkat etmesi gereken hususları şu şekilde sıraladı:

"Avrupa Birliği Bakanlığı dış temsil yönü de olan ama Türkiye'deki demokrasi anlamında da bir referans ölçüsü olması gereken bir bakanlık. Yani Avrupa Birliği Bakanlığı yapan arkadaşımız bu zeminde Türkiye Cumhuriyeti devletinin temsilcisi olarak Avrupa'da bulunacak ve onu açıkça ifade ediyorum, bu temsili unutmaması gerekir. Seçerken Anayasal zorunluluk var fakat yürütürken bu hükümetin iç disiplinine özen gösterecek. Dolayısıyla ben Ali Haydar beyin burada herhangi bir şekilde yurtdışında temsil anlamında bir zaafı oluşturmayacağını ümit ediyorum kendi açısından. Brüksel'e gittiğinde eminim bölücü terör örgütünün eylemlerini savunamaz ve o savunmadığı için de HDP'liler onu eleştiremez ya da 'Türkiye'deki anayasal düzen yerine şu düzen gelmelidir' gibi bir fikri ortaya koyamaz. Bunlar tabi tecrübeyle hep beraber göreceğiz. 

Avrupa Birliği Bakanlığı bu açıdan bir yüzleşme bakanlığıdır. Avrupa Birliği tarafından da böyle. Türkiye'yi eleştiren, Türkiye'de özgürlüklerin olmadığını iddia eden bazı bakanlar karşılarında HDP'li bir bakanla temas kuracaklar. Bu da tecrübe edilecek. Avrupa Birliği açısından da bir sınamadır bu. Acaba Avrupa Birliği ülkelerinin hangisinde bu görüşleri olan siyasal bir hareket temsil makamına getirilmiştir. Türkiye'deki demokrasinin düzeyini ve seviyesini de Avrupalılar görmüş olacaklar. Ben onu görmelerini istedim. Türkiye'ye tepeden bakan Avrupalıların, gerektiğinde Türkiye'de en aykırı görüşlere sahip bir partinin temsilcisinin ülke temsili görevine verilebileceğini görmeleri lazım. HDP için de Avrupa Birliği için de bir sınamadır. HDP için de Avrupa Birliği için de. Bu anlamda Türkiye Cumhuriyeti'nin demokratik standardından artık kimsenin şüphe etmemesi lazım."

"Doğan, sivil toplum içinden gelen değerli bir milletvekili"

Kalkınma Bakanlığına HDP'li Müslüm Doğan'ın atanmasına ilişkin de Davutoğlu, Doğan'ın sivil toplum içinden gelen değerli bir milletvekili olduğunu söyledi. 

Barajlara yapılan saldırıları, kalkınma için yapılan büyük projelere HDP'nin nasıl bir tutum takınacağını 2,5 ayda daha iyi analiz edileceğini ifade eden Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Kendilerinden çıkan bir bakanın kalkınma projelerine verdiği desteğin yanında mı duracak yoksa bütün 'bu barajlar askeri baraj' diyen Demirtaş ve benzerlerinin zihniyetiyle mi hareket edecekler. Biz 12-13 yıl içinde Türkiye'nin her yerine kalkınma hamleleri yaptık. Onlar ise tırları yaktılar, şantiyeleri bastılar. Barajları yıkmaya kalktılar, oraya gelen, yatırımla gelen iş adamlarını korkutup kaçırdılar, orada yatırım yapan iş adamlarından haraç alıp, onları oradan sürmeye kalktılar. Şimdi kalkınma projeleri ve kalkınma ile ilgili hedefler onların bir arkadaşında. Görelim nasıl tavır takınacaklar.

Doğu ve Güneydoğu'daki aziz vatandaşlarımıza, 'biz her ne kadar Kalkınma Bakanlığı'nı almışsak da bu bölgenin kalkınmaması için 'barajları da yıkarız, tırları da yakarız, şantiyeleri de basarız' mı diyecekler, yoksa dönüp PKK'ya 'yeter yaptığın bu ülkenin kalkınması artık bizim elimizde çek şu eşkıyalarını' diyebilecek cesareti gösterebilecekler mi? İşte bir sınama. Göreceğiz bu 2,5 ayda takınacakları tavır gerçek demokrasi mi istiyorlar, şiddetle Türkiye'de bir kardeş kavgası mı çıkarmak istiyorlar, onu göreceğiz."

"Anayasal zorunluluk"

Avrupa Birliği Bakanlığı konusunda Türkiye'yi yurt dışında anlatırken çizgi dışına çıkmamaları gerektiğini vurgulayan Davutoğlu, "Ben başbakanım. Bu bakanların buraya gelmesi anayasal bir zorunluluktur ama burada görev yaparken Türkiye Cumhuriyetinin ve milletin temsili bağlamında bizi zora sokmayacak bir tavır takınmaları görevlerinin gereğidir. Yani eşit düzeyde değiliz. Bu görev başbakan olarak bendedir, Türkiye'yi rencide edecek hiçbir söze hiç bir tavra tahammül de gösterilmeyeceğini bilmeleri lazım. Bu arkadaşlarımızı da ona göre seçtim" diye konuştu. 

HDP'li bir milletvekilinin kaymakamlıktan geldiğini, devlet tecrübesi olduğunu, diğerinin ise sivil toplum içinde yer aldığını söyleyen Davutoğlu, halkla içice olduklarını ifade etti. Davutoğlu, HDP'li bakanların, Türkiye'yi rencide edecek bir tavrın içine gireceklerini düşünmediğini söyledi.

Muhabir: Zehra Aydın, Serdar Açıl, Fatma Can, Yıldız Nevin Gündoğmuş, İlhan Toprak, Mümin Altaş, Hatice Özdemir

SONRAKİ HABER